Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Sağlık Yağ dokusunun gizemini çözüp tedavinin yolunu açan bilim insanı

        Michigan Üniversitesi Endokrin Metabolizma ve Diyabet Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Elif Oral, nadir görülen lipodistrofi ve yağ dokusu hastalıkları konusunda dünyanın en saygın bilim insanlarından biri. Bulduğu tedavi yöntemleriyle hastalığın seyrini değiştirmeyi başarması ve hastaların kaderini etkileyip dünyada bu alanda çalışan meslektaşlarının elini kuvvetlendirmesi, onu çalıştığı alanın en önemli ismi haline getirmiş. Kendisiyle eşi ve çocuklarıyla geldiği İstanbul’da anne evinde buluştuk. İşine duyduğu heyecan ve bağlılık ilk görüşte hissediliyor. Bilime adanmış bir hayatı var. Bunun dışındaki zamanını tenis oynayan 2 oğlunun turnuvalarını takip ederek ve her gün 2 mil koşarak geçiriyor. Eşi Prof. Dr. Hakan Oral da bir doktor. Kardiyolog olarak elektro fizyoloji alanında dünya çapında üne sahip. Yurtdışında adlarından başarılarıyla söz ettiren değerlerimize sahip çıkma konusunda eksiklerimiz olduğu ortadayken, Elif Oral’ın Türkiye’deki genç meslektaşlarına burs sağlama gayretini ve mesleki yönden destek verme çabasını takdirle karşıladım. Gelin bu değerli bilim insanının çalışmalarına ve bilime yaptığı katkılara bakalım...

        REKLAM

        Gazete Habertürk'ten Ceyda Erenoğlu'nun haberi...

        HASTALIKLAR KÜMESİ

        Belki de adını ilk kez duyduğunuz nadir bir hastalık olan “lipodistrofi” tek bir hastalık olmayıp bir hastalıklar kümesi olarak biliniyor. En basit şekliyle, “Yağ dokusunun azlığı” olarak tanımlamak mümkün. Bu hastalığa sahip kişilerin yağ dokuları bulunmuyor. Buna hem genetik (doğuştan yağ dokusunu yöneten genlerde bozukluk olması) hem de otoimmün mekanizmalar yol açıyor. Daha açık anlatmak gerekirse vücudun bağışıklık sistemi yağ dokusunu yok etmeye karar veriyor. Birden fazla çeşidi bulunan genel lipodistrofinin görülme sıklığının 200 binde 1 olduğu ve belirtiliyor.

        HALTER YAPMIŞ GİBİ GÖRÜNEN HASTALAR

        Doç. Dr. Oral, “Tecrübeli bir hekim lipodistrofi hastasını kolaylıkla anlayabilir” diyor. Derinin altında hiç yağ dokusu olmaması, son derece zayıf bir yüz ve belirgin kaslar (Hiç ağırlık kaldırmayan bir hastanın halter sporu yapmış gibi görüntü sergilemesi) en dikkat çekici özellikler olarak görülüyor. Hastalığın bir türü olan parsiyel lipodistrofide (vücudun belli bölgelerinde yağ olup belli bölgelerinde olmaması) fizik muayenede vücudun belli bölgelerinde yağ dokusu olması, bazı bölgelerinde ise görülmemesi hastalık için ayırıcı belirti olarak değerlendiriliyor. Lipodistrofi hastalarının bazılarında vücudun hiçbir bölgesinde yağ olmazken, bir tipinde yağ dokusu olan tombul bir yüze karşın yağ dokusu olmayan uzuvlarla karşılaşılabiliyor.

        REKLAM

        EZBER BOZAN SAPTAMA

        “Yağ oranı yüksek olduğu zaman kan yağlarının dengesi bozuluyor. Yağ dokusu fazlalığı insülin rezistansına neden olup tip 2 diyabete yol açan bir etken olmakla kalmıyor obezitenin de en önemli nedenleri arasında bulunuyor” diyen Doç. Dr. Oral, aynı tehlikenin hiç yağı olmayan lipodistrofi hastaları için de geçerli olduğunu söyleyerek ezber bozuyor. Lipodistrofi hastalarında tip 2’ ye benzer diyabet biçimi, ağır insülin resiztansı ve trigiliserid değerinin çok yükselmesi şaşırtıcı bulunuyor. Kişinin çok yağı olması kadar hiç yağı olmaması da diyabet nedeniyse buna yol açan mekanizma merak uyandırıyor. Oral, “Yağ dokusu bütün vücudun metabolizmasını yönetme yetkisine sahip olduğu için beyine birtakım sinyaller veriyor. Yağ dokusu olmadığı zaman bu sinyaller verilemiyor. Yağ dokusunu enerji fazlasını depolayan bir kap olarak düşünürsek bu kabın kapasitesinin yetersiz olması halinde sorun oluşuyor. Açık bırakılan bir musluğun altına konulan kap ne kadar küçükse suların taşma olasılığı da o kadar fazla oluyor. Suların yere dökülmesini fazla gıdanın karaciğere ve kasa gitmesi olarak değerlendirdiğimizde bu durum aşırı insülin direncine yol açıyor. Çok kilolu olmamızı kabın kocaman olmasına benzetirsek sonunda onun da dolup taştığını unutmamamız gerekiyor. Buradan yola çıkarak, ‘Yağ dokusunun fazlalığı da yokluğu da aslında kişiye büyük zarar veriyor’ diyebiliriz. Bu noktada gerçek düşmanımızın yağlarımız olmadığını bilmemiz gerekiyor” diyor.

        REKLAM

        ÖLÜMCÜL OLABİLİR

        Lipodistrofi hastalığı karşımıza çok ağır bir metabolik tabloyla çıkıp ölümcül olabiliyor. Doç. Dr. Oral, “İlk hastam 14 yaşında yürüyemeyecek haldekibir gençti. Kocaman bir karaciğeri vardı ve derisinin üzeri yağ kabarcıklarıyla kaplıydı” ifadesini kullanıyor. Peki bu hastalıkta ne oluyor? Hastalığın kişiyi siroz ve karaciğer nakline kadar götürme olasılığı var. Bu kişilerde erken yaşlarda trigliserid yüksekliğine bağlı pankreatit ve kalp hastalıkları da ortaya çıkabiliyor. Sık karşılaşılan sorunlar arasında şekeri binlerce ünite insülinle zorlukla 200’ün altına düşü- rülen hastalar da bulunuyor. Oral, “Ben ilk kez 1997 yılında bu hastalıkla ilgilenmeye başladığımda genel lipodistrofi hastalarının yaşam süreleri 20-30 yıldı ve o süreçte çocuk yaşta kaybettiğim hastalarım oldu” diyerek devam ediyor:

        REKLAM

        LEPTİN HORMONUNUN KEŞFİYLE DEĞİŞEN SÜREÇ

        “1994 yılında yağdan salgılanan tokluk hormonu leptin yeni bulunmuştu. 1994’ten 90’lı yılların sonuna kadar herkes leptin seviyelerine bakmaya başlamıştı. Hiç yağ dokusu olmayan lipodistrofi hastalarının leptin seviyesi sıfır düzeyindeydi ve bize en büyük klinik sıkıntıyı bu hastalar yaşatıyordu. 1997’de babasının kucağında getirdiği 14 yaşındaki çocuğu için bana ‘Ne olur bir şey yapın!’ demesini hiç unutamam. Çocuk yemek yiyemiyor, yürüyemiyordu. Tüm vücudu kabarıklıklarla doluydu. O dönem Amerikan Sağlık Enstitüsü’nde görevliydim. Hastaya uyguladığımız her tür tedaviye rağmen trigiliserid düzeyi 10 binin üzerindeydi ve uyguladığımız tedaviler sonuç vermiyordu. Hastaya plazmaferez uygulaması yapmaya (kan alıp lipitlerini yıkayıp geri verme işlemi) karar verdik. Böylece acısını giderip karaciğer büyüklüğünü engelleyebileceğimizi düşünüyorduk.

        REKLAM

        Bunu yaptığımızda hasta birkaç günlüğüne rahatlasa da yine aynı sıkıntıları yaşamaya başlıyordu. Bu tedavinin sürdürülebilir olmadığını biliyorduk.

        KLİNİK ARAŞTIRMACILARIN HAZİNESİ

        Bu çaresizlik içinde tip 1 diyabet örneğinden yola çıkarak, ‘İnsülin yapan hücreleri olmayan hastalara nasıl insülin veriyorsak, yağ dokusu olmayan lipodistrofi hastalarına da dışarıdan leptin versek nasıl olur?’ diye düşünmeye başladım. Bu bilinen bir şey değildi ve hiçbir ipucumuz yoktu. İlgili ilaç firmasına, ‘Çok ağır durumdaki bir hastamıza dışarıdan leptin vermek istiyoruz’ başvurusunda bulundum. Firma, leptini şişmanlığa çare olarak çıkardığı için bu çağrıya şaşırdı ve başta sıcak bakmadı. 1999’a kadar başvurularımızı iletmeyi sürdürdük. Bu süreçte leptinin ortalama obezitede pek faydalı olmadığı görüldü. Genetik mutasyondan dolayı hiç leptini olmayan Pakistan asıllı İngiliz bir hastanın tedavi edilmesinden sonra bu kişinin nöroendokrin bozukluklarında iyileşme oldu. Son olarak 1998’de LDL reseptörünü bulan Nobel Ödüllü Brown ve Goldstein araştırmacıları lipodistrofili bir hayvan modeline dışarıdan leptin verdiklerinde hastalı- ğın bütün metabolik bozukluklarının sihirli değnek değmişçesine düzeldiğini gördüler. Bu araştırmanın yayınlanması ilaç firmasının bizim bu denemeyi yapmamıza izin vermesiyle sonuçlandı.

        REKLAM

        RUTİNİ DEĞİŞTİREN BULUŞ

        Bu süreçte ağır durumda başka hastalarımız da vardı. 2000’de hastamıza 8 haftalık bir tedavi uyguladık ve mucizevi değişiklikler gördük. Trigliserid düzeyi 10 binlerden 400’e inmiş, şekeri normale düşmüştü. Bununla da kalmadı, kocaman karaciğeri küçüldü ve her hafta kanını yıkama zorunluluğumuz sona erdi. Sağlığına kavuşup üniversiteye bile giden hastamız hâlâ hayatta. Başarımız 2000’de New England Journal of Medicine’da yayımlandı. Dünyada ilk kez uygulanan bu yöntem o dönem çok ses getirip büyük yankı buldu. Şu anda rutin olarak yapılan uygulama, 2014’te Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (Food and Drug Administration-FDA) tarafından da kabul edildi.”

        EN BÜYÜK HEDİYE

        Doç. Dr. Elif Oral, üzerine yoğunlaştığı konunun nadir hastalıklar grubuna girmesini bir şans olarak görüyor ve “Nadir hastalıklar aslında biz klinik araştırmacılara verilmiş bir hediyedir. Bu hastalıkların gizemini çözersek çok sayıda insanı ilgilendiren salgın hastalıkların mekanizmalarını bulup ortadan kaldırma şansını da yakalayabiliriz. Dünya nüfusunun yüzde 10’unda nadir hastalık var. Bu hastalıkların hepimizde kullanılabilecek bir ilaç bulunmasına aracılık edebileceklerini unutmamalı ve elimizdeki hazinenin kıymetini bilmeliyiz" diyor.

        REKLAM

        "EN BÜYÜK AMACIM"

        Doç. Dr. Elif Oral, “En büyük amacım bütün dünyada bu alanda çalışan hekimleri bir araya getirip her hastanın en hızlı şekilde en uygun tedaviye ulaşmasını sağlamak. Böylece hastalıkların doğal seyrinin daha bilimsel olarak kayda geçmesi gerçekleşebilir. Bunun dışında araştırmacıların yeni tedavi araştırmaları içinde olmalarına aracılık etme isteğindeyim. Türkiye’de TULİP (Türkiye Lipodistrofi Çalışma Grubu) organizasyonu küresel ağ içinde çok önemli bir yere sahip olacak diye düşünüyorum. Bu oluşum ile Türkiye’de nadir metabolik hastalıklara dikkat çekilmesi çok sevindirici” diyor.

        REKLAM

        TEV İLE İŞBİRLİĞİ

        Nadir metabolik hastalıklara bir destek de Türk Eğitim Vakfı’ndan (TEV) geliyor. Türkiye’de bu konuyla ilgilenen genç metabolizma uzmanları kendilerini geliştirmek ve yapılan bu araştırmaların içinde yer alabilmek için ABD’ye gitmek istiyor ama bütçe sorununu aşamıyorken, genç doktorların burs başvurusuna karşılık Türk Eğitim Vakfı’ndan geliyor ve bu isteği destekleyeceğini açıklıyor. Bu, Türkiye’den uzmanlıklarını almış genç metabolizma hekimlerinin 1 yıllık eğitim için ABD’ye gitmeleri anlamına geliyor.

        "DESTEK OLUN"

        “BIR başka hedefimiz ise yaptığı- mız araştırmalara kaynak yaratmak. Amerika’da Ulusal Sağlık Enstitüsü (National Institutes of Health ) veya çeşitli sağlık örgütlerinin desteklerinin yanında şahsi yardımlar da önem kazanmış durumda. Birçok kişi ve kuruluş bilim insanlarının yaptıkları çalışmalara destek oluyor. Aynı şeyin Türkiye’de de yapılması araş- tırma imkânlarını artıracak ve elimizi güçlendirecektir. Umudum bu bilincin artması yönünde. Nasıl Harvard Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil ve ekibinin çalışmalarına Türkiye’den çok güzel bir destek gittiyse böyle bir desteğin nadir metabolizma hastalıkları için de olabileceğini düşünmek istiyorum.”

        160 TÜRK HASTA

        Doç. Dr. Elif Oral, “Türkiye Lipodistrofi Çalışma grubu kayıtları, ülkemizde 160 civarında hastamız olduğunu gösteriyor” diyor. Yine Türkiye’de bu hastalıkla ilgilenen uzman sayısının 40-60 arasında olduğu belirtiliyor.

        7 BİN ÇEŞİT NADİR HASTALIK

        Dünyada 7 bin çeşit nadir hastalık bulunuyor. Bu hastalıkların etkilediği kişi sayısı 350 milyon civarında. Hastalıkla ilgili en büyük sorunun hastaların tedavi alamamaları olduğu kaydediliyor.

        BENDEN DAHA ÇOK FAYDALANSINLAR

        ORAL, “Yurtdışında görev yapan bir araştırmacı olarak ülkeme hizmet etmekten gurur duyarım. Bu anlamda endokrinoloji kongrelerine düzenli davet alırsam Türkiye’deki meslektaşlarıma çalışmalarımızı anlatma imkânına sahip olabilirim” diyor.

        Elif Oral kimdir?

        Doç. Dr. Elif Oral, 1968 yılında İstanbul’da doğdu. 1986’da Robert Kolej’i birincilikle bitirip İstanbul Tıp Fakültesi’ne girdi. 1992 yılında tıp fakültesinden mezun olup 1993 yılında ABD’de Sinai Hospital of Detroit’de dahiliye ihtisasına başladı. Daha sonra endokrin, metabolizma ve diyabet üst ihtisası için Maryland’deki ABD Sağlık Ensititüsü’ne gitti. 2000’de leptin hormonuyla tedavi yöntemini geliştirdi. 2002 yılında Michigan Üniversitesi’ne geçti. Oral’ın çalışmaları, leptin hormonunun lipodistrofi hastalıkları için standart tedavi olmasına yol açtı. Kendisinin 10 bine yakın atıf alan 80 farklı yayını bulunuyor. Öncülüğü sayesinde 31 Mart, dünyada Lipodistrofi Günü olarak farkındalık yaratmayı hedefliyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ