Otomobil takip sahneleriyle akılda kalan 15 film

İTALYAN USULÜ SOYGUN (1969)
(The Italian Job)

Cezaevinden yeni çıkan Charlie (Michael Caine), İtalya’da yapacağı büyük soygun için hazırlanmaya başlar. Planın kaçış kısmında üç “mini” otomobilin şehir içindeki takipten kurtulması gerekir. Sahne filmin zirvesidir. “Mini”ler her tür çılgınlığı yapar. Binaların içinde dolaşır, merdivenlerden iner, kaldırımlardan geçer ve hatta çatılara çıkarlar... Daha sonra birçok kez taklit edilecek yeni trüklerle dolu bu sahnede süratin yerini beceri ve dayanıklılık alır… Sadece bir markanın ya da modelin değil, bütün küçük otomobillerin imajına önemli katkılar yapan filmin 2003’te yeni çevrimi yapılmış ama ilkinin tadını vermemişti.

KANUNUN KUVVETİ (1971)
(French Connection)

Gene Hackman ve Roy Scheider’ın canlandırdığı New York’lu iki narkotik polisinin uyuşturucu çetesini çökertmeye çalıştıkları film, gerçekçi tarzıyla öne çıkmış ve 5 Oscar kazanmıştı. Heyecanlı takip sahnesinde, kalabalık caddelerde hızla ilerleyen otomobilin üst yoldan giden banliyö trenini yakalamaya çalışmasını seyrederiz. Yönetmen William Friedkin’in babadan kalma eski usul özel efektlerle çektiği sahne, yeni kuşaklara çok şey ifade etmese de o yıllarda seyircilerin nefesini kesmişti.

ÖLÜM NOKTASI (1971)
(Vanishing Point)

Vietnam Gazisi Kowalski (Barry Newman), otomobil teslimatçılığıyla hayatını kazanır. Eski bir otomobil yarışçısıdır. Denver’dan San Francisco’ya gerçekleştirilecek teslimat için yola çıktığında az vakti vardır. Amacına ulaşmak için gaza basarken polis telsizi dinleyen radyo programcısı ona yardımcı olur. Kowalski artık bir medya fenomenidir... Adrenalin dolu çekimlerle klasikleşmiş bir yol filmi… Richard C. Sarafian’ın yönettiği filmin senaryosu, gerçek olaylardan esinlenmişti.

DUEL (1971)

Satış uzmanı David (Dennis Weaver), otomobiliyle çıktığı iş yolculuğu sırasında ıssız çöl yolunda önüne çıkan tankeri sollar… Onun için sıradan bir sollamadır bu… Ama arkasındaki kamyon sürücüsü için öyle değildir. David, karşısına canı sıkılan ve oyun isteyen birinin çıktığını düşünür önce ama bir süre sonra işin rengi değişir; aralarındaki kaçıp kovalamaca bir ölüm kalım oyununa dönüşür. Richard Matheson’un kendi kısa öyküsünden senaryo haline getirdiği ‘Duel’, Steven Spielberg tarafından bir televizyon filmi olarak çekilir. Ama ulaştığı başarı üzerine ek çekimlerle 90 dakikalık bir sinema filmine dönüştürülür ve ABD dışında birçok ülkede gösterime girer. Sayısız filme esin veren ve popüler kültürde derin iz bırakan ‘Duel’ bugün bir klasik olarak kabul ediliyor.

GONE IN 60 SECONDS (1974)

2000 yapımı yeniden çevrimi unutun! Çocukluğundan itibaren motor gürültüsüyle yaşayan otomobil tutkunu H.B. ‘Toby’ Halicki’nin yazıp yönettiği ve başrolünü oynadığı bu orijinal filmi seyredin... Film, bir uyuşturucu baronu için kısa sürede 48 otomobil çalmaya çalışan Maindirain Pace (Halicki) ve arkadaşlarının hikâyesini anlatır… Film, adını Pace’in otomobili 60 saniye içinde çalma becerisinden alır… 40 dakika süren ve 93 otomobilin parçalandığı takip sahnesiyle türün meraklılarının kalbinde ayrı bir yeri vardır. Filmin genelinde ise 127 otomobil parçalanır. Halicki’nin 1989’da ‘Gone in 60 Seconds 2’yi çekerken hayatını kaybettiğini belirtelim.

CAZCI KARDEŞLER (1980)
(The Blues Brothers)

Sadece üç filmde oynamalarına rağmen unutulmaz bir ikili olmayı başaran Dan Aykroyd-John Belushi’nin kült haline gelmiş aksiyon komedisi, matrak otomobil takip sahneleriyle de hatırlanır. John Landis’in yönettiği film, büyüdükleri yetimhaneyi kurtarmaya çalışan iki kardeşin hikâyesini anlatır... İki kardeşin polisleri geride bırakmak için gaz pedalını kökledikleri o harika sahne filmin zirvesidir. Heyecan, hareket ve klasik takip trükleri bir yana sahneyi asıl unutulmaz kılan, çarpışma, kaza ve yüzlerce otomobilin tahribatından ortaya çıkan komedidir...

TO LIVE AND DIE IN LA (1985)

Gizli Servis ajanı Gerald Petievich’in romanından uyarlanan film, iki ajanın bir kalpazanı yakalama hikâyesi üzerine kurulu… 1971’de çektiği ‘French Connection’daki otomobil takip sahneleriyle akıllara gelen yönetmen William Friedkin, 14 yıl sonra yine benzer sahnelere sahip bir başka aksiyon klasiğine imza atıyor. Film bugün hâlâ otobanda ters yönde geçen otomobil takip sahnesiyle hatırlanıyor. Friedkin’in çekmek için 6 hafta uğraştığı sahnenin kendi hayatında da bir karşılığı var. Friedkin, 1963’te Chicago’daki bir düğünden evine dönerken uyuyakalmış ve kendini bir anda ters yolda giderken bulmuştu. Sonraki yıllarda bunu bir filmde nasıl kullanacağını düşünmüş ve sonunda ‘To Live and Die in L.A.’de benzer bir sahne çekmişti. Eleştirmenlerin bu unutulmaz takip sahnesi dışında da filmi sevip önemsediğini belirtelim.

TERMİNATÖR 2: MAHŞER GÜNÜ (1991)
(Terminator 2: Judgment Day 1991)

James Cameron, serinin ikinci filminde “makine–insan çatışması” temasını derinleştirir. İlk filmin robotu Terminatör, artık iyilerin yanındadır ve insansı özellikler kazanarak duygusallaşır, fedakâr bir kahramana dönüşür. Gelecekten gönderilen T-1000 ise olağanüstü dönüşüm yeteneğiyle çok güçlü, ürpertici bir robottur ve makinelerin korkunç yüzünü temsil eder. Nerdeyse bütün film boyunca T-1000, John Connor’ın peşindedir. Ağırlıklı olarak kaçma kovalamaca filmidir. Filmin en güzel aksiyon sahnesinde T-1000, motorsikletli John Connor’ı bir kamyonla takip eder. Terminatör de Harley-Davidson’u ve tüfeğiyle onu korur.

RONİN (1998)

Artık kendi hesaplarına çalışan bir grup eski gizli servis ajanı, herkesin peşinde olduğu bir çantayı bulmak için harekete geçer… David Zeik ile David Mamet’ın yazdığı, John Frankenheimer’ın yönettiği ‘Ronin’, Robert De Niro, Jean Reno, Natascha McElhone, Stellan Skarsgard ve Jonathan Pryce’dan oluşan uluslararası oyuncu kadrosuyla da öne çıkar. Ama ‘Ronin’in en akılda kalıcı yanı, Paris ve Nice’te geçen otomobil takip sahneleridir. Frankenheimer, çok gerçekçi olmasını istediği takip sahnelerini büyük bir titizlikle çeker. Çekimlerdeki otomobilleri kullanmaları için 300 profesyonel yarış sürücüsüyle çalışır çünkü sahnelerde hıza ihtiyacı vardır. ‘Ronin’in hikâyesi pek beğenilmez ama içerdiği otomobil takip sahneleri itibarıyla türünün en iyilerinden biri olarak kabul edilir.

HIZLI VE ÖFKELİ: RİO SOYGUNU (2011)
(Fast Five)

Brian (Paul Walker) ve arkadaşlarının otomobilleriyle bir otobüsü sıkıştırıp Dom’u (Vin Diesel) kurtardığı açılış sahnesinden itibaren adrenalin ve testosteron dolu bir aksiyon başlıyor. Rio’nun yoksul mahallelerine sığınan kahramanlarımız şehrin en belalı adamının hedefi haline gelince çılgın bir planla karşı saldırıya geçiyorlar. Rio’nun inişli çıkışlı dar sokaklarını, çatılarını öyküye çok iyi yerleştiren yönetmen Justin Lin, otomobil sahneleri konusunda seyirciye beklediğini veriyor. Özellikle finalde para kasasını çaldıktan sonra Rio de Janeiro’nun cadde ve sokaklarında geçen kovalamaca sahnesi çok iyidir.

SÜRÜCÜ (2011)
(Drive)

Profesyonelliği, titizliği ve sessizliğiyle bilinen sürücü (Ryan Gosling), sponsor desteğiyle otomobil yarışlarına katılmak yerine evli ve çocuklu Irene’e (Carey Mulligan) yardım etmek için başını büyük belalara sokar... Danimarkalı yönetmen Nicolas Winding Refn, kamerayı geniş açı lensle ön camın ortasına kilitlediği ve müzik kullanmadan, otomobilin motor sesini giderek yükselttiği açılış sahnesi başta olmak üzere türe karanlık, tekinsiz ve melankolik bir yorum getiriyor. ‘Sürücü’nün Cannes’da en iyi yönetmen ödülünü kazandığını belirtelim.

MAD MAW FURY ROAD (2015)

Eleştirmenler tarafından şimdiden 21’nci yüzyılın en iyi aksiyon filmlerinden biri olarak ilan edilen ‘Fury Road’, büyük oranda bir kaçma kovalamaca filmi… Kıyamet sonrasının çöllerinde geçen filmde Max (Tom Hardy) Ölümsüz Joe'nun yönettiği yarı vahşi bir toplumun avcıları tarafından yakalanır. Daha sonra kendini, Ölümsüz Joe’nun haremiyle birlikte Yeşil Diyar’a kaçmaya çalışan Furiosa (Charlize Theron) ve onu takip edenler arasındaki kanlı bir kovalamacanın orta yerinde bulur. İktidardakiler, kadınları ve savaşçıları sömüren hastalıklı, çirkin, deforme erkeklerden oluşur. Furiosa’nın kaçırmaya çalıştığı genç, güzel ve sağlıklı kadınlar ise kıyametin orta yerinde insanlığın umudu ve geleceğini temsil ederler. Filme asıl ruhunu veren muhteşem aksiyon duygusu ve görsel atmosfer… “Mad Max: Fury Road’, Junkie XL imzalı müziklerin katkısıyla çölde geçen vahşi bir rock operası tadı veriyor...

TAM GAZ (2017)
(Baby Driver)

Edgar Wright’ın yazıp yönettiği film, birbirinden iyi çekilmiş otomobil takip sahneleri ve peş peşe gelen şarkılarla seyir keyfi yüksek bir aksiyon... Öykü, sevdiklerini kaybetme korkusuyla son bir işe girmeye mecbur kalan temiz kalpli genç sürücü Baby’nin (Ansel Elgort) kötülere karşı verdiği mücadele üzerine kurulu... Seyir keyfini artıran unsurlardan biri, Baby’nin dinlediği şarkılar... Soul, rythm & blues ağırlıklı olarak başlayan, rock akorlarına ve elektronik tınılara kadar uzanarak geniş bir yelpazeye yayılan şarkılar filmi şıklaştırıp aksiyona kıvam verirken, Baby’nin kişiliğini ve hayal gücünü de yansıtıyorlar. Öykü vasat olsa da oyuncuların ciddiyeti, şarkıların güzelliği ve Wright’ın masa başında çok iyi planlayıp, şahane şekilde çekip ku

TENET (2020)

Filmi sevmeyenlerin sosyal medyada koparttığı yaygara ve sevenlerin bile kafasını karıştıran hikâyesi nedeniyle ‘Tenet’ın otomobil sahnesi, hak edildiği kadar konuşulmadı. Ama uzun vadede değerinin teslim edileceği kesin. Nolan sahneyi estetik bir aksiyon koreografisi olarak tasarladığı için sahnenin ön hazırlığı aylar sürdü. Sahne için Estonya’da otobanda 8 kilometrelik bir yol kapatıldı. Nolan, mümkün olduğunca az CGI efekti kullanmak için perdede gördüğümüz her şeyi birebir çekmeye çalıştı. Evriltilmiş zaman fikrini işleyen filmin birçok sahnesi gibi bu da iki kez çekildi. Zamanın geriye doğru aktığı izlenimini vermek için sahnenin çekimleri normalin iki katı süre aldı… Sonuçta ortaya, sinema tarihinin en orijinal ve zahmetli otomobil takip sahnelerinden biri çıktı.