Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi ‘90’ların şarkılarını değil, o yılları seviyoruz’

        Herkes “Nerelerdesiniz?” diye soruyor ama onlar aslında hep işin mutfağında... Boş anları neredeyse yok. Göz önünde olmamak tercihleri. Evlilik başlı başına zorken bir de üzerine müzik piyasasında yer alıp, birlikte üretebilen ender çiftlerden... Eda ve Metin Özülkü çifti, dile kolay 32 yıllık evli. Dur durak bilmeden üreten çift yeni bir albüm hazırlığında. “30+” adını verdikleri bu albüm, onların sevdiğimiz aşk şarkılarıyla dolu. Ancak Metin Özülkü’nün uyarısı var: “Gençler sakın dinlemesin.” İkilinin evine konuk olup çalışmalarını ve yeni projelerini konuştuk.

        Sizi özledik, nerelerdesiniz?

        Metin Özülkü: Biz hep işin mutfak kısmındayız ve göründüğümüzden daha yoğunuz. İşin söz, beste, aranje kısmı ve sahnede programlarımız devam ediyor. Göz önünde değiliz, fark bu. İşimiz şöhretçilikten öte müzisyenlik.

        Şu aralar ne gibi çalışmalarınız var?

        M.Ö.: 8 şarkılık bir düet albümün hazırlığındayız. Söz ve müzik bize ait. Bunca zamanda biriktirdiğimiz şeyler yansıdı şarkılara. Biz bunları “olgun” şarkılar olarak nitelendiriyoruz. Bu şarkıları 30 yaş üzerine dinletmek istiyoruz. O yüzden albüme “30+” dedik. Ayrıca Metin Özülkü Orkestrası’nı sahneye adapte ediyoruz.

        Eda Hanım üç erkekle hayat nasıl gidiyor?

        Eda Özülkü: Güzel gidiyor, çocuklar olduktan sonra müzikal yolculuğumuz özellikle benim açımdan biraz yön değiştirdi. Çocukları büyütmek ve olayları yoluna koymak açısından geri planda kaldım ama sahne çalışmaları ve mini albümler devam etti.

        Siz aynı zamanda öğretmenlik yapıyorsunuz...

        E.Ö.: Evet, Bilfen Okulları’ndayım 6, 7, 8’inci sınıflara ders veriyorum. Aslında üniversiteden sonra öğretmenliğe başlamıştım. Sonra yüksek lisans yaptım araya albümler girdi, çocuklar oldu. Şimdi yeniden öğretmenliğe döndüm. Çocuklar da orada, hep birlikte okula gidip geliyoruz.

        ‘90’LARIN ŞARKILARINI DEĞİL, BİZ O YILLARI SEVİYORUZ

        Sizden şarkı almak zor mudur?

        M.Ö.: Yok, biz paylaşmayı seviyoruz. Eda’nın ilk albümü için hazırladığımız iddialı parçamız vardı. Hatta o şarkı üzerine Eda albüm yapmayı kabul etti, öğretim görevlisi olarak çalıştığı yıllarda okulu bırakıp müzik piyasasına girecekti, o şarkıyı bile Eda’da kullanamadık çünkü Ajda istemişti ve onun okuması bizim için daha değerliydi. Kendimizi satmaktan ziyade yaptığımız ürünlerin paylaşılması mutlu ediyor.

        90’ların ruhu güzeldi. Şimdi ne yazık ki o tip şarkılar da, körkütük aşklar da yok. Bunlar üretiminizi etkiliyor mu?

        E.Ö.: Daha duygusal, gerçek sevdalar peşinde koşan sözler yazılıyordu. O yüzden bence hâlâ çok seviliyor. O duygulara özlem yüzünden. “Ben de gittim, kapıyı da çarptım, al sana” tarzı şarkıları yazmak ve söylemekte zorlanıyoruz.

        M.Ö.: Üretim anlamında etkiliyor bence. Bizim özlediğimiz şey 90’ların şarkıları değil, biz o yılları seviyoruz. Özellikle o yılları seviyoruz da değil, bu yılları sevmiyoruz. Teknolojiyle sürat kazanılması dünyada bir yanlışlığa yol açtı. O kadar hızlı gelişti ki, insanların buna ayak uydurması çok zor. Yeni doğan çocuklar için sıkıntı yok, onlar bu yılları sevecek. Ama bu sürat bizim kimyamızı bozdu. 90’larda toplumun yaşadığı duygular ve hayatla paralel çıkan şarkılardı onlar.

        Siz zamansız parçalar yapıyorsunuz...

        M.Ö.: 7-8 sene önce “Gençlere ne yapabiliriz?” diye çok bocaladık. Sonunda “Buna gerek yok, içimizden gelen şarkıları yapalım” dedik. 30+ albümü için “Gençler sakındinlemesin” diyeceğim. Elbette beğenenler olursa mutlu oluruz.

        Albüm ne zaman çıkıyor?

        M.Ö.: Şu an mikslerini yapıyorum, mart gibi çıkar. Bütün sözler aşkımızı, tanık olduğumuz aşkları anlatıyor. Bugünkü kuşağın dilinden anlayan ve çok başarılı olmuş arkadaşlar var. Bugünkü kuşağı da anlamak lazım, söylediklerim tutucu bir bakış açısı gibi algılanmasın. Sıla var mesela.

        Şimdiki müzisyenlerin avantajı kendi bestelerini, şarkı sözlerini yazmaları. Eskiden Aysel Gürel’den parça almak diye bir şey vardı.

        M.Ö.: Şartlar bazı şeyleri oluşturuyor. Herkes kendine göre ozan, âşık. Dolayısıyla kendi müziğini, sözünü yazan adam kendini anlatır. Onları çok değerli buluyorum.

        ‘İLHAM MESELESİ DEĞİL BU, PARA İÇİN DE YAPTIK’

        Kavga etmemek için tüm şarkılarınızı tescil etmişsiniz “Sözmüzik, Eda&Metin Özülkü” diye.

        M.Ö.: Yayınlanan yaklaşık 700 civarında parçamız var. 90’larda iş fabrikasyona dönmüştü. Her zaman da ilham meselesi değil bu, şarkılarımızın çoğunu para için yaptık. Şöhret ve ün konusunda geri planda durdum. Çünkü şöhretin içinde büyüdüm. Erol Büyükburç, Edip Akbayram, Barış Manço’nun orkestralarında çaldım. Biz müzikten kendimizi geçindirebilecek kadar şöhret olmadan para kazanabildik. Yaptığımız işin değeri neyse o kadar ünlü olabildik. Bizim ünümüz gerçek bir ün. Ne kadarsa... Bundan dolayı çok mutluyuz.

        E.Ö.: Söz ve müzik iç içe ve bir anda çıkıyor. Metin bir yerini çalıyor, ben üstüne bir söz düşünmüşüm. Bir müddet sonra başa çıkamıyoruz. Bir şarkımız için mesela “Şarkının şurasını ne güzel yazmışım” diyorum, Metin “Hayır onu ben yazdım” diyor. İşte o zaman kavgalar başladı.

        E.Ö.: Baktık olmuyor, Metin “En iyisi bu şarkıları Eda&Metin Özülkü olarak tescil edelim” dedi.

        M.Ö.: Bu şarkılar çocuklara bırakacağımız bir miras. “Şarkılar ha babasından ha annesinden kalmış ne fark eder” deyip işi noktaladık.

        ‘Deneyelim diye başladık, 32 yıl oldu’

        İlk tanıştığınız günü hatırlıyor musunuz?

        E.Ö.: Üniversitede arkadaş ortamında gelişti kesin bir tarih yok.

        M.Ö.: Eda benim onu fark ettiğimden birkaç ay sonra ben kendimi zorla fark ettirdim.

        E.Ö.: Şarkılar yapıyordu, bir gün “Eda bir bestem var, stüdyoya gelip söyler misin?” dedi. “Hiç tecrübem yok” dedim. Arkadaş gibi stüdyoya gittik.

        M.Ö.: Bir gün kantinde bir kıza takıldım, çok hoşuma gitti. Bir de çalışma odasından güzel bir ses geliyordu, o sese de platonik âşık oldum. Meğer ikisi de aynı kişiymiş.

        Vay vay vay, ne tesadüf...

        M.Ö.: O sesin kimin olduğunu anlamak için kapıda bekledim, Eda çıktı. “Buradan dönüş yok” dedim ve hedefe kitlendim.

        Çok uğraştınız mı?

        M.Ö.: Uğraştım. Eda şarkı söylemeyi çok seviyordu. Onu nasıl cezbedebilirim, besteler yaparak... Stüdyoya davet ettim. Şarkı söyleme heyecanıyla ben de camın arkasındayım. Sonra yanına gittim, şarkıya back vokal lazımdı, ben de kulaklığı taktım, mikrofona yaklaştım.

        E.Ö.: Yanak yanağa.

        M.Ö.: “Çıkışta yemek yiyelim” dedim, 20 yaşlarındayız. Mumlu, romantik restoranlara gidecek halimiz yok, okulun karşısındaki kebapçıya götürdüm. Orada arkadaşlık teklif ettim.

        “Benimle çıkar mısın?” mı dediniz?

        M.Ö.: Evet. Hâlâ bu tabir kullanılıyor mu?

        Hayır.

        M.Ö.: O dönem öyleydi. Deneyelim diye başladık, 32 yıl oldu.

        Eda Hanım size de sorayım her şey müzik aşkıyla mı başladı?

        E.Ö.: Tabii hem müzik aşkı hem de Metin’e aşkımla başladı.

        M.Ö.: Rahat ol, “İlgim yok” diyebilirsin.

        E.Ö.: Yok yok vardı, olmaz olur mu? Konuşmalarımız farklı boyutlara gitmeye başladı, “Evlenirsek şurada otururuz” demeye başladık.

        M.Ö.: Flörtümüzün 4. gününde el ele tutuştuk.

        O zamanlar “Birlikte yazar, besteleriz” diye konuşuyor muydunuz?

        E.Ö.: O zamanlar Metin beste yapıyordu, Aysel Abla’yla (Gürel) çalışıyordu. Aysel Abla karşıda oturuyordu, “Şimdi gitmeyeyim şarkının şurası için iki cümle yazsana” demeye başladı. Aysel Abla’nın desteğiyle kendime güvenim geldi.

        Uzun ilişkilere bayılıyoruz ama ne yazık ki beceremiyoruz. Mutlu ilişkinin, evliliğin formülü nedir?

        E.Ö.: Formülü verelim de onu uygulayabileceğiniz bir dünya var mı? Yok. Şimdi herkes benmerkezci. Ve bu günün koşullarında yanlış değil. Herkes “Bir daha mı geleceğiz dünyaya” kafasında. Aile olmayı seviyorsanız bunun bir bedeli var. Yoksa yalnız, özgür bir hayat yaşayabilirsiniz. Ama bu yolu seçiyorsanız anlayışlı ve sabırlı olmalısınız.

        M.Ö.: Acı çekmek ve zorlanmak da var.

        Peki 32 yılın sonunda aşk ne yöne evriliyor?

        M.Ö.: Aşk yerine sevda lafını kullanırım. Müzik de, Eda da, çocuklarım da sevdam. Eda’ya âşık oldum. Aşk ateşledi ve sevdayı başlattı. Devamlı yanmanın âlemi yok.

        Eda Hanım’ın en arızalı ve en kalbinize dokunan huyları neler?

        M.Ö: Bazen değişik reaksiyonlar veriyor. Her sabah uyandığımda birkaç dakika süzüyorum.

        Gününde mi diye?

        M.Ö.: Hangi gününde diye.

        E.Ö.: Daha ne istiyorsun ne kadar renkli bir hayat, hiç monoton değil.

        Eda Hanım sizden de yanıtları alalım.

        E.Ö.: Evine düşkün olmasını seviyorum. İyi bir eş, sorumluluk duygusu yüksektir, sahiplendiği şeyi bırakmaz. Kendine dikkat etmemesini de hiç sevmiyorum. Bir de bazen çok konuşuyor.

        M.Ö.: 40 yaşıma kadar sustum ben. Hayatım çok renkli geçti, 7-8 yaşlarından itibaren profesyonel hayatın içindeydim. Onlar da beni biraz garip bir hale getirdi. 40 sene onları süzmüşüm, gözlemlemişim ondan sonra da çeneye vurdu.

        ‘Nasıl olsa doğurdum Ipad’le oynasın’ demek vicdanen olmuyor’

        Oğlanların müziğinize ilgisi var mı?

        E.Ö.: Onlardan gelecek eleştiriler çok önemli. Yaşları daha küçük. Bundan sonra gelişecek. Bize de katkıları çok olacak.

        Neler yapıyorlar?

        E.Ö.: Biri futbol diğeri basketbol oynuyor. Piyano dersi alıyorlar. Deli gibi bir oraya bir buraya taşıyoruz, buna mecburuz. “Nasıl olsa doğurdum Ipad’le de oynasın” demek vicdanen olmuyor.

        HT CUMARTESİ / Ekin TÜRKANTOS

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ