Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Yargı CHP'li Güler Başbakan'ın o sözlerini eleştirdi

        Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Meclisi (PM) Üyesi ve İzmir Milletvekili Profesör Doktor Birgül Ayman Güler, "Anadili öğrenmek haktır ancak anadilde eğitim siyasal haklar kapsamındadır" dedi.

        Başörtüsü uygulamasının kamu kurumları ve mecliste serbestleştirilmesinin yasal zemini olmadığını belirten Güler, Başbakan'ın "örtünmek dinimizin emridir. Bu ne cehalet" açıklamalarını eleştirdi.

        Başbakanın din adamı gibi davranarak, dinsel açıklamalarda bulunmasının kabul edilemez olduğunu kaydeden Birgül Ayman Güler, bu sözlerin Türkiye için bir kırılma noktası ve artık din devleti olma yolunda gidildiğinin resmi açıklaması olduğunu söyledi.

        BAŞI AÇIK KADINLARA ÖZENDİRME, AŞAĞILAMA-KÜFÜR YA DA MOBBİNG YOLUYLA BASKI BAŞLAYACAK

        Önümüzdeki süreçte başı açık kadınların hükümet ve devlet mekanizmaları eliyle baskıya alınacağını, bunun özendirme, değilse aşağılama ve küfür ya da mobbing yöntemleriyle uygulanacağı sürecin başladığını iddia eden Güler, bu düşüncesini şöyle dile getirdi:

        "Dinin emri ise zorlayıcılık da ortaya çıkar. Türbanlanmayı sen de kendi yaşamına sokmalısın süreci başlayacak. Bunu kabul etmiş kişi olarak senin örtünmeni sağlamalıyım, bu da benim daha iyi bir dindar olmam için görevim.Dolayısıyla bu bir cihat. Önümüzdeki dönemde çok sayıda kadının örtünmesi yolunda üstelik de hükümet ve devlet mekanizmaları eliyle bir baskı süreci yaşayacağımız açık. Bu özendirme yoluyla olacak, mobbing yoluyla olacak, kimi yerlerde küfür ve aşağılama yoluyla olacak. Hangi yöntem işe yarıyorsa. Dolayısıyla bu bütün toplumun biçim alması anlamına gelecek. Bu iki yüzlülük. Eğer dinin emrinden sözediyorsanız, herkes kendi tercihine göre hareket edebilir demek çelişkisi açık, net bir ikiyüzlülüktür. "Önümüzdeki dönemde çok sayıda kadının örtünmesi yolunda üstelik de hükümet ve devlet mekanizmaları eliyle bir baskı süreci yaşayacağımız açık. Neden başımı örtmek zorundayım sözlerini duyacağız artık. Ben de asıl sorun şimdi başlayacak. İhale almak isteyen bir müteahhidin 'hanım ya örtüye girsek mi?' dediğini gördük. Şimdi 4+4'den sonra 11 yaşındaki kız çocuğunun okuduğu okulda öğretmenini çarşaflı ya da türbanlı gören çocuğun etkilenmemesi mümkün değil. Aile istememesine rağmen etkilenecek. Hiçbir hocanızı hatırlamazsınız ama ilkokul öğretmeninizi hali hareketi, adı soyadıyla hatırlarsınız. Bir de türbanlı öğretmenin çocukların ve kadınların da örtünmelerini sağlamak görevine inandığını düşünürseniz tam bir genel baskıya dönüşecek."

        SİYASİ GÜNDEMDEN DÜŞTÜ SOSYAL GÜNDEMİMİZİN BİR NUMARALI MADDESİ OLDU

        CHP PM Üyesi ve İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, başörtüsünün siyasi gündemden düşmesine karşılık sosyal gündemin birinci maddesi haline geldiğini ve bunun çok daha tehlikeli olduğunu kaydetti ve toplumun endişeli olduğunu savundu:

        "Siyasi gündemden düştü sosyal gündemimizin bir numaralı maddesi oldu. Siyasi gündemleri yönetmek kolaydır ama sosyal gündemlerde bununla başa çıkmak çok zordur. Çünkü iş başa düşer. Burun burunasınızdır. Kendi evinde patlar. Siyasi gündemden düştü diye mutlu olanlar, sosyal gündemde nasıl bir ağırlık kazanacağını düşünsünler. Eylemin siyasi bir eylem olduğunu herhalde hiç kimse tartışamaz. Hiç kimse bunu inkar edemez. Dini inançların hükümetin siyasetine alet edilmesidir yaşanan durum. Bir kez daha dinin istismarı gerçekleşti."

        LAİKLİK MÜCADELESİNDE ETKİLİ BİR DURUŞ GÖSTERMEMİŞİZ

        Aynı zamanda İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday adaylığını da açıklayan Vekil Güler, başörtüsü konusunda partisinin tavrını eleştirmeyi de ihmal etmedi.

        PARTİMİZİN KARŞI KARŞIYA OLDUĞU DURUM BİR 'SIKIŞMA DURUMU' OLDU

        CHP'nin meclisteki tavrını 'sıkışma durumu' olarak açıklayan CHP PM Üyesi Güler, partisine eleştirisini, "Bizim bu süreci onaylamamız hiçbir şekilde mümkün değildir. Partimizin mecliste türban konusunda karşı karşıya olduğu durum bir sıkışma durumu oldu. Bu,daha önceden başlayan bir gelişmenin sonucu. Görmemiz gereken izlediğimiz siyasette bir yanlışlık olduğu gerçeği. Tasvip etmiyorum. 31 Ekim'de dört türbanlı vekilin meclise girmesi daha önce başlamış bir sorunun son halkası. Daha önce de problemi doğru saptayıp laik devleti din devleti özlemiyle ortadan kaldırma girişimleri vardır diyerek bizim daha kapsamlı bir karşı duruş göstermemiz gerekirdi. Uzun süredir laiklik mücadelesinde demek ki etkili bir duruş göstermemişiz" sözleriyle yaptı.

        MESELE 4-5 KADININ MECLİSTE TÜRBAN TAKMASI DEĞİL

        "Hilafet kaldırıldığından beri devlette ve toplumda yapılan hiçbir düzenleme dinsel emirleri kaynak alamaz. İlk kez kılık kıyafet yönetmeliği değiştirilerek dinsel emirler kaynak alındı" diyen Birgül Ayman Güler, "Mesele 4-5 kadının mecliste türban takmasından ne olacak canım meselesi değil. Mesele bir devlette alınan kararların kaynağı neyse o devletin karakteri odur. Türkiye'de başörtüsü hepimizin ailesinde yaşadığımız kentlerde her z aman vardır, hiçbir zaman tartışma konusu olmadı. Tartışma devlette türbanın gündeme gelmesi. Mecliste keza. Meclis devletin en yüksek organı. Türkiye'nin yönü artık değişmiş demektir. Çağdaş devletlerde kaynak halk. O halkın sosyal, iktisadi ihtiyaçları dünyevi zemin üzerinden yürür. Başbakanın deyimiyle, dinin emri. Kaynak değişti yani. Oysa kaynağına göre devletler karakter kazanır. Demek ki son yaşadığımız şeyin devletin karakterini değiştirme adımıdır. Görmemiz gereken gerçek bu. Bunun demokratik haklarla en küçük bir ilgisi yok. Kamuda ve mecliste gündeme gelince, gerekçesi de dini kaynaklardan bulununca Türkiye'nin İhvanlaşma süreci başladı demektir. Bu nedenle kadınların kıyafet ve inanç özgürlüğü değil devletin din kurallarına göre yeniden düzenlenmesi sorunudur. Doğrudan açıkça ilan edilerek, en yetkili kişinin ağzından dile getirilerek, devletin toplumsal, siyasal ve iktisadi gereklere göre değil dinin gereklerine göre düzenlenme süreci başladı demektir" şeklinde konuştu.

        ANADİLİ ÖĞRENMEK HAKTIR ANCAK ANADİLDE EĞİTİM SİYASAL HAKLAR KAPSAMINDADIR

        "Türk ulusu ve Kürt milliyeti eşit değildir" açıklamasının çarpıtıldığını da belirten Birgül Ayman Güler, herkesin anadilini öğrenmesinin doğal bir hak olduğunu, bunun devlet koordinasyonundaki kültür merkezleri, özel kurslar ya da seçmeli dersler yoluyla olabileceğini söyledi.

        Birgül Ayman Güler, ana dili öğrenmenin doğal hak olduğunu ancak anadilde eğitim talebinin siyasal bir hak talebi olduğunu ve ülkeyi bölünmeye götüreceğini kaydetti ve düşüncelerini şu şekilde ifade etti:

        "Biz insanı insanla, etnik topluluğu etnik toplulukla tartmayız. O söz son derece açık ve Türkiye'nin tek çıkış yolu. Biz bir ulusuz. Ulus, kan bağı en aza inmiş insan topluluğudur. Etnik kökeniniz, inançlarınız farklı olabilir ama ortak bir idealde tüm bu çeşitlilik bir araya gelir. O bir araya gelişe biz entegrasyon diyoruz. Hiçbir zaman o çeşitliliği asimile eden bir ulusu düşünmedik. Bir tür ulus kocaman bir ağaçtır. Onun adı Türk ulusu. İçinde dalları, gövdesi, yaprakları vardır. Türkmen, Yörük, Zaza,Kırmanci, Laz, Gürcü ne varsa hepsi birbirine eşit ve eşdeğerdir ve toplamı Türk Ulusudur. Parçalar tabiî ki birbirine eşittir. Kürt kökenli Türk vatandaşlarının büyük kısmının entegrasyon içinde olduğu bariz. Herkes kendi ailesine dönüp baksın. Ailenizde, çevrenizde ya yengeniz ya enişteniz evlilik yoluyla bütünleşmiş durumda. Diğer etnik gruplar açısından ise gerçekten sorun yok. Anadili öğrenmek doğal haktır ancak anadilde eğitim siyasal haklar kapsamındadir. Bunu çok net ayırmak lazım. Ana dili öğrenmek tüm farklı etnik kökenden insanlar için doğal haktır, Devlet de bunu güvence altına almalıdır. Seçmeli dersler, kurslarla, kültür dernekleriyle. Ana dilini öğrenmek ana kültürünü yaşatmak anlamına gelir, o yüzden doğal haklardandır. Ama ana dilde eğitim demek okullaşmak demek. Ana dili öğrenme bakımından bir engel kalmadı. Diğeri siyasal bir taleptir."

        EXPO HÜKÜMETİN KİBRİ İÇERİSİNDE BÜROKRATİKLEŞTİRİLDİ, SONUÇTAN ENDİŞELİYİZ

        CHP PM Üyesi Birgül Ayman Güler, İzmir'in EXPO 2020 adaylığı sürecini de eleştirdi ve Kasım sonunda Paris'te gerçekleşecek oylamanın sonucu için endişeli olduğunu belirtti:

        "EXPO üzerinde hükümet belirleyici olmaya çalıştı ve o kadar gönülsüz beceriksiz yürüdü ki şansımızı adeta hükümet kendi eliyle azalttı. İzmir halkını bu sürece ortak etmedi. Bunun bir sürü yolu var. valilik eliyle bir iş yapıyorsunuz de mi? nerde okullarda EXPO süreci. Çünkü gelecekten sözediyoruz, oralarda hiçbir kampanya yok. Şehirde hiçbir izi yok. Toplantılar sempozyumlar üniversitelerin girmesi yok. Son derece bürokratik bir zihniyetle yürüttüler. Ama EXPO tüm şehri doğrudan etkileyecek. Bürokratik zihniyetle yapılacak bir iş değil. Tam bir iş birliği lazım. Siyasi görüşü ne olursa olsun yürütülmesi gereken bir faaliyet. Ama hükümetin kibri içerisinde bürokratikleştirildi. O nedenle sonucu endişeyle bekliyoruz."

        ALENİ ADAYLIK SİSTEMİNİN GETİRECEĞİ KAZANÇLAR HİÇ GEREKMEDİĞİ HALDE ÖRSELENDİ

        İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı aday adaylığının olmaması durumunda kırılıp gücenmeyeceğini, partisinin başarısı için çalışacağını da dile getiren Birgül Ayman Güler, şöyle konuştu:

        "Aday gösterildiğim takdirde şahlanırız. İzmir'in kendisi ve benim dokum uyuşuyor. O yüzden muhteşem güzel bir çalışma süreci olur. Sonucu itibariyle hep beraber neşeyi yaşarız diye düşünüyorum. Parti ilk kez aleni adaylık sistemi kurdu. Bunu çok önemsedim. Aynı zamanda benim cesaret bulmamın da nedenidir. 2 Eylül'de başvurular bitti ama fakat daha sonra can sıkıcı gelişmeler oldu. Partinin en üst organlarının koyduğu tarihe uymadan, aday olduğunu değişik ortamlarda ilan eden arkadaşlarımız oldu. Bu aleni adaylık uygulamasının önünde bir engel oluşturdu. O yüzden bir gönül kırıklığım var. meydana çıkıp, elini kaldırıp,buradayım, iddialıyım, değerlendirilmeye de açığım demek insana yakışır bir tavır. Ama bunu yapmak yerine 'Ben isterim de takdir edilirse' demek başka bir tavır. Ama partinin yapmak istediği şeye uygun değil ve yarış eşit koşullarda yürüyemez. Bu nedenle aleni adaylık sisteminin getireceği kazançlar hiç gerekmediği halde örselendi. Aday gösterilmediğim takdirde kırılmam. Parti açısından, İzmir açısından iyi olabilecek adayımızı desteklerim tabi. Devam ederim vekil olarak. Üstüme düşeni yaparım, desteklerim. Partimin en yüksek başarıyı elde etmesi için çalışırım. Adı üstünde bu aday adaylığı. Hiç kimse için en baştan verilmiş bir garanti yok."

        İHA

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ