Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Türkiye'de gerçekleştirilen büyük dolandırıcılık olayları - Son dakika haberler
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kripto para borsası Thodex'in kurucusu Faruk Fatih Özer'in yaklaşık 391 bin kişinin mevduatı olan milyar dolarlık kripto varlığıyla Arnavutluk'un başkenti Tiran'a kaçması toplumsal infial yarattı.

        Habertürk Finans Editörü Rahim Ak'a göre Thodex vakası, Cumhuriyet tarihinin en büyük dolandırıcılık olayı. Faruk Fatih Özer'in hakkında Interpol nezdinde kırmızı bültenle arama kararı çıkarıldı. Özer'i yakalama çalışmaları, kaçtığı Arnavutluk'ta sürüyor.

        Türkiye'de her 212 kişiden birinin mevduatının olduğu Thodex'in kurucusu Faruk Fatih Özer'in yurt dışına kaçmasıyla yarattığı toplumsal infial, aklıma çocukluk yıllarımda sıkça duyduğum benzer iki konuyu getirdi.

        Birincisi; kooperatif evleri vakası.

        Dolandırıcı kooperatiflerin yöneticileri, üyelerden paraları toplar, bir zaman sonra göstermelik temel attıktan sonra kayıplara karışırdı. Bu konuda o kadar çok vaka yaşandı ki dolandırıcılığa kurban giden birçok ailenin içine düştüğü maddi ve manevi yıkım toplumsal infial yarattı.

        İkincisi ise Thodex vakasıyla birebir aynı olan 1980'li yılların banker vakaları.

        Çırak olarak çalıştığım ezcaneye uğrayan çarşıdaki esnafın günlük sohbetlerinde bankerler hep ilk sıradaydı. Hepsi de eczacı Yavuz Yukay'a bankerlere para yatırmasını salık veriyordu. Hatta evlerini, yastık altındaki ve eşlerinin kollarındaki altınları satıp bankerlere yatırdıklarından, karşılığında da büyük oranlarda kâr elde ettiklerinden söz ediyordu. Öyle ki bankerlerden gelen faizle gözleri dönen bazı esnaflar, tembelliğe meyil ederek dükkanlarını öğleye doğru açmaya başlamıştı.

        Yavuz Ağabey ise onlara "Oradan gelen paradan hayır gelmez. Ekonominin dinamiklerini bilmeden, uzman danışmanlığı almadan bu adamlara nasıl güveniyorsunuz?" diyordu.

        Banker Kastelli'nin sahibiAbidin Cevher Özden'in yatırımcıların paralarıyla yurt dışına kaçmasıyla bütün varlığını yitiren çarşıdaki esnaflardan İbrahim Amca, bizden aldığı, o dönemde kırmızı reçeteyle satılmayan uyku ilacının kutusundaki tüm hapları içerek intihara yeltenmişti. Eşi tarafından bir kutu ilaç içtiği erken fark edilen İbrahim Amca, hastanede son anda hayata döndürülmüştü.

        REKLAM

        1980'li yılların banker vakası neyse Thodex vakası o... Keza Faruk Fatih Özer ile aynı yaşta olan, 3 yıl önce yurt dışına kaçan Mehmet Aydın'ın kurduğu Çiftlik Bank vakası da öyle. Yaşları henüz 30'a bile ulaşmamış Özer ile Aydın, insanların kolay para kazanma hevesine yenik düşmesinden faydalanıp yılların birikimlerini, çocuklarının geleceklerini hiç etti.

        Thodex de bankerler gibi kişilere fazladan kolay para kazanma vaadinde bulundu. Bankerler de Thodex de kolay para kazanma vaadiyle gözünü döndürdüğü insanları mantık çerçevesinden çıkardı.

        Thodex de Banker Kastelli ile aynı taktiği uygulayıp ünlü isimleri reklam filminde kullandı. Pınar Deniz, Mine Tugay, Bahar Şahin, Simge, Zeynep Sever Demirel, Özge Ulusoy, Deren Talu, Ebru Şallı, Burcu Esmersoy, Cansel Elçin, Zeynep Tuğçe Bayat, Pelin Karahan, Gökçe Bahadır, Gaye Turgut Evin, Eda Ece, Barış Kılıç, Gökçe Akyıldız, Selin Şekerci ve Melisa Döngel, Thodex'in reklam kampanyalarında yer aldı.

        Faruk Fatih Özer de Abidin Cevher Özden gibi mevduat sahiplerinin birikimleriyle yurt dışına kaçtı.

        İşin ilginç yanı Banker Kastelli mağdurlarıyla Thodex mağdurlarının sayısının hemen hemen aynı olması.

        Zaman farklı, yatırım aracı farklı, yurt dışına kaçan kişiler farklı...

        Kolay para kazanma peşine düşerek yılların birikimlerini bir anda kaybeden kişilerin, ailelerin içine düştükleri hüsran ve gelecekleri adına oluşan bilinmezlik ise hep aynı.

        ABİDİN CEVHER ÖZDEN

        1933'te Trabzon'un Kastel köyünde doğan Abidin Cevher Özden, Trabzon eşrafından Memiş Ağa'nın torunu, Hafız Mehmet'in yeğeniydi.

        1949'da Öztürk Serengil ve ressam Cemal Akyıldız ile birlikte İstanbul'a gelen Abidin Cevher Özden, 1970'li yıllarda döviz alım - satımına başladı. Daha sonra da Kastel İnşaat ve yatırımcılarına yüksek faizli gelir sağlayacağını vadettiği Banker Kastelli'yi kurdu.

        REKLAM

        Abidin Cevher Özden'in banka faizlerinden 4 kat daha fazla kazanç sağlamayı vadetmesiyle onbinlerce kişi Banker Kastelli'ye para yatırdı. Özden'in vadettiği kazanç öylesine yüksekti ki evler, otomobiller, yastık altındaki ve kollardaki altınlar satıldı.

        Abidin Cevher Özden, kamuoyuna yaptığı işin güvenilir olduğunu gösterme adına dönemin ünlü isimlerini Banker Kastelli'nin reklamları için kamera karşısına geçirdi. Cüneyt Arkın, İzzet Günay, Orhan Günşiray, Selma Güneri, Eşref Kolçak, Ekrem Bora ve Fikret Hakan, Banker Kastelli'nin reklam filmlerinde rol alarak "Biz, birikimlerimizi Banker Kastelli'de değerlendiriyoruz. Siz de öyle yapın" mesajı verdi.

        Abidin Cevher Özden'in Banker Kastelli'ye kamuoyu nezdinde güven sağlama adına bulunduğu girişimlerden biri de sosyal sorumluluk projelerinde yer almasıydı. Bu konudaki bir diğer girişimiyse Fenerbahçe'nin başkanlığına aday olmasıydı. 1982'de Fenerbahçe başkanlık seçimlerinde Ali Şen'e karşı aday olan Abidin Cevher Özden, başkan seçildiği takdirde kulübe 250 milyon lira hibe edeceği vaadinde bulundu. Ne var ki Özden, 202 oyla 467 oy alan Ali Şen'e karşı başkanlık seçimini kaybetti.

        Dönemin askeri ve sivil organizasyonlara davet edilmesi, meclis başkanı tarafından ofisinde ziyaret edilmesi Abidin Cevher Özden'e duyulan güveni artırdı. Öyle ki başlarda orta halli kişilerden oluşan Banker Kastelli'nin müşteri portföyü zengin kişilerin de yatırımlarıyla genişledi.

        Yönettiği kaynakları kendi kredi operasyonları için kullanması sonucunda Banker Kastelli battı.

        Abidin Cevher Özden bunun üzerine yaklaşık 300 bin yatırımcısının toplam 2 milyar 500 bin dolarlık birikimiyle Cenevre'ye kaçtı. Özden'in kaçması sonucu tüm birikimlerini kaybedenler arasında intihar edenler, yuvası dağılanlar oldu.

        Abidin Cevher Özden'in kaçmasıyla bankerlere olan güven yerle yeksan olunca ve dönemin maliye bakanı Kaya Erdem'in bankerlik sistemine ilişkin "Vatandaş üç - beş kuruş fazla kazanmak için kumar oynamıştır" açıklamasıyla mevduat sahipleri diğer bankerlerde olan paralarını çekmek istedi. Bunun sonucunda yaklaşık 250 banker bir gün içinde battı.

        Abidin Cevher Özden, kaçtıktan kısa bir süre sonra yakalanarak 37.5 yıl hapisle yargılandı. 255 gün hapis yattıktan sonra 1983'ün mayıs ayında serbest bırakıldı. Davası, tahliye olduktan sonra uzun yıllar süren Özden, hakkındaki suçlamalardan beraat etti.

        1970'li yıllarda kurduğu Kastel İnşaat'ı aktif hale getirse de ekonomik olarak bir daha toparlanamayan Abidin Cevher Özden, 2008'de Kadıköy'deki ofisinde başına dayadığı silahla intihar etti.

        REKLAM

        Bankerlerin toplum ve ekonomi içindeki konumları 1980'de 'Banker Bilo' adlı sinema filminde konu edinildi. Ertem Eğilmez'in yönettiği, Yavuz Turgul'un senaryosunu yazdığı, İlyas Salman ile Şener Şen'in başrolünde olduğu filmin konusu şöyle; 'Maho',Almanya'ya götüreceği vaadiyle köylüleri 'Bilo' ile 'İbo'dan para alır. Kamyon kasasında yapılan yolculuktan sonra 'Bilo' ile 'İbo', Almanya'ya değil de İstanbul'a geldiklerini öğrenir. İstanbul'da yeni bir hayat kuran 'Bilo' çok namusludur, bu yüzden de her zaman kaybeden taraftır. 'Bilo' ile 'Maho'nun yolları bir zaman sonra tekrar kesişir. ''Bilo'nun Maho' ile hesaplaşma zamanı gelmiştir. En sonunda 'Maho'nun tüm mal varlığı, fabrikaları ve eşi artık 'Bilo'nun olmuştur. 'Bilo' artık zengindir ve bankerdir.

        Bankerlerle ilgili bir diğer film ise Zeki Ökten'in yönettiği Genco Erkal'ın başrolünde yer aldığı 1982 yapımı 'Faize Hücum'... Fehmi Yaşar tarafından bankerzedelerin içler acısı hallerinden senaryolaştırıldı.

        Uzun yıllar emek verdiği devlet memurluğu görevinde 22 kez takdir belgesi alan emekli 'Kamil Bey', ülkesinin siyaseten ve iktisaden çalkantılı günler yaşadığı dönemde birden ortaya çıkan yüksek faiz akımına kapılarak, emekli ikramiyesi, üç aylık maaşı ve tek mal varlığı olan babasından kalan evini bankerlere yatırır. Çarpık ekonomik sistemin ona getirisi, umduğu gibi zengin olmak değil, bir bankerzede olmaktır. Kala kala elinde bankerlik bürosunun kapısı kalır.

        'Faize Hücum', Antalya Film Festivali'nden 5 Altın Portakal kazandı.

        REKLAM

        * En İyi Film

        * En İyi Yönetmen (Zeki Ökten)

        * En İyi Senaryo (Fehmi Yaşar)

        * En İyi Erkek Oyuncu (Genco Erkal)

        * En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Asuman Arsan)

        Türkiye'de başka büyük dolandırıcılık vakaları da yaşandı. Kolay para kazanma uğruna canı yanan birçok kişi, dolandırıcıların kurbanı oldu. Devlet de iki kez dolandırıcıların hedefi haline geldi. Dolandırma girişimi birinde teşebbüsten öteye gidemezken diğerinde amacına ulaştı.

        YANİ KAPOÇİ

        Atina'da yaşayan ressam Yani Kapoçi, Paris'e gitmek istiyordu. Gerekli parayı temin etmek için de 1901'de Osmanlı Devleti'ni mektupla dolandırmaya kalktı.

        Günümüzdeki karşılığı Dışişleri Bakanlığı olan Hariciye Nezareti'ne bir mektup yazan Yani Kapoçi, Sultan Abdülhamid ve yüksek mevkideki devlet adamları için hazırlanan tertiplerden bilgi sahibi olduğunu belirtti. Yani Kapoçi, dolandırıcıların ortak özellikleri olan ağdalı cümlelerle yazdığı mektupta kendisini İmparator 3. Napolyon'un hizmetlerinde bulunmuş bir İtalyan'a benzeterek aynı şekilde Sultan Abdülhamid'e hizmet etmek istediğini dile getirdi. Yani Kapoçi, İstanbul'a gelebilmesi için de 150 liraya gereksinimi olduğunu ekledi.

        REKLAM

        Dönemin Hariciye Nazırı Ahmed Tevfik Paşa, Atina büyükelçiliğine talimat vererek Yani Kapoçi'nin araştırılmasını isterken 150 lirayı göndermedi.

        Atina büyükelçiliği yaptığı araştırma sonucu Yani Kapoçi'nin sözüne itimat edilmez sıradan bir ressam olduğunun, dolandırıcılıkla para koparmaktan başka bir amacı bulunmadığının anlaşıldığını içeren raporu, Hariciye Nazırı Ahmed Tevfik Paşa'ya sundu. Böylelikle Hariciye Nazırı Ahmed Tevfik Paşa'nın temkinli davranması sonucu Osmanlı Devleti dolandırılmaktan kurtuldu.

        Ahmed Tevfik Paşa (1845 - 1936)
        Ahmed Tevfik Paşa (1845 - 1936)

        SÜLÜN OSMAN

        Cumhuriyet tarihinin ilk büyük dolandırıcısı Osman Ziya Sülün, 1923'te İstanbul'da doğdu.

        'Sülün Osman' olarak tanınan Osman Ziya Sülün, 1950 - 1960 arasındaki dolandırıcılık icraatlarıyla 'Kolay yoldan para kazanmak' isteyenlerin dolandırılmasının ilk örneği olması açısından oldukça önemli bir kişilik.

        Sülün Osman, dolandırıcılık icraatlarını şöyle gerçekleştiriyordu;

        Taksim Meydanı'na serdiği paspasın üzerinden geçen yancılarından 'Burası benim' diyerek para istiyordu. Yancıları, para ödeyince çevredeki kişiler olayı merak edip Sülün Osman'ın başına toplanmaya başlıyordu. Bir süre sonra da büyük bir kalabalık oluşuyordu. Kalabalıktan aklıevvel biri 'Bu işten ne kadar kazanıyorsun?' diye sorunca Sülün Osman'ın ağına düşüyordu.

        Sülün Osman, yüksek miktarda bir kazanca sahip olduğunu söylediği işinden yorulduğunu, sahibi olduğu meydanı, alıcısı olması halinde değerinin çok altında satacağını dile getiriyordu. Söz konusu aklıevvel kişi de yağlı kapı olarak gördüğü ve değerinin çok altında satışa çıkan Taksim Meydanı'nı Sülün Osman'dan sözüm ona hemen orada satın alıyordu.

        Sülün Osman, 1965 yapımı 'Yankesici Kızın Aşkı' adlı sinema filminde rolü gereği Sadri Alışık'a dolandırıcılık dersi verdi. Filiz Akın ise yankesici rolü için Hacıhüsrevli Güler'den ders aldı.
        Sülün Osman, 1965 yapımı 'Yankesici Kızın Aşkı' adlı sinema filminde rolü gereği Sadri Alışık'a dolandırıcılık dersi verdi. Filiz Akın ise yankesici rolü için Hacıhüsrevli Güler'den ders aldı.
        REKLAM

        Sülün Osman, Galata Kulesi, Beyazıt Kulesi, şehir hatları vapurları, Taksim - Tünel arasındaki tramvayın da aralarında olduğu şehrin birçok simgesini benzer yöntemle aklıevvellere sattı. Sülün Osman, yine aynı yöntemle Galata Köprüsü'nü sattıktan sonra 1961'de yakalanarak hapse atıldı. O Sülün Osman ki hapishanedeyken 20 Nisan 1962'de mahkumlara 'Alınteri ile Yaşamak' konulu konferans verdi.

        O Sülün Osman ki 'Kazan Töreni' adlı hikâyesinde kendisinden 'Sülün Osman pırrr' diye söz eden Aziz Nesin'e manevi duygularını rencide ettiği gerekçesiyle dava açtı.

        1969'da çıkarılan af yasasıyla hapisten tahliye olan Sülün Osman, dolandırıcılığa tövbe ederek bir meyhane açtı. Ne var ki bir süre sonra tövbesini bozarak yeniden dolandırıcılık icraatlarına başladı. Bu kez hedefinde yalnızlık çeken kadınlar vardı. Evde kalmış kadınlara yüzde yüz garantiyle koca bulacağı iddiasıyla medyum olarak ortaya çıkan Sülün Osman, birçok kadını dolandırdıktan sonra yakalanıp tekrar hapse atıldı.

        Yıl 1971...

        O zamanki adı Boğaziçi Köprüsü olan 15 Temmuz Şehitler Köprüsü inşaat halindedir.

        Sülün Osman, tiyatro oyununu izlediği Zeki Alasya'ya oyun sonrasındaki sohbet sırasında "Ben o işi yaparken yapılsaydı bu köprüyü haftada 10 kişiye satardım" dedi.

        Sülün Osman, 1984'te geçirdiği kalp krizi sonucu 61 yaşındayken Beyoğlu'ndaki bir otelde öldükten sonra Kimsesizler Mezarlığı'nda defnedildi.

        REKLAM

        Sülün Osman'ın Boğaziçi Köprüsü'nü satma hakkındaki düşünceleri 1983 yapımı 'En Büyük Şaban' adlı sinema filminin bir sahnesine ilham oldu. Kartal Tibet'in yönettiği Kemal Sunal'ın başrolünde yer aldığı filmde Hikmet Karagöz'ün canlandırdığı karakter, 'Şaban'a köprüyü sattı. 'Şaban'ın karakolda verdiği 'Bir an önce köşeyi dönmek istedim' şeklindeki ifadesinde de olduğu gibi Sülün Osman'dan şehrin simgelerini satın alan aklıevvellerin amacı bir an önce kısa yoldan köşeyi dönmekti.

        Sülün Osman, zaman zaman yaptığı röportajlarda insanların kısa yoldan para kazanma arzusunun akıl tutulmasına yol açtığını, kendisinin de bundan istifade ederek dolandırıcılıkta başarılı olduğunu söyledi. Sülün Osman, dolandırdığı kişilerin "Adamı nasıl da kazıkladım. Malını değerinin çok altında bana sattı" şeklinde düşüncelere sahip olduğunu belirterek "Onlar mı yoksa ben mi dolandırıcıyım?" demişti;

        Benim dolandırdığım insanlar dolandırıcıydı aslında. Yani bana yaklaşma sebepleri beni dolandırmaktı. On tane bilezikle geliyorum adamın önüne akşam vakti. Kuyumcunun kapısındayız. Ve dükkân kapalı.

        Karımın hastalığını anlatıyorum, acilen bilezikleri bozdurmam gerektiğini, o an nöbetçi eczaneye gidip hastaneden istedikleri ilaçları almamın şart olduğunu söylüyorum falan. Hakiki olsalar bileziklerin fiyatı bin lira.

        Diyorum ki 300 liraya ihtiyacım var. Paranın gerisi umurumda değil, yeter ki karım ameliyat masasında kalmasın. Adam sabah kuyumcuya gidip bilezikleri bin liraya bozdurabileceğini ve birkaç saat içinde havadan 700 lira kazanacağını düşünüyor. O arada benim ayakçım da ortaya çıkıyor ve o almak istiyor bilezikleri.

        Telaşlanıyor adam kazanç imkânı kaybolacak diye. 300 lirayı verip alıyor bilezikleri, ben de kayboluyorum ortalıktan. Adam ertesi sabah kuyumcuya gidip de bileziklerin sahte olduğunu öğrenince, dolandırıldım, diye karakola gidiyor. Ben aranıyorum.

        Demiyorlar ki ona, be adam 1000 liralık bileziği 300 liraya almayı düşünürken aklında ne vardı, diye. Gayet açık ki, beni dolandırmayı planlamıştı. Ben hayatım boyunca beni dolandırmaya kalkışmamış tek bir kişiyi dolandırmadım.

        REKLAM

        GÜNEY ZOBU

        General Hasan Rıza Zobu'nun torunu, Moskova Büyükelçisi Şemsettin Zobu'nun oğlu olarak 1939'da İstanbul'da doğdu.

        Güney Zobu'nun dolandırıcılık icraatları dolar üzerineydi.

        Dolar taşımanın yasak olmasından faydalanmak isteyen 'Çift Kapı' ve 'Raki' lakaplı Güney Zobu, oldukça şık giyinir, lüks otellerde kalıp elinde ucuza satacağı yüklü miktarda dolar olduğu izlenimini yaratırdı.

        Kendisinden dolar satın olmak isteyenlerle sahte bir isimle otel lobilerinde buluştuktan sonra girişilen pazarlıkta oldukça fiyat kırarak alıcının iştahını kabartırdı.

        Alıcı, fiyat üzerinde anlaşma sağlandıktan sonra para dolu çantayı Güney Zobu'ya teslim ederdi. Zobu da çantayı otelin kasasına koyacağını, oradan da dolar dolu çantayı alıp getireceğini söyleyerek yerinden kalkar sonra da arka kapıdan çıkıp giderdi. Kişi, dolandırıldığını anlayana kadar Güney Zobu, kayıplara karışırdı.

        Dolandırılan kişiler yaptığının kanunsuz olması nedeniyle polise başvuramadığı için Zobu, bu yöntemi uzun süre kullandı.

        Oyuncu Melike Zobu'nun babası olan Güney Zobu, yakalandığı kanser ve KOAH hastalığı nedeniyle 4 Nisan 2021'de öldü.

        SELÇUK PARSADAN

        Kafkasya'dan göç eden Çerkes kökenli bir ailenin çocuğu olarak 1952'de İstanbul'da doğdu.

        Babası Sabahattin Parsadan, Kadıköy İlçe Emniyeti'nde polislikten emekli olduktan sonra gönüllü olarak dönemin Başbakanı Adnan Menderes'in yakın korumalığını üstlendi.

        Selçuk Parsadan, 1983 seçimleri öncesinde Halkçı Parti'ye üye oldu. Kendisine önce partinin Beyoğlu ilçe başkanlığı sonra da milletvekili olma hedefini koyan Parsadan, amacına ulaşamayınca şık giyimi ve ağdalı cümleleriyle etkilediği ünlülerin menajerliğini yapmaya başladı. Bir süre sonra da menajerliğini yaptığı ünlülerin adını kullanarak dönemin devlet adamlarından hayali organizasyonlar için para kopararak dolandırıcılığa başladı.

        2 Kasım 1995...

        Selçuk Parsadan, emekli Orgeneral Necdet Öztorun adıyla dönemin başbakanı Tansu Çiller'i aradı. Subay arkadaşlarıyla birlikte seçimlerde 'Kemalistler Derneği' olarak çalışacaklarını ama derneğin maddi sıkıntı içinde olduğunu söyleyip Çiller'den 5 milyar 500 milyon lira istedi. Tansu Çiller'in onay vermesiyle örtülü ödenekten 5 milyar 500 milyon lira Parsadan'ın yanında çalışan bir kadına elden teslim edildi.

        * Kasım 1995'in 5 milyar 500 milyon lirasının günümüzdeki karşılığı, Cumhuriyet altınına oranla 4 milyon 197 bin lira.

        REKLAM

        5 ay sonra olayın bir dolandırıcılık vakası olduğunun anlaşılmasıyla siyasi kriz çıkarken Selçuk Parsadan aranmaya başlandı. 10 gün sonra yakalanan Parsadan, 6 yıl 3 ay hapse mahkum edilirken yapılan soruşturma sonrasında açığa çıkan diğer dolandırıcılık olaylarından 5 yıl daha hapis cezası aldı.

        İnfaz yasasından yararlanıp 4 yıl 8 ay sonra tahliye edilen Selçuk Parsadan, 25 Temmuz 2006'da omurilik kanseri nedeniyle öldü.

        Selçuk Parsadan mahkemeye götürülürken görülüyor.
        Selçuk Parsadan mahkemeye götürülürken görülüyor.

        MEHMET AYDIN

        Kolay para kazanmanın gözlere perde indirdiğinin bir göstergesi de 'Tosun' lakaplı Mehmet Aydın'ndı.

        Mehmet Aydın'ın sosyal medya oyunu FarmVille'den esinlenerek ortaya çıkardığı Çiftlik Bank'ın işleyişi şöyleydi; yatırımcılar, dijital ödeme sistemleriyle farklı altın değerlerine sahip çeşitli çiftlik hayvanları satın alıyordu. Satın alınan hayvanlardan elde edilecek gelirle Türkiye'nin farklı yerlerinde çiftlikler, et ve süt üretimi yapan tesisler kurulacağı vadedildi. Sisteme ilk girenlere yüzde 100'e yakın kâr dağıtılarak gözler boyandı. 'Bu paranın kaynağı nedir? Mehmet Aydın kimdir?' sorgulamasında bulunup araştırma yapmayan yatırımcılar, yüksek kâra aldanıp sisteme giriş yaptı.

        Mehmet Aydın, 132 bin 222 yatırımcıdan 1 milyar 140 milyon lira topladı. Aydın, 688 milyon lirayı yatırımcılara geri öderken kalan 452 milyon lirayı kripto paraya çevirdikten sonra 16 Mart 2018'de Güney Amerika'ya kaçtı. Brezilya, Paraguay, ve Uruguay'da lüks içinde yaşayan Mehmet Aydın Interpol nezdinde kırmızı bültenle aranıyor.

        Mehmet Aydın'ın dolandırıcılığı da sinema filmine konu oldu. İsmail Hakkı Koç'un yönettiği, Burak Alkaş ile Fercan Bay'ın başrolünde yer aldığı "Çift'lik Bank: Tosun Firarda" Mehmet Aydın'ın icraatlarını ti'ye alan film olarak çekilip 16 Kasım 2018'de gösterime çıkarıldı.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ