Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem İstiklal Marşı'nın kabulü 99. yılında! İstiklal Marşı şiirinin şairi Mehmet Akif Ersoy'un hayatı

        İstiklal Marşı'nın kabulü, Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığında en önemli dönemeçlerden birisi olarak tanımlanır. İstiklal Marşı'nın güftesi Mehmet Akif Ersoy'a, bestesi Osman Zeki Üngör'e ait olan eserin orkestrasyonu Edgar Manas tarafından yapılmıştır. Milli Mücadele yıllarında, Kurtuluş Savaşı devam ederken yazılan eser, şairin Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, Hakk'a, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirir. Mehmet Akif Ersoy'un hayatı İstiklal Marşı'nın kabulü ile ilgili ayrıntılar haberimizde.

        İSTİKLAL MARŞI'NIN KABULÜ

        Maarif Vekaleti, Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlarında, İstiklâl Harbi'nin millî bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla 1921'de bir güfte yarışması düzenledi. Yarışmaya toplam 724 şiir katıldı. Eser gönderenler arasında Kazım Karabekir, Hüseyin Suat Yalçın, İsak Ferrara, Muhittin Baha Pars ve Kemalettin Kamu gibi tanınmış isimler de vardı. "Çanakkale Şehitleri" ve "Bülbül" gibi şiirlerin sahibi Mehmet Akif'in "Milletin başarılarının para ile övülemeyeceğini" düşündüğü için yarışmaya katılmak istemediği bilinir.

        REKLAM

        Son şiir gönderme tarihi olan 23 Aralık 1920'den sonra Eğitim Bakanlığı güfteleri incelemiş ancak içlerinde İstiklal Marşı olabilecek bir eser bulamamıştı. Mehmet Akif, Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey'in kendisine yazdığı 5 Şubat 1921 tarihli davet mektubundan sonra fikrini değiştirerek Ankara'daki Taceddin Dergahı'ndaki odasında, Türk Ordusuna hitap ettiği şiiri kaleme aldı ve bakanlığa teslim etti. Şiirde, şair Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, Hakk'a, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirmiştir. Hamdul­lah Suphi Bey, Âkif'in şiirinin önce cephede asker arasında okunma­sına karar verdi. Batı Cephesi Komutanlığına gönderilen şiir, askerin beğenisini kazandı. İstiklâl Marşı, 17 Şubat 1921 tarihinde Hakimiyet-i Milliye ve Sebilürreşad gazetelerinde yayınlandı, on iki gün sonra ise Konya'da Öğüt gazetesinde yer aldı.

        Ön elemeyi geçen yedi şiir 12 Mart 1921'de Mustafa Kemal'in başkanlığını yaptığı meclis oturumunda tartışmaya açıldı. Mehmet Âkif'in şiiri meclis kürsüsünde Hamdullah Suphi Bey tarafından okundu. Şiir okunduğunda milletvekilleri büyük bir heyacana kapıldı ve diğer şiirlerin okunmasına gerek görülmedi. Bazı mebusların itirazlarına rağmen Mehmet Akif'in şiiri coşkulu alkışlarla kabul edildi.

        Güfteye en sert eleştiri Kazım Karabekir'den geldi. Kazım Karabekir, 26 Temmuz 1922'de Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey’e yazdığı mektupta yarışma sonucunun iptal edilmesini istemiş ve eleştirilerini sıralamıştır. Eleştirilere karşın güftede bir değişikliğe gidilmedi ve Paşa da bu konuda ısrarcı olmadı.

        Mehmet Âkif, kazandığı beş yüz liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklarına iş öğreterek yoksulluklarına son vermek için kurulan Darülmesai'ye bağışladı. Şair ayrıca, İstiklâl Marşı'nın Türk Milleti'nin eseri olduğunu beyan etmiş ve İstiklâl Marşı'nın güftesini, şiirlerini topladığı Safahat'a dahil etmemiştir.

        REKLAM

        Ülke savaş içerisinde olduğu için, Âkif'in şiirinin bestelenmesi iki sene ertelendi; 1923'ün 12 Şubat'ında İstanbul Maarif Müdürlüğü'ne beste yarışması açma görevi verildi.

        Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katıldı. Üllkenin içinde bulunduğu zor koşullar nedeniyle sonucu belirleyecek bir değerlendirme yapılamadı. Bu nedenle güfte, ülkenin çeşitli yerlerinde farklı bestelerle okunmaya başlandı. Edirne'de Ahmet Yekata Bey'in, İzmir'de İsmail Zühtü Bey’in, Ankara'da Osman Zeki Bey'in, İstanbul'da Ali Rıfat Bey ve Zati Bey'in besteleri okunuyordu.

        1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etmiştir. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek, dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuş, toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapmıştır. Üngör'ün yakın dostu Cemal Reşit Rey'le yapılmış olan bir röportajda da kendisinin belirttiğine göre aslında başka bir güfte üzerine yapılmıştır ve İstiklal Marşı olması düşünülerek bestelenmemiştir. Söz ve melodide yer yer görülen uyum (Prozodi) eksikliğinin (örneğin "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak" mısrası ezgili okunduğunda "şafaklarda" sözcüğü iki müzikal cümle arasında bölünmüştür) esas sebebi de budur. Protokol gereği, sadece ilk iki dörtlük beste eşliğinde günümüzde İstiklâl Marşı olarak söylenmektedir.

        REKLAM

        MEHMET AKİF ERSOY'UN HAYATI

        Mehmed Ragîf, daha sonra Mehmet Âkif Ersoy 20 Aralık 1873'te doğup, 27 Aralık 1936'da hayatını kaybetti. Şair olmanın yanı sıra veteriner hekim, öğretmen, vaiz, hafız, Kur'an mütercimi ve siyasetçidir.

        Mehmet Âkif Ersoy, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) ulusal marşı olan İstiklâl Marşı'nın yazarıdır. "Vatan Şairi" ve "Milli Şair" unvanları ile anılır. İstiklâl Marşı'nın yanı sıra Çanakkale Destanı, Bülbül ve 1911-1933 yılları arasında yayımladığı yedi şiir kitabındaki şiirleri bir araya getiren Safahat en önemli eserlerindendir. II. Meşrutiyet döneminden itibaren Sırat-ı Müstakim (daha sonraki adıyla Sebil'ür-Reşad) dergisinin başyazarlığını yapmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında milletvekili olarak 1. TBMM'de yer almıştır.

        İSTİKLÂL MARŞI 10 KITA

        Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

        Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

        O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

        O benimdir, o benim milletimindir ancak.

        Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!

        Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?

        Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl...

        Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!

        Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

        Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

        Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

        Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

        Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

        Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

        Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,

        "Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?

        Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.

        REKLAM

        Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

        Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın...

        Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

        Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı:

        Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

        Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:

        Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

        Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?

        Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!

        Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda,

        Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.

        Ruhumun senden, İlâhi, şudur ancak emeli:

        Değmesin mabedimin göğsüne nâ-mahrem eli.

        Bu ezanlar -ki şehadetleri dînin temeli-

        Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

        O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,

        Her cerîhamdan, İlâhi, boşanıp kanlı yaşım,

        Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na'şım;

        REKLAM

        O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

        Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!

        Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.

        Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:

        Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;

        Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!

        Haberi Hazırlayan: Helin Genç
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ