Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Yavuz Bingöl: Mehmet Âkif'i canlandırmış olmaktan çok şeref duyuyorum
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Mehmet Âkif Ersoy'un İstiklâl Marşı'nı yazma sürecini hikâye edinen 'Âkif' adlı sinema filmi gösterime aslında İstiklâl Marşı'nın milli marşımız olarak kabul edilişinin 100'üncü yılı olan 12 Mart 2021'de girecekti. Pandemi nedeniyle o dönemde sinema salonlarının kapalı olmasıyla filmin gösterime girme tarihi 24 Eylül 2021'e ertelendi.

        Harun Türk ile Baran Mayda'nın yapımcısı olduğu Âkif'i Sadullah Şentürk yönetti.

        Yavuz Bingöl'ün Mehmet Âkif Ersoy'u, Fikret Kuşkan'ın Mustafa Kemal Atatürk'ü canlandırdığı 'Akif'teki diğer başrolleri Mine Çayıroğlu, Hazım Körmükçü, Murat Han, Ruhi Sarı, Atılay Uluışık, Başaran Yavuz, Dila Kaşıkçı, Simge Bozbıyık ve Kıvanç Aktan paylaştı.

        10 yıl aradan sonra 'Âkif' ile sinemaya dönen Yavuz Bingöl, Mehmet Âkif Ersoy gibi tarihi bir kişiliği canlandırmanın ziyadesiyle heyecan verici bir deneyim olduğunu söyledi. Bingöl, Habertürk'e verdiği röportajda milli şairimizin daha iyi tanınması gerektiğini dile getirirken Mehmet Âkif Ersoy ile ilgili en çok merak ettiği konulardan birinin kendi topraklarını terk ederek 10 yıl boyunca neden Mısır'da yaşamak istediği olduğunu belirtti.

        Yeni filminiz 'Âkif'te Mehmet Âkif Ersoy'u canlandırdınız. Teklif geldiği zaman ne hissettiniz, filmin hangi özellikleri sizi etkiledi?

        Aslında oyuncu olarak çok heyecan vericiydi. Böyle roller, tarihe mâl olmuş karakterleri oynamak, bir oyuncu için iştah açıcı ve çok heveslendirici oluyor. Çok mutlu oldum, anlaşmaya varıp sözleşmeyi imzalayınca da genç yaşlarda okuduğum 'Safahat'a tekrar bir göz attım. Mehmet Âkif'i zaten hepimiz doğal olarak biliyoruz, vatan şairimizdir. Bir oyuncu olarak kendimi biraz hazırladım. Böyle karakterleri canlandırmak zor iştir. Hiçbir zaman aynısı olmuyor tabii ama en azından onun hayata, ülkeye bakışı, felsefesi, küçük küçük de olsa yönetmenin belirlediği sahnelerde onu verebilmek için biraz çalışmak gerekiyordu. Ben de biraz tekrar geriye dönük bilgilere göz attım, yönetmenimiz okumadığım birkaç kitap önermişti, onları okudum. Torunu Selma Hanım ile sohbet ettim. Mehmet Âkif'i biraz daha tanımaya çalıştım.

        Torunu Selma Ersoy Argon ile konuştuktan sonra Mehmet Âkif Ersoy'un bilmediğiniz bir özelliğini öğrendiniz mi?

        Selma Hanım bana bilmediğim çok küçük anekdotlar anlattı. Selma Hanım, Mehmet Âkif ile ilgili çok fazla konferans vermiş. Ben o konferansları takip edememiştim. O konferansları kendisinden dinledim. Filmde Mehmet Âkif'in tam olarak hayatı anlatılmıyor. Film, Mehmet Âkif'in Mustafa Kemal Atatürk tarafından Ankara'ya davet edilişi üzerine bir yol hikâyesi ve İstiklal Marşı'nı yazma süreci temeline dayalı. İstiklâl Marşı'nın nasıl yazıldığını, devletin nasıl kurulduğunu gençlerimiz ve özellikle de çocuklarımız bilmeli. 1920'li yıllardaki koşullarda İngiliz işgali altındaki İstanbul'da ailesiyle beraber yola çıkışı, oğlunun arkasından habersiz bir şekilde gelişi... İşin özü çok özel bir film oldu.

        Mehmet Âkif Ersoy'un İstiklâl Marşı'nı yazması dışında hangi özellikleri sizi etkiledi?

        Çok iyi bir hatip olması. Kurtuluş Savaşı'nın manevi önderi olduğunu söylesem abartmış olmam. Mustafa Kemal Atatürk, Mehmet Âkif'i yanına alıp irşat heyetleri kurdurdu, ülkede çıkan birkaç isyanın önüne geçilmesi için Mehmet Âkif ve ekibini gönderdi. Mehmet Âkif de oradaki ikna çalışmaları ve hitabet gücüyle Kurtuluş Savaşı'na ve Kuvâ-yi Milliye'ye çok büyük katkı sağladı. Bunlar çok etkileyici. Sözünün eri, çok dürüst, namuslu, vatansever, vatanı, toprağı ve bayrağı için her şeyden vazgeçebilen bir insan. O yüzden Mehmet Âkif'i canlandırmış olmaktan çok şeref duyuyorum.

        REKLAM

        Gelin bir hayal kuralım. Karşılaşma şansınız olsaydı, Mehmet Âkif Ersoy'a neler söylemek isterdiniz?

        Ülkeyi terk edip Mısır'da yaşadığı dönem için niye gittiğini sorabilirdim. Özel sebeplerini kendi ağzından dinlemek isterdim. O dönemlere çok karışık bir siyaset hakim olmuştu ve artık milletvekilliğini bırakmıştı. Farklı bilgilerle donatıldıkları için de Mustafa Kemal Atatürk ile de arası açılmış ve bir gönül kırıklığı oluşmuştu. En yakın arkadaşı öldürülünce gönlü kırılıyor. Benim tahminimce gidiş sebeplerinden en büyüğü Ali Şükrü'nün öldürülmesidir. Bunları sorardım. Gerçekten en büyük etken Ali Şükrü'nün öldürülmesi mi ya da başka sebepler var mı? Ülkeden, topraklarından uzak kalması bence iyi olmamış. Mehmet Âkif, istihbarat açısından da çok ciddi çalışmalar yapmış, zaten Teşkîlât-ı Mahsûsa'nın da üyesiydi.

        REKLAM

        10 yıl sonra ilk defa bir sinema filminde oynadınız. Bu aranın nedeni neydi?

        Aslında çok proje geldi. Sinema filmi için 5 - 6 tane senaryo okudum. Senaryoların beni etkilemesi ve deyim yerindeyse çarpması gerekiyor. Ben dayanışmayı ve yardımlaşmayı seven biriyim, bu 10 yıllık arada konuk olarak oynadığım filmler var. Öyle de çok fazla film geldi ama ben artık konuk olmaya biraz ara vermek istedim. Her filmde ikide bir sürekli ekrana çıkmaktan sıkılmıştım. Aslında 10 yıllık arada çok proje geldi ama ben kabul etmedim, oynamak istemedim, hissetmedim. Nedenlerinden en büyüğü bu. Bunun yanı sıra iki film projem var, onların üzerine eğildim.

        O projelerden söz edebilir misiniz?

        Kendi hayatımla ilgili çok ciddi iki sinema filmi hikâyem var. 10 yılın ilk 3 - 5 yılı bu projelerin üzerine kanalize olunca, dışarıdan gelen tekliflere 'hayır' demiştim. Sonra onlar da bir türlü olgunlaşmadı. Yaşanmış bir hikâye başka bir kişinin elinden çıktığı zaman "Oldu mu acaba?" diye biraz tereddüt ediyorsunuz. "Yaşanmış bir hikâyeye kurgu katınca gerçekliğini ve sahiciliğini yitiriyor mu?" gibi kaygılar nedeniyle projeleri bekletiyorum. Önümüzdeki sene için bir tanesini hayata geçirmeyi düşünüyorum. Birinin senaryosu hazır, adı; 'Kumpanya'... Çok komik bir orkestra hikâyemizi filme aktaracağım. Onu önümüzdeki sene çekeceğiz. Benim düğün orkestrası oluşturduğum 1980'li yıllardaki bir hikâye. Bir de dram hikâyem var, 1974'te geçen dönem hikâyesi... Kendi çocukluk hikâyem... Annem ve 3 çocuğunun başından geçen bir 10 ay var. O zaman 10 yaşındaydım. O dönemle ilgili bir film olacak.

        Kendi hayatınızdan iki kesiti filme alma fikri nasıl oluştu?

        Ben ekranlarda çok ağırbaşlı, durgun ve sert mizaçlı gözükürüm ama aslında arkadaşlarımın içinde çok komiğimdir, başımdan geçenleri arkadaşlarıma sürekli anlatırım. Arkadaşlarım "Bunun senaryosunu yazalım, film yapalım" diye diye en sonunda beni ikna ettiler. Hikâyeyi yazdıktan sonra 2- 3 arkadaşım senaryolaştırdı. İlk yazdırdığım hali hâlâ biraz soru işaretli, ona dönebilir miyim diye düşünüyorum. Sonra yazdırdığım arkadaştan çok verim alamadım. Çok özel bir hikâye ve ona ayrı olarak çalışıyorum. Ödüllü bir film olur diye bir hayalim de var. Özel bir hikâye, onun üzerinde duruyorum.

        REKLAM

        Filmlerin yönetmeni siz mi olacaksınız?

        Yönetmenliğini kendim yapmak istiyorum. Nuri Bilge Ceylan'a gitmiştim. Kendisine heyecanla anlattım. Nuri Hoca dedi ki "Kendin çekebilirsin çünkü filmi kafanda çekmişsin." Bir de "Mükemmel bir senaryo bekleme, ben ilk filmimi notlarımla çekmiştim" dedi. Nuri Hoca beni çok cesaretlendirdi. İyi bir görüntü yönetmeni ve yönetmen yardımcısıyla kendim çekebilirim diye düşünüyorum. Ya da 'Vizontele'de Yılmaz Erdoğan ile Ömer Faruk Sorak'ın yaptığı gibi bir usta - çırak ilişkisi kurup, ciddi bir yönetmen arkadaşım bana yardımcı olursa beraber de yönetmenlik yapabiliriz.

        Filmler için oyuncu kadrosunu düşündünüz mü?

        Dram için düşünmedim ama 'Kumpanya' için görüştüğümüz ve prensipte anlaştığımız arkadaşlarımız var. İsimlerini şimdi söylemeyelim.

        REKLAM

        Pandemi sürecinde neler yaptınız / yapıyorsunuz? Bildiğim kadarıyla müzik çalışmalarınız da vardı, onlar ne oldu?

        Pandemi çok ilginç bir süreç gerçekten. Bu işin filmlerini Hollywood'da 20 -30 yıl önceden yaptılar, sanki ilerde bir biyolojik savaş çıkacak, dünyada herkes maskelerle dolaşacak. Bu tarz filmleri çok seyretmişizdir. İlerde nükleer savaş çıkmayabilir ama biyolojik savaş çıkabilir diye düşünüyorum. Sanki "Hey dünya insanı titreyin ve kendinize gelin, yaşamın kıymetini bilin, evinizdeki çoluk çocuğa sahip çıkın, doğaya saygı duyun. Biraz kendinize dönün" diye Allah'ın dersi gibi bir şey oldu. Evin içinde hayatımızı sorguladığımız bir dönem yaşadık. Bazı şeylerin kıymetini anladık, bazen ne kadar gereksiz şeyleri kafaya taktığımızı, ne kadar anlamsız şeylerle zaman tükettiğimizi gördük. Çok fazla insan kaybettik, hâlâ kaybediyoruz. Günde 200'ün üzerinde insan ölüyor. Ölümlere bile ne kadar çok alıştık.

        Murat Han - Fikret Kuşkan - Yavuz Bingöl
        Murat Han - Fikret Kuşkan - Yavuz Bingöl

        Ölüm sayısı 200'ün altına inince bir rahatlama geliyormuş gibi oluyor sonra kendimizden utanıyoruz değil mi? Bir kişi bile olsa kayıp sonuçta...

        Evet, aynen öyle... Pandemiyi ben de doğal olarak böyle geçirdim. Müziğe döndüm ve daha çok çalıştım, enstrümanımı özlediğimi düşündüm. Biz ayda 2 - 3 tane konser yapıyorduk. Konserde sazımı çalıyorum sonra elime bir daha almıyordum. Sazımla yeniden bir bağ kurdum, 3 - 5 tane beste yaptım. Enstrümanıma biraz zaman ayırdım, sosyal medya üzerinden insanların evlerinde bu sıkıntılı dönemi atlatabilmesi için her gece konserler yaptık, çok güzel geçti. İnşallah dünya ve ülkemiz bu dertten bir an önce kurtulur ve böyle bir dönemi inşallah bir daha yaşamayız.

        Bilim insanları aşılanma oranının artmadığı sürece pandeminin sona ermeyeceğini söylüyor. Bu bağlamda aşı karşıtlarına neler söylemek istersiniz?

        Arkadaşlar, herkes aşısını olsun. Bu insanın özgürlük alanıyla ve kendi kişisel tercihiyle ilgili bir şey ama sonuçta bilime inanmak gerekiyor. Oranlar ve istatistikler de ortada. Şu anda hastanelerde yatan ve ölen insanların % 90'dan fazlası aşı olmayanlardan oluşuyor. Ne olur herkes aşısını olsun ve ülke olarak şu musibeti üzerimizden atalım.

        REKLAM

        Müzik çalışmalarınızdan söz eder misiniz?

        1960 - 1970'li yıllardaki şarkılardan oluşan, kendi sevdiğim şarkıları okuduğum bir proje var.

        Türkü tarzında değil mi?

        Hayır, pop... Biraz farklı. Benden bu güne kadar hiç duyulmadık şeyler. Ama benim tavrıma ve müzik tarzıma çok yakışan şarkılar seçtim. Dinlediğiniz zaman "Vay be ne kadar farklı olmuş" diyeceğinizi düşünüyorum. Albümün adı 'Bize Kalan' olacak... Eminim senin de çok sevdiğin şarkılar vardır. Mesela Coşkun Demir'in 'Bize Kalan Nedir' adlı bir şarkısı vardır. O şarkıyı da albüme koyacağım. Şarkıyı okudum ve ismini de albümün ismi yaptım.

        Pop şarkılarını yeniden seslendirme fikri nasıl ortaya çıktı?

        Bunlar hepimizin hayatında eşle, dostla, arkadaşlarla bir aradayken, bir eğlence sırasında herkesin ortak okuduğu, eşlik ettiği şarkılar. Ben de biraz değişiklik istedim. Albümlerimde alternatif - pop şarkı diyebileceğimiz çalışmalara hep yer veririm. Bakalım, güzel olacak gibi gözüküyor.

        Bu arada dede oldunuz, genç yaşta dede olmak nasıl bir his?

        Evet, bir buçuk yaşında bir torunum var. Çok farklı bir duygu, kelimelerle ifade edilemiyor, yaşamak gerekiyor. Ben bir hafta görmeyince hemen özlediğimi hissediyorum. Çok afacan bir çocuk, çok da yetenekli, inşallah bahtı, şansı açık olur.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ