"Lori lori lori..."
Muharrem Sarıkaya yazdı...
AĞIT o kadar yakıcı ki...
Acının da yaşanacak bir sınırı vardır sanırdım; bu kadar derin olanına rastlamamıştım.
Diyaframdan gelen yakıcı ses yüzümüzü yalayıp geçerken, durduğum yerde bedenimi bir kuru gazel gibi etrafa savuruyor.
Yakıcılığı temmuz sıcağından da fazla...
Burnumun direğinden yukarı doğru ağır bir sızı yükseliyor.
Başımı hafifçe sallasam gözyaşlarını boşalacak...
******
Çevremdekiler aldırmıyor...
Başlar iki yana sallanırken, gözlerden dökülen yaşlar taze toprağın üzerine serpiliyor.
Islaklığı fazla kalmıyor.
Temmuz sıcağı değil, acının kavurucu etkisi bir anda kurutuyor.
Küçük bir yığın haline getirilmiş toprak, etrafında toplanmış kadınlar dövündükçe minik daireler çizerek çevreye savruluyor.
********
Ağıdın sözleri beynime kazınıyor.
Melodisi nefes ritmimi esir alıyor.
Oysa ne dediğini anlamıyorum...
Alnı, çenesi ve elinin üzerinde küçük narin dövmeler bulunan kadın, bir saniye olsun yerinde durmuyor.
Elini bir göğe açıyor, bir toprağa basıyor, sonra göğsüne vuruyor...
Yavrusunu kaybetmiş kuş gibi, başını yukarı kaldırıp ayaklarının üzerinde hafif yükseldikten sonra sekiyor, kanatlarını çırpıp, küçük bir daire çizdikten sonra tekrar toprağa kapanıyor.
********
Kürt kadın içimi kavuran nakaratı tekrar yakıyor:
Çav reşemın, ez bımrım, ez bımrım...
Malamın şevıti, em keliyan, şeremın.
Roniya çavemın, cigeramın dışevıte...
Tü çu ez heliyam..
Dılemın lori lori, bıcukemın lori lori.
Tü çıma çu cigeramın
Malame xerabu, dılwate...
Ez bımrım lori lori
Diyarbakır temsilcimiz Mürsel Acay dünkü sohbetimizde Türkçe'ye tercüme ediyor:
"Siyah gözlüm, ben öleyim ben öleyim
Evim yandı, helak olduk aslanım