Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Medya 13 yaşında olanlar oldu

        HELİN AVŞAR- GAZETE HABERTURK- HT PAZAR

        Bu hafta acayip biriyle tanıştıracağım sizi... Dilber Ay. Adı gerçek. Soyadıysa aslında Karakaş. Şu sıra Flash TV’de Devran İskender’le birlikte sundukları Kadere Mahkûmları adlı programdillere destan oldu. Sanal âlem Dilber Ay diye yıkılıyor. Underground bir türkücü. “Barak havasını benden iyi okuyan yok” diyerek başta İbrahim Tatlıses, herkese meydan okuyor. Ama bir hayat hikâyesi var ki, okumadan önce koltuğunuza sıkı tutunun!

        Google’a isminizi girdiğimde başka bir Dilber Ay çıkıyor, neden?

        İnternet’le hiçbir bağlantımız yok bizim. Zaten anlamıyoruz.

        Düzeltme yapılabilir aslında.

        Çok açıklama yaptık. O kadın ölmüş. İsmi Gülşen Demirci. Kayserili.

        Hatta “O. Çocukları” filmi onun hayat hikâyesiymiş.

        Olabilir, bilmiyorum.

        Yani iki tane Dilber Ay var ama bu onun takma ismi sanırım.

        “Barağın anası” Dilber Ay’ım ben. (Barak türküleri kastediyor.) O olay çıktığında mecmualar vardı. Bunların beyinlerine girerek “Seni şöhret yapacağız, soyun’’ demişler. Benimde o zaman yeni türküm çıkmıştı, ortalığı kırıp geçiriyordum. Televizyon yok, Hey Mecmuası var. Onun müdürü Erol Aktuğ vardı. Beni ele almıştı. Gerçek Dilber Ay, sahte Dilber Ay, kadının soyunmuş hali, benim elimde mikrofonlu köylü kıyafetli halim... O zamanlar TRT’de çalışıyorum.

        ‘BABAM BENİ GÖRMEYE EROTİK FİLME GİTTİ’

        TRT’ye girmek de zor, değil mi?

        Zordur. 30 yıl öncesinden bahsediyorum. Diyorlar ki "Bunun adını ne koyalım? Çok şöhretli bir kadın var, onun ismiyle çıksın..." Sonra bana TRT’den men mektubu geldi. Babam, amcalarım vurmaya kalktı. Amcam diyor ki “Kızın türkücü oldu, çırılçıplak 10 kişiyle yatağa giriyor.’’ Babam sinemaya gidip bakıyor, ben değilim. Amcama “O Dilber değil. İnsan çocuğunu tanımaz mı?’’ diyor. “Senin adını kullanan bir kadın var, kadın böyle böyle” diyor arkadaşlarım. Kavaklıdere’ye gittim. Bırak gözümün kararmasını, dünyam karardı. Beni keserler evde, keserler!

        Hikâyeyi baştan alalım. Bildiğim kadarıyla çok kaset yaptınız.

        60 tane. Medyadan uzak, Almanya’da yaşıyordum. Orada evlenmiştim. (İkinci evliliği.) Kötüleri görünce televizyonda, hırslandım. “Kötülere gelin olma sevdiğim, vardığın kocadan tez koşamazsın’’ diye bir uzun havam vardır. “Herif, ben çekildim, kötüler yer almış’’ dedim.

        Önce de türkü söylüyor muydunuz?

        Evet.

        Kaç yaşında başladınız?

        13.

        ‘BENİ HİÇ KİMSE KEŞFETMEDİ’

        Sizi kim keşfetti?

        Beni kimse keşfetmedi. Memlekete güzel sesler dinlemek için ekip geldi. Çocuktum, amcamın kızıyla gizlice oraya gittik. Askerlik şubesinde bir çadır vardı. Güzel seslilerin adreslerini alıyorlardı. Sanatçılar da vardı.

        Kahramanmaraş’tan Ankara’ya geldiniz... Öncesi?

        Hasımlarımız Halep’ten geliyor, Antep’e yerleşiyorlar. Antep’te duramayıp Kahramanmaraş’ta Pazarcık’a yerleşiyorlar. Karaçadırda dünyaya gelmişim. Ev yok, köy yok. Göçebe. Kahramanmaraş’ta nüfus kâğıtsız üçüncü sınıfa kadar okuyabildim. Aşiret çocuğuyum. Sonra Düzce’ye yerleşmiş ailem. Babambana Düzce’de nüfus kâğıdı çıkartmış. Yaşım büyük olduğu için okula da verememişler. Neyse, ben çadırdaki adamlara “Sesimiz çok güzel, bizi bir dinleyin” dedim, sonra “Gönül gel seninle muhabbet edelim, araya kimseyi alma sevdiğim” türküsünü okudum. Hemen adres aldılar. 2-3 ay sonra mektup geldi, birincilik kazanmışım. Ama mektup gelene kadar beni zaten evlendirdiler.

        Evlendiğinizde kaç yaşındaydınız?

        13.

        Çocuk?

        O da oldu. Çocuğum var ama daha ben çocuğum. Neyse, babam almış mektubu. Hamile halimle beni ahırda öldüresiye dövdüler. Annem bir tarafa bayılıyor, babaannem bir tarafa. Eski kocamın ailesi beni babamın kapısının önüne attı. 50 yaşındaydı.

        Sizi neden o adamla evlendirdiler?

        Bilmiyorum. Başlık için sanırım. Kardeşimin yanına kaçtım, Ankara’ya.

        Nasıl kaçtınız?

        Bindim otobüse, gittim.

        Bir anda mı? Paranız var mıydı?

        Babaannemin verdiği 20 lira vardı. Kar yağıyor lapa lapa. Ayağımda delik lastikler, su giriyor. Radyoevine öyle gittim. Jandarmalar beni dilenci sanıp almadılar. “Birinci olmuşum” dedim. “Adımı söyleyecekler.” Oğlum köyde kaldı, ona da üzülüyorum. Sobanın yanına oturttular. “Senin sesin de çıkmaz” dediler. “Çıkar” dedim ama okutmadılar. Mustafa Geceyatmaz, Nida Tüfekçi gibi hocalar para toplayıp eve gönderdiler beni. Bir hafta sonra babamla gittik.

        Nasıl değişti bir anda? İnanamıyorum!

        Herhalde beni öldürecek diye düşünüyordum. Meğer babam da evden kaçıp Nuri Sesigüzel’le birlikte türkücü olmaya gelmiş İstanbul’a. Nuri Sesigüzel asker arkadaşıymış.

        "SIRRI SÜREYYA'NIN SAZINI KIRDIM, O BENİ FİLMDE OYNATTI"

        Jüride tanıdık isimler var mıydı?

        Ben barak okudum, bu türkü nereye ait diye sordular. Gaziantep’e, Kahramanmaraş’a ait dedim. Tekrar tekrar okuttular. Jüri diye bir şey yoktu, hepsi hocaydı. Ölmüşlerdir herhalde.

        Onlar ünlü müydü?

        TRT müdürleriydiler. “İşte bu yöremize ait kızımız Dilber Ay’dan barak dinleyeceğiz’’ diye anons ettiler. Elim ayağım boşaldı. İlk defa kendimi radyodan duyuyorum. Sonra Erşan Başbuğ, Adem Gürses peşime düştü.

        Sizi ilk kim tebrik etti?

        Babam. Paradan dolayı.

        Anneniz nerede?

        Annem evde. Uzatmayalım. Ankara’da sahne almaya başladım. O arada esmer bir genç geliyor programıma grup dışından.

        Çalmak için mi?

        Evet. Kimse çağırmamış. Kim olduğunu sordum. “Talebeyim, sizin için çalacağım’’ dedi. “Kimden izin aldın? Senin adın ne’’ diye sordum. Sırrı Süreyya. Meğer o sıralar okuyormuş, siyasi araması varmış. Garip, yoksul bir çocuk. Ben itekleyince, elinden ince sazı düştü, kırıldı. 5 lira verdim. “Git kendine saz al, bir daha da gelme buraya. Seni döverler. Hem iyi saz çalamıyorsun’’ dedim. “Bir gün öğrenirsem gelir çalarım abla’’ dedi.

        “Underground türkücü” diyorlar size.

        Sesimin benzeri yok. Ama bütün sanatçı arkadaşlarıma saygı duyarım. Sana bile saygı duyarım. Evladım yaşındasın ama ekmek yiyorsun sanatından. Bitti. Senin peşine ben mi düştüm? Duydun, çağırdın. Karşında bir tarih var. Tarihle konuşuyorsun. Film yapacağız seninle dediler.

        Necati Akpınar mı diyor?

        Evet. Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz...

        Beynelmilel?

        Evet. Onlar benim süper hayranlarım. Ölüyorlar benim için. Esmer, beyefendi bir adam geldi. “Beni tanıdın mı?” dedi. Tanıyamadım. “Sazımı kırmıştın, ben Süreyya’’ dedi. Gözlerim doldu. Utandım ondan.

        Kaç sene sonra gördünüz?

        35.

        Tanımadınız.

        Tanıyamadım tabii. Ama o bir Dilber Ay’ı unutamaz. Parada anlaşamıyoruz. “Herkes bedava oynuyor. Para isterim, ben Dilber Ay’ım” dedim. Az para verdiler. Sırrı Süreyya dedi ki “Sen oyna, bunun ekmeğini yiyeceksin.’’ Gerçekten yedim.

        ÇOCUK YAŞTA EVLENDİ, ÇOCUK YAPT, MÜZİĞE BAŞLADI

        Şimdiki eşinizle nerede tanıştınız?

        Almanya’da.

        Konserde mi?

        Tanışıyorduk önceden ama kalp âşıklığı yoktu. O bana âşıkmış.

        Eşiniz sizden küçük galiba?

        Evet, 10 yaş var aramızda.

        Nasıl bir aşk bu? Kaç senedir sürüyor?

        (Eşi yanıt veriyor) 13. Savaş Ay’ın programında evlendik.

        Google’da bunların hiçbiri yok.

        Bizim Google’ımız yok.

        Ankara’da çalıştığınız sanatçı arkadaşlarınızla hikâyeleriniz vardır.

        İbrahim Tatlıses, Bedia Akartürk, İzzet Altınmeşe, Dursun Salkım... Aynı kadrodayız.

        Gazino yılları...

        Evet ama oralara herkes giremezdi. İbrahim Tatlıses geldi Ankara’ya, Sabuha diye bir türkü söyledi ve fırtınalar gibi esti.

        Kıskandınız mı?

        Hayır. Neden kıskanayım? Ben Dilber Ay’ım. Hâlâ rakibim yok. Hodri meydan.

        Büyük laf.

        Büyük laf değil, gerçek.

        "İKİ KERE CEZAEVİNE GİRDİM"

        Seyredilen bir program yapıyorsunuz mahkûmlarla ilgili. Nasıl aklınıza geldi bu proje?

        Flash TV’den Mustafa Bey teklif etti. Aradı, elinde böyle bir proje olduğunu ve halkın beni istediğini söyledi. Ne olursa olsun, cezaevinde yatıyorsa cezasını çekiyordur.

        Siz hiç cezaevine girdiniz mi?

        Evet. Almanya’da 2 defa cezaevine girdim.

        Neden?

        Bir kavgadan dolayı.

        Bu programı yapabilmek için onları anlamak lazım.

        Benim bütün sülalem cezaevinde. Ama haksız yere, kaderine mahkûmlar.

        Program başlayalı ne kadar oldu?

        12 hafta. Temmuza kadar uzattık.

        Mahkûmların yanına girmek için mektup yazmışsınız.

        Evet. Kanal bizzat Ankara’ya dilekçe gönderdi. Ankara’dan bize takdir geldi böyle bir program yaptığım için. Fakat kamera ile mahkûmların yanına girmek mümkün değil dediler. Öyle bir şey olsaydı gezmediğim cezaevi kalmayacaktı. Çuval çuval mektup geliyor.

        Neler yazıyorlar?

        Mektupları okuduğum zaman yataklara düşüyorum. Hangisini tarif edeyim ki. Bu akşam bir mektup aldım 18 yaşında bir kızdan. Açık açık bağırdım. Bağırma diyorlar. Neden bağırmayayım? Vatandaş olarak derdimi anlatıyorum devlete. Okuyamıyor. Babası cezaevinde olduğu için kimse sahip çıkmıyor.

        Nasıl bakıyorsunuz genç yeteneklerin türkü okumasına?

        Beyazıt Öztürk türkü kaseti çıkardı mesela. Beyaz televizyonda işini götürüyor. Çok güzel bir show insanı. Saygı duyarım sanatına ama türkücü olamaz. Esprisine yapmıştır belki. Rumeli türküleri okumuş. Bence yakışmış.

        Siz kimi beğeniyorsunuz yeni jenerasyondan?

        Beğeneceğim hiç kimse yok. Kadınlardan Kibariye’yi beğenirim. Ibrahim Tatlıses zaten imparator. Arabeskte Müslüm Gürses, Selami Şahin, Mustafa Keser’i dinlerim.

        En sevdiğiniz türkü?

        Hepsini severim. Türküler benim evladım. Son çıkan kasetimin adı “Ne Oldu Gardaş Anestezi”.

        Anestezi nedir?

        Kasetin kapağında “Ne Oldu Gardaş Anestezi” yazıyor. Akşam sordum çocuğuma. Anestezi, damardan giren demekmiş. “Demek benim kasetler damardan giriyor oğlum, damarcıyım’’ dedim. Çok duygusal bir insanım.

        "UÇAK ALACAKTIM AMA KOYACAK YER YOKTU"

        Daha önce de televizyonda çalışıyordunuz...

        Kafamı kaldıramıyordum televizyondan. Seda Sayan arabasını gönderip beni aldırıyordu evden. Telefon konuşmalarımızla reyting yapıyorlardı. Reyting kralıyım ben. Çok sevilen bir kadınım halk arasında.

        Çok para kazanmışsınız ama dağıtmışsınız.

        Dağıtmıyorum. Garip sevindiririm. Bir dilim ekmeğimi kırk kişiyle yerim.

        Çok para kazandınız mı?

        Çok. Uçak alacaktım. Babama, uçak alalım, dedim. “Nereye koyacaksın kızım uçağı’’ dedi. “Bahçeye koyarız’’ dedim. Eşek torbasıyla mark, dolar, altın kazandım.

        Bankaya yatırmadınız mı?

        Hasta oldum. Benden imza aldılar. Bahçelievler’de evim vardı, Keçiören’de evim vardı. Şimdi her biri 2 trilyon.

        Ne oldu evlere?

        Şoförüm var, çifter çifter hizmetçilerim var, Cadillac var. Uçak koyacak yer yok. Havaalanına koyacağımızı bilmiyoruz, o kadar cahilim. Para yağıyor ama evimin içi derbeder. Yatmaya yer yok, aşiret de evde. Filmi yaptım. Kahramanmaraş’tayım. Bir telefon geldi ikinci yönetmenimden. “Dilber ödül kazandın’’ dedin. Almaya gitmedim.

        Neden?

        Ne işim olur Koza’yla, dedim. Sonra benim yerime aldıklarını öğrendim. Ödülü elime aldım, başladım ağlamaya. Evde plaket dolu ama Düzce depreminde bir şeyim kalmadı. En az iki yüz ödülüm vardı. Bir de en büyük zararı en yakınlarından, akrabalardan görürsün.

        Cadillac’tan o günlere.

        Eşya bulamıyorum, ne Cadillac’ı. Depremden bu yana ev yapıyorum.

        Hâlâ bir eviniz yok mu?

        Var. Apartman istemiyorum, daire istemiyorum. Bir gecekondum var. Birer tane de çocuklarıma yaptım. Soğanı kırarım, yerim, onurumdan taviz vermem kimseye.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ