Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem SON DAKİKA! AYM'den "Barış Bildirisi"ne imza atan akademisyenler için karar

        Anayasa Mahkemesi (AYM), "Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi" adıyla hazırlanan metne imza atan 10 akademisyenin, terör örgütü propagandası yapma suçundan cezalandırıldıkları gerekçesiyle yaptıkları bireysel başvuruda hak ihlali kararı verdi.

        10 İMZACI BAŞVURDU

        Bir grup akademisyen tarafından yayımlanan bildiriye imza veren akademisyenlerden Füsun Üstel, İbrahim Garip, Yasemin Gülsüm Acar, Ayda Rona Aylin Altınay Cingöz, Melda Tunçay, İzzeddin Önder, Canan Özbey, Nazlı Ökten Gülsoy, Zübeyde Gaye Çankaya Eksen ve Ece Öztan, "terör örgütü propagandası yapma suçundan cezalandırılmaları" nedeniyle ifade özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasıyla AYM'ye başvurdu.

        REKLAM

        BAŞKAN'IN OYUYLA

        AYM Genel Kurulu, 10 akademisyenin yaptığı başvuruyu birlikte ele aldı. Edinilen bilgiye göre, toplantıda 8 üyenin "ihlal" kararına karşı 8 üye "ihlal bulunmadığı" yönünde görüş bildirdi. Ancak, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan'ın "ihlal" yönünde oy kullanması nedeniyle "eşitlik halinde başkanın katıldığı tarafın oyunun iki oy sayılacağı"na ilişkin hüküm gereği bireysel başvuruda ihlal kararı verildi.

        9 BİN TL TAZMİNAT

        Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, ihlalin ortadan kaldırılması ve yeniden yargılama yapılması için karar örneğinin yerel mahkemelere gönderilmesine, başvuruculara 9 bin lira tazminat ödenmesine de hükmetti.

        Anayasa Mahkemesi kararını Prof. Dr. Ersan Şen, Habertürk'ten Mehmet Şimşek'e yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

        “BURADA PROPAGANDA GÖZÜKMÜYOR”

        Terör örgütü propagandası yapmak iddiasıyla yargılandılar. Terör örgütü üyeliği iddiası da gündeme geldi. Terör örgütünün propagandasını yapabilmek için cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapılması gerek. Eskiden terör örgütünün propagandasını yapmak için onu övmek yeterliydi. Sadece övmek yeterli değil; cebir, şiddet, tehdit yöntemlerini meşru göstermesi, bu yöntemleri teşvik edecek propaganda yapılması ancak suç teşkil edebilir. Bu açıdan bildiriye bakıldığında Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesi 2. fıkrasının çerçevesinde bir propaganda gözükmüyor. Burada bir eleştiri var, sert bir eleştiri var Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne yönelik. Bu ancak 301. madde kapsamında değerlendirilebilir. Devleti, devletin askeri veya emniyet teşkilatının alenen aşağılanmasının olup olmadığına bakılır. Bu var mı? Eğer eleştiri amacıyla düşünce açıklanmasıyla bu suç olmuyor. Benim gördüğüm bu bildiriye baktığımızda 2013 yılında Terörle Mücadele Kanunu'nda demokratikleşmenin daha da güçlendirilmesi adına AB'den gelen taleplerle iyileştirilme yapıldı. Kişi hak ve hürriyetleri lehine. Bizde suçta ve cezada 'kanunilik prensibi' esastır. Bir fiili beğenmeyebilirsin, eleştirebilirsin ama kanunda suç olarak tanımlanmazsa kimseyi cezalandıramazsın. Bu açıdan bakıldığında söz konusu bildiri Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesine uymuyor. Burada olsa olsa Adalet Bakanı'nın izniyle 301. göre suç olup, olmadığına bakılır. Bunun olup olmadığına bakılmalıdır. Ben düşünce açıklama hürriyetinin yanındayım, ağır olabilir, eleştiri içerebilir ama tabii bu sınırsız olamaz. Terör örgütü propagandası yok ama Türkiye Cumhuriyeti devletini, emniyet teşkilatını, askerini alenen aşağılama olup olmadığına bakılmalı. Adalet Bakanı'nın izniyle mahkeme değerlendirecek.

        “KARAR BERAAT ANLAMINA GELMEZ”

        Bireysel başvuru olsa da başvuru sahibini ilgilendirse de… Geçen AYM Mahkemesi Zühtü Arslan, ‘Bizim kararlarımızın gerekleri yerine getirilmeli ve benzer dosyalarda emsal alınmalı, başka ihlallere, yeni ihlallere sebebiyet verilmemesi için’ demişti. Bu doğrudur. İhlal kararlar mahkemesine gelecek, yargılama yenilenecek. Yeni bir karar verebilir; başka bir ihlale sebebiyet verdiği gündeme gelebilir. O kararda ihlal edilen noktaları giderecek. Beraat kararı verebilir, başka bir suçtan mahkumiyet kararı verebilir. Yeni bir delil elde eder. AYM'nin hak ihlali tespit ettiği noktaları değerlendirecek, onların giderilmesi için gereklerini yapacak. Ama bu ‘AYM beraat etti’ şeklinde anlaşılamaz. AYM diyor ki, 'senin verdiğin kararda ben İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin güvencesi altında olan şu hakkı veya şu hürriyeti ihlal ettiğini tespit ettim, bu ihlali gider' diyecek. Mahkeme o ihlali gidermeli ve ondan sonra yeni bir karar verebilir. Adalet Bakanı izin verirse 301’den bakacak. Lehlerine karar verilenlerin durumları mutlaka dikkate alınacak. Bunlar hükümlülerse bunların infazları durdurulacak, ertelenecek.

        “AYM KARARLARI YERİNE GETİRİLMELİ”

        Kim ihlal almışsa onlara verilecek. Hepsine verilmeyecek. Kimlere hükmedilmişse onlara verilecek. Haksız yakalamalar, tutuklamalar varsa onlar ayrı. Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlali tespitinin dışında. Anayasa Mahkemesi’nin kararını etkili iç hukuk yolu olarak tanımak zorundayız. Aksi halde Mehmet Altan ve Şahin Alpay kararında AİHM ‘Biz not ediyoruz siz AYM'nin ihlal kararlarının gereklerini yerine getirmezseniz biz bunu etkili iç hukuk yolu saymayız, bir başka deyişle etkili iç hukuk yolu olduğunu bize göstermelisiniz’ dedi. Benzer yönde de BM İnsan Hakları komitesi de bu karar verdi. Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını yerine getirilmesi lazım dedi.

        KHK İLE İHRAÇ EDİLENLERİ ETKİLER Mİ?

        İhraçlar da bambaşka model. Bizde yoğunlukla KHK ile ihraçlar oldu. Bu kişilerin suç işlemedikleri anlaşılmışsa bunların Olağanüstü Hal'in ilanına yol açan etkileri yoksa bunların görevlerine iade edilmeleri gerekir. Dolayısıyla beraat etmişlerse, haklarında takipsizlik kararı verilmişse, iddia edilen suç işlemedikleri anlaşılıyorsa, bunların OHAL'e sebep olan nedenlerle ilgileri yoksa görevlerine iade edilmelidir. Ortada ciddi bir KHK mağdurları var. Bunların hukuk devletinde değerlendirilmesi lazım. KHK ile ihraç başka, işin ceza boyutu başka. KHK ile ihraç edilen kişi önce Olağanüstü Hâl İnceleme Komisyonu'na başvurdu. Komisyonun kararlarını idare mahkemelerine götüreceksiniz, o da başka bir süreç.

        “EĞER İHRAÇ SEBEPLERİ BİLDİRİ İSE…”

        Ya Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkacak ya da yeni kanun çıkacak. Bunların haricinde kimse çalıştıkları işe geri döndürülemez. Ya idari yargı ya da İHAM'dan döndürme kararıı alırlarsa. Her ikisi ayrı boyut. İşin ceza boyutu farklı, diğeri farklı. Bunlar KHK ile ihraç edildiler. İhraç sebepleri bildiri ise o bildirinin de suç olmadığı ortaya çıkarsa o takdirde ihraç sebebi ortadan kalkacak. O bildirinin suç olmadığına ceza yargısı karar verecek. Bunlar idari yargıya başvurdukları için bunu delil olarak kullanabilecekler. İdare hukuku ceza hukukundan farklıdırlar, birbirini bağlamazlar otomatik olarak birbirini etkilemezler. KHK'nın ayrı boyutta idari yargıda değerlendirilmesi gerekir.

        DR. MEHMET SARI: AYM'NİN KARARI CİDDİ TARTIŞMALARI BERABERİNDE GETİRECEK

        Türkiye Adalet Araştırmaları Merkezi Başkanı hukukçu-doktor Mehmet Sarı, Habertürk'e yaptığı açıklamada, Anayasa Mahkemesi kararının çok ciddi tartışmaları beraberinde getireceğini söyledi.

        Mehmet Sarı konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

        Öncelikli olarak AYM'nin kişilerin hak ve özgürlükleri ve ihlaller bakımından başvurularını net bir şekilde karara bağlamada yetkili; bunda herhangi tartışma yok. Diğer yönüyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) vermiş olduğu içtihatlar AYM tarafından da kabul edildiği üzere emsal niteliğini teşkil eder. Nitekim AYM de AİHM kararlarına bağlı olduğunu, bu çerçevede kendi kararlarını ihdas ettiğini defaatle çeşitli kararlmrda vurgulamıştır.

        Özellikle Güneydoğu bölgemizde terör örgütü PKK terörü ve şiddeti de AİHM açısından da terör ve şiddet faaliyeti üzerinden inşa edildiğin kabul edilmiştir. AYM de kararında terörün teşvik edilmesinin hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini vurgulamıştır.

        "SÖZDE BİLDİRGEDE DEVLETİN FAALİYETİ 'KATLİAM' OLARAK ANILMIŞTIR"

        Bildiriye imza atanlar bakımdan değerlendirecek olursak, sözde barış bildirgesinde metnin içinde bakıldığında meşru bir devletin kendi sınırları içerisindeki varoluşunu ve meşruiyet alanını teşkil eden tam anlamıyla vatandaşların, bireylerin hak ve özgürlüklerini teminat alma görevi ve sıfatını yok sayıldığı hatta devletin yapmış olduğu bu hukuk dairesindeki girişimi 'saldırganlık' olarak nitelendirildi. Ayrıca devletin bu faaliyetlerin katliam olduğu ve diğer yönüyle dosyada karşılıklı savaşın durdurulma çağrısı vardı. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve Anayasa'nın 5. ve 6. maddesindeki egemenlik haklarının tamamen ortadan kaldırıldığı ve bu anlamda devletin meşru mücadele alanının da yok sayıldığı bir açıklamadır.

        "AYM'NİN KARARI GEREK KENDİ GEREKSE EVRENSEL PRENSİPLERLE NET BİR ŞEKİLDE ÇELİŞİYOR"

        Bu şartlar altında sözde bildirgenin net bir şekilde Türk Ceza Kanunu bağlamında da ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığı ortadadır. Dolayısıyla konusu suç teşkil eden, şiddeti ve terörü öven söz, eylem ve davranışlar hiçbir şart altında hukuk önünde korunmaz. Nitekim AYM de eylem ve davranışlarla şiddeti övmenin demokratik olmayan yöntemleri teşvik etmenin de kabul edilmeyeceğini öncelikli kararlarında açık bir şekilde vurgulamıştır.

        Bu bildirinin ifade hürriyeti olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Gerek AYM ve gerekse AİHM'in vermiş olduğu somut emsal kararlar bu durumu ortaya net bir şekilde koymaktadır. Ben bu bakımdan AYM'nin vermiş olduu 'hak ihlali' kararlarının gerçekten gerek kendi kararlarıyla ve gerekse evrensel prensiplerle net bir şekilde çeliştiğini ifade edebilirim. Bunun hukuki bir durum kabul etmek bu şartlar altında AYM'nin karar bakımından da çok ciddi tartışmaları beraberinde getireceğini açıklıkla ifade edebilirim.

        "AYM'NİN VERMİŞ OLDUĞU KARARDA HER DOSYA KENDİ İÇİNDE BİR ÖZELLİK ARZEDİYOR"

        Bu şartlar altında verilen ihlal kararı doğal olarak AYM'nin gerekçesi gözetilmek suretiyle dosyayı yeniden ele alacak ve bu çerçevede değerlendirilecek. Burada ihlal kararının tespit edilmesinin, hukuka aykırılık boyutlarının tespit edilmesinin dosyanın karar verilmesinin yerel mahkemeye tevdi edilmesiyle düzenlenmektedir. AYM'nin vermiş olduğu kararlara her dosya kendi içinde bir özellik arzediyor. Her ihlal başvurusu, hukuki duruma, mevcut delil durumu bakımından değerlendiriyor. Bu bire bir bağlayıcı emsal niteliği değil ama AYM'nin vermiş olduğu karar olarak değerlendirme hususudur. tabii ki bağlayıcı bir yanı yok.

        Hukukçular Derneği Denetleme Kurulu Başkanı Adem Yıldırım da, Habertürk TV yayında şu değerlendirmeleri yaptı:

        "AYM ÜYESİ OLSAM İHLAL DEMEZDİM"

        8’e 8, Başkanın oyunun yasa gereği fazla sayılması sebebiyle de hak ihlali olarak adlandırılmış oldu. Bildirinin zamanlamasına gitmek lazım. Ben AYM üyesi olsam aynı şekilde karar vermeyeceğimi ifade edebilirim. Bildirinin başlığı ‘Bu suça ortak olmayacağız’ şeklindeydi. Hangi suç? Ortada bir devletin yapmış olduğu operasyon var ve örgütün yaptığı eylemler var. Devlet operasyon yaparken bunu meşru görür. Örgütler için aynı şey söz konusu değil. Akademisyenlerin ‘Bu suça ortak olmayacağız’ derken örgütün eylemlerine karşı da bildiri yayınlaması gerekirken ben böyle bildiriyi talihsiz görürüm. Kararı bu açıdan yerinde bulmuyorum. Başkanın takdiridir.

        "BÖLGEYİ TANIMADAN YAZILMIŞ"

        O zamanki bildiriyi şu açıdan okumak lazım. O bölgeyi tanımadan, bilmeden yazılmış bildiriden bahsediyorum. Sivil halkın ölümünden bahsediyordu. O dönemde yapılan operasyonlarda güvenlik güçleri ve sivil halktan şehit olan insan sayısı daha fazlaydı. Silopi, Nusaybin, Cizre, Sur'da, çocuğun elinden tutup asker arabasına taş atmaya götüren anneler bugün okula götürüyor. Kepenk kapatan esnaf ve tüccarlar ticaretini güvenli bir şekilde yapıyorlar. Bunları da görmek lazım. 2016'ya baktığımızda o bölgedeki asker, polis, idarecilerin FETÖ iltisaklı olmuş olması halkla devlet arasında ciddi problem oluşturuyordu. Şimdi halk devletiyle barışmış durumda, çözüm sürecinde devlet sözünü tutmuş, örgüt tutmamıştır diye bölge halkı örgüte sırtını dönmüştür. Akademisyenlerimizin de bu düşüncelerinden vazgeçeceklerini düşünüyorum.

        "CEZAİ VE İDARİ BOYUTU VAR"

        Karar yerel mahkemeye gönderilecek. Akademisyenleri yeniden yargılamaya yönelik bir karar verildi. Varsa ihlaller giderilecek. Ona göre yeniden karar verilecek. Mahkeme kararında ısrar edebilir. Tazminatlar yasal olarak verilmiş olacak. Olayın cezai boyutu, bir de idari boyutu var. Basın bildirisine imza atan akademisyenlerin bir kısmı ihraç edildi. Onunla bunu karıştırmamak gerekiyor. O idari olay, bu cezai olay. Terör örgütünü desteklemeye giriyor mu, girmiyor mu? Yerel mahkeme bunu terör örgütünü övme olarak değerlendirdi ve caza verdi. AYM ise övme olmadığını söyledi. İhraç edilen akademisyenlerin görevine iade edilmesi olayı ayrı bir olaydır. OHAL Komisyonu, idari mahkeme ayrı karar verecek. Yeniden AYM'ye gidecek. Yeniden değerlendirme yapacak. Buradaki ihlali orada verebilir veya vermeyebilir.

        AV. DR. REZAN EPÖZDEMİR:

        İLK DERECE MAHKEMELER MUHTEMELEN BERAAT KARARI VERECEK

        AYM esastan değerlendirdi. Netice eşit çıktı. Mahkeme Başkanı da 'ihlal' kararı verdi. Mahkeme 9 bin TL tazminat kararı verdi. Yeniden yargılanmaya yönelik olarak kararı yerel mahkemeye gönderilecek. İfade özgürlüğü kurumuna bakış açısı AYM'nin ve hatta Yargıtay'ın çok farklı. Evrensel özgürlükler açısında bakılıyor. Özgürlük ve güvenlik dengesinde daha özgürlükçü oluyor. Bu kararlar daha Yargıtay'a gitmedi. Belki Yargıtay bu dosyaları görseydi bu kararlar Yargıtay tarafından bozulacaktı. İlk derece mahkemeleri artık ifade özgürlüğü ihlali konusunda yeniden yargılama yapacak tercihan dosya üzerinde gerekirse mürafa açacak ve kuvvetle muhtemel beraat kararı verebilecek. İlk derece mahkemeleri ilk kararında ısrar etmeleri hukuken mümkün değil. AYM Başkanı da 'ihlal var' noktasında oyu vermiş.

        Tazminat hukuku boyutundan ceza hukuk çok daha kıymetli. Dosya ilk derece mahkemelerine gönderilecek. Mahkemeler ihlalin sonuçlarını kaldıracak şekilde yeniden yargılama yapacak. Tercihen dosya üzerinden karar verecek. AYM 'ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir' dedi. Bunun doğal sonucu olarak görevlerinden ihraç edilmiş akademisyenler idari yargıda iç hukuku tükettikten sonra AYM'nin kararı buraya da teşmil edilebilecektir.

        BİLDİRİ NE DİYORDU?

        "Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi" adıyla Ocak 2016'da hazırlanan ve o dönem tartışılan metinde Güneydoğu'da operasyonlara yönelik şu ifadeler yer almıştı: "Bu kasıtlı ve planlı kıyım Türkiye'nin kendi hukukunun ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmaların, uluslararası teamül hukukunun ve uluslararası hukukun emredici kurallarının da ağır bir ihlali niteliğindedir. Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini, sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını, gerçekleşen insan hakları ihlalinin sorumlularının tespit edilerek cezalandırılmasını, yasağın uygulandığı yerde yaşayan vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararın tespit edilerek tazmin edilmesini, bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde giriş, gözlem ve raporlama yapmasını talep ediyoruz."

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ