Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika 8 yıl boyunca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşma metinlerini yazdıktan sonra milletvekili adayı olan Aydın Ünal, Habertürk'e konuştu

        KÜBRA PAR/HT GAZETE

        NEDEN KONUŞTUK?

        Aydın Ünal, yakın bir zamana kadar Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşma metinlerinin yazarıydı. Yani yıllardır gündemimizi belirleyen konuşmaların arkasında o ve ekibi vardı. Erdoğan’ın 2009’da “Kucaklayıcı” diye övülen Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi konuşması da Gezi olayları sırasında “Kutuplaştırıyor” diye eleştirilen konuşmaları da onun klavyesinden çıktı. Bugüne kadar hiç ön saflarda gözükmedi. Şimdi ise AK Parti’den Ankara Milletvekili adayı. Geçen 8 yıl boyunca Erdoğan’a en yakın isimlerden biri olduğu için hem Erdoğan’a hem kendisine dair konuşacağımız çok şey vardı. Okuyacaklarınızın çoğunu ilk kez anlattı.

        Konuşmalarını yazmadan önce Erdoğan’la fikir alışverişinde bulunuyor muydunuz?

        Metinleri akşam evine gönderirdik, vakti varsa bir kez okurdu. Bazı bölümleri çıkardığı olurdu. Cümleler üzerinde yüzlerce kez konuştuğumuz oldu. Ama son zamanlarda yazdıklarımıza hiç müdahale etmiyordu. Bu işi 8 yıl yapınca onun bütün hassasiyetini öğrenip tam istediği gibi metinler yazabiliyorsunuz.

        Fotoğraflar: Ece OĞULTÜRK

        Son dönemde kutuplaştırıcı bir üslup benimsediği yönünde eleştiriler var. Daha sert metinler mi yazmaya başladınız?

        Bunun metinlerle hiçbir ilgisi yok. Biz Cumhurbaşkanı’mızı hep arkadan takip ederiz.

        Peki, sert bir metin yazmanızı kendisi mi istiyordu?

        Herhangi bir olaydan sonra nasıl bir ses tonu kullanacağını hissediyorduk, ona göre yazıyorduk. Bazen daha sert olmak istediğinde bizim yazdığımızın da üstüne çıkardı.

        Erdoğan Cumhurbaşkanı olunca metin yazmak zorlaştı mı? Eskiden muhalefeti rahatça eleştiriyordunuz, ama Cumhurbaşkanlığıyla tarafsızlık meselesi çıktı ortaya...

        Başlangıçta biraz bocaladık, “Nasıl bir üslup kullanmalıyız?” diye düşündük. Sonra baktık ki hiçbir şey değişmedi. O yine lider, yine çok güçlü bir figür. Milletin ne meselesi varsa çekinmeden dile getiriyor. Dolayısıyla fazla bir değişiklik olmadı. Parti isimlerini zikretmiyorduk, böyle ufak değişiklikler oldu ama Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olunca değişmeyeceğini söylemişti zaten.

        Emine Erdoğan’ın konuşmalarını da siz mi yazıyordunuz?

        Bir dönem yazdık. Sonra bir kadın yazara ihtiyaç duyuldu.

        ‘ZAMANLA ERDOĞAN GİBİ KONUŞMAYA BAŞLADIK’

        Sosyal medyada yazdıklarınıza baktım, Tayyip Erdoğan gibi konuşuyorsunuz. Acaba Erdoğan mı sizin gibi konuşuyordu, yoksa siz mi onun konuştuğu üslupta yazıyordunuz?

        Şüphesiz biz Erdoğan gibi konuşmaya ve yazmaya başladık. Metin yazarlığının kaderidir bu. Lideri kendinize benzetemezsiniz, onun önünden gidemezsiniz.

        Sirano de Bergerac hikâyesindeki gibi, Erdoğan’ı dinlerken “Görünen o ama konuşan benim” gibi hissettiğiniz oldu mu hiç?

        Hayır, hiç öyle hissetmedim ama konuşma metinlerini yazarken, kürsüde sanki siz varsınız gibi düşünerek yazıyorsunuz. Orada kendinizi Erdoğan gibi görüyorsunuz, ne söylese karşıdakini ikna eder, etkili olur, heyecanlandırır... Onun üslubuna uymayacak şeyleri de yazmıyorduk. Dolayısıyla her şeyi belirleyen oydu. Biz hep arkadan gidiyorduk. Ete kemiğe bürünmüş bir davayı sadece kelimelere döküyorduk.

        EKİPTE ‘GEZİCİ’ DE VARDI

        Yazma süreci nasıl gelişiyordu?

        8 kişiden oluşan çok başarılı bir ekibimiz vardı. Aralarında solcular, ülkücüler, İslamcılar vardı... Derdimiz her kesimden insanın aklındaki soru işaretlerini gidermekti. Gezicilere (Gezi Parkı eylemcileri) sıcak bakan bir arkadaşımız vardı, onun itirazlarını özellikle dinliyorduk. Mümkün olduğunca muhaliflerden bir şeyler çıkarmaya çalışıyorduk. Ekipte bir de beyaz Türk vardı ama genelde yoksul halkın içinden gelen, işe belediye otobüsüyle gelip giden, çarşıyla pazarla ilişkisi olan arkadaşlarla çalıştık. Kızılay’daki ucuz kahvehanelerde oturuyorduk.

        Erdoğan metnin dışına çok çıkıyor muydu?

        Bazen metnin yarısı kadar dışına çıkardı, yorgunsa hiç çıkmadığı da olurdu... Cumhurbaşkanı’mız çok iyi bir hatip, prompter’a hiç ihtiyacı yok ama konuşmayı belli bir çerçeve içinde tutmak istediği için kullanırdı.

        Kriz yaşandı mı hiç?

        Prompter’ın bozulma ihtimaline karşı önünde kartlar oluyordu. Verileri yanlış yazdığımız oldu.

        Bu yüzden Erdoğan’dan fırça yediğiniz oldu mu?

        Oluyordu tabii. (Gülüyor) Başbakanlığının son günlerinde Falih Rıfkı Atay’ın Zeytindağı kitabından söz edecekti. Yazarının adını yanlış yazmışız. Twitter kaynamaya başladı. Hemen kürsüye bir not iletip düzelttirdik.

        ‘GEZİ’DEN SONRA SERTLEŞTİK’

        Erdoğan’ın Gezi olayları sırasındaki konuşmaları fazla sert değil miydi?

        Evet sertti ama ortamı sertleştiren Erdoğan değildi. Gezi olayları başlayınca etrafındaki herkes öfkeli üslubundan çok rahatsız oldu. Biraz daha yumuşak konuşmasını, öfkenin dozunu indirmesini, hoşgörüyle yaklaşıp çocukları anlamaya çalışmasını önerdik. Buna ben de dahilim. Hatta bu yüzden gergin bir görüşmemiz oldu. Fakat aradan 3-4 gün geçince ne kadar haklı olduğunu anladık. En başından itibaren bu olayların kendisine ve siyasetine kasteden olaylar olduğunu görmüştü.

        Ama “Sert konuştukça olaylar daha da büyüdü” eleştirisinin haklılık payı yok mu?

        Derin bir Gezi tartışmasına girmek istemem ama olayların doğal olduğuna inanmadım. Planlı programlıydı. Dini hassasiyetleri olmayanlar o olayların bizde yarattığı etkiyi anlayamıyor. Hayatımızı, yaşam tarzımızı tehdit altında hissettik. Sokakta yaşadığımız, hiç anlatmadığımız hikâyeler var. Cumhurbaşkanı en başından itibaren bunun acımasız bir saldırı olduğunu gördü.

        “Öteki yüzde 50’yi zor tutuyoruz”, “Gezi Parkı sidik kokusundan geçilmiyor”, “Tencere tava hep aynı hava” gibi sözlerini siz mi yazmıştınız?

        Neyi bizim yazdığımızı, neyin kendisine ait olduğunu söylemem doğru olmaz, hepsini onun sözleri olarak görüyoruz. Kutuplaştıran Cumhurbaşkanı’mız değildi. Ama Gezi’den sonra iş varlık-yokluk kavgasına dönüştü, biz de biraz daha sertleştik.

        İsmet İnönü’den ne istiyorsunuz? Niye bu kadar çatıyorsunuz her konuşmada?

        Çok zor bir dönemmiş. Adnan Menderes’ten dolayı sağcıların İsmet İnönü’ye karşı büyük bir hıncı var. 1940’larda ezan meselesi, kitapların yakılması gibi milleti derinden etkileyen kararlar var. Hiçbir zaman hoş görülmeyecek.

        EN EFSANE KONUŞMASI...

        Erdoğan’ın bugüne kadar yaptığı en efsane konuşma hangisiydi sizce?

        2009’da Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi konuşması çok önemliydi. Kürt meselesi konusunda en kapsayıcı ve duygusal konuşmasını yaptı. Tarihe geçen bir konuşmaydı.

        Balkon konuşmaları hep bir beklenti oluşturur. Onun için ayrı bir çalışma yapıyor muydunuz?

        Eskiden Mustafa Şahin yazıyordu. 2009’dan itibaren ben yazmaya başladım. Seçim sonuçları ortaya çıkınca oluşan havaya göre 1 saatte yazıyorduk. 2009 ve 2011 kapsayıcı konuşmalardı ama son seçimlerde saldırı o kadar yoğunlaşmıştı ki, kucaklayıcı olma imkânı kalmamıştı.

        "OĞUZ ATAY'I OKURDU"

        Erdoğan’la çalışmak zor muydu, kolay mı?

        Zordu çünkü hiçbirimiz onun kadar büyük tecrübeye sahip değiliz.

        Huysuz mudur?

        Hayır değildir, vefalıdır. Takdir eder, motive eder... Ulaşılmaz değildir. Danışmanları olarak ona her şeyi söyleyebiliyorduk ama elbette söylediklerimizin bir ağırlığı olmalıydı.

        Öfkeli midir?

        Size şahsen parlamaz ama kameraların önündeki öfkesi toplantılara yansır bazen.

        En zor tarafı nedir?

        Zor beğenir, her konuda mükemmeliyetçidir.

        Onu en çok ne neşelendirir?

        Çocuklarla diyalog kurmak. Sosyal medyada gençlerin yaptığı esprileri takip edip yeri gelince kendisine aktarıyoruz, onlara da gülüyor. Eski kafalı değildir, günceli çok yakından takip eder. Müzikten, sinemadan, mizahtan haberdardır.

        Konuşmalarında referans verdiği yazarların, sinemacıların isimlerini nasıl belirliyordunuz? Kendisi mi söylüyordu?

        Neyi izlemiş ya da okumuş olduğunu tahmin ediyorduk. Bu konuda hiç uçmamaya çalıştık, ona uzak gelebilecek hiç kimseyi yazmadık. İlgisi ya da bilgisi olmayan şeyler olursa metinden çıkarıyordu.

        Oğuz Atay’dan bahsetmesi şaşkınlık yaratmıştı...

        Oğuz Atay okuyan biri olduğunu biliyorduk. 80 sonrası İslamcıların solla güçlü bir irtibatı vardı zaten. Solcu yazarları yakından takip ederdik. Tanıl Bora, Ruşen Çakır yakın görüştüğümüz arkadaşlarımızdı.

        ‘8 YILDA 7 BİN SAYFA YAZDIM PARMAKLARIM ZEDELENDİ’

        Erdoğan’ın tüm konuşmalarını bizzat siz mi yazıyordunuz?

        Yüzde 95’ini ben yazdım. 8 yılda 6-7 bin sayfa yazmışımdır.

        Neden bıraktınız? Psikolojiniz mi bozuldu?

        Çok etkilendim, konsantre olmakta zorlanıyordum. Cümleler gece rüyalarıma giriyordu. Bir ara her şeye malzeme olarak bakmaya başlamıştım. Yan masada bir şey duysam “Buna nasıl cevap veririz?” diye düşünüyordum. Yazarken dünyadan kopuyordum. Klavyeye hızla vurmaktan işaret parmaklarımda doku zedelenmesi oldu.

        Siyasete atılma fikri nasıl oluştu?

        Siyasetin hem teorisini hem pratiğini en kapsamlı şekilde yaşıyordum. AK Parti’nin tarihini de iyi biliyorum. Siyasette faydalı olurum diye düşündüm.

        Kampanya sürecinde kendi konuşma metinlerinizi yazacak mısınız?

        Herkes nasıl konuşacağımı merak ediyor! (Gülüyor) İyi şairler kendi şiirlerini okuyamaz. Ben de iyi konuşamayacağım sanırım!

        ‘DEMİRTAŞ İYİ BİR HATİP’

        AYDIN Ünal’dan partili kimliğinden çıkıp liderlerin konuşmalarını değerlendirmesini istedim.

        DAVUTOĞLU: Erdoğan’dan sonra en iyi hatip.

        KILIÇDAROĞLU: Kürsüye ilk çıktığında kısa ama etkileyici olmayan cümleler kuruyordu. “Recep Bey” gibi ifadeleri çok sık kullanıyordu. Rahmetli Şükrü Karaca son zamanlarında Kılıçdaroğlu ile çalışmaya başlamıştı. Şimdi ise Mehmet Bekaroğlu’nun etkisi hissediliyor. Daha iyiye gidiyor ama yine de dinlenen konuşmalar değil.

        DEMİRTAŞ: İyi bir hatip, iyi konuşuyor. Ama onun da sorunu her kesime hitap edememesi.

        BAHÇELİ: İyi metin yazarları var ama prompter kullanmadığı için metin ile hatip arasında bir uyumsuzluk oluşuyor. Hep aynı tonda, aynı vurgularla konuştuğu için bir süre sonra sıkıcılaşıyor.

        BÜLENT ARINÇ: Çok iyi bir hatiptir ama üslubu biraz eski.

        BİLMEYENLER İÇİN AYDIN ÜNAL

        - 1970’te Ankara’nın kuzeyinde Kuşcağız Mahallesi’nde bir gecekonduda doğdum. Babam marangozdu.

        - Ortaokul ve liseyi Merkez İmam Hatip’te okudum. ODTÜ Kimya’yı kazandım ama sıkıldım. Hacettepe İngilizce Öğretmenliği’ne girdim.

        - Birey, Yörünge, Ülke, İkindi Yazıları gibi dergilerde yazdım. Kızılay’da Sakarya Caddesi’ndeki çay ocağında toplanırdık. Bize “Sakarya Grubu” derlerdi. Hakan Albayrak, Nihat Genç, Ahmet Çiğdem, Gürsel Dönmez, Ercan Şen, İbrahim Kiras, Selahattin Yusuf ile arkadaştık.

        - Birlik Radyo’da uzun süre yayıncılık yaptım. Sonra Milli Selamet çizgisindeki HAK-İş Sendikası’nda 5-6 yıl basın müşaviri olarak çalıştım. 1984’te Fethullah Gülen örgütüyle irtibatım oldu ama 4 yıl sonra ayrıldım.

        - İslamcı serüvenin her aşamasında yer aldım. Mücahit Arslan ve Ömer Çelik ile yakın arkadaştık. 2001’de AK Parti kurulurken, parti programının yazılmasında katkım oldu. 2002’den itibaren 5 yıl Ali Babacan’ın danışmanlığını yaptım. 2007’den itibaren Erdoğan’ın konuşma ekibine katıldım. 2008’de tamamen bana devrettiler.

        - Sevilay Ünal ile evliyim. Eşim gazetecilik ve İngilizce öğretmenliği mezunu. Yurtdışı Türkler Başkanlığı’nda çalışıyor. 10 yaşında Mehmet Yusuf adında bir oğlumuz var.

        - Okumaya ilk Yaşar Kemal, Fakir Baykurt gibi solcu yazarların kitaplarıyla başladım. 80’lerde İsmet Özel çok popülerdi. Oğuz Atay, Nuri Pakdil, Ece Ayhan, Sezai Karakoç’u çok severdim. Şimdi tarihe merak sardım.

        - 1990’larda sinema eleştirileri yazardım. Tarantino hayranıydım. ‘Matrix’ filminden sonra sinema üzerine yazmayı bıraktım!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ