Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Murat Bardakçı yazdı

        Sultan Abdülâziz’in küçük oğlu Şehzade Seyfeddin Efendi, 1877’de Dolmabahçe Sarayı’nda dünyaya geldi. Çocukluk seneleri sarayın avizelerin aydınlattığı geniş salonlarında geçti ama 1927’de gurbette can verdi. Türk Müziği’nin çok önemli bir bestekârı olan şehzade, aynı zamanda mahyacılığın da son büyük ustalarındandı.

        ŞEHZADE Mehmed Seyfeddin Efendi, Osmanlı hükümdarı Sultan Abdülâziz’in küçük oğluydu. 1874’te Dolmabahçe Sarayı’nda doğdu; hayata sürgünde, 1927 Ekim’inde güney Fransa’nın Nice şehrinde veda etti. Seyfeddin Efendi, 19.

        yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başı TürkMusikisi’nin en önemli bestekârlarındandı. Sanat, ailesinde zaten geleneksel ve hatta günlük, sıradan bir işti. Babası Sultan Abdülâziz ve ağabeyi Halife Abdülmecid Efendi profesyonel ressamdı. Bir diğer ağabeyi Şevket Efendi piyanistti ve Seyfeddin Efendi de delikanlılık senelerinden itibaren zamanının önde gelen müzisyenlerinden biri olarak kabul edildi. Resimle ve heykelle de uğraşırdı ama musiki dışında bir başka alanda daha üstad olmuştu:

        Mahyacılıkta...

        Osmanlı Hanedanı’nın 1924 Mart’ında sürgüne gönderilmesi üzerine vatanını terketmek zorunda kalanlar arasında bu san’atkâr şehzade de vardı. İstanbul’dan Güney Fransa’ya gidip Nice’e yerleşti ama sürgünde fazla yaşamadı. Hayata 1927 Mart’ında Nice’de veda ettiğinde henüz 52 yaşındaydı. Cenazesi Nice’den Suriye’ye nakledildi ve Süleymaniye Camii’nin avlusuna defnedildi. Şehzade, son uykusunu bugün Şam’da ailesinin gurbette can veren diğer birçok mensubu ve son padişah Sultan Vahideddin ile birlikte, aynı mezarlıkta uyuyor. Gazetelerde bu hafta yeralan bir haberi herhalde okumuşsunuzdur: Hükümet, Mimar Sinan’ın eseri olan Şam’daki Süleymaniye Camii ile avlusundaki mezarlığın restorasyon masrafının karşılanması için ödenek gönderilmesine karar verdi. Restore edilecek kabirler arasında, Dolmabahçe Sarayı’nda dünyaya gelen, çocukluk senelerini sarayın avizelerin aydınlattığı geniş salonlarında geçiren ve sonra gurbette can veren Türk Müziği’nin bu büyük ismine ait kabir de bulunuyor.

        Ramazanlarda mahya kurardı

        HER ramazanda büyük camilerin minareleri arasına gerilen tellerin üzerindeki lambalar vasıtasıyla yazılan ışıklı yazılara “mahya” denir. Mahyalarda ramazan ayını kastederek “Hoşgeldin” sözünün yanısıra başka dini ifadeler de yeralır ve mahyanın aydınlatıldığı an, iftar vaktinin gelmesi demektir. Bugün elektrikli ampullerle yapılan mahyalar geçmişte binbir zahmetle hazırlanır ve aydınlatılmalarında kandiller kullanılırdı. Minareler ve harfler arasındaki mesafenin son derece hassas şekilde hesaplanmasından sonra kandiller tellerin üzerine

        itinayla yerleştirilir, şerefelere çıkan mahyacılar telleri makaralarla hareket ettirerek

        iftar saati geldiğinde her bir kandili, şerefelerden uzattıkları meş’alelerle tek tek yakarlardı. Elektrik öncesi zamanlarda yağı biten kandillerin doldurulması

        ve fitillerinin yenilenmesi başka bir külfet, başka bir zahmetti. İşte, bu işin böylesine zahmetli bir şekilde yapıldığı günlerde, İstanbul’daki “selâtin camileri”nin, yani padişahlar tarafından inşa ettirilmiş olan büyük camilerin mahyacılığını padişah torunlarından biri, o zamanki resmi unvanıyla “devletlu, necabetlu, şehzade-i civan-baht Mehmed Seyfeddin Efendi” yapardı. Bir şehzadenin, yani padişah çocuğu olan bir prensin minarelerin arasını ölçüp teller üzerine kandiller dizmesi, şerefeye çıkıp o telleri germesi, sonra da kandilleri yağ ile doldurup yakması pek alışılmış bir iş değildi. Ama, bütün bu işler Sultan Abdülâziz’in küçük

        oğlu ve son Halife Abdülmecid Efendi’nin kardeşi olan Seyfeddin Efendi’nin hobisi idi ve İstanbul’da ondan daha maharetli bir başka mahyacı yoktu.

        İşte, şehzadenin bazı besteleri

        AŞAĞIDA, Şehzade Seyfeddin Efendi’nin bazılarını Dolmabahçe’de, bazılarını da

        Feriye Sarayı’nda bestelediği klasik eserlerinden bazılarının güfteleri

        yer alıyor.

        Isfahan Beste: “Seyre çık gülşene güller gibi vakt-i güldür”, Karcığar Beste: “Lâ’l-i ruhsârın görürse n’eylesin bîçâre dîl”, Muhayyer Beste: “Sâkiyâ câmtut ol âşıka

        kimkayguludur”, Muhayyer Beste: “Rûzigârım buldu devrân felekden ınkılâb”, Muhayyer Şarkı: “Goncası bâd-ı felâket ile solmuş vatanım”, Nühüft Beste: “Tâb-ı sûz-i sîneden eksilmeseydi göz nemi”, Nühüft Beste: “Ey esîr-i dâm-ı gambir kûşe-i meyhâne tut”, Sabâ Beste: “Perîşan hâlin oldum sormadın hâl-i perîşânım”,

        Sultaniyegâh Beste: “Bir tarâvet verdi kim feyziyle dehre sonbahar”, Sultaniyegâh

        Beste: “Ol ki her sâat gülerdi çeşm-i giryânım görüp”, Sultaniyegâh İlâhi: “Gel beru ey derde dermân isteyen”, Şehnâz Kâr: “Zevk-i şevkıyle cihan kaydın

        çeken zahmet çeker”, Şehnâz Beste: “Fıtrat-ı hüsnün müzeyyen eyliyor üftâdeyi”,

        Şehnâz Beste: “Iyd-i vaslınlamübeşşir oldu bumahzun gönül”, Şehnâz Tevşîh: “Nebîler serveridir ol Muhammed”, Şehnâz İlâhi: “Derdmend-i mücrimim dermâna

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ