Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema En iyi 10 distopik aksiyon filmi
        1

        10. AKİRA (1988)

        II. Dünya Savaşı’nın ardından kurulan Yeni Tokyo’dayız. İktidar, yozlaşmış politikacılar ve sertlik yanlısı ordunun elinde… Sokaklar suç çeteleri, uyuşturucu bağımlıları ve isyancılarla kaynıyor. Böyle bir kaosun ortasında Tetsuo adlı özgüvensiz ve sorunlu genç, kazandığı güçlerle şiddet saçarken, üç medyum çocuk da onu durdurmaya çalışıyor. Her şey toprağın altına gömülmüş Akira adlı bir güçle ilgili... Katsuhiro Otomo’nun yönettiği film, gençlik öfkesi, isyan ve şiddeti anlatan bir Japon animesi...

        2

        9. ROBOCOP (1987)

        Ölmüş polisin bedeni, başarıya ulaşamamış bir “robot polis projesi”yle birleştirilir... Polis teşkilatının özelleştirildiği distopik bir çağda geçen film, yer yer kara mizahı da kullanan, kanlı bir bilimkurgu… Acımasız liberalizmin hüküm sürdüğü Reagan döneminin sancılarını ve geleceğe dönük korkularını yansıtan film, makine – insan bütünleşmesine kaygıyla bakıyor. Yönetmen Paul Verhoeven, Detroit’i, karanlık caddeleri ve terk edilen fabrikalarıyla post endüstriyel bir dekora dönüştürüyor.

        3

        8. GHOST IN THE SHELL (1995)
        (Kôkaku Kidôtai)

        Daha ortada ‘Matrix’ bile yokken ‘Ghost in the Shell’ vardı. Shirow Masamune’nin çizgi romanından Kazunori Itô tarafından sinemaya uyarlanan, Mamoru Oshii tarafından yönetilen ‘Ghost in the Shell’, insanların bilgisayarlara ve birbirlerinin beyinlerine bağlanabildiği bir gelecekte geçiyor. Gizli bir güvenlik biriminde çalışan Binbaşı Motoko, Puppet Master adlı hacker’ın peşine düşer. Araştırma derinleştikçe sahte hafızalar, makinelerin içindeki “hayaletler” ve derin devletin karanlık projeleri çıkar karşısına. Asıl mesele, Puppet Master ve Motoko’nun siber dünyada kurduğu iletişimde gizlidir. Japon anime geleneğinin siberpunkla buluştuğu, varoluşçu bir bilimkurgu klasiği.

        4

        7. BLADE RUNNER 2049 (2017)

        1982 tarihli bilimkurgu başyapıtı “Blade Runner”ın devamı niteliğindeki film, ilkinin gölgesinde kalmıyor. Film boyunca herkes “mucize”nin peşinde... Öylesine karanlık, umutsuz bir gelecekteyiz ki, mucize daha iyi bir geleceğe duyulan inancın tohumu anlamına geliyor. Köleleştirilmiş çocuk işçiler, çöplüklerde yaşayan “sistem dışı” kanunsuzlar, gökdelenlerin daracık dairelerinde yaşayan yoksullarıyla dünya cehennemi bir yer. Zenginler ise başka gezegenlere kaçmışlar. İnsana değil, insanlığa dair bir umut var filmde. Aşk, dostluk, dayanışma, vicdan, özveri, ahlak gibi tüm insani değerleri replikantlar ve yapay zekâlar yaşatıyor. İlk filmin renk paletleri ve müziğinden esinler olsa da “Blade Runner 2049” “başka bir kafa”nın ürünü... Sis, pus, yağmur ve kar altındaki Los Angeles'ta gökyüzü hep gri... Usta görüntü yönetmeni Roger Deakins, bir zamanlar Doğu blokundaki sinemacıların kullandığı renk paletlerini hatırlatan bir kış atmosferi kuruyor. Bir devam filmi, sevdiğiniz dünyaya ve karakterlere geri dönüş fırsatıdır. Denis Villeneuve’ün yönettiği “Blade Runner 2049” daha fazlasını başarıyor. Kendi dünyası ve kendi karakterleriyle hikâyeyi sürdürüyor, farklı şeyler söylüyor.

        5

        6. AZINLIK RAPORU (2002)
        (Minority Report)

        Philip K. Dick’in kısa öyküsünden uyarlanan film, katillerin cinayeti işlemeden önce yakalandığı bir gelecekte geçiyor. Medyumların yardımıyla birçok suçluyu yakalayan polis John Anderton (Tom Cruise), bir gün katil ilan ediliyor. Anderton, yakalanmadan önce firar ediyor ve kaderini değiştirmek için mücadele veriyor. Yönetmen Steven Spielberg aynı zamanda bir polisiye olan bu distopik bilimkurguya kişisel dokunuşunu getirirken görsel atmosferiyle seyirciyi kuşatan sağlam bir iş çıkarıyor.

        6

        5. SNOWPIERCER (2013)

        Bir Fransız çizgi romanından yönetmen Joon-ho Bong ve Kelly Masterson tarafından sinemaya uyarlanan “Snowpiercer”, küresel ısınmaya karşı verilen mücadelenin ardından buz çağına geçen bir dünyada geçiyor. Yenilenebilir enerjiyle hiç durmadan ilerleyen ve dünyayı baştan sona dolaşan bir trende yaşayanlar dışında, gezegendeki hayat sona ermiştir. Hikâye, trenin kuyruk bölümünde çok kötü şartlarda yaşamını sürdüren en alttakilerin isyanı üzerinden şekilleniyor. Asilerin, son vagondan başlayıp lokomotife kadar uzanan sürprizlerle dolu yolculuğu, dar mekânda geçen bir dövüş ve aksiyon filmi formatında sunuluyor. Tren, geleceğin karanlığından ziyade içinde yaşadığımız dünyayı ya da düzeni yansıtan bir metafor... Final dünya için kurtuluşun nerede olduğunu da sorguluyor. En alttakiler nasıl kurtulacak? İsyan hareketini bile sistem içi hale getirebilen bir trenin kontrolünü ele geçirerek mi, yoksa o trenden çıkarak mı? Daha sonra TV dizisi uyarlamasıyla da gündeme gelen ‘Snowpiercer’ın film uyarlamasında Chris Evans, Tilda Swinton gibi yıldız isimlerden oluşan uluslararası bir kadro görev alıyor.

        7

        4. TERMİNATÖR 2: MAHŞER GÜNÜ (1991)
        (Terminator 2: Judgment Day)

        Düşük bütçeli ilk filmin başarısı üzerine yönetmen James Cameron, “makine–insan çatışması” temasını daha da derinleştirdi. İlk filmin, Arnold Schwarzenegger tarafından canlandırılan robotu Terminatör, artık iyilerin yanındaydı ve insansı özellikler kazanarak duygusallaşıyor, fedakâr bir kahramana dönüşüyordu. T-1000 ise olağanüstü dönüşüm yeteneğiyle çok güçlü, ürpertici bir robottu ve makinelerin korkunç yüzünü temsil ediyordu. Çağının ötesine geçebilen özel efektleri ve Linda Hamilton’ın oynadığı Sarah Connor karakteriyle hafızalarda yer edinen ‘T2’ sinema tarihinin en iyi bilimkurgu aksiyonlarından biri.

        8

        3. MAD MAX FURY ROAD (2015)

        Max (Tom Hardy), çölün derinliklerinde “yalnız kovboy” misali takılırken Ölümsüz Joe'nun yönettiği yarı vahşi bir toplumun avcıları tarafından yakalanır. Daha sonra kendini, Ölümsüz Joe’nun haremiyle birlikte Yeşil Diyar’a kaçmaya çalışan Furiosa (Charlize Theron) ve onu takip edenler arasındaki kanlı bir kaçma kovalamacanın orta yerinde bulur. İktidardakiler, kadınları ve savaşçıları sömüren hastalıklı, çirkin, deforme erkeklerden oluşur. Fiziksel deformasyon ve hastalık, sembolik olarak hem iktidarı hem toplumu sarmış durumdadır. Toplum, dini fanatizm ve militarizmle ayakta tutulur. Furiosa’nın kaçırmaya çalıştığı genç, güzel ve sağlıklı kadınlar ise kıyametin orta yerinde insanlığın umudu ve geleceğini temsil ederler. Max’i etkileyen, kadınların iktidara baş kaldırma cesareti ve geleceğe duydukları inançtır. George Miller’ın yönettiği, nefes nefese ilerleyen bir aksiyon olan “Mad Max: Fury Road’, Junkie XL imzalı müziklerin katkısıyla çölde geçen vahşi bir rock operası tadı veriyor.

        9

        2. THE MATRIX (1999)

        Filmi yazan ve yöneten Andy ile Lana Wachowski’nin hayal gücüyle şekillenen geleceğin dünyasında, ilk bakışta her şey yolunda gibi görünüyor. Ama Neo’nun (Keanu Reeves) gerçekleri gösteren hapı tercih etmesiyle her şeyin bir simülasyon olduğu ortaya çıkıyor. Anlıyoruz ki, makinelerin hâkim olduğu bir gelecekteyiz ve insanlar sadece bir enerji kaynağı. Umut var mı? Tabii ki var. Bu bir kurtuluş destanı ve Neo da onun kahramanı. Wachowski’lerin başarısı, edebiyat ve sinemadaki siberpunk geleneğini özümseyip üstüne özgün bir aksiyon estetiği koymaları... Makinelerin gezegene hâkim olduğu gelecekteki isyanın en hoş yanı, simülasyonun da bir hesaplaşma alanı olması... Bu da özgün ve ilham verici bir görselliğin ortaya çıkmasını sağlıyor.

        10

        1. BLADE RUNNER (1982)

        Philip K. Dick’in romanından uyarlanan film, yakın gelecekte, distopik bir ortamda geçiyor. ‘Blade Runner’ insan ve insanın kendi suretinden ürettiği Replikant adı verilen androidler arasındaki farkların ya da farksızlıkların keşfine çıkıyor. İleri teknoloji şirketlerinin “tanrı” rolünü oynamaya kalktığı bir dünyada, varoluşunu sorgulayan isyankâr Replikant’ların yanı sıra insan olduklarını sanan sahte hafızalı Replikantlar da var. Şirketin ve devletin kontrolünden kaçan androidleri yakalamakta uzmanlaşan Rick Deckard, çok tehlikeli olan bir Replikant grubunu yakalayıp öldürmek üzere görevlendirilir. Ridley Scott’un melankolik bir kara film lezzetinde çektiği film, karanlık gelecek tasarımıyla bilimkurgu sinemasını derinden etkiler.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ