Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Sağlık Sağlıklı Beslenme Obezite "AZ YE!" deyince bakın ne oluyor... Son dakika: Rolüm Ağır kitabıyla obeziteye çarpıcı bakış! - Haberler

        Obezite sorununa eğileceksek bilmemiz gereken ilk şey obezitenin hastalıklar için bir risk faktörü olmanın yanında hastalığın ta kendisi oluşu. Çığ gibi büyüyen bu soruna, “dur” demek kolay değil. Bu konuda dünyanın birçok ülkesinin karnesi kırıklarken doluyken Türkiye olarak biz de sınıfta kalmış görünüyoruz. Bunu Avrupa’da obezite hastalığında birinci sırada oluşumuzdan biliyoruz. Obezitenin son 12 yılda kadınlarda yüzde 34 erkeklerde yüzde 107 oranındaki büyük artışı bizi istemediğimiz bir zirveye taşımış durumda. Bu sorun, hastalıklar boyutunda tartışılırken ayrımcılık ve damgalamaya yönelik etkisi ihmal edilmiş görünüyor. Oysa artık biliyoruz ki obezite doktor kontrolünde çok yönlü bir yaklaşımla ele alınmalı ve bu çoklu yaklaşımların biri bile ihmal edilmemeli.

        “ROLÜM AĞIR” KİTABININ ÖĞRETTİKLERİ

        Türkiye’de obeziteli bireylerde ayrımcılık ve damgalama konularını ilk kez detaylı şekilde ele alan “Rolüm Ağır” kitabı tam da bunu yaparak farkında olmadığımız gerçeklerle yüzleşmemizi sağlıyor. Kitap, bu bireylerin yaşamlarını kısıtlayan, gelecek planlarını engelleyen, yeni yollar üretmelerini zorlaştıran durumları gözler önüne serip obeziteli bireylerin maruz kaldığı olumsuzluklar konusunda sarsıcı gerçekler sunuyor. Obezitede damgalama ve ayrımcılık konusunu, Proje Koordinatörü, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Deniz Sezgin ile konuştuk.

        *Obeziteli bireylerde bu sorunun fiziksel hastalık boyutu kadar ruhsal sorunlara ve travmalara yol açan yönünün ihmal edildiğini anlamamızı sağlayan tespitleriniz neler?

        Obezite denildiğinde ilk olarak diyet, fast - food, kondisyon düşüklüğü, büyük beden giysiler gibi fiziksel ve somut şeyler akla gelirken; umutsuzluk, mutsuzluk, depresyon başta olmak üzere duygusal boyut genellikle görmezden geliniyor. Oysa obezite hastaları hipertansiyon, kalp hastalıkları ya da diyabet kadar duygusal boşluk ve dışlanmışlık gibi zorluklar da yaşıyor. Bu durum kimi zaman öyle boyutlara ulaşıyor ki çoğu insan için sıradan olan, ‘beyaz ve etekleri uçuşan bir elbise’ giymek obeziteli bir birey için hayal oluyor. Bu bireyler yaşamlarını kendileri yerine karar verilen bir dünyada sürdürmek zorunda kalıyorlar. 2020 yılında Ankara Üniversitesi olarak gerçekleştirdiğimiz araştırmamızın sonuçlarının yer aldığı ‘Rolüm Ağır’ kitabında tüm bu travmaları, hayal kırıklıklarını, ümitleri ve tutunmaya çalışma çabalarını okuyucu ile buluşturmayı ve toplum olarak farkındalık yaratmayı amaçladık.

        REKLAM

        HAYATIN İÇİNDE YAN KARAKTER MİYİM?

        Katılımcılar, ‘Hayatın içinde ben gerçekten yan karakter miyim?’, ‘Hiçbir zaman bir aşkın başrolü olamayacak mıyım?’, ‘Şişmanlık ilk bakıldığı anda fark edilen bir açık olduğu için her zaman iki kat çalışmak ve kendimi ispat etmek zorundayım’ diye ifade ettikleri pek çok sorunla mücadele ettiklerini gördük. Fazla kiloları nedeniyle kendilerini sağlıklı olmaya, sevilmeye ve beğenilmeye layık görmeyen bireyler alışverişe gittikleri zaman, “Bu olmadı, bir beden büyüğü var mı?” diye sormanın dahi kendilerinde bir travmaya dönüştüğünü ve uygun bir kıyafet bulduklarında bunun artık değişmez bir üniforma haline geldiğini anlattılar. Özellikle şehir içi ulaşım araçlarında oturarak yolculuk etmeyi bir lüks olarak tanımlayan obeziteli bireyler, değişimden umutlarını o kadar kesmişler ki bunu katlanmak zorunda oldukları bir durum olarak kabullenmişler. Bu cümle esasında eğitimden iş hayatına, sosyal yaşamdan sağlık alanına kadar her yerde sloganları haline gelmiş.

        REKLAM

        *Türkiye’de yaşayan obeziteli bireylerin damgalama ve ayrımcılığa dair en sık dile getirdikleri şikayetler neler?

        *Kendileri için uygun kıyafet bulmakta zorlandıklarını ifade eden katılımcılar, ‘Biz kıyafet seçmeyiz, kıyafet bizi seçer’ diyerek seçeneklerinin çok kısıtlı olduğunu söylüyorlar.

        *Giysi ihtiyaçlarını gidermek için mağazaya gittiklerinde renk-beden-fiyat üçlüsünde hiçbir zaman tatmin edici bir kombinasyon sağlayamadıklarını belirtiyorlar.

        *Büyük beden kıyafetler mağazanın en arka ve en ücra köşesinde yer aldığı için kendilerini illegal bir iş yapıyormuş gibi hissediyorlar.

        *Çevrelerindeki insanlar ‘Benim buna hakkım var mı?’ diye kendilerini sorgulamadan, onların neyi ne kadar yediklerine karışıp sonrasında kendilerini, “Senin iyiliğin için söylüyorum!” diye savunuyor.

        *Sağlık hizmeti almak için gittikleri hastanelerde sağlık çalışanları tarafından söylenen; ‘Biraz boğazını tutsan’, ‘Şu haline bak!’ gibi yargılayıcı ve incitici cümlelere muhatap oluyorlar.

        REKLAM

        *İş başvurularında mesleki yeterlilikten önce fiziksel görünümün değerlendirilmesi nedeniyle, iş tanımı ne olursa olsun reddediliyorlar. (özellikle kadınlar)

        *Aile büyükleri tarafından (özellikle kız çocuklarına) fazla kiloları nedeniyle evlenemeyecekleri yönünde yapılan baskıya maruz kalıyorlar.

        *Film ve dizilerde kilolu karakterler genel olarak yan karakter olarak rol alıp bir aşkın başrolünde oynamıyor. Bu bireyler ya çok zeki ve yaratıcı ya da saf ve komik olmak zorundaymış gibi sunuluyor.

        *Gençler ve yetişkinlerde ayrımcılık ve damgalamaya dair en dikkat çekici şeyler neler?

        Gençlerin verdikleri yanıtlara baktığımızda, onların damgalayıcı pratiklerle en fazla medyada ve sosyal hayatta karşılaştıkları anlaşılıyor. Örneğin yoğun şekilde kullandıkları sosyal medyada aktif olmuyor, boy fotoğrafı yerine portre fotoğrafı paylaşmayı tercih ediyorlar. Arkadaşlarıyla buluşacakları zaman mekân tercihleri güzel yemek yapan yerlerden çok koltuk ya da sandalyesi konforlu yerler oluyor. Yetişkinlerin kaygıları ise temelde sağlık ve iş hayatına dair. Fazla kilolarından dolayı iş başvuruları reddedilen bireyler, tembel olmak, beceriksiz olmak gibi ne işle ne de kişilikleriyle ilgisi olan yargılamalarla karşılaşıyor. Bunun dışında yetişkinler ileride yaşanabilecek sağlık sorunlarından dolayı endişe duyup bakıma muhtaç olmaktan korkuyor. Özellikle iş göremez hale gelme ve ailelerine yük olma endişesi taşıyan bireyler bu konuda o kadar hassaslar ki bundan bahsederken bile gözleri doluyor. Yetişkin obeziteli bireylerin iyileşmeye ve hayata dair umudunun bu kadar az olmasının en büyük nedeni ise sağlık sektöründe ve iş hayatında karşılaştıkları ayrımcılık ve etiketlenme.

        REKLAM

        *Damgalama ve ayrımcılık en çok hangi grubu etkiliyor? Kadınları mı, erkekleri mi gençleri mi yoksa çocukları mı?

        Damgalama ve ayrımcılık en fazla kadınları etkiliyor. Aile büyükleri tarafından fazla kilodan dolayı evlenemeyeceği ima edilen, kocası tarafından mesafe konulan, iş başvurusu reddedilen genel olarak kadınlar oluyor. Yaptığımız görüşmelerde aynı grupta yer alan erkek katılımcılar bile erkeklerde kilonun daha fazla tolere edildiğini, kadınlar için ise obezitenin başka bir mücadele alanı olduğunu ifade etti.

        *’Obeziteli bireyler en çok kelimelerle yaralanıyor’ diyorsunuz. Kelimelerle yaralamaya dair örnekler neler?

        Öncelikle yaş, cinsiyet ve gelir durumunun bu konuda bir etken olduğunu söylemek mümkün. Ancak muhtemel kabullerin aksine, yetişkinler ve ileri yaştaki obeziteli bireyler “tonton, tombiş” gibi hitapları duymaktan hoşlanmadıklarını belirtirken; gençler bu hitapları aralarında geçen şakalaşma/sempatiklik olarak değerlendiriyor.

        REKLAM

        Arkadaşları ve büyükleri tarafından söylenen, ‘Yüzün çok güzel ama biraz kilo versen!’, ‘Senin iyiliğin için söylüyorum’,

        İşverenlerin, ‘Biz daha çok müşterinin gözüne hitap edecek birisini arıyoruz’,

        Sağlık çalışanlarından duydukları, ‘Kendine ne yaptın böyle?’ ‘Bu kiloyla ne bekliyorsun?’ gibi ifadeler obeziteli bireyleri tahmin edilenden çok daha fazla incitip ümitsizliğe sevk ediyor.

        *Kitabı hazırlarken dikkat çeken ve şaşırtan ne tür davranış örnekleriyle karşılaştınız?

        Obeziteli bireylerin yaşam öykülerinin her biri bize aynı şeyi söylüyordu, ‘Kendini benim yerime koyarak yaptıklarını, söylediklerini bir kere daha düşün’ Özellikle sağlık hizmetleri ve sosyal yaşamda yaşadıklarından dolayı derin travmaları olan bireylerden biri, geçirdiği ani rahatsızlıktan dolayı kolunu ve bacağını hissedemez hale gelince ambulans çağırdıklarını, dördüncü katta oturduğunu ve binada asansör olmadığını o anı yaşıyor gibi anlattı. Gelen sağlık çalışanları, tansiyonunun çok yüksek olduğunu, inme geçiriyor olabileceğini ve hastaneye götürmeleri gerektiğini belirtmiş. Kadın katılımcı, o anki sağlık durumundan çok iki kadın bir erkekten oluşan ekibin kendisini nasıl aşağı indireceğini düşündüğünü ve hastaneye götürülmek istemediğini söylemiş. Çalışanlar komşulardan yardım isteyebileceklerini belirtmiş ve hastaneye gitmesi gerektiği konusunda ısrar etmişlerse de kabul etmemiş ve gerekli evrakları imzalayarak sorumluluğun kendine ait olduğunu söyleyerek tedaviden vazgeçmiş.

        REKLAM

        KEŞKE BİRAZ ZAYIF OLSAYDIN

        Genç katılımcılardan birinin spor yaparken ayak bileğinde yaşadığı problem nedeniyle tekerlekli sandalye çalmak zorunda kalması da çarpıcı bir örnek. Ayağı alçıdaki katılımcı hastanedekilere dersi olduğu için okula döneceğini ancak yürümekte çok zorlandığı için tekerlekli sandalyeye ihtiyacı olduğunu ifade etmiş. Çalışanlar bunun mümkün olmadığını belirterek, “Keşke biraz zayıf olsaydın” demişler. Buna çok sinirlenen genç sandalyeyi çalmış, okula bir hafta onunla gitmiş ve sonra sandalyeyi hastaneye geri bırakmış.

        6 YAŞINDAKİ KIZIN ÜZÜNTÜSÜ

        Tabii ki yalnızca sağlık hizmeti alırken değil aileleriyle tatildeyken, doğum günü partisinde ya da bir yolculuk sırasında dahi farklı olumsuz tecrübeler yaşıyorlar. 6 yaşında bir kız çocuğu babası olan katılımcı, tatilde çocuğunun acıkması üzerine ona para vererek yakın mesafedeki bir yerden yiyecek bir şeyler almasını söylemiş. Kendi de cep telefonunun ön kamerasını açarak kızını izliyormuş. Kamerada kızının yumruklarını sıkarak ve ağlayarak yanına geldiğini, yol üzerindeki plastik sandalyeye tekme attığını görmüş. Endişeyle kalkıp kızına dönerek ne olduğunu soran baba, kızının yemeği ‘şuraya getireceksiniz’ diyerek babasını işaret ettiğinde çalışanlardan birinin, ‘Oha, adama bak!’ dediğini anlatmış. Normalde hiç agresif olmayan kızının bu davranışı üzerine şaşırdığını ve üzüldüğünü söyleyen baba, ‘Demek ki bana belli etmese de kızımın içinde kilomdan dolayı bir sıkıntı vardı ve bu durum o olayla açı­ğa çıktı. 6 yaşındaki bir çocuğun, iki koca adama tepki vermesi normal bir şey değil’ diyerek bunun kendisini çok etkilediğini anlattı.

        REKLAM

        BİR YOLCUDAN İKİ KİŞİ PARASI ALAN ŞOFÖR

        Bir diğer erkek katılımcının şehir içi ulaşımda yaşadığı talihsiz olay ne onun ne de bizim unutabileceğimiz bir hatıraydı. Bir şoför arkadaşı ile dolmuşa binen katılımcıya tüm yolcuların önünde, “Abi sen iki kişilik para göndereceksin, üç kişilik yerde iki kişi oturuyorsunuz.” demesi kabul edilebilir olmasa da obeziteli bireylerin sık yaşadıkları sorunlar arasında. Seyahat özgürlükleri elinden alınan bireyler hayatın neredeyse her alanında farkında olarak ya da olmayarak ayrımcılığa maruz kalıyorlar, inciniyor ve incitiliyorlar.

        BEN-SEN DEMEK YERİNE BİZ DİYEBİLMEK

        Tüm veriler bize obeziteli bireylerin istatistik ve rakamdan ibaret olmaktan çıkarılıp hayatın içine dahil edilmeleri gerektiğini söylüyor. Bunu yaparken sorumluluğu, ‘kilo ver geçer” diyerek kendilerine yüklemekten vazgeçerek, dilimizde, seçtiğimiz kelimelerde başlayacak değişikliklere davranışlarımızı, düşüncelerimizi ve kararlarımızı da ekleyerek hep beraber çaba sarf etmeliyiz. Kendi konforlu alanımızı muhafaza ederken başka insanların haklarını ihlal ettiğimizi fark etmeliyiz. Obeziteli bireylere her fırsatta nasıl zayıflayacaklarına dair tavsiye vermek yerine öncelikle onların nasıl bir duygu durumu içinde olduklarını anlamaya çalışmalı, daha fazla empati kurmalı ve ‘ben – sen’ demek yerine ‘biz’ demeye başlamalıyız.”

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ