Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Alihan Mestçi, Sermiyan Midyat ile konuştu

        Alihan MESTÇİ/HT PAZAR

        amestci@haberturk.com

        Yazıp yöneten, başrolde de kendi oynayan bir sinema sanatçısı Sermiyan Midyat. “Bu dışarıdan göründüğü gibi egosantrik bir durum değil” diyor. Derdi, seyircisiyle arasındaki tüm perdeleri kaldırmak. Dahası, hayallerini gerçekleştirmekten de kaçınmayan bir adam. Yaklaşık 3 aydır, BKM Mutfak Sahne’de stand-up şovu “Sermiyan Midnight”ı sergiliyor. Sahne hevesini, “İçimde birikmiş bir şeyi artık patlatma durumu” diye anlatıyor. Sıradaki projesiyse Hindistan’da, yine kendi filmi, bir mafya babasının öfkesinden arınma hikâyesi “Gad Fadıl”ı çekmek. Bollywood’dan çıkma bir Türk filmine hazır mısınız?

        Size hayat hikâyeniz ve isminizin anlamı tekrar tekrar soruluyor. Neden sizce?

        Adım soyadım tuhaf yani. Küçükken adım soyadım yüzünden çok ağladım. Şimdi çok dalga geçiyorum. Bir de son zamanlarda Kürt açılımı vesaire derken arada kalmış az insandan biriyim. Tabii karşımdakinin adı Sermiyan olsa ben de sorarım “Neden Sermiyan?” diye. Sermiyan aşiret reisi demek, siz de soracaksanız...

        Ben “Nasıl Sermiyan oldunuz” diye sorayım. Kimya mühendisliği okurken oyuncu olmaya karar veriyorsunuz. Fakat konservatuvara yaşınız tutmuyor...

        Kimya mühendisliği 3’üncü sınıftayken girdim, öyle bir çılgınlık yaptım. Yıldız (Kenter) Hanım, “Deli misin” dedi, “Bitir şu okulu, bir senen kalmış” diye. Sonra Ferhan Şensoy’la Nöbetçi Tiyatro’ya başladım.

        Fakat anneniz size “Herkes zengin oldu, sen sanatçı oldun” demiş. Üniversitede ilk yıllarım, Cem Yılmaz’ın, Ata Demirer’in sahneye çıktığı dönemdi. Biz de kendi içimizde gösteriler yapıyorduk. Hatırı sayılır bir seyircim vardı yani... Fakat benim çevrem çok enteldi. Bana “Ne sululuk yapıyorsun, ağır sanat yap, Hamlet oyna” falan dediler. Onların gazına geldim ve o tarafa geçtim. Sonra da annem dedi ki, “Onlar zengin oldu, sen sanatçı...” “Aradaki fark” dedi yani. Onun şakasını yaptım ben de...

        “Sermiyan Midnight” da bu farkı kapatmak için mi ortaya çıktı?

        İçimde birikmiş bir şeyi artık patlatma durumu yani. Sermiyan Midnight’a öylesine başladık. Bizim ciddiye aldığımızdan daha da ciddileşti durum. 9 oyun oynadım, 9’unda da bilet bitti. Her pazar oynuyorum. Ama Hindistan’a gidiş-geliş ve film takvimi nedeniyle 18-19 ve 25-26 Nisan, saat 20.00’de olacak şekilde nisan ayına 4 oyun sıkıştırabildik. Mayıstan itibaren büyük sahnelerde oynamaya ve turneler yapmaya başlayacağız. n

        Neden Sermiyan Midnight ?

        Kelime oyunu işte, gece çıkıyorum... Midyat-Midnight (Geceyarısı) yani... Ne ismim ne de soyadım; Türklük-Kürtlük arasında kalma hikâyem de o.

        Yazar, oyuncu, senarist ve yönetmensiniz. Üstelik filmlerinizi kendiniz yazıp, yönetiyor ve başrolde oynuyorsunuz. “Her şeyi ben yapayım, her şey benim kontrolüm altında olsun” gibi bir durum mu var?

        Yazarlığı, oyunculuğu ve yönetmenliği birbirinden ayırt edemiyorum. Dünya sinema sektörünü de artık yazarlar yönetiyor. Aristo’dan bu yana da “Yazan yönetir” kardeşim. Çünkü sen bir duygu koyuyorsun ortaya. Kendi hayatından, özünden, ruhundan, zihninden bir şeyler çıkıyor. Onu bir yönetmene aktarıyorsun. Sonra o kendi görüşünü koyuyor. Samimiyetin giderek azalıyor. Halbuki burada tüm sahiciliğimle ben ve seyirci varız. “Bu benim sinemam” diyebilme şansına kavuşuyorum. Mesela Charlie Chaplin’in de bütün filmlerini yazıp yönetip oynamasının sebebi bence bu. Nasıl ki tek kişi sahneye çıktığımda kendimden bir şeyler anlatıyorsam sinemada da öyle...

        Ekranla sahne arasında fark yok mu diyorsunuz?

        O kadar abartılacak bir durum yok. Yılmaz Güney filmlerini başkasına yönettiremez miydi? Roberto Benini, Woody Allen, Yılmaz Erdoğan bunu yapıyor. Yazıp yönetip oynamak aslında hiç de egosal bir durum değil. Tam tersi, kendini bütün çıplaklığınla en sahici halde seyirciyle buluşturmak.

        Bu saydığınız isimler rol modelleriniz mi? Rol modelim yok ama yolundan gitmeye çalıştığım biri var: Charlie Chaplin. Çünkü mizah yapıyordu ve savaşı bile bize mizahla anlatabildi. Mizahın doğru kullanıldığında en büyük silahlardan, bombalardan bile güçlü olduğunu gösterdi. Bütün filmlerinde biz ona gülerken aslında o bize bir şeyler anlatıyordu. Bence de insanlara tüfek değil yürek gerek.

        ‘AMERİKA’YA GİTTİM HARCADIM, SIFIRLAYIP GELDİM’

        Şu arada kalmışlık durumuna geri dönelim. Sizin hikâyeniz, aslında gidiş gelişlerle dolu.

        Şu an Sermiyan Midnight gösterisinin bütün kurgusu bu. Oradan oraya gitmek... Ben sokağı çok severim. Ama Obama’yla da oturup sohbet etmeyi isterim, sanayide abilerle öğle yemeği yemeyi de severim. Yeri gelir bara gitmeyi de... Hayatın her alanında bulunmaktan zevk alan bir adamım. Çocukluğumdan beri de böyle yaşadım.

        Türkiye’de anlaşılmadığınızı, değerinizin takdir edilmediğini düşündüğünüz oluyor mu? Belki daha çok bahsedilebilirdi sizden...

        Yok, değer nedir ki? Hepimiz okyanusta birer su da damlasıyız. Birlikte olunca okyanus olur, tek başına sadece buhar olur gidersiniz. 2008’de Amerika’ya gittim. 2010’da döndüm. Ondan sonra hayata bakışımda çok farklı şeyler oldu.

        Amerika’da ne yaptınız?

        Aktörlük okuluna falan gittim. Bir boşluk dönemimdi. Depresif de bir dönemimdi. Cebimde biraz para birikmişti. Gittim harcadım, sıfırlayıp geldim.

        2010’dan sonrası çok verimli bir dönem oldu sizin için. Ay Lav Yu, Hükümet Kadın 1 ve 2 filmleriniz geldi.

        Başkasının ne yaptığı artık gerçekten ilgilendirmiyor beni. Sakın yanlış anlaşılmasın; “Benim de umrumda değil” demiyorum. Herkesin bir yolu vardır. Herkes doğada bir şeydir. Sadece biz insanlarda var bu “Daha çok” meselesi... Hani, “Onun 4 arabası var, benim 7 arabam olması lazım”; “Onun evi 400 metrekare, benim evim bin 400 metrekare olacak”; “Onun golden’ı var, benim pitbull’um olması lazım” gibi... Hiç, bir pitbull bir golden’a bakıp “Keşke benim de sahibim onunki gibi olsa” diye geçiriyor mu aklından?

        ‘MADE IN BOLLYWOOD’ BİR TÜRK FİLMİ

        Şimdi de Hindistan’da film yapma projeniz var.

        Evet, Hollywood’a gidemedim Bollywood’a gidiyorum.

        Nasıl oldu peki?

        Necati Akpınar’la mizah kan grubumuz çok uyuyor birbirine. Çok büyük bir film yapmak istediğini söyledi ve “Bunun üstüne düşünsene” dedi. Ocak falandı, benim de aklıma bir fikir geldi. Dedim ki; “Bir mafya babasıyım. Yogacıma âşık olup Hindistan’a gidiyorum. Bollywood’dayız. Türkler Bollywood’da.” 3 dakika telefonda güldü. “İşte bu fikir” dedi. Sonra senaryoyu yazmaya başladım. Bir mafya babasını düşünün. Hintli bir yogacıya âşık. Ve 300 tane adam silahlarını bırakmış, üzerlerinde takım elbise, altlarında rengârenk matlar, oturmuşlar. Hepsi, “Sevgi içimizde öfke dışımızda” diyor. Mafya arınıyor. Öyle bir hikâye. O kızın uğruna bir mafya babasının Hindistan’a gidişi... Ama tam Bollywood ölçüsünde çekilecek bir film. Hindistan’a gittiğimizde Slumdog Millionaire’in sanat yönetmenleriyle, koreograflarla tanıştık, görüştük. Bu gidişimizde, Esha Gupta diye star bir kız var -aynı zamanda Miss India 2007onunla buluşacağız.

        Bağlantıyı nasıl kurdunuz?

        Bu BKM’yle yapacağım 3’üncü film olacak. BKM’nin eli çok uzundur. Artık nihai anlaşma görüşmelerini yapmaya gidiyoruz. Normalde haziran başı çekimlere hazır hale geleceğiz. Ama muson yağmurları araya giriyor. O yüzden eylülde ilk başta buradaki, filmin dörtte birlik kısmını çekeceğiz. Ekimde de oradaki çekimleri gerçekleştireceğiz. Şu anki planlama öyle gözüküyor. Fakat Delhi’ye de gideceğiz. Eğer şartlar uygun olursa 1 Haziran’da da başlayabiliriz. Önümüzdeki 6-8 ay içinde insanlar çılgın bir Bollywood-Türk filmiyle karşılaşacak. Türk filmi ama “Made in Bollywood” olacak. Ya 2015’in EkimKasım’ında ya da 2016’nin birinci ayında gösterimde olur.

        'KÜRTÇE UYUYORDUK TÜRKÇE UYANIYORDUK'

        Ankara’da doğdunuz, İstanbul’da büyüdünüz. Doğu şivesini nasıl bu kadar iyi canlandırabiliyorsunuz?

        İstanbul’da büyüdüm ama ailede hep Kürtçe konuşulurdu. Kapı açıldığından itibaren Türkçeydi. Yani Kürtçe uyuyorduk Türkçe uyanıyorduk. Öyle bir misyonum yok ama; nasıl Mardin hakkında 3 film yaptıysam İstanbul hakkında 4 tane, Amsterdam hakkında 5 tane film yapabilirim.

        'HİNTLİLER DE GÜLER'

        Hindistan’da “senaryo doktorları”yla çalışıyormuşsunuz. Nedir senaryo doktoru ?

        Türkiye’de pek bulunmuyor. Mesela Şanlıurfa’da geçen bir hikâye yazmak istiyorsunuz ama hiç gitmemişsiniz . Hem size danışmanlık yapacak hem de dramaturjiyi çok iyi bilen biri, yani senaryo doktoru size eşlik ediyor. Bu filmde senaryo doktorunun amacıysa şu; Hindistan da 7500 tane dil konuşuluyor, 4500 tane şeye tapılıyor. O yüzden çok karmaşık ve kökleri 3-4 bin yıl öncesine dayanan bir kültür. Ben de senaryoda ve çekimlerde hiç hata yapmak istemediğim için senaryo doktoru istedim. Ki senaryoda Hindistan halkını rencide edecek bir şey yapmayalım ve bütün gelenek göreneklerini doğru biçimde seyircimize aktaralım .

        Filme Türkler kadar Hintliler de gülecek mi?

        Nasıl ki Amerikalılar Ay Lav Yu’ya çok güldü, film orada 4 tane ödül aldı; bu filme de gülerler.

        Film Hindistan'da da gösterime girecek mi?

        Adamların filmleri minimum 2.5 saat . Ama televizyona mutlaka girecektir .

        " 'KALP YARASI' SEZEN'İN RİCASI"

        Özcan Deniz’in meşhur Kalp Yarası şarkısını siz yazdınız. Şarkı sözü yazmaya devam edecek misiniz?

        Hayır. Canım isterse belki. O Sezen Aksu’nun bir ricası üzerine oldu. Benim Ay Lav Yu senaryom Sezen Hanım’ın eline geçmiş. Sonra bana dedi ki “Sen şarkı sözu yazıyor musun?” Ben de “Yazmıyorum” dedim. “Yazıyorsun” dedi. “Yazmıyorum” dedim. Dedi ki, “Bu senaryoyu yazan, şarkı sözünün tillahını yazar.” Sonra, “Sana iki müzik yollayacağım, bunlara söz yazsana” dedi. Limon Çiçekleri ile Kalp Yarası... Ben de yazdım. Allah! Bir iltifat... “Yeni bir dil” falan, nasıl iltifat ediyor! Ben de bana ayıp olmasın diye öyle diyor sanıyorum. Sonra şarkılar bir çıktı, hepsi bir numaraya oturdu. Sezen adı üstünde, seziyor hakikaten kadın... Ama oraya da bulaşayım gibi bir derdim yok.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ