Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema 10 unutulmaz biyografik film
        1

        HER DEVRİN ADAMI (1966)
        (A Man for All Seasons)

        Robert Bolt’un kendi oyunundan sinemaya uyarladığı film, Kral VIII. Henry ile inançlarından ödün vermeyen onurlu bir adamın, ünlü yazar Sir Thomas More’un çatışmasını anlatıyor. Boşanıp yeniden evlenmesini onaylamayan kiliseyi zorla dize getirmeye çalışan VIII. Henry, More’a yaptıkları nedeniyle şimdi en zalim İngiliz krallarından biri olarak tanınıyor. Hayatı pahasına ilkeleri ve inançlarından vazgeçmeyen Thomas More ise bugün büyük bir yazar ve ilkelerinden vazgeçmeyen bir kahraman olarak anılıyor. Fred Zinnemann’ın yönettiği ‘Her Devrin Adamı’, en iyi filmin yanı sıra yönetmen, erkek oyuncu (Paul Scofield), senaryo, görüntü ve kostüm dallarında da Oscar kazandı.

        2

        ATEŞ ARABALARI (1981)
        (Chariots of Fire)

        1924 Paris Olimpiyatları’na hazırlanan Britanyalı atletlerin hikâyesi... Özellikle ikisi öne çıkıyor. Biri, Hıristiyan değerlerine bağlı İskoç kökenli bir dindar; diğeri ise ötekileştirilmenin dezavantajlarını koşarak aşmaya çalışan bir Yahudi... İngiltere’deki keskin sınıf ayrımını yansıtan film, Vangelis’in olağanüstü müziği, nostalji duygusu ve koşu sahneleriyle tam bir klasik... Özellikle atletlerin kumsalda koşarak antrenman yaptığı açılış sahnesi, Vangelis’in müziğinin de desteğiyle pistlerdeki rekabet duygusundan uzakta huzur verici sakinleştirici bir etki yaratır, insanda koşma arzusu uyandırır. Atletizm sporu üzerine çekilmiş belki de en iyi konulu film… Hugh Hudson’ın yönettiği film, 4 Oscar kazandı.

        3

        GANDİ (1982)
        (Gandhi)

        Şiddet karşıtı direniş düşüncesiyle tanınan, Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin lideri Gandi’nin Britanya İmparatorluğu’na karşı verdiği mücadelenin hikâyesi… İngiliz yönetmen Richard Attenborough’nun, John Briley’nin senaryosundan gerçekleştirdiği film, öncelikle Gandi’nin hayatını ve Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesini tarihsel gerçeklere ters düşmeden anlatmasıyla beğenildi. Öte yandan, bir dönem filmi olarak da çok iyi eleştiriler aldı. 22 milyon dolarlık film, 3 saat 11 dakikalık süresine karşın gişelerde başarılı oldu ve 127.8 milyon dolar hasılat yaptı. 55. Akademi Ödülleri’ne 11 dalda aday olan ‘Gandi’, 8 Oscar birden kazandı. En iyi erkek oyuncu dalında Oscar alan İngiliz aktör Ben Kingsley’nin performansı da çok konuşuldu.

        4

        AMADEUS (1984)

        Peter Shaffer'in kendi tiyatro oyunundan sinemaya uyarladığı “Amadeus”, klasik müziğin en büyük kompozitörlerinden Wolfgang Amadeus Mozart'ın dehasını, aynı dönemin ünlü bestecilerinden Antonio Salieri'nin gözünden anlatıyor... Salieri (F. Murray Abraham), sarayın gözde müzisyeni olarak güçlü, saygıdeğer ve ağırbaşlı bir müzik adamıdır. Mozart (Tom Hulce) ise kibirli, küstah, enerji dolu, neşeli bir gençtir. Salieri, Mozart'ın dehasını herkesten daha iyi anlar. Öyle büyük bir yeteneği kendisine değil de şımarık bir gence verdiği için Tanrı'ya isyan eder. Bu arada, Mozart'ın hayatı, bestelediği birbirinden güzel eserlere rağmen bir türlü rayına girmez. Salieri bu düşüşü uzaktan, acımasız bir zevkle izler. Milos Forman'ın yönettiği film, 1985'te 8 Oscar birden kazandı.

        5

        SON İMPARATOR (1987)
        (The Last Emperor)

        Çin’de yüzlerce yıl hüküm sürmüş bir hanedanın son imparatorunun hayat hikâyesi… İtalyan yönetmen Bernardo Bertolucci, sadece monarşinin yıkılmasını değil, devrimi ve ‘son imparator’un yeni sistem içinde Çinli bir işçiye dönüşmesini de anlatıyor. Bizi geriye dönüşlerle Pu Yi’nin iktidara geldiği ilk günlere kadar götürerek, imparatorluğu ve kaçınılmaz çöküş sürecini filme dahil ediyor. Tam 9 Oscar birden kazanan ve gişelerde de başarıya ulaşan, 2 saat 43 dakikalık epik bir film.

        6

        SCHINDLER'İN LİSTESİ (1993)
        (Schindler’s List)

        Alman işgali altındaki Polonya’da soykırım gibi büyük bir insanlık suçuna şahit olurken elinden geldiği kadar çok insanın hayatını kurtarmaya çalışan vicdanlı Alman sanayici Oskar Schindler’in (Liam Neeson) gerçek hikâyesi. Yahudi soykırımı üzerine çekilmiş en iyi filmlerden biri… O yıllarda yaşanmış gerçek olayları yer yer bir belgesel gibi anlatan film, içimizi ürperten, hafızamızdan çıkmayacak sahnelerle dolu... Usta yönetmen Steven Spielberg, Steven Zaillian’ın senaryosunun da desteğiyle filmi öyle iyi planlıyor ki, 3 saat 15 dakikalık süreyi hissetmiyorsunuz... En iyi filmin yanı sıra yönetmen dahil 7 Oscar kazandı.

        7

        CESUR YÜREK (1995)
        (Braveheart)

        1990'lar Mel Gibson'ın star olarak zirvede olduğu bir dönemdi. Yönetmenlik becerileri ise herkes için soru işaretiydi. Belki de bu nedenle, stüdyolardan daha rahat para bulabilmek için filmde başrolü kendisi oynadı. Gibson, “Cesur Yürek”te İskoç halk kahramanı William Wallace rolündeydi. Wallace, 13. yüzyılda zalim İngiliz kralı Edward'a karşı İskoç'ları ayaklandırıyor ve tarihe geçecek bir özgürlük mücadelesine önderlik ediyordu... Gerçi tarihçiler filmde gerçek olaylar ve karakterlere dair birçok tutarsızlık buldular; hatta Randall Wallace’ın senaryosunun gerçek karakterlerden yola çıkan kurmaca bir nitelik taşıdığını özellikle belirttiler ama “Cesur Yürek” 5 dalda Oscar kazandı. Mel Gibson’ın yönetmenlik başarısıyla öne çıkan filmin İngilizlere yönelik ırkçı tavrı nedeniyle eleştirildiğini de not edelim.

        8

        AKIL OYUNLARI (2001)
        (A Beautiful Mind)

        Newton, Mendel gibi bilim insanlarıyla karşılaştırılan ve oyun teorisiyle de tanınan, matematikçi John Nash’in üniversite yıllarından başlayan gerçek hayat hikâyesi... Sylvia Nasar’ın kitabından Akiva Goldsman tarafından sinemaya uyarlanan ve Ron Howard tarafından yönetilen film, Nash’in (Russell Crowe) hayal dünyası ile gerçekler arasındaki sınırı seyirci için muğlaklaştırıyor. Bir şizofren olduğunun ortaya çıkmasının ardından ise yön değiştiriyor ve Nash’in eşi Alicia’nın (Jennifer Connelly) desteğiyle verdiği mücadeleye tanık oluyoruz. Russell Crowe’un oyunculuğuyla etkisini artıran ‘Akıl Oyunları’, yönetmen, uyarlama senaryo ve yardımcı kadın oyuncu (Connelly) dallarında da Oscar kazandı.

        9

        ZORAKİ KRAL (2010)
        (The King's Speech)

        Filmin daha ilk anlarından itibaren konuşma güçlüğü çeken İngiltere Prensi’ne bir kraliyet mensubu olarak değil, sorununu çözmesi gereken bir insan olarak bakıyoruz. Sınıfsallığı, iktidarı ve her şeyi aşan insani bir acz var ortada. İşte bu yüzden her tür farklılığı aşıp onunla özdeşleşiyoruz. Filmin başarısının sırrı, bu saf, insani bakış açısını yakalayabilmesi… Yönetmen Tom Hooper, tahta VI. George olarak oturacak krala çocukluğunda aile arasında hitap edildiği gibi "Bertie" olarak bakmamızı istiyor. Avustralyalı konuşma terapisti (Geoffrey Rush) de, sorunları "Bertie"yi açığa çıkararak yenmeyi deniyor. Colin Firth, daha filmin ilk karesinden, bildiğimiz tanıdığımız Colin Firth'ü bize tümüyle unutturuyor ve "Bertie" olup çıkıyor. Onu bir baba, eş, kardeş, konuşma güçlüğü çeken bir kral olarak mükemmel biçimde yansıtıyor.

        10

        12 YILLIK ESARET (2013)
        (12 Years a Slave)

        Özgür bir insanken köleleştirilen Solomon Northup’un gerçek öyküsünü anlatan “12 Yıllık Esaret”, yönetmen Steve McQueen’in gerçekçi, sert yaklaşımıyla seyri zor ve duygusal açıdan yıpratıcı bir filmdi. ABD’nin güney çiftliklerinde geçen yıllarında Northup, umudunu kaybetmeden ayakta kalmaya çalışıyordu. Ama yönetmen McQueen, hayatta kalma mücadelesinden ziyade köle sahibi beyazların sapkın zihinlerine odaklanıyordu. Bir insana sahip olma hakkının akli dengeleri nasıl bozduğunu anlatırken 134 dakikalık filmde seyirciyi rahatlatacak, ferahlatacak anlardan özellikle uzak duruyordu. Seyri zor bir film olmasına karşılık hem ABD hem dünya gişelerinde ulaştığı sayılar çarpıcıydı.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ