Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Mehmet Uçum: Solcu olmam Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkimizi etkilemiyor

        Kübra PAR / GAZETE HABERTÜRK

        Fotoğraflar: Mehmet Kaçmaz

        Cumhurbaşkanı Erdoğan neden başkanlık sistemi öneriyor? Parlamenter sistemi iyileştirmek mümkün değil mi? Başkanlık gelirse yönetim otoriterleşir mi? Başkanlık sistemi ve yeni Anayasa’ya dair aklımızı kurcalayan soruları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başdanışmanı Avukat Mehmet Uçum ile konuştuk

        ESKİ KOMÜNİST PARTİLİYİM’

        Sol hareketin içinden geldiğinizi duydum, doğru mu?

        Evet. Karslıyım. 1980 öncesine Kars’ta solun hâkimiyeti vardı. Ağabeylerim, amcalarım sol hareketin içindeydi. 12-13 yaşında politik faaliyetlere katıldım. Eski Türkiye Komünist Partisi’nin gençlik kolundaydım. Darbeden birkaç gün önce çok sevdiğim arkadaşım Hamza Can çatışmalarda öldürüldü. Hem onun ölümünü protesto etmek hem de kendimizi ifade etmek için duvarlara yazılar yazdık, pankartlar astık. “Faşizme geçit yok” “Hamza Can ölümsüzdür”... Ertesi gün polis beni gözaltına aldı. Yazıları duvarlara yağlı boyayla yazıyorduk. Ayakkabılarıma boya damlamış. Suyla silmiştim ama ayakkabım kuruyunca boyalar ortaya çıktı. Duvarlara yazanlardan biri olduğum anlaşıldı. Tek başıma yaptığımı söyledim ama inanmadılar. Kafamda hayali bir karakter oluşturdum. O zamanlar Şener Şen’in tıraş bıçağı reklamında Seyfi diye bir karakter vardı. “Her şeyi Seyfi’yle yaptım” dedim. İnandılar.

        KAFAMDA RUS RULETİ OYNADILAR’

        Sonra?

        O zamanın koşullarında gözaltına alınmak işkence görmek demekti. Elektrik verdiler. Kafamda Rus rulet oynadılar. Soğuk su döktüler. Askıya astılar. Nehrin kenarına götürüp “Seni vurup, buraya atacağız” dediler. Çocuk yaştaydım ama kedimi militan, onları ise düşman olarak görüyordum. Düşmanlara karşı direniyormuşum gibi hissediyordum. Günlerce Seyfi’yi aradık. Haliyle bulamadık!

        Kurtuldunuz mu sonra?

        11 Eylül 1980 sabahı “Gözün aydın öğleden sonra çıkacaksın” dediler. Ama beni savcılığa götürecek polis arabasının benzininin bitmiş. Yani iş yarına kalmıştı. Ertesi gün 12 Eylül oldu. Hücrelerin kapısı tekmeyle açıldı. “Kalkın lan darbe oldu” dediler. Gözaltı sürem 55 güne çıktı. Sonra Erzurum sıkıyönetim cezaevine gittim. Diyarbakır Cezaevi’nin mikro bir pratiğini orada yaşadım. Mahkûmları her sabah yerlerde süründürürlerdi. Coplatırlardı. Marşlar ezberletip, söyletirlerdi. Hakaretleri saymıyorum bile. En nihayetinde tahliye oldum.

        Kendinizi hala solda görüyor musunuz?

        Tabii. Geleneksel değerlere bağlı sol politikalardan yanayım. Doğru tanımlama buysa muhafazakâr sol demokratım.

        MAHALLE BASKISI HİSSETMİYORUM’

        Uzun yıllar AK Parti’ni demokratikleşme sürecine destek verdim. ‘Yetmez ama evet’ platformu içindeydim. 2010’da TMK mağduru çocuklar ile ilgili bir toplantıda Tayyip Erdoğan ile bir araya geldik. Bunun bir çocuk sorunu olduğunu anlattım. “Bu sorunu çözeceğiz” dedi. Sonraki süreçte yeni Anayasa konusunda Osman Can ile çalışmalar yaptık. Sonra Akil İnsanlar Heyeti’ne davet edildim. 7 Haziran’da Kars’tan milletvekili seçildim. 1 Kasım’da anayasa konusunda daha fazla katkıda bulunacağımı düşündüğüm için milletvekilliği yerine bu görevi tercih ettim.

        Solcu olarak AK Parti ve Erdoğan’a mesafeli bakmıyor muydunuz?

        Hayır. Latin Amerika solculuğuna yatkındım. Modern Batı solculuğu dindarları gerici olarak görür. Latin Amerika solcuları ise meseleyi dindarlarla birlikte toplumu değiştirme üzerine kurar. İnanç olgusu ve dindarlık kaçınılmaz bir gerçektir. Bu değerleri dışlayarak sol politikalar üretemeyiz.

        Solcu olmanız Erdoğan ve ekibiyle aranızda sorun yaratıyor mu?

        Hiçbir sıkıntı yaşamadım. Hayatımda değişen bir şey yok. Üzerimde mahalle baskısı hissetmiyorum. Seküler hayat tarzımı sürdürüyorum, bu Cumhurbaşkanımızla ilişkimizi etkilemiyor.

        TÜRKİYE TİPİ BAŞKANLIKTAN KASIT NEDİR?

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanı olduğunuz için başkanlık sistemiyle ilgili kafasında ne olduğunu en iyi bilen isimlerden birisiniz. Erdoğan ne tip bir başkanlık sistemi istiyor?

        Türkiye’nin ihtiyacı başkanlık sisteminden önce yeni anayasadır. Cumhurbaşkanı bunu dile getirdiğinde cumhurbaşkanlığının gündemi bu zannediliyor. Bu doğru değil. Cumhurbaşkanının yeni anayasayı kendi adına değil millet adına gündeme getiriyor. Yeni anayasa gündeme taşındığı için hükümet biçimi konusunda da yaklaşım ortaya koyuyor. Türkiye için en etkili hükümet biçiminin başkanlık sistemi olacağını söylüyor. Bunu tarif ederken de Türk tipi ya da Türkiye biçimi diyor.

        Peki, bu Türk tipi başkanlık sisteminden kasıt nedir?

        Türkiye modeli ifadesi esas itibariyle küreselden düşünüp, yerel davranmayı içeriyor. Dünyanın hiçbir ülkesinin anayasal sistemi kendi tarihini, kültürünü, yerel özelliklerini dışlamaz. Evrensel değerler ve ilkeler var. Türkiye biçimi dediğimiz model de, evrensel ilkelerden, pratiklerden, kurallardan esinlenip, evrensel standartların altına düşmeden kendi tarihimizle, kültürümüzle, yerelliğimizle sentez yaptığımız bir modeldir. Kendi yerelliğimizi göz ardı edersek Cumhuriyet’in kuruluşunda düştüğümüz hataya tekrar düşeriz. Cumhuriyetin kuruluşunu Batı tipi bir medeniyet hedefiyle gerçekleştirdik. Batı tipi devlet o günün anlayışıyla ulus devletin üzerine oturuyordu. Ulus devlet ise etnisite gerektiriyordu. Bu etnisiteye dayanmak dışlayıcılığı ortaya çıkarıyordu. Aydınlanmacı ulus devlet anlayışı inanç değerlerini önemsizleştirdi. 1921’den sonraki anayasalar sadece etnik anlamda değil, inanç ve kültür değerleri anlamında da dışlayıcı anayasalardı.

        8 MADDEDE NEDEN BAŞKANLIK SİSTEMİ?

        Mehmet Uçum, Başkanlık Sistemi’nin neden daha iyi bir yönetim modeli olduğunu uzun uzun anlattı. İşte anlattıklarının madde madde özeti...

        -Türkiye’nin Osmanlıdan beri başkanlık geleneği var. Yerelimize bakın, mahalle muhtarı, belediye başkanı, kalkınma bölgeleri... Anadolu insanında da başkanla sorun çözme kültürü var. Yani bize en uygun seçenek başkanlık sistemi.

        -Meclis şu an tamamen yürütmenin kontrolünde çünkü milletvekilleri güçsüz durumda. Grup başkan vekilleri ne derse onu yapıyorlar. Oysa Başkanlık sisteminde, hele de dar bölge sistemi ve geri çağırma yetkisi getirilirse milletvekilleri daha fazla sorumluluk üstlenir.

        -Denge ve denetleme meselelerinde de başkanlık sisteminin üstünlüğü var. Meclisin görevi hükümeti denetlemektir. Parlamento çoğunluğunu oluşturan parti içinden çıkmış bir hükümetin kendi parlamenterlerini objektif bir şekilde denetlemesi mümkün değildir.

        -Başkanlık sisteminin en önemli özelliklerinden biri başkanın kanun teklifi verme hakkı olmaması. Obama 7 yıl boyunca bireysel silahsızlanmanın daraltılması için müthiş çabalar harcadı ama kabul etmediler. Bu da katı kuvvetler ayrılığı sisteminin getirdiği bir şeydi. Yani başkanlık sisteminde başkanın parlamento çoğunluğunu şimdiki başbakanın kontrol ettiği gibi kontrol etme ihtimali son derece düşüktür.

        -Başkanlık sisteminde halk, hem yürütmeyi hem de meclisi belirler. Hükümet ve koalisyon derdi olmaz. Kriz çıktığında da halka gidilirse milli egemenlik her aşamada devreye sokulmuş olur.

        -Başkanlık sisteminde Bakanlar Meclis’ten değil, dışarıdan seçilir. Dolayısıyla en iyisini seçme imkânına sahip olursunuz.

        -Şu anki sistemde siyasi partiler sadece seçim çalışması yapmaya odaklılar. Oysa gerçek anlamda toplumun ihtiyaçlarını siyasete dönüştürmenin aracına dönüşmeliler. Başkanlık sistemi bu imkânı getirecek.

        -Mevcut düzende bütçe kontrolü meclise hükümetin kontrolünde geliyor. Uygulamayı da hükümet yapıyor. Başkanlık sisteminde ise bütçeyi gerçekten meclis yapıyor. Çatır çatır da hesabını soruyor.

        ERDOĞAN NEDEN BAŞKANLIK İSTİYOR?

        Mevcut sistem onu daha çok yetkiyle donatıyorsa Erdoğan neden başkanlık sistemi istiyor?

        Cumhurbaşkanına olan bu önyargılı yaklaşım çok büyük haksızlıktır. Bu yaklaşımı gerçekleştirenler ya siyaseti bilmiyor ya da bildikleri halde çarpıtıyorlar. Mevcut sistemde cumhurbaşkanlığı pozisyonu vesayet makamı olarak düzenlenmiş. Meclis yamuk yaparsa parmak sallayıp, canlarına okusun diye. Fakat vesayetçi akıl bir gün cumhurbaşkanını halkın seçeceğini hesap etmemiş. Erdoğan’ın çok geniş yetkileri var. Hepsini kullanmıyor. Ayrıca meclis kanunla cumhurbaşkanına görevler verebilir. Cumhurbaşkanı AK Parti üzerinde son derece etkilidir. İstediği kanunu da çıkartır. Mevcut sistemi devam ettirirsek Erdoğan’dan sonra gelen tüm yetkileri kullanır. Sistem otoriter bir yapıya çok elverişlidir. Erdoğan bu sistem sorununu çözmek ve demokratik bir sistem kurulması için Başkanlık istiyor.

        ERDOĞAN’IN SİYASET ANLAYIŞI DİKTATÖR ÜRETMEZ’

        Ama akıllarda “Erdoğan denetimsiz bir başkanlık modeli mi getirecek? Otoriterliğe mi savrulacağız?” gibi sorular var.

        Erdoğan’ın siyasetini anlamayanlar bazı önyargılarda bulunuyor. Erdoğan 2001’den bu yana sadece toplumun taleplerini tespit edip onu siyasete dönüştürdü. Erdoğan’la birlikte temsili liderlik yerine organik liderlik geldi. Erdoğan alan araştırması ve anket yapmadan, halka sormadan siyasi yaklaşım geliştirmedi. Erdoğan’ın siyaset anlayışı otoriterlik ve diktatör üretmez.

        NEDEN PARLAMENTER SİSTEMİ İYİLEŞTİRMİYORUZ?

        Neden parlamenter sistemi iyileştirmiyoruz?

        2007’de 367 garabeti yaratıldı. Halka gidildi. “Ey millet! Bu sorunu çöz. Bundan sonra cumhurbaşkanını sen seç” dendi. Halk, yüzde 68’le referanduma “Evet” dedi. Sonuçta bu halk ‘terleyen cumhurbaşkanı’ sözünü veren kişiyi seçti. Halka dayanan siyaset açısından bunu iyi okumalıyız. Halk siyasetin merkezini o pozisyona kaydırdı. Bugün parlamenter sistemi ıslahı demek halktan cumhurbaşkanını seçme yetkisini geri almak demektir. Demokratik hiçbir pratikte halk elde ettiği bir hakkı kendi özgür iradesiyle geri vermez.

        NEDEN TÜRK MODELİ DEĞİL DE TÜRKİYE MODELİ?

        “Türkiye modeli, biçimi ya da milleti dediğimizde insanlar tuhaf bir tepki gösteriyorlar. Türkiye milleti tek bir etnisiteye dayanmıyor. Türk milleti diyenler de Türk milletinin sadece Türklerden ibaret olduğunu söylemiyor. Bunun içinde Kürtler, Gürcüler, Azeriler de vardır. Kast edilen şey Türkiye’de yaşayan bütün kimliklerin oluşturduğu bir millettir. Türkiye milleti, biçimi ya da modeli demek rahat¬sız olunacak bir şey değildir. Tam tersine kendini dışarıda hissedenleri de kapsayacak bir tanımlamadır. Bu yanıyla da olumlu bir şeydir.”

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ