Tom Hanks'in en iyi 10 filmi
Koronavirüse yakalandığını açıklayan ilk Hollywood yıldızı olan Tom Hanks, eşi Rita Wilson'la birlikte Avustralya'daki tedavi ve karantina sürecini doldurup Los Angeles'a döndü… 63 yaşındaki Tom Hanks'in, çekimleri sırasında koronavirüse yakalandığı 'Presley' filmi ise ertelendi. Biz de bu vesileyle Tom Hanks'in en iyi filmlerini hatırladık.

Yeşil Yol (1999)
(The Green Mile)
Paul Edgecomb (Tom Hanks), bir Fred Astaire filmi seyrederken 1935’e döner, cezaevinde çalıştığı yılları hatırlar. Paul o yıllarda idam mahkûmlarının kaldığı bölümden sorumludur. İdama mahkûm edilen hükümlülerin arasında John Coffey (Michael Clarke Duncan) adlı dev gibi bir Afro-Amerikalı da vardır. İki beyaz kıza tecavüz edip öldürdüğü söylenen John, altın gibi kalbiyle Paul’ü derinden etkiler. Daha önemlisi, sahip olduğu şifa veren doğaüstü yetenekleriyle Paul’ü büyük acılardan kurtarır… Stephen King’in 1996 tarihli romanından, Frank Darabont tarafından sinemaya uyarlanıp yönetilen film, ırkçılık ve ayrımcılık eleştirisiyle öne çıkan göz yaşartıcı ve duygusal bir yapım.

Yeni Hayat (2000)
(Cast Away)
Çağdaş hayatın yoğun temposu içinde kaybolup gitmiş bir adamın öyküsü… Uluslararası bir kargo şirketinde çalışan Chuck Noland (Tom Hanks), verimlilik sorunlarını çözmeye çalışan bir sistem analistidir. İşlerinin yoğunluğu nedeniyle sevgilisine (Helen Hunt) dahi yeterince vakit ayıramaz; evlilik planlarını sürekli erteler. Noel zamanı çıkmak zorunda kaldığı iş yolculuğu sırasında fırtınada düşen kargo uçağından sağ kurtulur ve kendini Güney Pasifik’te ıssız bir adada bulur. William Broyles Jr.’ın senaryosu, modern çağda geçen bir Robinson Crusoe öyküsü anlatıyor. Robert Zemeckis’in yönettiği film, Chuck Noland’ın verdiği yaşam mücadelesi kadar dış dünyadan yalıtılmış bir insanın yalnızlıkla baş etme ve kendini sorgulama sürecine de odaklanıyor. Bu arada, Noland’ın Crusoe’dan daha yalnız olduğunu belirtelim. Robinson’un Cuma’sına karşılık Noland’ın sadece bir voleybol topu var… Finali itibarıyla kaderci yanı ağır basan film için Tom Hanks, yaklaşık 22 kilo vermiş ve Oscar’a aday olmuştu.

Azap Yolu (2002)
(Road to Perdition)
“Azap Yolu” ilk bakışta, Büyük Bunalım döneminin gangster filmleriyle akraba... Ama bildiğimiz gangster öykülerinden biri değil. Filmin merkezinde tetikçi Michael Sullivan (Tom Hanks) ve oğlu var. Bir çeteye bağlı olarak çalışan Sullivan, oğlunun kendisi gibi biri olmasını istemiyor. Patronu John Rooney (Paul Newman) için Sullivan, manevi oğlu gibi.... Rooney onu çok seviyor ve çocuklarını da torunları gibi görüyor. Ama öz oğlu Connor (Daniel Craig) babasının Sullivan'a olan sevgisinden, ilgisinden rahatsız... Suç dünyasının içinde yetişen Connor, hırsı ve açgözlülüğüyle öyküyü şekillendiren kötü adamın ta kendisi... Sullivan'ı ortadan kaldırmak istemesinde kıskançlığının da payı var. Filmin sonunda Sullivan'ın oğlu, babasının iyi biri olup olmadığını soranlara “O benim babamdı” diyerek her şeyi özetliyor. David Self'in bir resimli romandan uyarladığı, Sam Mendes'in yönettiği filmin etkileyici bir stili ve akılda kalıcı bir görsel atmosferi olduğunu belirtelim.

Sıkıysa Yakala (2002)
(Catch Me If You Can)
Frank Abagnale (Leonardo DiCaprio), daha 19 yaşına bile girmeden milyonlarca dolar kazanmış bir dolandırıcıdır. Bazen pilot bazen doktor olur ve her seferinde insanları aldatmayı başarır. Sahte çek dolandırıcılığı nedeniyle FBI’ın radarına girmesinin ardından Tom Hanks’in canlandırdığı tecrübeli FBI ajanı Carl Hanratty tarafından takibe alınır… Aralarındaki kedi – fare oyunu bir süre sonra açıklanması zor, tuhaf bir baba – oğul ilişkisine döner. Frank’e her şeyin ötesinde ilgiye sevgiye muhtaç bir çocuk olarak bakan Ajan Hanratty’de Tom Hanks, şefkatli ve babacan karakterleri canlandırmakta ne kadar iyi olduğunu bir kez daha gösteriyor. Steven Spielberg’in yönettiği film, Frank Abagnale’in kitabından sinemaya uyarlandı.

Casuslar Köprüsü (2015)
(Bridge of Spies)
Steven Spielberg’in yönettiği film, kendini bir anda ABD ile SSCB’nin arasındaki Soğuk Savaş’ın orta yerinde bulan Brooklyn’li sigorta avukatı James B. Donovan’ın (Tom Hanks) gerçek öyküsünden esinleniyor. Donovan’ın ABD’de yakalanan Sovyet casusu Abel’in (Mark Rylance) avukatlığını üstlenmesiyle gelişen olayları anlatan ilk bölümde film, gerçek anlamda demokratik bir hukuk devleti olmanın ne anlama geldiği üzerine açık mesajlar veriyor. Donovan’ın fikirleri üzerinden ABD dahil dünyadaki birçok siyasi iktidarın terörizm bahanesiyle artık lüks olarak gördüğü ve halka çoktan unutturduğu değerleri gündeme getiriyor. Donovan, doğru bildiklerini savunmak uğruna yalnız kalmaktan korkmayan idealist bir karakter. Herkesin kendi hedefleri peşinde koştuğu bir oyunda U-2 pilotunun yanı sıra CIA’in umursamadığı genç üniversite öğrencisini kurtarmak için de elinden geleni yapıyor. Kararlılığı ve özverisiyle olayların akışını değiştiren Donovan, her şeyiyle tam bir film kahramanı, örnek bir ABD vatandaşı.

The Post (2017)
Steven Spielberg’in yönettiği “The Post”, 1971 yılında geçen ve medya-siyaset ilişkileri üzerine düşündüren gerçek bir öykü anlatıyor. “The Post” medyanın yönetenlerin değil, yönetilenlerin haklarını savunması gerektiğine inanan ve mesleki dayanışmayı her şeyin önüne çıkaran, tarih dersi tadında bir gazetecilik filmi… Her şey ABD’nin Vietnam’da kazanamayacağı bir savaşa girdiğini ve halka yalan söylendiğini keşfeden bir siyasi analistin elindeki belgeleri medyaya sızdırmasıyla başlıyor. Film yaşanan sürece The Washington Post Gazetesi’nin cephesinden bakıyor. Daha doğrusu, gazetenin sahibi Kay Graham (Meryl Streep) ve genel yayın yönetmeni Ben Bradlee’nin (Tom Hanks) cephesinden... Filmin yıldızı Meryl Streep ama Hanks de halkı haber alma hakkını sonuna kadar savunan idealist gazeteci Bradlee rolünde üstüne düşeni yerine getiriyor.