Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Kuzey Kore’ye tatile gittik!

        Alihan MESTCİ/ GAZETE HABERTÜRK-PAZAR

        Ferhat Zamanpur ve Mert İçgören, birlikte seyahatlere çıkan 2 yakın arkadaş. Ferhat, 29 yaşında, Silk and Cashmere’de CMO. Yönetmenlik yapan Mert’i ise 10 yıl önceki müzik albümünden de hatırlayabilirsiniz. İkili, haziran ayında bir burgercide otururken Kuzey Kore’ye gitmeye karar verdi. Sonra da en yakın tatil 29 Ekim haftasını seçip Google’ladılar: “Kuzey Kore’ye nasıl gidilir?” Ve gittiler... 4 günlük tatillerine dair anlattıklarını aşağıda okuyacak, fotoğraflara bakacak, her anı çektikleri görüntüleri HT DOKUN’da izleyecek ve muhtemelen “Yok artık” diyeceksiniz. İşte Kuzey Kore: Gelen turistlerin herbirine mutlaka eşlik eden rehberler, müthiş programlı geziler, bu sırada ülkeye dair ayrıntılı bilgiler... 4 günde öğretilenler, belki ülkenin eğitim sistemine dair de fikir verecek! Zamanpur ve İçgören, “Bize anlattıklarına inandık” diyor. Buradan buyurun...

        ■ Nasıl karar verdiniz?

        Mert: Bir sabah burgercideyken “Nereresi olsun?” dedik.

        Ferhat: Londra, Paris, Amerika dışında enteresan tatillerle ilgiliyiz.

        ■ Tamam da “Haydi Kuzey Kore’ye gidelim” diyen kim?

        Ferhat: Bilmiyorum ama bir kere lafı geçince birimiz “Ben ciddiyim”, diğerimiz “Yok ben de ciddiyim” derken ilk resmi tatile baktık. 29 Ekim’e denk geliyordu. Mert, “O zaman bu anı ölümsüzleştiriyoruz” dedi. Çıkardı telefonu ve kayda aldı. (O da HT DOKUN’da!)

        ■ Kuzey Kore’ye nasıl gidiliyormuş peki?

        Mert: Hiçbir fikrimiz yoktu. Tanıdık kimse de bilmiyordu. Google’ladık. Öğrendik ki Korean International Travel Company (KITC) diye bir şirket, ülkelerde belirli seyahat acentalarına temsilcilik veriyor. Biz de tur şirketlerini bulduk. Tur şirketlerinin isimlerine bakıp müşteri memnuniyeti yorumlarını okuduk.

        ■ Kaç tane tur şirketi var?

        Mert: Çok fazla. Ama Türkiye’de hiç yok. İsveç’te, İngiltere’de, Almanya’da vs. İngiltere’deki diğer şirketlere göre en maceraperest olanıydı; yanınızda ayrı bir rehber göndermiyor. Sadece Koreli rehberler! Batılı bakıştan uzakta, oradaki insanların kafasıyla görebileceğimiz bir tatil olsun istedik.

        ‘VİZE, SCHENGEN’DEN KOLAY’

        Başvuru nasıl oluyor? Vize var mı?

        Mert: Var. Pasaportun kopyasını tarayıp tur şirketine gönderdik. Hepsi e-mail’le...

        ■ Türkiye’de Kuzey Kore’yi temsil eden bir kurum yok mu?

        Ferhat: Sıfır! O kadar bayıldık ki olaya, sonunda İngiltere’dekilere “Biz Türkiye’de Kuzey Kore’nin tek temsilcisi olabilir miyiz?” dedik. Daha “Evet” demediler.

        ■ Tek fotokopiyle çözülüyor yani...

        Mert: Bir de taahhüt var.

        Ferhat: Gidenler, şirketi zora sokacak bir şey yapmayacağına, yaparsa şirketin sorumlu olmayacağına dair bir belge imzalıyor. Doğal olarak yani! Orada kurallar farklı.

        Mert: Ama “Gelirin ne kadar?” diye sormuyorlar.

        Ferhat: Kâğıtları imzala, parayı öde, 3 hafta sonra vizen Çin’de seni bekliyor.

        Mert: Vize dediğin de bir kâğıt parçası. Üzerinde adın yazıyor. Bir de numara var.

        Ferhat: Pasaportunuza bir şey damgalanmıyor. O kâğıdı ülkeden çıkarken alıyorlar.

        ■ Bu işlemler kaç para?

        Ferhat: Çin’e gidişgeliş hariç 900 Euro. Buna Pekin’den Pyongyang’a uçak, otel, yemek, turlar, her şey dahil.

        ■ İzin almak ne kadar sürüyor?

        Mert: 1-2 ayda halloluyor.

        Ferhat: Ama Schengen’den, ABD vizesinden 100 kat kolay!

        ■ Tatil programını onlar mı hazırlıyor?

        Ferhat: Size önerilen güzergâhları listeliyorlar, seçiyorsunuz. Belli başlı yerler var; muhakkak gidiyorsunuz.

        ■ Nereleri?

        Ferhat: Mesela Kore Savaşı’nı anlatan dev müze... Dünyanın tek kaçırılan Amerikan gemisinin bulunduğu bir yere ve liderlerinin heykeline gidiyorsunuz.

        ■ Sizin ekstra istekleriniz oldu mu?

        Ferhat: Başka bir acentanın listesinde karaoke bar görmüştüm. “Bize olabildiğince sosyal hayata dair aktiviteler gösterirseniz seviniriz” dedim. Zaten turistlerin kalabildiği 2 otel var. İkisinin de küçük karaoke barları var.

        ■ Tatil için 4 gün mü kalınabiliyor?

        Mert: İsterseniz 1 ay kalın.

        Ferhat: Ama her gün uçak yok. Cuma gidiş, pazartesi dönüş. En sık Pekin’den ve Şanghay’dan kalkıyor.

        ■ Buradan Pekin’e uçtunuz... Sonra?

        Ferhat: Çin’de bir gece kaldık.

        Mert: Ördeğimizi yedik, telefonumuzu kaybettik.

        Ferhat: Bir sonraki sabah erkenden uyanıp havaalanına gittik.

        Mert: Uyanıp mı? Ferhat: Yani Mert uyandı. Neyse; havaalanında şirketten bir temsilciyle buluştuk.

        ■ Temsilci kim?

        Ferhat: Kuzey Kore’ye girmeden önce turistlere bir brifing veriyorlar. Havaalanında bir kafede 45 dakika kadar konuştuk. Yapılacaklar, yapılmayacaklar, dikkat edilmesi gerekenler, alışık olmayacağımız kurallar...

        ■ Neler mesela?

        Ferhat: İlk söyledikleri “Orada çok asker olacak, fotoğrafları çekilmiyor.” Lider heykelinin önünde saygısızlık olarak anlaşılabilecek bir şeyin yapılmaması... İnsanların fotoğraflarını uzaktan çekebilirsiniz ama yakından izinleri olmadan çekmeyin...

        Mert: O da çok normal bir şey.

        ■ “Kuzey Korelilerle konuşamazsınız” diye bir şey yok yani...

        Mert: Konuşabilirsiniz.

        Ferhat: Ama çok muhabbetimiz olmadı zaten. Bir hizmet sektöründekilerle ve rehberlerle...

        ■ Siz ne sordunuz temsilciye?

        Mert: Daha çok güvenlikle alakalı şeyler...

        Ferhat: Orada bir şey olursa kimi arayabiliriz diye...

        ■ Hakikaten başınıza bir şey gelse?

        Ferhat: Aileme temsilcinin numarasını verdim. Çünkü dünyayla iletişiminiz kopuyor. 2013’e kadar cep telefonu da sokulmuyormuş. Şimdi sokuyorsun ama data alamıyorsun. Ben de babama mesaj yazdım: “Bizim acentanın numarası bu. Pazartesiden sonra benden haber yoksa buradan bulun bizi” diye.

        Mert: 72-96 saat arası tamamen offline.

        Ferhat: Ama yabancılar için bir hastane varmış; Friendship Hospital (Dostluk Hastanesi). Bir şey olsa ölmüyorsunuz yani...

        ‘WELCOME TO PYONGYANG’

        ■ Havaalanına indiniz...

        Mert: Modern bir havaalanı.

        Ferhat: Uçağımız ful değildi, başka inen uçak da yoktu. 20 kişi falandık. “Welcome to Pyongyang” tabelasını görünce birbirimize baktık. “Abi geldik!” 4 aydır bekliyoruz... Tanıdığımız hiç kimsenin yaşamadığı bir yerdeyiz! Önündeki 72 saat ne yaşayacağını bilmiyorsun! Ama artık oradasın ve dönüşü yok, yaşayacaksın. Çıkalım şu havaalanından da ne olacaksa olsun yani..

        . ■ Girişte aşırı bir kontrol var mı?

        Ferhat: Pasaport, gümrük, çanta kontrolü. Ama mesela bir adamın laptop’undaki dosyalara bakılıyordu.

        ■ İlk izleniminiz neydi?

        Ferhat: İkimize iki rehber var. Biri genç bir kız, diğeri 38 yaşında adam; bir de şoför... Dolmuş gibi bir arabaya bindik, koyulduk yola. Direkt kız başladı anlatmaya. Nüfus, yüzölçümü... Ama benim ilk izlenimim yolun büyüklüğüydü!

        ■ Yol mu?

        Ferhat: Çılgınca geniş yollar tatil boyu bizi şaşırttı. Büyükdere Caddesi’nin 12 şerit olduğunu düşünün. Havaalanı pistinden daha geniş. Kafayı yedim! Sadece şehir içi de değil; kolektif çiftliklerin olduğu bir köye giderken de böyle yollar.

        ■ Trafik var mı?

        Ferhat: Bizim dışımızda birkaç araba vardı.

        Mert: Sokakların boşluğu ve sessizliği de beni çok etkiledi.

        ■ Nasıl yani?

        Ferhat: Otelden önce bizi şehir merkezine götürdüler. Kim İl-sung Meydanı’na... Oranın Taksim Meydanı. Dev bir yer. Ama insan yok. Bir biz varız. Sonra otele...

        ■ Peki yemekler?

        Ferhat: Başta ikimiz de korktuk. Bir ısıtıcı, üzerine içi su dolu küçük bir tencere geldi. Bir tabakta da soya filizi, patates, balık falan. Onları atıp kaynatıyorsunuz. Bir de kızartılmış sebzeler...

        Mert: Kendin pişir, kendin ye. Ülkede ne yetişiyorsa onlarla sınırlı kaldıkları için 40-50 senedir nasılsa o şekilde pişiyor her şey.

        ‘HER ŞEY DEV’

        ■ Mimari nasıl?

        Ferhat: Her şey dev bir kere. Sadece yollar değil, heykeller, üniversite binası, kütüphane, müze dev! Stadyum dev; dünyanın en büyüğü!

        ■ İnsan?

        Ferhat: Yok.

        ■ Sordunuz mu “İnsanlar nerede?” diye?

        Ferhat: “Çalışıyorlar” dediler.

        ■ Ne iş yapıyorlarmış?

        Ferhat: Mesela bizim rehberimizin anne-babası, kızkardeşi öğretmenmiş. O daha heyecanlı bir iş istemiş. Ondan bu şirkete başvurmuş. Demek ki böyle opsiyonlar var. Diğer rehber Lim ise 15 senedir bu işi yapıyor ve gördüğü tek Türkler bizmişiz.

        ■ İngilizce’leri nasıl?

        Ferhat: Çok iyi. Ülkedeki ikinci dil.

        ‘HAVA ALMAK REHBERLE’

        ■ Eee, karaoke bar nasıldı?

        Mert: Pyongyang’a unutamayacağı bir gece yaşattık!

        Ferhat: Otelin altına indik, bize karaoke barı açtılar. Bizden önce kimse yoktu

        . ■ Sizin için mi açtılar?

        Ferhat: Zaten otelde kalan insan pek yok. Ama otel dev. Çifte kule! Kuleler 43 kat. Tabii rehberlerle girdik. Gece hava almak isterseniz rehberleri arayıp haber veriyorsunuz.

        ■ Nasıl yani?

        Mert: Aynı otelde kalıyorlar. Bazen fotoğraf çekerken geride kalıyordum, uzaklaşıp kendi başıma sağa sola falan gidiyordum; adam hep peşimde... İkinci gün alıştı

        Ferhat: Onlar sizden sorumlu. “Hey ben buraya gideceğim, keşfedeceğim” diye bir kafa yok. Program belli. Girişten çıkana dek sadece odada yalnızdık. Ama rehberler çok iyi insanlardı

        ‘ESNAFI BİTİRDİLER ABİ!’

        ■ Para olayı nasıl?

        Ferhat: Won diye bir para birimleri var. Ama onu turistler kullanamıyor, döviz kullanıyor. Kredi kartı, banka, ATM de yok tabii...

        ■ Dükkân falan?

        Mert: Yok. Esnafı bitirdiler abi! (Gülüyor...) Sokakta yürürken mağazalar, reklamlar yok; sadece bina görüyorsunuz. Sokakta bir kahve içeyim desen kafe yok.

        Ferhat: Berber gibi gerçek fonksiyonu olan şeyler var yani. Ve insanların iş çıkışı gittiği birahaneler.

        '150 BİN KİŞİLİK STATTA TEKE TEK MAÇ YAPTIK'

        ■ Sizin için ne hazırlık yapılmıştı?

        Ferhat: Her şey saati saatine belirlenmiş. Gittiğinizde sizi orada bekliyorlar yani. Biz geç kaldığımızda acele ediliyordu. En efsane anımız ise tesadüf eseri gelişti. İlk gün şehri gezerken bir stadyum gördüm. “Evet, burası 90 bin kişilik” dediler. “Ya bir bakabilir miyiz?” dedim. “Şu an kapalı ama neden?” dedi rehber. “Biz futbol manyağıyız, Türk’üz” falan dedik... Ertesi gün, adam telefonlar etti, hatta devlet yetkilileriyle de görüştü ve bizi başka bir yere, May Day Stadı’na götürdü. Bu 90 bin kişilik değil, 150 bin kişilik. Bize dünyanın en büyük stadını açtılar ve top da verdiler, sahada oynadık yarım saat. Teke tek maç yaptık!

        'KOMŞUNUZ YUNANİSTAN, DEĞİL Mİ?'

        ■ Türkiye hakkında fikirleri var mı?

        Ferhat: Coğrafya olarak var ve Kıbrıs’ta sorun olduğunu biliyorlar.

        Mert: Sanki bir yere açıp bakmış gibi bir fikirleri vardı. Aktif olarak takip edip öğrendiği bir şeyden çok “Türkiye’yi tabii ki biliyorum, yüzölçümü 780 bin kilometrekare, komşunuz Yunanistan, değil mi?” gibi... Belli ki biz geliyoruz diye bakıldı, soruldu

        'METRO EN GERÇEK YER'

        ■ Kimler otomobil kullanabiliyor?

        Ferhat: Bürokratlarda ve özel mevkilerde olanlarda var. Uzakdoğu otomobilleri...

        ■ İnsanlar ulaşımlarını nasıl sağlıyor?

        Ferhat: Bisiklet çok. Gelişmiş bir metro ağı var. Vagonlar eski ama istasyonlar müze gibi. Herbirinin bir teması var.

        ■ Kuzey Korelilerin tavırları nasıl?

        Ferhat: Bir sürü arkadaşımız bize “Sahte bir şeyler gösterecekler, gerçek Kore’yi görmeyeceksiniz, zaten rehberle geziyorsunuz” demişti. Başlarda düşünüyordum “Bu gerçek mi, değil mi?” diye. Ama metroda gördüm; şov değil. Orası gerçek hayattı. Metrodaki insanlar; çocuk, büyük, yaşlılar...

        ■ Teknolojik olarak ne durumdalar?

        Ferhat: Bilgisayar var, LCD ekran TV görüyorsunuz.

        ■ Yani dünyayla ilişkileri yok ama dünyadan tam anlamıyla kopuk diyemeyiz.

        Ferhat: Ortaçağ falan değil ama... Çok yüksek binaları var. Dışarıdan baktığında gelişmiş bir şehir gibi gözüküyor.

        'KENDİMİ ORADAKİ KADAR GÜVENDE HİSSETMEDİM'

        ■ Sistem işliyor mu sizce Kuzey Kore’de?

        Mert: 4 günde bunu söylemek zor. Ama bence önyargıların çoğu politik sebeplerden.

        Ferhat: İşleyen bir sistem var mı; evet. Barınma, eğitim, inşaat gibi konularda oturttukları bir standart var ve ülke çapında uyguluyorlar. Eğitim küçük köyde de var. Ev alınıp satılmıyor mesela; ihtiyaca ve mesleğe göre tahsis ediliyor. Doğruyanlış ayrı tartışma. Ama bir düzen var. Standartlar belli. Ona alışmışlar, ona göre yaşıyorlar, kurallara uyuyorlar. Suç, yok denilecek kadar az. Cinayetli suç falan hiç yok. Ben oradaki kadar kendimi güvende hissettiğimi hatırlamıyorum.

        'GÖRÜŞÜRÜZ DEĞİL, ELVEDA'

        ■ Kuzey Kore’de bir süre yaşamayı kabul eder miydiniz?

        Ferhat: Batı’ya alışmış bir insan datasız nasıl yapacak?

        ■ Peki 4 gün datasız yaşamak iyi gelmedi mi?

        Ferhat: Elbette. Kuzey Korelilerin de akıllı telefonları var. Çin malı... GSM olarak sadece Koryolink’ten bağlanabiliyorlar. Data ise WAP gibi. Devletten gelen haberleri telefondan okuyabiliyorsunuz. Yoksa WhatsApp, Facebook falan yok tabii. Kuzey Kore’de biriyle tanışıp ülkeden ayrılınca “Tekrar görüşürüz” değil “Elveda” diyorsunuz. Çünkü bir daha görüşmeniz mümkün değil.

        ■ Kuzey Kore’ye tatili öneriyor musunuz?

        Mert: Çok farklı bir dünyaya giriyorsunuz. Bu, orayı anlamaktan ziyade kendi yaşadığınız dünyayı daha iyi anlamanızı sağlıyor. Kendinizi dünyadan bu kadar kopuk hissedebileceğiniz başka bir yer yok.

        Ferhat: Hayatımızın en unutulmaz seyahatiydi. Farklı bir zamana, bambaşka bir dünyaya gittik. İnanılmaz ilginç bir şey yaşadıktan sonra hâlâ etkisinde kalırsınız ya, biz öyleyiz.

        'İŞTEN ÇIKIYOR, BİR BİRA İÇİYOR, EVE GERİ DÖNÜYORLAR'

        ■ Kuzey Kore’de gece hayatı var mı?

        Mert: Dışarıdan hiçbir nüfuz yok bir kere. Ülke nasıl geliştiyse öyle gidiyor. Sonuçta enerji konusunda büyük sıkıntılar yaşıyorlar. Öyle olunca gece dışarıda pek açık yer yok, pek ışık yanmıyor. Dediklerine göre insanların gece dışarı çıkma kültürleri yok. İnsanlar işe gidiyor, işten çıkıyor, bir bira içiyor ve eve dönüyorlar.

        ■ Televizyon izliyorlar mı?

        Ferhat: 3 kanal var. İzliyorlardır heralde. Bir dizi var mesela devletin yaptığı, “Nation and Destiny” (Millet ve Kader); 29 senedir yayınlanıyor. Youtube’da tüm bölümler var!

        ■ Batı ile ilgili herhangi bir şey biliyorlar mı?,

        Ferhat: Hiçbir şey. Beatles’ı duymuşlar ama şarkılarını bilmiyorlar

        6 GÜN YUVADA BİR GÜN AİLESİYLE!

        ■ Eğitim sistemi nasıl?

        Mert: Herkesin üniversiteye kadar okula gitmesi gerekiyor. Üniversiteye gitmeyenler ancak orduya girebiliyor. 3 yaşından itibaren yuva başlıyor. Şehirdeysen 6 gün yuvada geçirip 1 gün ailenle görüşüyorsun. Cumartesi akşam bırakıp pazartesi sabah alıyorlar. Bizim gördüğümüz 2 tür düzen var. Biri şehirde yaşayan, diğeri tarlada kooperatiflerde yaşayan aileler. Kooperatiflerde 9 gün iş, 1 gün tatil. Şehirdeyse 6 gün iş, 1 gün tatil. Okul düzeni de buna paralel oluyor.

        Ferhat: Kolektif çiftlikleri var mesela. Bir birim 100 aileden oluşuyor. O 100 aile, o tarladan çıkanın yüzde 48’ini kullanabiliyor. Kolektifte okul var; bütün çocuklar oraya gidiyor. Yılda 2 kere de hasat oluyor. O vakit şehirden insanlar gelip yardımcı oluyor. Bunu ful uyguluyorlar.

        ■ Eğlence, sanat anlamında ne var

        - Ferhat: Dev bir bowling salonuna gittik. Sinema var. Uluslararası filmler oluyor ama Hollywood filmi göstermiyorlar. Amerika’dan sadece çizgifilm gösteriyorlar.

        'DİN YOK, KİM İL-SUNGİZM VAR'

        ■ Bir dinleri var mı?

        Ferhat: Din yok, Juche felsefesi var. Bunun diğer adı Kim İl-sungizm. Bu, din yerine adapte ettikleri bir felsefe. Felsefenin 3 ana prensibi var. Birincisi, siyasi bağımsızlık ve bir üst gücün etkisi altında kalmamak. İkincisi, ekonomik olarak kendine yetmek, üretmek. Üçüncüsü, ulusal güvenliği güçlü olan, kendini koruyabilen bir ülke olmak

        'BİZE KUZEY KORE DEMEYİN'

        ■ Kendilerine “Kuzey Kore” mi diyorlar?

        Mert: “Kore” ya da “Bize ya ‘Kore’ ya da ‘DPRK’ deyin, ‘Kuzey Kore’ demeyin” diyorlar.

        ■ Her yerde lider fotoğrafları var mı?

        Ferhat: Kim İl-sung ve Kim Congil’in, yani şu anki liderin dedesinin ve babasının fotoğrafları var. Her yerde... Duvardaki resimler size bakar gibi eğimli.

        Peki liderlerine gerçekten TV’de göründüğü kadar bağlılar mı?

        Ferhat: Bunu her yerde hissediyorsunuz.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ