Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Güvenlik Dr. Can Kasapoğlu: Rejim yanlısı milisler üzerinde İran, Rusya’dan daha etkin

        Suriye'nin İdlib kentinde Türk askerine yönelik düzenlenen hain saldırıların ardından başlatılan Bahar Kalkanı harekâtı etki gücü ve askeri stratejisi bakımından bütün dünyanın dikkatini çekti. Özellikle Türk yapımı SİHA’ların sahada yarattığı üstünlükten övgüyle bahsedilen analizler yazıldı. Peki milli savunma teknolojilerinde Türkiye’nin avantajları ve dezavantajları neler? Suriye sahasındaki ülkeler hangi askeri sistemleri kullanıyor? Rusya ile Moskova’da imzalanan ateşkes anlaşması İdlib’de dengeleri nasıl değiştirir? Aklımızdaki sıcak soruları Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi'nin (EDAM) Güvenlik ve Savunma Araştırmaları Direktörü Dr. Can Kasapoğlu’na sordum.

        "İDLİB’DE KRİZ ÇÖZÜLMEDİ, ÖTELENDİ"

        Moskova’da imzalanan ateşkes anlaşması Türkiye’nin lehine oldu mu? Ömünüzdeki süreçte İdlib’de tabloyu nasıl etkiler?

        Türk Silahlı Kuvvetleri ve Suriye Arap Silahlı Kuvvetleri arasında vuku bulması çok muhtemel, devletlerarası bir savaş atlatıldı. Öte yandan, söz konusu çatışmanın temelinde olan siyasi-askeri anlaşmazlıklar çözülmüş değil. Bu nedenle, bunun bitmiş değil, ötelenmiş bir kriz olduğunu düşünüyorum. Suriye Arap Silahlı Kuvvetlerinin yeniden bir İdlib harekâtını ilerleyen aylarda başlatması da şaşırtıcı olmaz. Türkiye’nin bir yandan pozisyonunu tahkim ederken, bir yandan da İdlib sorununu Uluslararası mecrada bir insanı sorun olarak sürekli sıcak tutması gerekiyor.

        Peki İdlib’de Rusya’nın sağlıklı bir arabuluculuk yapması mümkün mü?

        İdlib’in güneyinde harekatı yürüten 25. Suriye Tümeni’ni ve 5. Suriye Kolordu’sunu kuran bizzat Ruslar. 25. Tümen’in, ABD ve AB tarafından savaş suçları nedeni ile yaptırım listelerine alınan komutanı General Suheyl Hassan, bizzat Rus Genelkurmay Başkanı Gerasimov tarafından madalyalar ile taltif edildi, Başkan Putin tarafından övgü ile hitap edildi… Rejimin İdlib harekatının başlangıcından beri, yoğun hava taarruzları da Ruslar tarafından sürdürülüyor… Sizce mümkün mü?

        REKLAM

        "REJİM UÇAKLARI F-16’DAN ATEŞLENEN GÖRÜŞ ÖTESİ FÜZELER İLE VURULMUŞ OLABİLİR"

        İdlib sahasında Türkiye için askeri anlamda üstünlük ve zafiyet yaratan durumlar nelerdi?

        Stratejik açıdan bakıldığında, harekat alanına önce çok sayıda zırhlı ve mekanize birlik ve elit komando birlikleri yığan Ankara, özellikle 36 şehit verilen saldırıdan sonra, teknoloji-yoğun bir konsept ile rejim unsurlarını kritik bölgelerde avlamaya başladı. Bunu da kara ateş-destek vasıtaları ve SİHA’ları ağırlıklı olarak kullanarak yapıyor. SİHA’ların güvenliği için de yoğun bir elektronik harp örtüsü kullanıldığı anlaşılıyor.

        Tabi en temel zafiyet, insanlı platformları Suriye hava sahasına sokamamamız ve Suriye hava sahasına derinlikli olarak etki projekte edecek uzun menzilli hava savunma sistemlerinin sağlayacağı şemsiyeden mahrum olmamız.

        Hava sahası kapalıyken rejim uçakları hangi teknoloji kullanılarak düşürüldü?

        Ağ merkezli harekât dersi olabilecek nitelikte bir müdahale ile. Muhtemelen havadan erken uyarı ve kontrol uçağı tarafından tespit edildikten sonra, Suriye hava sahasına bile girmeden, bir ya da birden çok F-16’dan ateşlenen görüş ötesi füzeler ile vuruldular… Eğer kullanılan, sözünü ettiğim AMRAAM füzelerinin gelişmiş varyantları ise, havadan erken uyarı uçaklarının sunduğu anlık hedef tespit verilerinden sadece F-16’lar değil, hava-hava füzeleri de son aşamalara kadar yararlanmış olmalılar. Tüm bu iletişim de datalink üzerinden gerçek-zamanlı olarak sağlandı.

        21. yüzılın harp & harekat ortamında başarının birincil teknik sırrı, tüm unsurlarınızın birbirleri ile ‘konuşabiliyor’ olması…

        REKLAM

        Bu harekat sürecinde Türk yapımı SİHA’ların etkisi ne düzeyde oldu?

        Türk SİHA’ları sahada çok iyi bir performans gösterdi. Esasen, bu da şaşırtıcı değil. Tedrici olarak bu trendi önce Fırat Kalkanı ancak esas itibariyle Zeytin Dalı Harekâtı ile gözlemlemek mümkün. Zeytin Dalı Harekâtı sırasında, etkisiz hale getirilen PKK / YPG terör örgütü militanlarının yaklaşık %30’unun SİHA’ların doğrudan ve dolaylı (istihbarat, gözetleme, keşif, hedef tespit) hedefi olduğunu görüyoruz. Ayrıca, SİHA ve İHA’lar ile kara ateş-destek unsurlarının birlikte çalışması, yani insansız hava sistemlerinin topçu unsurlarına hedef tespit ve muharebe hasar kıymetlendirmesi verileri sunması, kuvvet çarpanı etkisi oluşturuyor. Tabi, SİHA’ların platform olarak askeri kıymetlerinin yüksek olmasında, taşıdıkları akıllı, yerli mühimmat da ciddi rol oynuyor.

        Peki, Türkiye insansız hava aracı sistemlerinde nasıl bu kadar başarılı oldu?

        Birincisi, Türk savunma sanayisinin ürünü olan milli İHA ve SİHA’lar, gerçek çatışma koşullarında kullanılarak bugünlere geldi. Üstelik, Suriye harekatlarındaki yoğun deneyim, 2016 – 2020 periyodunda belki de onlarca yıllık geri-bildirimi dört senede verdi. Tıpkı bir cerrahın ameliyat tecrübesi, bir pilotun uçuş saatleri gibi, silah sistemlerinin de tanıtım broşürleri, tatbikatlar ve test sonuçlarının ötesinde, gerçek koşullarda evrimleşmesi çok kritik bir husus. İkincisi, savunma sanayii ile uygulayıcılar, yani Türk güvenlik güçleri ve özellikle Silahlı Kuvvetler arasında doğrudan bir geri-bildirim ve geliştirme ilişkisi tesis edildi. Sektör, sonuçları doğrudan kullanıcıların deneyimlerinden aldı. Üçüncüsü, platform kadar mühimmata da yatırım yapıldı. En önemlisi, siyasi irade ve savunma planlayıcıları, insansız sistemleri askeri modernizasyon stratejisinin merkezine oturttu.

        REKLAM

        "SÜRÜ SİHALAR ARI KOLONİLERİ GİBİ"

        Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir “Sürü İHA’ların da AR’GE’si yapılıyor. GPS’ten bağımsız otonom çalışabilecek bu İHA’lar” dedi. Önemi ve farkı nedir Sürü SİHA’ların?

        Sürü İHA’ların temelinde gelişmiş algoritmalara ve yapay zeka teknolojilerine dayanan yüksek bir otonomi var. Bütünü oluşturan her bir ajanın ve sistem bileşeninin birbirleri ve sistem ile doğrusal olmayan etkileşimi sonucunda, ortaya bütüne ilişkin makro düzeyde bir davranış çıkıyor; örneğin kuşların sürü halinde uçarken çizdiği şekiller, arı kolonileri ya da karıncaların toplu davranışları gibi... Bir kuş sürüsünün davranış paternleri tek bir kuştan, bir karınca kolonisinin davranış paternleri tek bir karıncadan çok farklı. Bu nedenle sürü İHA araştırmalarında yalnızca robotik teknolojilerine değil, biyolojiden yapay zekaya, bilgisayar biliminden tıp ve matematiğe kadar çok geniş, disiplinler arası bir yaklaşım gerekiyor.

        REKLAM

        Sürü İHA sistemlerinin, konsept düzeyinde, iki temel özelliği var. İlki, uzaktan kumandalı sistemler olmaması. Bunlar otonomi seviyesi yüksek sistemler olacak, yani hem karar verecekler hem de kararları sonucu öğrenecekler ve davranışları sürekli uyum sağlayacak. İkincisi, yüksek koordinasyon sonucunda manevra anlayışında devrime neden olacaklar.

        REKLAM

        Tabi, şunu da eklemeliyiz. Sürü İHA teknolojilerine yatırım yapan bir ülkenin, eş zamanlı olarak, ilgili harekat tasarılarına ve konsept üretimine de yatırım yapması gerekir. Bakın, Bayraktar TB-2 dünyada sınıfının en iyilerinden diyebileceğimiz bir sistem, dayanağı da gerçek çatışma koşullarındaki performansı… Bu dünya çapında silah sistemini üretebiliyoruz ancak düşünce kuruluşlarımız bu sisteme ilişkin dünyada referans olacak çok sayıda rapor ortaya koyabilmiş değil… Yani, Sayın Cumhurbaşkanının da sıklıkla vurguladığı gibi, yıllarca insansız sistemlere ilişkin taleplerimizin karşılanmaması bizi SİHA üreten bir ülke konumuna getirdi. Şimdi, yabancı düşünce kuruluşlarının, örneğin RAND’ın hazırladığı raporlara ilişkin bir tepkimiz var ise, çözüm saatlerce televizyonlarda raporun orjinalini dahi okuyamayanların şikayet etmesinden değil; RAND Corporation ayarında Türk kuruluşları inşa etmekten geçiyor… Bu düzeyde SİHA üreten bir ülkenin, ürettiği başarılı SİHA’lara yakışan bir strateji toplumu da üretebilmesi lazım.

        REKLAM

        "MODERN SAVAŞLARI ELEKTROMANYETİK SPEKTRUMDA DA KAZANMAK ZORUNDASINIZ"

        Rus yapımı Pantsir S-1 hava savunma sistemlerinin imha edilmesi nasıl mümkün olabildi?

        Bu başarının birçok nedeni var. Öncelikle ‘görünmeyen’ kahramanı tanıtalım. Modern harp sahalarının en kritik boyutlarından biri de elektromanyetik spektrum. Okurlarınız televizyonlarından tankların ilerlediği, füzelerin hedeflerini vurduğu fiziksel harp sahasını izliyor. Ama bu sahnenin arkasında, komuta-kontrol sistemlerinin muharip unsurlar ile iletişim kurduğu, uydulardan, radarlardan, erken uyarı uçaklarından gelen verilerin işlendiği, çeşitli sistemlerin birbirleri ile anlık veri paylaştığı bir de elektromanyetik spektrum var. Modern savaşları elektromanyetik spektrumda, yani görünmez harp sahalarında da kazanmak zorundasınız. Ruslar Kırım’da hibrit harp faaliyetlerini gerçekleştirirken, Ukrayna’nın yarısında sivil ve askeri iletişim hatlarının felce uğratıldığını unutmayalım.

        REKLAM

        Aselsan yapımı KORAL sistemi başta olmak üzere, Türk elektronik harp faaliyetleri Suriye hava savunma sistemlerinin imhasında çok önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Zira, insansız hava araçları birçok durumda mühimmatlarını Pantsir menzili dahilinde ateşliyor…

        Bir diğer kahraman elbette Türk insansız hava sistemleri. Bu sistemlerin varlığı sayesinde, çok tehlikeli bir hava sahasında pilotlarımızı ve birim maliyeti çok yüksek insanlı platformları riske etmeden, derinlikli harekât yürütebiliyoruz. Üstelik, yıllar boyu bu kadar yoğun kullanıma rağmen, mekanik nedenlerle verilen kayıplar da son derece düşük. Bu büyük bir başarı. Son olarak, Roketsan yapımı akıllı mühimmatları da unutmamak gerekiyor.

        REKLAM

        "EKSİĞİMİZ STRATEJİK SİLAH SİSTEMLERİ"

        Türkiye’nin milli savunma sanayinde elindeki en büyük avantajlar ve eksikler neler?

        En büyük avantajlarımız, birçok konvansiyonel segmentte kendi silahlı kuvvetlerimizi %65 oranı ve üstünde donatabiliyor duruma gelmiş olmamız, robotik harp ve insansız sistemler trendini yakalayan ülkelerden biri konumuna ulaşmamız, savunma sanayiinin kamuoyunun desteğini sağlamış olması, uygulayıcılar ile üreticiler arasındaki geri bildirim mekanizmalarının normalde ağır olan Türkiye bürokratik mekanizmalarını aşarak hızlı ilerlemesi ve milli silah sistemlerimizin gerçek çatışma koşullarında evrilmesi...

        REKLAM

        İnsansız hava sistemleri bakımından Türkiye, esasen kritik bir eşikte duruyor. Suriye harekatlarında gördüğümüz gibi, taktik ve İngilizce kısaltması ise MALE dediğimiz orta irtifa / uzun menzil sistemlerde Türk savunma sanayii ve güvenlik güçleri kendilerini kanıtladılar. Şimdi iki ayrı tabii hedef var. İlki, daha yüksek harp yükleri, daha gelişmiş sistemler taşıyacak, örneğin test uçuşları gerçekleştiren Akıncı gibi, bir takım stratejik görevler de icra edebilecek üst segment operatif SİHA’ları envantere katmak. Bunlar, daha büyük, daha caydırıcı, bir seferde çok yoğun ateş gücünü düşmana yönlendirebilecek silahlar olacak. Libya’da ve Suriye’de, bu sınıfta SİHA’lar görev yapıyor olsa idi, bugün durum çok farklı olurdu. İkinci hedef ise, daha akıllı, gerektiğinde hedef tespit ve angajmanını da kendisi yapabilecek, otonomileri yüksek sistemler dizayn edebilmek ve üretebilmek. Bu kritik eşikler atlatılırsa, Türkiye, insansız sistemler anlamında farklı bir ligde olacaktır. Öte yandan, bu eşiklerin askeri modernizasyon ile sınırlı olmadığı, bilimsel & teknolojik kapasitede ve en iyi beyinlerin kullanılabilmesinde bir sıçramayı gerektirdiği unutulmamalı.

        Dezavantajlarımızın başında, daha önce belirttiğim gibi, siyasi-askeri meselelere ilişkin dünya çapında kurumlar ile yarışacak bir strateji toplumunun inşa edilememiş olması geliyor. Türkiye, DEAŞ tehdidine karşı konvansiyonel kara birlikleri konuşlandırmış tek NATO ülkesi konumunda. İttifak içinde de, Fırat Kalkanı Harekatı’nı başaracak çapta çok az, belki bir ya da iki tane ülke var. Buna karşın, dünyada önde gelen askeri okulların ve harp çalışmaları bölümlerinin yararlanabileceği, Fırat Kalkanı Harekatı’nı inceleyen, yabancı dilde kaç tane referans kitap var? Bahsettiğim yayınlar, sıklıkla rastladığımız hamasi, popülist, kötü roman denemeleri gibi olanlar değil elbette… Sonunda bir kaynakçası, dayandığı bir metodoloji olan ve dünyanın askeri okulları tarafından müfredata koyulabilecek gerçek askeri bilimler yayınları…

        REKLAM

        Teknik açıdan, eksikliğini çektiğimiz bir diğer konu stratejik silah sistemleri. Taarruzi olarak Bora balistik füzesinin katettiği aşamayı ve deniz kuvvetleri için geliştirilmesi üzerinde çalışılan Gezgin seyir füzesi projesini yakından izliyoruz. Geçtiğimiz yıl, Bora’nın gerçek bir operasyonda kullanılmış olması önemli bir gelişme. Gezgin seyir füzesinin denizaltılara entegre edilmesi ise, ABD Tomahawk ve Rus Kalibr füzeleri benzeri yetenekleri, elbette başlangıç için farklı menzillerde, sağlamış olacak. Önemli olan o lige girebilmek.

        Savunmaya yönelik stratejik silah sistemlerinde ise, yüksek irtifa & uzun menzilli boyutu da kapsayacak hava ve savunma mimarisi Türkiye’nin on yıllardır eksikliğini çektiği bir konu olmayı sürdürüyor. Standalone, yani tek başına çalışması planlanan S-400’lerin bu açığı kapatması mümkün değil…

        "S400 CAYDIRICI BİR SİSTEM AMA NATO-UYUMLU BİR TERCİH DAHA DOĞRU OLACAKTI"

        Sınıra Patriot yerleştirilmesi anlamlı olur muydu? “ABD’nin elinde şu an yok” dedi Cumhurbaşkanı. Başka ülkelerden tedariki de tartışılmıştı geçmişte. Siz S 400- Patriot kıyaslamasında hangisini daha verimli buluyorsunuz?

        Sınırda, Türkiye’nin kullanabileceği uzun menzil & yüksek irtifa bir sistemin bulunması, Suriye Arap Hava Kuvvetleri’nin etkinliğinin sınırlanmasında elbette büyük fark oluşturacaktı. S-400, Patriot ya da Avrupalı SAMP-T opsiyonları ile ilgili ise değerlendirmem başından itibaren aynı… Bu silah sistemleri, ancak belirli bir mimari içinde, ağ-merkezli etkinlerine göre analiz edilebilirler. Bu açıdan, Çin’in S-400 alımı, İsveç’in ise Patriot’u tercih etmesi isabetlidir. Aksi ise mantıksız olurdu…

        REKLAM

        S-400, henüz harp sahasında denenmiş olmasa da, saygın Batı kaynaklarında dahi caydırıcı bir stratejik hava savunma sistemi olarak gösteriliyor. Ancak önemli olan, S-400’ün geniş bir yelpazenin parçası olabilmesi. Bu açıdan, Türkiye’ye en uygun sistem değildi kanaatimdeyim, NATO-uyumlu bir tercih daha doğru olacaktı…

        "REJİM YANLISI MİLİSLER ÜZERİNDE İRAN, RUSYA'DAN DAHA ETKİN"

        Suriye'de rejim yanlısı milislerin gücü şu an ne düzeyde?

        Baas rejimi ve askeri enstrümanı olan Suriye Arap Silahlı Kuvvetleri ne yazık ki Türkiye’de yeterince tanınmıyor, bu konudaki harp çalışmaları literatürümüz oldukça sınırlı. Oysa Türkiye, on yıllarca, daha önce bir söyleşide kullandığım tabir ile, bu ‘Arapça konuşan Kızıl Ordu’ ile yan yana yaşamak durumunda kaldı, üstelik Hatay ilimizi kendi resmi haritalarında kendi toprağı olarak gösterirken... Hafız Esad diktatörlüğünün yürüttüğü vekaleten harp faaliyeti sonucu, PKK terörüne de binlerce can verdi…

        Direktörlüğünü yürüttüğüm EDAM Güvenlik ve Savunma Araştırmaları Programı kapsamında, Suriye İç Savaşı’nın başından itibaren, Baas savaş makinesini yakından izliyoruz. Özetle üçlü bir yapıdan bahsedebiliriz. Çemberin en dışında, geniş, konvansiyonel birlikler var. Bu birlikler genellikle ülkedeki çoğunluğu da oluşturan Sünnilerden askere alımlar ile teşkil edilmiş durumda, rejime bağlılıkları ve harbe hazırlık seviyeleri düşük, ordu içindeki muhaberat unsurları ile ve garnizonlarından çok uzağa büyük ölçüde konuşlandırılmadan ayakta tutuluyorlar. Unutulmaması gereken husus, bir Suriye Tümeni’nin, NATO birliklerinden çok Sovyet Tümenine benziyor olması. Yani, Baas rejimi ve istihbaratı, siyasi kontrol mekanizmaları ile askeri birliklere nüfuz etmiş durumda...

        Bunun dışında, sayısal olarak düzenli birlikleri de geride bırakan milis güçleri görüyoruz. Bu seviyede, Irak, Afganistan, Pakistan gibi ülkelerden İran Devrim Muhafızları tarafıdan teşkil edilen militanları ve Lübnan Hizbullahı unsurlarını da görmekteyiz, milis kuvvetler üzerinde Tahran, Moskova’dan daha etkin. En içeride ise, mezhep esasına göre teşkil edilmiş, Cumhuriyet Muhafızları, Suriye Arap Hava Kuvvetleri İstihbarat’ına bağlı özel harekât birlikleri, Özel Kuvvetler, Mahir Esad komutasındaki 4. Zırhlı Tümen, Ruslar tarafından desteklenen 5. Kolordu, 25. Tümen gibi birlikler var. Bunlar rejime bağlılık ve teçhizat açısından ayrıcalıklı birlikler. Elbette temel tedarik kaynağı Rusya… T-72B3, T-90 gibi ana muharebe tankları ve çok namlulu roketatar sistemleri göze çarpıyor. Hava kuvvetleri, çoğu Soğuk Savaş’tan kalan, eski platformlardan oluşuyor. Deniz kuvvetleri ise en mütevazı kapasiteye sahip.

        Kanımca geleceğe yönelik esas endişe kaynağı, balistik füze sistemleri ve eksik kimyasal silahsızlandırma süreci sonrasında kitle imha silahları envanteri ve programları. Ülkemizde pek dikkat çekmiyor ancak, bu alanda Suriye – Kuzey Kore işbirliği üzerinde dikkatle durulması gerekiyor.

        REKLAM
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ