Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ekonomi Para "Toprak bize 'karşı harekat' uyguluyor" - Makro Ekonomi Haberleri

        Ali Çağatay: Göreve geldiğiniz günden beri gördüğünüz resmi bize anlatır mısınız?

        TMSF Başkanı Gül: Modern devleti en fazla vergi alan devlet anlamında tanımladınız ama vatandaşa hizmet vs. noktasında vergiyi herkesten ödeme gücüne gör alan ve bunu en iyi şekilde dağıtan devlet olraka değerlendirmek lazım. Dolayısıyla kamuoyununda ödediği vergilerin hesabını en iyi şekilde sorduğu devlet modern devlet bu manada denilebilir. Orada da tabi kaynakların etkili bir şekilde gerek kamuda gerekse özel kesimde en iyi şekilde kullanılmasını sağlamak lazım.Bunun için o devlet için iki tane önemli kavram var.Bu kavramlardan bir tanesi demokratik devlet, öbürü hukuk devleti.Bunlar birbirini besleyen 2 tane kavram.Bu kavramların kalitesi devletin kalitesini artırıyor.Bu kavramlardaki aksaklıklar, zayıflıklar devletin kalitesine olumsuz olarak yansıyor.Tabi burada bizim gibi kamu kurumları açısından yapılması gereken şeyler, herşeyden önce kamu ve hukuk sisteminin bzilere yüklemiş olduğu görevleri en iyi şekilde en ahlaki ölçüde yerine getirebilmek ve bunun sonuçlarını kamuoyuna sağlıklı bir şekilde aktarabilmek olsa gerek. TMSF de kurulduğu günden bu yana mevcut hukuk sisteminin aksaklıklarıyla birlikte yürümeye çalışan görevlerini yapmaya çalışan bir kurum. Bu kurum özellikle 2004 sonrası yeniden yapılanmayla birlikte geçmiş ekonomik krizlerin de etkisiyle Türkiye finansal sisteminin hastalıklarının belli ölçüde tedavisi amacıyla hızlı ve etkin bir şekilde tasfiye mekanizması yürüttü. Daha yürütmeye de devam ediyor. Tabi bu hızlı ve etkin tasfiye mekanizmasını etkileyen birçok etken var. Bunlardan bir tanesi iyi bir hukuk sistemi.İkincisi iyi bir idare, idaredeki çalışanların kalitesi. Üçüncüsü vatandaş devlet ilişkilerinin düzeyi.Yani devletin vatandaşa, vatandaşın devlete güven duygusunun yüksek noktalarda olması. Bu durumu biz devlet olarak derecesini ne kadar çok artırabilirsek etkinliğimizi de o kadar çok artırabiliyoruz.Vatanadaş kamu kurumunun,TMSF'nin ya da bir başka kurumun faaliyetlerinin etkinliğini değerlendirirken şunu düşünecek tabi; nihayetinde TMSF bu işleri yaparken adil oluyor mu? Yani adilden kastedilen şey nedir? Tabi adalet iki boyutlu bir kavram biliyorsunuz.Yatay ve dikey adalet.Aynı durumdaki insanlara aynı adaleti uygulamak, farklı durumdaki insanlara, kurumlara veya şirketlere farklı muameleyle adalet oluşur. Yani eşitlik adaletin sadece bir unsurudur.Eşitik adaleti tam anlamıyla sağlamaz.Farklı durumdakilere eşit muamele yaparsanız adil olmazsınız.

        Kerem Alkin: Bazen kamuoyuna çok haklı olduğunuz noktaların yanlış yansıtıldığı olaylarla karşı karşıya kalmışsınızdır.Bu konudaki tecrübeleri bize nasıl aktarabilirsiniz? Çünkü adalet mekanizması ve diğer hususlar muhtemelen bu noktalarla çakışıyor.

        Gül: Biz kamu kurumları olarak yani sadece TMSF olarak baktığın zaman ne kadar etkin bir çaba içinde olursak olalım, şu anlamda söylemiyorum sakın yanlış anlaşılmasın, biz herşeyi çok mükemmel yapıyoruz, bizim hatamız yoktur tarzında birşey gibi bir iddiada değilim, olamam çünkü nihayetinde biz bir örgütüz, örgütün çalışanları insanlardan oluşuyor, insanlar da hata yapabiliyor, dolayısıyla biz de hata yapabiliriz.Bizim yaptığımız işlemlerle ilgili olarak bir hukuk devleti içersinde yaşadığımızdan dolayı, aldığımız kararlarla ilişkili olarak,mutlaka yargı yolu, yargu mekanizması açık olacaktır.Dolayısıyla yargı yolu, yargı denetimi zaten istenilen birşeydir,olması gereken birşeydir. Yani bunun yargı yolunun demokratik hukuk devleti içersinde açık olması zaten bizim de arzuladığımız devletin olmazsa olmaz bir parçasıdır. Fakat tabi burada işlemlerimizi yaparken bütün kamu kurumları yargı, idare birbirimize destek olmak durumundayız.İyi niyetli bir şekilde topluma en iyi şekilde nasıl hizmet edebiliriz, onun yollarını aramalıyız, açmalıyız, bu noktada yasal düzenleme ihityacı varsa yasal düzenlemede ihtiyaçlarımızı kurumların parlamento tarafından yerine getirelerek yapılması gerekiyor.Yargısal olarak yargıya giden uyuşmazlıklarda uyuşmazlıkların adil bir sonuç doğurabilmesi için tarafların iyi bir şekilde dinlenmesi gerekiyor.Bu çerçevede yapılan kamusal işlemin öbür boyutu da vatandaş hukukudur.Vatandaş hukukunu koruma noktasında inanın TMSF, özellikle ben bu noktaya çok vurgu yapıyorum,vatandaş hukukunun çiğnenmemesi, vatandaş hukukunun korunması noktasında çünkü iyi bir hukuk devletinin oluşması noktasında, çünkü devlet her zaman güçlüdür, o güçlülük çerçevesi içersinde, bazen mekanizmaların iyi çalışamamasından, bazen kötü niyetten, vatandaşa zarar verebilir. Vatandaşa zarar vermeyi minimize edecek, onun mutluluğunu ve onun durumunu iyileştirecek hem idari kararlar vermek durumundayız, onun yargısal yansımaları da paralel yürümeli diye düşünüyorum.

        Video için tıklayınız

        Gül: Şimdi mesela şurada size şu örneği vereceğim;bizim mesela uyguladığımız 6183 sayılı amme alacakları tahsil usulü hakkında kanun vardır.Bu kanun çok eski bri kanundur.1930'ların o devletçi felesefesinin beslediği bir kanun olmakla birlikte hala uygulanmaktadır, sert bir kanundur, burada idareye bu manada özellikle devletin demokratikleşmesi ve vatandaş hukukunun korunması açısından devlete önemli görevler düşmektedir.Fakat burada önemli bir 62. madde var. Bu madde der ki, tahsil dairesi alacaklı amme idaersi ile borçlunun haklarını telifle mükelleftir. Yani tahsil dairesi sadece alacaklı amme idaresinin değil, borçlunun haklarını da korumaktadır. Faraza,borçlunun borcu 100 liraysa, borçlunun 500 liralık 1.000 liralık malını haczet, borçlunun ihtiyacı olan, barınması için yaşaması için gerekli olan şeyleri haczetme veya satışa çıkarma gibi...Şimdi bunlara biz mümkün mertebe riayet etmeye çalışıyoruz.Belki ilk aşamda, ilk karambolde bunları ayıklamasak bile sonradan baktığımızda vatandaş hukununu korumaya yönelik işlemler yapıyoruz.

        Kerem Alkin: Burada sanırım siz öyle bir denge gözetiyorsunuz ki bir yandan da o işadamının ya da o kuruluşun faaliyetlerini sürdürmek suretiyle TMSF'ye ya da topluma karşı olan yükümlülüklerini de yerine getirmesine de bir şekilde destek olunması gerekiyor.Dolayısıyla iş faaliyetini önemli ölçüde durduracak noktada bir müdahale olursa bu defa da onların yerine geitirilmesinde bir problem olabilir.Sanırım orada çok hassas dengeleri gözetiyorsunuz ve toplum lehine o sürecin çalışmasını sağlıyorsunuz...

        Gül: Evet çok doğru. Şimdi bu çerçevede şunu söyleyebilirim,biz bize gelen, bize başvuran, bizimle protokol yapıp ödeme iradesi gösteren istisinasız herkesle protokol yapmaya hazır olduk. Yaptık, birileriyle yapamadık. Niye yapamadık, yapamamazın nedeni biz değiliz, tamamen karşı muhataplarımız oldu. Çünkü normal protokol mantığı şudur,yani bir teminatı olan varlığı olan bir grupla protokol olur.Biz inanın bazen avrlığı olmayan teminatı olmayan veya teminatı çok yetersiz olan gruplarla bile protokol yaptık.O protokollerin bir kısmı bozuldu,işemedi ama belki tutar dedik.Yani onu bile zorladık.Varlığı olan gruplarla gelişigüzel onları biran önce zorm kullanarak satma noktasını da değil,açık bir şekilde protokolün bir parçası olarak değerlendirmek istedik.fakat bunu bize başvuranlarla yapabildik,başvurmayan, protokol yapma isteği içersinde olmayan kişilerle bu protokolü yapamadık.Biz bir protokol yaptık,protokoller yürümedi,zaman geçti,yine bıkmadık yine protokol yaptık.

        Ali Çağatay: Varlığı olanlar ve olmayanlar dediniz... Bu öenmli bir ayırım. Balkaner,Zeytinoğlu,Toprak Grubu,Nergis gibi gruplar varlıkları olan, görünür bir takım varlıklara sahip gruplar. Dolayısıyla onlarla protokol yaparken çok fazla zorlanmadınız ama işte Murat Demirel,Korkmaz Yiğit,Erol Aksoy gibi bazı gruplarda ise bu varlıkları göremediniz...

        Gül: Aksoy'la bir kere protokol yaptık.Yürümedi...

        Ali Çağatay: Adım adım gidelim.Çözüme en yakın ve en uzak olduklarınız kimler?

        Gül: Çözüme en yakın olduğumuz şu an Garipoğlu.Başkanlığa atandığım günden kısa bir süre sonra Garipoğlu Grubu'yla bir protokol yaptık.Varlık borç dengesi açısından elverişli bir grup idi.O grupla mallarının bir ksımını ihale yoluyla bir kısmını dışardan para getirmek suretiyle, bir fon bulmak suratiyle tasfiyesi noktasında bir anlaşma yaptık. Bugünlerde sonuçlanmak üzere.

        Ali Çağatay: Ne kadar borcu var? Ne kadar tahsil edeceksiniz?

        Gül: Aşağı yukarı 225 milyon dolar civarında bir tutarla biz Garipoğlu dosyasını kapatacağız. Burgaz Rakı ihale sürecini bekledik.Bugünlerde Rekabet Kurlulu şartlı bir şekilde Mey İçki'ye onay verdi, oradan gelecek parayı bekliyoruz.herhalde ağustos ayı içersinde o para bizim kasamıza gelir diye düşünüyoruz. Yine Ak Maya'yı ihalenin bir unsuru olarak sattık. Yine o kasamıza girdi.Onunla ilgili Rekabet Kurulu kararını bekliyoruz.Geri kalan parayı da ilgili hakim ortak bize tamamlayacak.

        Ali Çağatay: Nergis Holding ve Zeytinoğlu'yla ne noktadasınız?

        Gül: Nergis Holding'le şimdi yine borç rakamını ödenebilir bir noktaya düşürmeye çalıştık. Yaklaşık bu 1.5 milyar dolarlık bir borç fakat yapacağımız indirimlerle 1milyar dolar civarında bir tutarla, bu sene yapmış olduğu ödemeyi de onun içersine mahsup etmek suretiyle bir protokol yapmaya çalışıyoruz.Çözüme çok yakınız.Onunla ilgili belki önümüzdeki günlerde Nergis Grubu'yla protokolü tamamlayabiliceğiz.Zeytinoğlu yine gerek yurtdışından bir fon bulmak suretiyle kredi bulma noktasında bir temini vardı. Onunla ilgili o talebi uygun bulduk fakat çalışması sürüyor.

        GÜL: Daha henüz sonuçlandıramadı, fakat bunun içine şeyi de kattık. Bunu sadece kredi ilişkisiyle değerlendirme, sen bu varlığı aynı zamanda dışarıya pazarla. Bu “pazarla” tabirini özellikle kullanıyorum. TMSF şöyle bir algılama içinde “insanların varlıklarına zorla ek koyuyor, onlara hiçbir hak tanımadan cebri icra yoluyla satıyor. Cebri icra bizim en son başvurduğumuz yol. Biz birinci derecede uzlaşıyı tercih ediyoruz. Uzlaşının bütün unsurlarını son noktaya kadar zorluyoruz. Eğer uzlaşı noktasında başarılı olamazsak, o zaman cebri icra yoluna başvuruyoruz. Özellikle ağustos ayı bizim bu varlıkları bizim satmamız ya da onların satması noktasında karar ayı olacak. Ağustos ayına kadar onlara süre vermiştik. Onlar bize kasımdan beri mart mayıs ağustos, en son ekim diye uzattılar. Biz dedik ki ağustos ayı son olsun, 3 kere uzattık. D,yelim ki yerine getiremedi, biz yine cebri icra yoluyla bir an önce satalım, ne alırsak alalım tarzında hareket etmiyoruz. Bu getiri getirecek şekilde varlığı pazarlayacağız. Bizim burada amacımız maksimum getiriyi elde etmek. Yurtiçinde ya da yurtdışında maksimum getiriyi sağlayabileceğimiz grup ya da gruplar varsa, bu çerçevede onlara bir danışman firma bulmak suretiyle, buradan en yüksek getiriyi sağlamaya çalışıyoruz.

        KEREM ALKİN: Uluslararası konjonktüre de dikkat ediyorsunuz. Değerleri bunu dikkate alarak en yüksek getiriyi sağlayacak şekilde nakde dönüştürüyorsunuz.

        GÜL: Bunu 2005’te de yaptık mesela. Uluslararası konjonktürü takip etmek noktasında bunu her zaman yapmak mümkün değil tabii. O biraz da denk gelecek. 2005’te hakikaten bizim satışlarımız çok başarılı oldu. Bizim beklediğimiz başarının çok ötesine çıktı. Birçok şey denk geldi. Siyasi ve ekonomik istikrar, AB sürecinin yarattığı iveme varlık fiyatlarının maksimum noktasında varlıkları satabildik. Ondan sonraki süreçte 2008, 2007 ve 2009’u düşündüğümüzde hakikaten bu bir şans. Biz ekonomiyi takip ederek diyoruz ki biz bunu şu dönemde yapalım ama bunu devamlı da erteleyemeyiz. Belli bir noktada tutmamız gerekir. O biraz bizim elimizde biraz da dış faktörlere bağlı.

        ALİ ÇAĞATAY: Çukurova, Balkaner ve Toprak Grubu ile ilgili de birkaç cümle söylerseniz.

        GÜL: Çukurova’nın Pamukbank’tan kaynaklanan borcunu grup kapattı ve bize ödedi. Onun dışında da Interbank kaynaklı Nergis grubuna bankayı devrederken kullandığı kredileri gruptan istedik. O çerçevede de grupla protokol yaptık. O protokol hükümleri yürüyor. Dolayısıyla Çukurova’yla da bu manada da bir problemimiz yok. Belki önümüzdeki günlerde bir peşin ödeme iskontosuyla bunu kapatabileceklerine dair bir ışık aldık.

        ALİ ÇAĞATAY: iskontoyu daha ileriye çekme gibi bir öneriniz var mı?

        GÜL: Grubuna göre, teminatına borçlunun durumuna göre bunu yapabiliyoruz. Ama biz bunu bankalardan çok daha adil bir şekilde yapabiliyoruz. Nihayetinde bir kamu kurumu olma sorumluluğu içinde hareket ediyoruz. Kamu bankaları bu konuda bizim kadar hassas değil. Biz bu konuda, özellikle borçlulara işin finansal aritmetiğine de çok fazla girmeden… Çünkü bugünkü faiz oranlarıyla düşündüğümüzde yüzde 35 indirimin çok ciddi bir indirim olduğunu da takdir edersiniz. 2004’ün yüzde 35’iyle şimdinin yüzde 35’i çok farklı.

        Balkaner’le daha önceki yıllarda bir protokol yapılmıştı ve yürümemişti. Dolayısıyla ilgiliyle yeniden bir protokol yapma çalışması içinde olduk ve Mart ayında yaptık. Fakat onunla ilgili de bir mahkumiyet kararı çıktı.

        ALİ ÇAĞATAY: Ali Balkaner içeriye girecek, o zaman borcu ödeyecek adam yok…

        GÜL: Şimdi onun varlıklarıyla ilgili olarak eşi ilgileniyor. Ama mahkumiyet kararı ceza yargılamasını ilgilendiren bir şey bizimle çok doğrudan ilgili değil. Dolaylı olarak bizim borcun ödenip ödenmemesiyle alakalı. Bu varlıklarla alakalı ilgilinin eşi, avukatları, vekilleri yine bu protokolün şartlarını yerine getirme noktasında arayış içinde. Ve onlara da bu manada biz mahkum olup olma kriterini dikkate almadan alacak tahsili perspektifiyle hareket etmek suretiyle biz alacak tahsilatı yapıyoruz yani ilgilinin ceza yargılamasının sonucunda mahkum olup olmaması bizi ilgilendiren bir şey değil. O ceza kukunu ilgilendiren bir şey. Bizim dışımızda olan bir şey. Ama biz bizimle protokol yapan, bizimle anlaşan herkese ceza yargılaması noktasında da eğer yargı bizim görüşümüze başvurursa onlarla ilgili olarak olumlu şahadetlerde bulunuyoruz.

        KEREM ALKİN: Toprak Grubuyla ilişkilerde ne tğr sorunlar gündeme geliyor?

        GÜL: Toprak Grubu denildiği zaman ben TMSF’ye ilk başladığım zaman, ikinci başkan olarak başladığım zaman ilgili hakim ortakla belki de en fazla görüşme yapan kişi benim. Özellikle arkadaşlar bunu söylerler, yani sanayiciye vs. imkan tanıma noktasında TMSF yöneticisi olarak ben çok istekliydim doğrusunu söylemek gerekirse işçi çalıştıran, istihdam sağlayan, işletmeleri olan hakim ortaklara biraz daha farklı davranılması gerektiğini düşünmüşümdür. Ve bu çerçevede defalarca ilgili hakim ortakla görüşmeler yaptım. Hatta arkadaşlar bazen bu kadar görüşme yapıyorsun bıkmıyor musun diyordu. Bazen o kadar çok dinlerdim ki bir kamu görevlisi bir hakim ortağı bu kadar dinler mi diye de sorgulanabilir bu manada. Geçmişte, 1970’li yıllarda, 80’li yıllarda yaptıklarını anlatır, şudur budur ama nihayetinde TMSF’deki borç bir ayrıntı, bir unsur haline dönüşür. Türkiye için ne kadar faydalı olduğunu vs. ne kadar önemli bir kişi olduğu noktasında, devletten teşvik alacağı olduğu noktasında onları alamadığını, ondan bahseder. Biz de tabii TMSF yöneticisi olarak TMSF kanadı açısında alacağımızın tahsili yönünde görüşme yapmak istiyoruz. O belki konuşmamızın çok az bir bölümüne gelir. Defalarca dinledim ve 2004 senesinde bir protokol yaptık. Bu protokolün esası şuydu: Varlık satışıyla borç eritme. Biz işletmelerinde ağırlık kendisinde olmak üzere yönetici bulunduracaktık ama bizim yöneticilerimiz azınlıkta olacaktı. Temel olarak işletmeleri kendileri yönetecekti. Denetim bizde olacaktı, bu süreç içerisinde ,işletmelerden herhangi bir para çekmeyecektik zaten çekmiyorduk. Çekmiyorduk da

        Ali Çağatay : Yani hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edeceklerdi.

        GÜL: Fakat biz dedik ki senin işletme dışı varlıkların var. Bu işletme dışı varlıklarını sen sat paraya çevir, taksitleri bu şekilde öde. Bunları rahatlıkla ödeyebilirsin. Çünkü ödeme kolaylığı açısından en önce TMSF Toprak’la helalleşecek. Toprak borcunu ödeyecek sanayici iş adamı olarak yoluna devam edecek diye düşünmüştüm.

        Ali Çağatay: Sükut-u Hayal mi var?

        GÜL: Sükut-u hayale uğradım ama defalarca uğradık. Yani doğrusunu söylemek gerekirse çok ilginç bir davranış durumuyla karşı karşıya kaldık. Geçmişten bugüne kadarki sürecek baktığımız zaman belki dışarıda zaman zaman bir takım televizyon kanallarında konuşuyor. Şimdi hakikaten ilk konuşmaları o kadar inandırıcı ki bizi de bir çok noktada inandırmıştı hakikaten bunları iyi tahlil etmek lazım. Yani ben medyadan arkadaşlardan da kamuoyundan şunu istiyorum. Bu olayı çok iyi takip etmek ve tahlil etmek lazım. TMSF gerçekten bu hakim ortağa haksızlık yapmış mı yapmamış mı? Biz bu hakim ortağı devletin yapabileceği her türlü toleransı gösterdik. Ama kendisinde varlık satmama varlıkları elinde tutma ve bir şekilde borcu çok küçük düşürerek kapatma isteği var. Biz 2004 senesinde o işletme dışı gayrimenkullerin bir kısmını dedik ki hemen satılabilecek gayrimenkulleri hiç işletme ile alakalı değil, bunları sat parasını bize getir, satmadı. İkincisi projelendirerek satılacak gayrimenkuller.. Onlar için 2 yıl öngördük. Bunu 2004 için söylüyorum. 2 yıl bitti, ortada bir proje yok. Neden yok? İşte biraz da ha dişinizi sıkın ben emsal çıkarttırıyorum, işte daha iyi olacak falan filan. Neyse belli bir noktaya geldi, o emsaller de çıktı, o gayrimenkullerin değeri de arttı. Biz tolerans gösterdiğimiz gibi başka kamu kurumları da tolerans gösterdi. Bana diyor ki sanayicinin parası olmaz devlet verecek.. ben de diyorum ki o zaman herkes sanayici olur. Sanayicinin parası olmaz lafı çok garip bir laf. bu arada İş Bankası ipoteği var, Libadiye’de önemli bir gayrimenkul var. Nasıl olsa TMSF bunu satamaz, sattığı zaman İş Bankası’na para tamamıyla gideceği için TMSF’de kalsın… Fakat biz İş Bankası İpoteğini aldığımız için, bir para karşılığında bu sefer gayrimenkulün ciddi olarak satılacağını anladı. Tamam ben satayım dedi. İyi sen sat dedik. Ben ihaleyi yapayım dedi. İyi sen yap dedik. TMSF’nin dışında ihale yaptı, kendisi,. Biz sadece dışarıdan gözlemci olarak… Kendi yapmış olduğu ihalede net o günkü değeri 200 milyon dolar civarında bir bedelle en iyi teklifi buldu, ihaleyi onaylamadı. Bu teklif düşük dedi. İyi o zaman biz satacağız, ne yapacağız? Aradan biraz daha zaman geçti, tam biz satacakken uluslararası bir fon körfezden, geldi burayı çok yüksek bir fiyata satın aldı. Buradan gelecek parayla dedik ki biz sana bir peşin ödeme indiriminde bulunalım ama borç tamamıyla kapanmıyordu çünkü İş Bankası ipoteğini aldığımız için önemli bir kısmı oraya gitmişti. Bir miktar kaldı bir de vergi nedeniyle bizim ödemiş olduğumuz bir tutar var, bir de onu istiyoruz kendisinden. Dedik ki bunu protokole bağlayalım, sana da üç ay daha süre verelim, aradaki farkı öde, biz de 3 aylık süre içinde ödersen o indirim geçerli olsun . Biz borçluya her defasında imkan tanımaya yönelik süre veriyoruz. Aradan 3 ay geçti. O gün temerrüt hükümlerini işletebilirdik, işletmedik. Bu arada biz o protokolü yaparken 3-4 tane gayrimenkul teminat olarak aldık, fabrikalarını kendisine teslim ettik. Kaldı ki o fabrikalardan yönetim dönemimizde hiç beş kuruş nakit çekmedik alacağımıza mahsuben.

        Ali Çağatay: Toprak’ın şirketlerini neden satamıyorsunuz?

        Kendisi sağda solda benim param yok diyor ama, tuttuğu avukatlara para ödemelerinde herhangi bir problem yok. Tuttuğu bizim sattığımız konutla alakalı olarak 27 bin Lira her ay para ödüyor bizi, bu paraları bir yerden buluyor. Hukuk herkese tüm alıcılara ihtarname çekiyor. Bizim toprak grubunda yüzde yüz haklıyız.toplumun ve milletin haklarını sonuna kadar savunucaz bundan bir fedakarlık yapmak mümkün değil. Çünkü ödeyen grupların günahı ne?

        En kolay helalleşilecek grup aslında toprak grubu…ama ondan kaynaklanan nedenlerle olmuyor. normal şartlarda ben bir kamu kuruluşunda yöneticiyim. şimdi ilgilinin davranışına göre tavır alacak değilim. Ben devletin çıkarları doğrultusunda hareket etmek durumundayım.

        Kendisi ne kadar irrasyonel hareket etsede, ben devletin çıkarları doğrultusunda ve kamu hukukunun vermiş olduğu yetkileri en etkili bir şekilde kullanmak ve sulh imkanlarınıda sonuna kadar kullanmakla yükümlüyüm.

        Ben şunu söylüyorum ben buradan gitsem, başkanlık koltuğuna oturdum bana bir sürü şey söyledi işte Ahmet bey bana haksızlık yaptı gibi bende dedim ben buradan gitsem aynı şeyleri bana söylüceksin…

        Başka biri gelse senin borçlarını çözecek mi? Biz kurul olarak çözme irademiz var kurulda bu irade ile ilgili bir sorun yok. Tamamen şeyden kaynaklanıyor Tmsf’nin dışında ilgili hakim ortağın tavrından kaynaklanıyor. Birazda süreç biz bu süreçte şirketleri kendisine verdik işçilerin parası ödenmedi, piyasaya borçlar takılmış.sonra bu paralar bizden istenmeye başlandı.

        Prof .Dr Kerem aklin…tmsf bu dönemde ab ve abd’ye tecrübelerini nasıl aktardı?

        Gül: Biliyorsunuz, biz hem ab çerçevesinde ab sigortacılar komitesine üyeyiz hem de dünya mevduat sigortacılığında üyeyiz.zaman zaman buralarda toplantılar ve fikir alışverişleri oluyor.Tmsf’nin çalışmalarından buralarda etkilenenler var Malezya gibi ayrıca Afrika ülkeleri var. ab ve abd ile fikir alışverişi devam ediyor.fakat burada her ülkenin yapısı farklı mevduat sigortacılığı gibi sistemi bizim yargı mekanizması yavaş işlediği için çözümleme çok yavaş oluyor. Yargı mekanizmasının yavaş olmasının nedenleri var tabi bunlardan biri yargının üzerinde çok fazla iş yükü olması. İkincisi özellikle İstanbul mahkemeleri ve hakimleri üzerinde korkunç bir iş yükü ve dosya sayısı var.bakıyorsunuz Ankara ile kıyaslandığı zaman iş yükü orantısı İstanbul lehine olmasına karşın hakim sayısı ankara’da daha fazla istanbul’daki iş yükünün azaltılması şart.

        Belki yargı reformu sayesinde istinaf mahkemesi sayısı belki artacak istanbul’da belki yük azalacak ama dediğim gibi istanbul’daki hakim sayısının artması şart.

        Avrupa’daki stres testi sonuçlarını nasıl değerlendiyorsunuz?

        Gül: Bizim bankalarımızda bir sıkıntı yok neden yok? Çünkü bddk’nın almış olduğu önlemler sayesinde bizde mesala mevduat sigortacılık rezervini 7.5 katrilyona çıkardık.bakın neredeyse sıfır düzeyinde idi nerelere geldi.Sistemimiz gayet iyi eskisi gibi bankaların kötü yönetimi gibi bir krize uğrama ihtimali yok gibi

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ