Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Babacan'dan Habertürk TV'ye açıklamalar

        DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Habertürk TV'de soruları yanıtladı.

        Babacan'ın açıklamalarından satırbaşları:

        TERÖRSÜZ TÜRKİYE

        Aslında bu süreç biliyorsunuz, Sayın Bahçeli'nin 1 Ekim'de DEM milletvekillerinin Meclis'te elini sıkmalarıyla ilk sinyallerini veren bir süreç. Ama daha sonra Ekim ayında yaptığı, arka arkaya yaptığı grup konuşmalarıyla da artık varlığı tamamen ortaya çıkan bir süreç. Dolayısıyla biz Sayın Bahçeli'nin o ilk grup konuşmasını dinleyince ve o grup konuşmasını metne, şöyle ciddi bir şekilde eğilip de baktığımızda gördük ki burada çok ciddi bir çalışma var. Yani o konuşma metnindeki kullanılan ifadeler, kelimeler MHP metin yazarlarından çıkan bir metin değil, Sayın Bahçeli'nin jargonu değil. Bunun arkasında çok ciddi bir çalışma olduğunu anladık.

        REKLAM

        "MADDE MADDE METNİ DEŞİFRE ETTİK"

        Sayın Bahçeli'nin ilk grup konuşmasını yaptığı günün akşamı ben olağanüstü toplantı yaptım. İlgili bütün arkadaşları çağırdım. Madde madde metni deşifre ettik. Oradaki kavramlar, cümleler. Dedik bu iş ciddi. Ve ilk yaptığım basın açıklamasında da şunu söyledim. Dedim ki bu çok önemli bir süreçtir. Eğer çözüm için %5 bile bir ihtimal olsa biz gideriz o %5 ihtimali bile destekleriz diye ilk açıklamayı yaptım. Ama daha önceki tecrübelerden de bildiğimiz için zor bir süreç tabii ki tabiatı itibariyle. Onun için de ihtiyatlı bir iyimserlikle biz bu süreci izleyeceğiz diye açıkladım.

        Ve o günden bugüne de hem konuyla ilgili bizi bilgilendirmek isteyen ya da bizimle istişare etmek isteyen herkesle konuşuyoruz. Çok yakından takip ediyoruz ve bizim katkımızı isteyen, önerilerimizi isteyen, tavsiyelerimizi isteyen herkese de tavsiyelerimizi veriyoruz.

        DEM Parti'nin bizi ve diğer partileri ziyaret etmeye başlaması ve sürecin akışı, gündeme giren konular. Şimdi ben daha önce dünyadaki çalışma çözümü örneklerini çok yakından takip ettiğim için ve kendim Dışişleri Bakanı iken de Filipinler'de biliyorsunuz o güney adalarda ciddi sorunlar vardı.

        Dolayısıyla bizim çok iyi, hızlı bir şekilde analiz edip bu işin nereye gidebileceğini görmemiz mümkün oldu ama tabii bulmaca çözer gibi gidiyoruz. Yani nasıl bin parçalık bulmaca olur, hani 50-100 parçasını yerleştirdiğinizde yavaş yavaş şekillenmeye başlar. Biz bulmaca çözer gibi parça parça ilerledik.

        "TERÖR ÖRGÜTÜNÜN VARLIĞINA SON VERİLMESİYLE İLGİLİ HATTIN, HAK VE ÖZGÜRLÜKLER HATTINDAN BAĞIMSIZ YÜRÜMESİ LAZIM"

        Bir de bizim çok büyük dış politika ekibimiz var yani emekli büyükelçilerden oluşan. Şam'da büyükelçilik yapmış, Tahran'da büyükelçilik yapmış, Birleşmiş Milletler'de daimi temsilci, Rusya, Ukrayna, Tampon bölgede AGİT'in başkanlığını yapmış arkadaşlarımız var, benim baş danışmanım arkadaşım var, başka büyükelçilerimiz var.

        Yani terörün bitmesi, birinci hat bile değil. Ki Sayın Bahçeli'nin konuşmalarında bugüne kadar baktığımızda o hat ve özgürlük hattıyla ilgili de çok ipucu var. Hatta bizim milletvekilimiz Mehmet Ekmen, onları derledi toparladı, bir rapor haline getirdi. Bu hak ve özgürlük bölümünü. Çok iyi bir çalışma olmuş. Şimdiye kadar kayıt düşülen noktalarda biz şunu gördük. Aslında iki tane hat var burada.

        Bir terörün çözülmesi hattı, bir de kendi vatandaşlarımızın hak ve özgürlükleri ile ilgili konular. Bunlar birbiriyle müzakere edilmeden gitmemesi gerekiyor. Ki biz DEVA Partisi olarak zaten ilk kurulduğumuz günden beri diyoruz ki, çatışma çözümü kısmıyla yani terör örgütünün varlığına son verilmesiyle ilgili hattın, hak ve özgürlükler hattından bağımsız yürümesi lazım.

        Zaten Çözüm Sürecinin en önemli sorunu buydu. Daha önceki bir önceki çözüm süreci denemesinin en önemli sorunu bir terör örgütünün yapıp yapmayacağı şeylerle kendi vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerinin tanınıp tanınmaması masada pazarlık konusu haline getirdi. Biz 5 yıldır diyoruz ki bunların ikisi ayrı ayrı hatta yürümeli zaten ki zaten bu da öyle oldu. Biz kronolojiyi farklı düşünüyorduk. Biz diyorduk ki önce hak ve özgürlük defaaten yerine gelmeli ki terör örgütünün istismar edeceği hiçbir konu kalmasın.

        YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI

        Anayasada ne olacağını bilmiyoruz. İktidar daha yeni ilk defa bugün 10 kişilik bir anayasa komisyonu kuracağını ilan etti. Daha ortada tek bir madde yok. Halbuki biz Türkiye'nin en genç siyasi partilerden birisi olarak kendi anayasa çalışmamızı yaptık. 115 madde olarak açıkladık zamanında.

        Hatta 2023 seçimlerine giderken de diğer partilerle de ortaklaşan bir ortak anayasa metni yayınladı. Yarın sabahleyin anayasa komisyonuna sunulmaya hazır bir teklifimiz var bizim zaten. İşin garip tarafı iktidarın sürekli yeni anayasa, yeni anayasa deyip de daha bugün ilk defa 10 kişilik bir ekip kurup hadi bakalım çalışmaya başlayın demesi.

        Yani parlamenter sistemden kastımız güçlü bir parlamento. Ve parlamentonun içinden hükümetin oluşması. Bakın parlamentonun içinden başbakanın olması. Yürütme ereğiyle meclisin daha iç içe olması. Şu anda tamamen kopmuş durumda. Bakanlar biliyorsunuz milletvekili değil artık. Yani yürütme ayrı bir hattan gidiyor. Meclis yani var olsa da yok olsa da çok da iktidarın önemli gördüğünü düşünmüyorum açıkçası. Mesela şu anda Mecliste ne görüşülüyor? Kanun hükmünde kararnameyle bir sürü kararlar alınmış.

        Anayasa Mahkemesi demiş ki bir dakika ya Cumhurbaşkanı'nın böyle bir yetkisi yok ki. Bunu meclisten geçirmeniz gerekiyordu demiş. Şimdi şu anda meclis bunları konuşuyor mesela. Kanunla yapılması gerekirken kanun hükmü ve kararname ile tek imzayla Cumhurbaşkanı'nın yaptığı düzenlemeler tekrar mecliste düzeltilmeye çalışıyor şu anda.

        MECLİSTE KOMİSYON KURULMASI

        Şöyle, 100 kişilik bir komisyon kurulması önerisi var Sayın Bahçeli'nin. İktidarın yaklaşımı sanki silah bırakma çağrısından sonra olsun gibi, öyle demiyorlar ama öyle algılanıyor. Çağrı değil de bırakma işlemi bittikten sonra komisyon kurulmalı. Mecliste bu işlerde ilgili bir komisyon gereklidir ama yeterli değildir. Yani bir tabir vardır komisyona havale etme ilgili. Yani bu konu bir komisyona havale edecek bir mesele değil.

        Mecliste bir komisyon kesinlikle olmalıdır ve bu komisyon istişare için, konunun her yönüyle görüşülmesi için ve konuyu sahiplendirme için önemli olacaktır. Kararların nihayetinde şu anda mevcut olan ihtisas komisyonlarından geçmesi gerekir. Eğer meclisin topyekûn bu işe sahiplenmesini istiyorsak, düşünüyorsak.

        Komisyon kurulduğunda herkesin elindeki metni okuyup, bildirisini okuyup, yüz kişinin arka arkaya, ondan sonra işin kilitlenebileceği bir yapıya da dönebileceğiyle ilgili endişelerimiz var. Çünkü hele hele 100 kişilik komisyon salonunda basın da olduğunda orası adeta herkesin kendi pozisyonunun bildirgesini okuyacağı bir mekan, bir zemin haline gelebilir. Amacından uzaklaşabilir.

        İdeali karşılıklı rahat görüş alışverişinin bulunabileceği kadar küçük olmalı ve tüm siyasi partileri temsil edecek kadar da büyük olmalı. Yani arada bir yerde bir optimum sayı gerekir. 2012 anayasa çalışmasında bir uzlaşma komisyonu kuruldu ve siyasi partilerin milletvekili sayısından bağımsız olarak her grubun eşit sayıda temsil edildiği bir nitelikli çoğunlukla karar alınacak bir komisyon kurulmuştu.

        Yani eğer gerçekten bu iş sahiplendirilsin isteniyorsa, eğer bu iş gerçekten 50 artı biri elinde tutan karar verip geçsin değil de daha geniş bir sahiplenme olmasını eğer istiyorsak illa oransal değil, o oranların biraz daha temsil gücünü yükseltecek bir şekilde değiştirmesi de mümkün olabilir. Çok kadim bir sorundan bahsediyoruz. On binlerce canımızı yitirdiğimiz bir sorunun çözümünden bahsediyoruz. Bu komisyonun görevi hak ve özgürlüklerle ilgili çalışmaları da yapmak olmalıdır. Yani bu komisyonun geniş bir perspektifle çalışması gerekir, dar bir pencereden bakmamalı bu komisyon meseleye.

        "BU KOMİSYONA ÇOK KİLİTLENMEMEK LAZIM"

        Parlamentoda 600 milletvekili var biliyorsunuz. Önemli olan 600 milletvekilinin mümkün olacağı çok sayıda bu işi sahiplenmesi. Dolayısıyla bu komisyon artı yerine göre adalet komisyonu, içişleri komisyonu. Bunların hepsinin devreye girmesi gerekecek. Belki bazı konular plan bütçeye belki gelmesi gerekecek.

        Zaten sırf bu komisyonla kalmayacak ya, bu komisyonun yanında bir adalet komisyonu var. Anayasa değişikliği gerekecek onlar, anayasa komisyonuna girecek. Dolayısıyla başka komisyonların da zaten devreye girmesi gerekecek. Ne kadar çok sahiplendirilirse bu konu, o kadar faydalı olur. Ama bana göre bu komisyona çok kilitlenmemek lazım.

        Mesele sadece meclis ve komisyon değil, mesele aynı zamanda sivil toplumun bu işe sahiplenmesini sağlamak. Mesele aynı zamanda bu işin düşünce önderi olan bir sürü insan var. Yani ömrünü bu işe vermiş bir sürü akademisyen var. Sadece resmi kanallardan gitmemeli bu. Sivil inisiyatif de mutlaka devrede olmalı. Hepsinden daha önemlisi de Sayın Erdoğan'ın, ülkenin, Cumhurbaşkanı'nın bu işin önceliğini yapması.

        Yani eğer bu işe inanıyorsa, bu iş doğrudur diyorsa, bizzat bu işin öncülüğünü yapması ki, son haftalardaki açıklamalarına bakıyorum, gittikçe daha derinlemesine ve daha geniş bir şekilde Sayın Erdoğan da artık konuyu sahiplenmeye başladı.

        "İLK HAFTALARDA BİZ DİYORDUK SAYIN ERDOĞAN BU İŞİN NERESİNDE"

        Mesela ilk haftalarda öyle değildi. İlk haftalarda biz diyorduk ya, Sayın Erdoğan bu işin neresinde diyorduk. İlk haftalarda hatırlayın, Sayın Bahçeli konuşuyordu, Erdoğan'ın ne düşündüğünü hiç bilmiyorduk. Sonra yavaş yavaş açıklamaya başladı yani.

        (Daha önceki Çözüm Süreci) O zamanki ortamda hatırlayalım, AK Parti tek başına bu işin mücadelesini veriyor ki ben başbakan yardımcısıyım o günlerde. Önce Dışişleri Bakanı'yım bu arada. Oslo Süreci falan var ya sonradan ortaya çıkan. Ben Dışişleri Bakanı'yım o günlerde. Sonra başbakan yardımcısıyım. Bütün süreci takip ediyorum. Sadece AK Parti tek başına mücadele veriyor.

        CHP şiddetle muhalefet ediyor. MHP şiddetle muhalefet ediyor. Bugün hatırlarsanız akil insanlar grubu oluşturmak zorunda kalmışlar. Onlar dolaştılar da hiç olmazsa topluma biraz anlatalım diye.

        Çünkü muhalefetten rüzgar sert ve ters esiyor yani. Şu anda oysaki tam farklı bir durum var. Şu anda 1-2 parti hariç, bunu belki fırsatçılık olarak gören 1-2 parti var. Partilerin çoğunluğunu, meclisin bayağı nitelikli çoğunluğunu temsil eden partiler bu süreci az ya da çok destekliyor. Çok kıymetli bir şey ve Sayın Erdoğan'ın aslında büyük bir konfor alanı var şu anda yani.

        TERÖRSÜZ TÜRKİYE İLE İLGİLİ RİSK GÖRÜYOR MUSUNUZ?

        Riskler tabii, çok risk var. Öncelikle bu terör örgütünün silah bırakması ve kendini feshetmesi sürecinde infaz yasası dahil. Hala infaz yasası meclise gelmiş değil, bilmiyoruz ne olduğunu. Ona dikkat etmek gerekecek.

        Şimdi örgüt elemanlarıyla ilgili bir çıkış henüz gösterilmiş değil. Yani yönetim kadrosu ne olacak?Teröre bulaşmış olanlar ne olacak? Daha zorla ailesinden koparılıp kaçırılmış ama hiç daha terör eylemine bulaşmamış gençler ne olacak? Şimdi bununla ilgili çözümler üretmek gerekiyor. Ve bu çözümler de bazen toplumun sinir uçlarıyla oynayan şekilde sunulabilir bu çözümler. Yani bu çözümlerin nasıl sunulacağı, ne yapılacağı çok çok kritik. Bu işin iletişimi çok önemli.

        "SAYIN ERDOĞAN BU İŞİ SAHİPLENMELİ"

        Onun için ben ilk günden beri diyorum ki Sayın Erdoğan bu işi sahiplenmeli ve kendisi kendi tabanı dahil halka ikna edici bir tutumu koymalı diye onun için söylüyorum. Ama bir de asıl riskin büyüğü Suriye'de PYD-YPG meselesi. Yani Suriye'deki PYD-YPG yapısı Bu sene sonuna kadar nasıl evrilecek? Evet bir anlaşma yapıldı. 8 maddelik komisyonlar kuruldu. Komisyonlar çalışıyor. Orada işler iyiye gidebilir. Ama orada işler Türkiye'nin arzu etmediği noktaya doğru da gidebilir.

        Üstelik en büyük risk, en büyük risk de İsrail'in Suriye'nin iç işlerine müdahalesidir. İsrail kendi içinde istikrarlı, güçlü bir Suriye görmek istemiyor. Bölünmüş bir Suriye görmek istiyor. Yani Arap Alevilerin ayrı bölgesinde olduğu, Dürzilerin ayrı bölgesinde olduğu, Kürtlerin ayrı bölgesinde olduğu ve bu yapıya bakınca tabii Türkmenlerin de ayrı bir bölgesinin olduğu parçalı ve zayıf bir Suriye görmek istiyor.

        Ve o parçaları birbirine düşürecek, o parçaları birbiriyle sürekli gergin ve kavga halinde tutacağı bir Suriye istiyor. Dolayısıyla İsrail'in şımarıklıklarına asla izin vermeyecek, İsrail'e haddini bildirecek bir Suriye olduğunu bildiği için baştan Suriye'ye zayıf bir Suriye olsun istiyor. Orta Doğu'nda öyle bir vizyonumuz var ki bizim, sınırların anlamsızlaşacağı, insanların rahat hareket edebileceği, ülkelerin ülkeye rahat hareket edebileceği, ürünlerin rahat hareket edebileceği, finansların rahat hareket edebileceği, fikirlerin rahat hareket edebileceği bir coğrafya hayal ediyoruz biz diyordum.

        DEM PARTİ İLE DEVA PARTİ'NİN GÖRÜŞMELERİ

        Şimdi DEM parti resmin sadece bir kısmını görüyor. Yani resmin tümünü görmüyor. Muhatap olduğu devlet birimleri onlara elini ne kadar açarsa o kadarlık kısmını görüyorlar. DEM Partiden öte, İmralı var, Kandil var, İran ve Suriye ayağı var işin. Hatta Avrupa var. Avrupa'ya olan Kandil, İran, Suriye ayaklarını görmüyor mu? Bizim devlet tarafında, devlet birimleri tarafındaki nihai hazırlık konusunda ne kadar bilgilendirilmişlerdir, ne kadar bilgilendirilmişlerdir ondan emin değiliz. Çünkü en son bizi ziyaretlerinde de sorduğumuz soruların bir kısmına cevap alamadık. Yani mesela diyelim ki en basitinden bu infaz yasası değil mi? Hani ne gelecek, ne bekliyorsunuz, sizinle konuşuyorlar mı?

        Bizi en son ziyaret ettikleri günlerde daha yeni yeni konuşmaya başlamışlar mesela bu infaz yasasını ne yapalım, ne edelim. Tabii infaz yasasının sadece bu örgütü ilgilendiren ayağı yani. Yoksa infaz yasası daha geniş bir hazırlık. Hatta ben dedim ki onlara bakın sizin üzerinizde çok yük var. Bütün muhalefeti bilgilendirme yükü sizin üzerinizde. Yani muhalefet muhalefeti bilgilendiriyor.

        Bunun doğru olanı eğer bu hazırlık bir devlet birimi Sayın Cumhurbaşkanı'na bağlı bir devlet birimi tarafından yapıldıysa, bu bilgilendirme yükünün de o birimler tarafından üstlenilmesi lazım. Bu hazırlığı yapan, madem iktidar, o iktidarın gelip bizleri bilgilendirmesi lazım. Şimdi o yükü de size yıkmış durumdalar. Bu yük de ağır bir yük, işiniz kolay değil diye kendilerine de söyledim. Hatta ben onlara söyledim pazartesi günü, salı günü.

        CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN TEKRAR ADAY OLMASI

        Ortaya koydukları tek bir madde yok. Bakın biz 115 madde koymuşuz. Bunun 84'ünde 6 parti mutabık kalmışız. Daha iktidar tarafında hiçbir şey yok, tek bir madde yok. Şimdi tek bir madde bile ortada olmayınca tabii insanlar şüpheleniyor. Acaba diyorlar, Sayın Erdoğan sadece ve sadece kendisi bir dönem daha cumhurbaşkanı olmak, hatta belki cumhurbaşkanlığının süre sınırını kaldırmak için mi bunu istiyor diye, ister istemez insanlarda şüphe oluşuyor. Dolayısıyla bu şüphelerin bir an önce ortadan kalkması gerekiyor.

        Anayasayla ilgili bir başka önemli konu da şu andaki iktidar mevcut anayasaya uymuyor. Anayasa Mahkemesi karar veriyor, uymuyorum diyor, saygı duymuyorum diyor. AHİM kararları var, uymuyorum diyor. Daha geçen hafta mecliste HSK üyeleri seçilirken anayasanın açık hükmüne uymadı bunlar. Ben de diyorum ki iktidarın anayasayı bağlayıcı hukuk normu olarak görmeye derdi yok.

        "ANAYASA'YI ÖNEMSEDİĞİNİ BİZE GÖSTERSİN Kİ ONDAN SONRA OTURUP YENİ ANAYASA ÇALIŞILSIN"

        Gerektiğinde uymayabiliyor. Peki gerektiğinde uymayabildiği bir hukuk normunu niye bu kadar önemsiyor? Eğer anayasayı önemsiyorsa iktidar önce uymadığı maddelere bir uysun, şu AYM kararlarını bir gereğini yerine getirsin, AHİM kararlarını uygulasın. Anayasa'yı önemsediğini bize göstersin ki ondan sonra oturup yeni anayasa çalışılsın.

        "BİR KİŞİ UZUN SÜRE DEVLET GÜCÜNÜ KULLANIRSA BOZULUYOR"

        Bir başka önemli konu Erdoğan'ın görev süresine gelince de iki temel prensip gereği biz artık Sayın Erdoğan'ın Türkiye'nin önünü açması ve tatlı bir dönüşümün öncülüğünü yapması gerektiğini düşünüyoruz.

        Lider sultası olmasın dedik. Güç zehirlenmesi oluyor. AK Parti'nin kuruluşunda biz böyle masalarda bunları çalıştık. Dedik ki lider sultası olmamalı. Tatlı bir dönüşüm olmalı. Niye üç dönem kuralı var? Çünkü dünyada ispat edilmiş bu. Bir kişi uzun süre devlet gücünü kullanırsa bozuluyor.

        Kendine de zarar veriyor. Ülkeye de zarar veriyor. Onun için Türkiye'nin selameti için ve Sayın Erdoğan'ın da hiç olmazsa son dakikada demokrasinin önünü açıp, ülkenin önünü açıp, kendinden sonrası ilgili tatlı bir dönüşümün de hazırlığını artık yapması gerektiğini biz düşünüyoruz.

        SEÇİM TALEBİNİZ VAR MI?

        Bir muhalefet partisi hemen seçim olsun ister. Önceki seçimden bu yana iki yıl geçmiştir. İki yılda Türkiye'nin sorunları çoğalmıştır. İki yıl önceki faizlere bakın, bugünkü faizlere bakın. İki yıl boyunca Türkiye'de enflasyon hala yüksek seyretmiştir.

        İki yılda Türkiye'de hukuksuzluk, adaletsizlik artmıştır. Ve bu iktidar bu ülkenin sorunlarını çözememektedir. Dolayısıyla ne kadar erken Türkiye'de bir iktidar değişikliği olsa, o kadar çabuk Türkiye'nin sorunları çözmeye başlar. Dolayısıyla biz tabii ki hemen seçim isteriz.

        Ancak seçimin olması, yani real politikasından baktığımızda da iki yolu var. Ya Cumhurbaşkanı'nın yetkisini kullanıp seçime götürecek ya da meclis 360 oyla ülkeyi erken seçime götürecek.

        CUMHURBAŞKANI ADAYI OLMAYI DÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ?

        Ben DEVA Partisi'nin genel başkanı olarak doğal Cumhurbaşkanı adayıyım zaten. Partilerin işbirliği mekanizmalarında hem 2018'de hem de 2023'te farklı modeller uygulandı. Fakat biz Türkiye'nin en iddialı siyasi partilerinden birisi olarak ve ülkenin sorunlarını çözmeye en hazır parti olarak evet biz hazırız ve ben DEVA Partisi'nin Cumhurbaşkanı adayım.

        İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ'NE SORUŞTURMALARI NASIL YORUMLUYORSUNUZ?

        Yani dört ayrı konunun böyle yargıda ve başka organlarda böyle eş zamanlı olarak gerçekleşmesi işin tabiatına aykırı. Dolayısıyla usulüne baktığımızda bu bir siyasi operasyon. Sayın İmamoğlu eğer ben cumhurbaşkanı adayım demeseydi bu operasyonlar yapılacak mıydı yapılmayacak mıydı? En büyük soru işareti bu. İşin usul açısından baktığımızda masumiyet karinesi diye bir şey var. Yani aksi ispat edilmedikçe herkes suçsuzdur.

        Ancak şu da bir vaka ki, Türkiye'de işini temiz yapmaya çalışan az sayıda belediye başkanları var. Yani temiz belediyecilik mücadelesi veren az sayıda belediye başkanı var. Ama belediyelerimizin kahir ekseriyetinde maalesef az ya da çok yolsuzluk var. İktidar muhalefet de fark etmiyor. Buna da çok üzülüyoruz biz. Belediyelerin çoğunda maalesef sıkıntılar var. Ve bunları düzeltme iradesi de çoğu partide ve çoğu belediyede görmüyoruz. Onun için temiz yönetim, siyasi etik, siyasi ahlak, yolsuzlukla mücadele, imar antları meselesi bizim DEVA Partisi'nin en önemli varlık sebebidir.

        İstanbul Büyükşehir'e geldiğimiz zaman da biz dosyaların içeriğini parça parça öğreniyoruz. Orada da bulmaca çözer gibi yani. Şimdi önce tutuklama kararı aldılar, arkadan dosyaları ve şahitleri ya da tanıkları ya da itirafçıları topluyorlar. Yani iş tersten gidiyor. Normalde önce bunların yapılıp, ondan sonra somut bir şey ortaya çıktığında gözaltı tutuklama gerekirse olmalı yani. Onun için de toplum ikna olmuyor. Yani AK Parti seçmenin bile bugün yarısı İstanbul Büyükşehir'le ilgili konularda ya bu kadar da olmaz ki diyor, burada bir haksızlık var galiba diyor.

        Onun için asıl ilk sorusuna dönecek olursak işin usulü kesinlikle yanlış ama esasıyla ilgili gelişmeleri de takip ediyoruz. Yani bunlar varsa soruşturulmalı, araştırılmalı. Bütün belediye başkanları her zaman hesap vermeye hazır olmalı. Yani belediye başkanları işini açık yapmalı, şeffaf yapmalı ve her zaman da hesap vermeye hazır olmalı.

        EKONOMİ DOĞRU YÖNETİLİYOR MU?

        Ekonomi öyle bir alan ki adalet ve hukuk konusunda ne kadar yanlış varsa gelir ekonomiyi vurur. Dış politikada ne kadar yanlış varsa gelir ekonomiyi vurur. Eğer eğitimde siz gereğini yapmazsanız, nitelikli iş gücünü yetiştirmezseniz, o gelir ekonomiyi vurur.

        Dolayısıyla ekonominin başında, zamanında Ali Babacan'la çalışmış, Ali Babacan'ın yakın çalışma ekibinde olmuş birisini koyalım, o da işi çözsün diye düşünüyorlarsa bu kadar kolay değil. Ekonominin düzelmesi için topyekun bir reform programı lazım. Bakın, Türkiye çok büyük bir ülke, çok güzel bir ülke.

        Şu anda biliyor musunuz, bizim dünyada tam 252 tane diplomatik misyonumuz var. Amerika ve Çin'den sonra üçüncü sıradayız dünyada. Türk Hava Yolları 128 ülkeye uçuş yapıyor. Dünyada en çok ülkeye uçuş yapan Türk Hava Yolları. Sadece Afrika'da 44 büyük elçilimiz var.

        Bu dünyayla ne kadar bağlı olduğumuz ve dünyada ne kadar önemli bir yere sahip olduğumuzu tek başına gösteriyor. Bu kadar büyük potansiyel var ki, şimdi potansiyeli doğru kullansanız Türkiye'nin ekonomisini katlayabilir.

        "İKİ ÖNEMLİ FIRSAT"

        Bir, Avrupa'da savunma harcamaları mecburen artıyor çünkü Trump NATO güvencesini Avrupa'dan çekiyor. Avrupa artık daha çok para harcayacak. Ama o harcayacakları parayı besleyecek bir savunma sanayi kapasiteleri yok. İşte Türkiye savunma sanayisinin büyük bir fırsat Avrupa pazarı şu anda. Kaçırılmaması gereken bir fırsat yani.

        Şimdi Avrupa Birliği, işte yok bilmem, hukuk diyor, demokrasi diyor, bir şeyler diyor. Yani bir set çekebilir ama... O seti Türkiye'ye aşar çünkü ihtiyaçları var. Ya da bir önemli fırsat.

        Amerika gümrük vergilerini değiştirdi bütün dünyada. Ama Türkiye'den Amerika'ya ihracat ürünlerinde gümrük vergisi düşük. Alın size koskoca bir Amerikan pazarı. Bakın son 3 yıldaki ihracatımıza bakın ya. 55 milyar 262 milyar. Artmıyor ihracat. Yerinde sayıyoruz. Çünkü yatırım olmuyor. Çünkü güven yok. Hukuk, adalet olmayınca güven yok. Güven olmayınca yatırım olmaz.

        "ŞİMŞEK'İN TEK BAŞINA ÇÖZEBİLECEĞİ HİÇBİR ŞEY YOK"

        Sayın Şimşek'in tek başına çözebileceği hiçbir şey yok. Sadece faizi arttırayım, vergiyi arttırayım, ekonomi düzelsin. Böyle bir kolay iş yok. Türkiye hukukta, adalette derhal gerekeni yapmalıdır. Derhal hukuki güvenliğin olduğu bir ülke olmak zorundadır. Güven olmadığı için faizi yükseltmek zorunda kaldılar. Merkez Bankası'nın rezervleri o yüksek faizin cazibesiyle yükselebildi. Ve sadece faize geliyor dışarıdan para, başka yere gelmiyor. Dolayısıyla önce hukuk ve adalet zemininin kesinlikle sağlamlaştırılması gerekiyor.

        Bir başka önemli konu, Şimşek'in ve Cevdet Yılmaz'ın el atmadığı, kamu ihale yasası. Devletin korkunç bir israfı var.

        Kamu ihale yasasını Avrupa Birliği standartlarına getirin, görün nasıl tasarruf sağlanıyor memlekette. 33 fasıldan bir tanesi Avrupa Birliği müktesebatında kamu alımlarıdır.

        Şu anda 28 ülke aynı mevzuatla kamu alımı yapıyor. Devlet parasını aynı mevzuatta harcıyorlar. Biz yıllardır diyoruz ki arkadaş eğer tasarruf diyorsanız, şu Avrupa Birliği'ndeki 28 ülkenin, 27 artı bir İngiltere, uyguladığı kamu ihale yasasını getirin, uygulayın, tasarruf nasıl sağlanır, görün diyoruz. Yapmıyorlar.

        "SAYIN ŞİMŞEK BUNU YAPABİLİR Mİ?"

        İmkansız. Dokundurmazlar oralara. O iktidarın etrafındaki menfaat şebekesi. Bu menfaatinin kesileceği alanlara kesinlikle dokunulmaz. Oralara dokunmayınca da düzelmez bu.

        "1 AYDA KURUMLAR AYAĞA KALKAR"

        Bakın ben bu ülkenin bugün cumhurbaşkanı olsam, 10 tane sağlam arkadaşımı koyarım ekonominin başına, derim ki arkadaşlar hemen kurumlara çeki düzen verin. 1 ayda kurumlar ayağa kalkar. Haftada 2 kere. İkişer saatlik toplantıyla ekonomiyi ayağa kaldırırım. O iş kolay. Bildiğimiz iş zaten.

        Hukuk ve bunları yapmadan olamaz. Bakın haftada ikişer kere sadece ikişer saatlik toplantıyla ekonomi tamam çözdük. Ülkeyi asıl yöneten siyasi iradenin, yani ülkenin Cumhurbaşkanı'nın, ben bu ülkede hukuk istiyorum, adalet istiyorum arkadaş demesi lazım.

        Ülkenin Cumhurbaşkanı 'ben bu ülkede yolsuzluk istemiyorum, getirin şu ihale yasasını düzeltin hemen arkadaş' dese bir ayda bu ihale yasası meclisten geçer. Masaya yumruğunu vurup bu işleri düzelteceğim diye irade koyması lazım ortaya. Menfaat şebekesinin batması lazım. Aksi halde bu sorunları çözmesi Türkiye'nin mümkün olmayacak.

        SANAL BAHİS

        Milyonlarca insan bu yanlışın (bahis soruşturmaları) içine batmış durumda. Çünkü çaresizlik, boşluk... Ve geleceğini görememek bahis ve kumarın Türkiye'de yaygınlaşmasına sebep oluyor. İktidar da hiçbir şey yapmıyor. İsteseler bugün fişini çekerler. Bunların tamamının arkasında ödeme sistemi var. Ödeme sisteminin tamamı BDDK'nın lisans verdiği kuruluşlar yani. BDDK'yı diyeceksin, kapat arkadaş şunu diyeceksin, kapatacak. Anlık, anlık bu sanal kumar, sanal bahis. Anlık bitirecek.

        Bitirilir, bitirmiyorlar. Tam tersine izin veriyor ya, lisans veriyor. Sanal kumar oynanmasının lisansını veren bugün ülkenin cumhurbaşkanı böyle bir şey yoktu. Çünkü sanal kumar lisansını verdiği kişi aynı zamanda onu en çok destekleyen bir medya kuruşunun sahibi. Paraya ihtiyacı olunca ne oldu? O lisansı verdiler, tamam sen biraz bunu oynat oradan para kazan da bari para ihtiyacın böyle görülüyor. Bu kadar. Ve lisans bedeli verildi.

        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ