Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem İnanç Mücahid Cihan Han kimdir, Işıl Cinmen Mücahid Cihad Han, Mücahid Cihad Han röportaj, Işıl Cinmen röportajları, Taksimde röportaj yapan sarıklı muhabir

        IŞIL CİNMEN

        icinmen@haberturk.com

        HABERTURK.COM

        Fotoğraflar: Özge Mine Sarıçam

        Mücahid Cihad Han, Ehlisünnet TV adında bir kanal için İstiklal Caddesi’nde sarığı ve cübbesiyle sokak röportajları yaparken insanların ilgisini çekmeye başladı.

        İlginçti çünkü İstiklal’de yabancılaştırma efekti gibi dolaşmasına rağmen düşüncesini saldırmadan ve sinirlendirmeden paylaşmanın bir yolunu bulmuştu.

        Meyhane masalarına oturuyor, “içki içmenin haram olduğu” konusundaki görüşlerini gerginlik çıkarmadan anlatabiliyordu.

        Kıraathanelere girip “parayla oynamak iyi değil” diyor ve okey masasındaki “tebliğ”inin ardından Twitter’da bir fotoğraf paylaşıyordu.

        Tebliğleri Japonya’ya bile taşıdı, Tokyo’ya gidip Japonları İslamiyet’e davet etti.

        En sonunda Charlie Hebdo’yu Taksim’de yırttı ve olanlara kendince tepki gösterdi.

        Sosyal medya hesaplarını takibe aldığımda yeni nesil bir sosyal fenomenle karşı karşıya olduğumuza emin oldum.

        ‘Yeni Türkiye’nin, Osmanlı sevdalısı ama Batı’nın buluşlarını da onlar kadar aktif kullanan iPhone’lu, Mac’li genç bir örneği gibiydi.

        Zikir videolarını Vine’dan paylaşıyordu.

        Taksim’deki uzun saçlı gençlerle selfie yapıp onlara “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdûhu ve resûluhu” dedirtiyordu.

        Bir tebliğci olarak din dünyasında nerede durduğunu bilemem ama başarılı bir iletişim tekniği olduğu aşikar.

        Altta izlediğiniz video, Mücahid Cihad Han’ın Vine’larının birleştirilmiş hali.

        İstanbul’daki çeşitli tekkelerden zikir görüntüleri var.

        Onaylayın ya da onaylamayın, insanların bir kısmı bu şekilde yaşıyor.

        Onları görmezden geldiğimizde kaybolmuyorlar.

        Tarih, yok saymanın, dışlamanın ve aşağılamanın toplumsal alanda nasıl ters teptiğinin örnekleriyle dolu.

        Tekrarı sevmeyenler için anahtar: Diyalog. Fazlası değil!

        O yüzden Mücahid Cihad Han’la tanışmak ve anlamaya çalışmak önemli.

        Mücahid Cihad Han gerçek isminiz mi?

        Kimlikte yazan ismim Mücahid Han, Cihad da kulağımıza üflenmiş. Arkadaşlar Cihad diye seslenir, aile Mücahid diye…

        Nasıl bir ailede yetiştiniz?

        Yozgat’ta doğdum. Tek çocuğum, kardeşim yok. Çok küçük yaşlardayken İstanbul’a geldik. Dini hassasiyeti yüksek olan insanların arasında yetiştim. Dedem müftüydü, dayım İmam Hatip’te yetişmiş. Etrafımızda namaz, abdest görünce haliyle daha küçükken dine yöneldim.

        Babanız ve anneniz?

        Babam PTT’den emekli.

        “DİNSİZ ÖĞRETMENİM VESİLE OLDU, TARİKATA GİRDİM”

        “Küçükken dine yöneldim” derken kaç yaşından bahsediyorsunuz?

        İlkokul’da yaşıtlarıma göre din konusunda daha bilgiliydim. Hadis-i Şerif köşeleri yapardım, boş derslerde sohbetler verirdik, dini konular anlatırdık. O zamanlar ilkokulda İmam Hatip yoktu; karma eğitimde bu hizmeti vermeye çalışıyorduk. Öğretmenlerimizden tepkiler alıyorduk. Bir öğretmenin tepkisi bende ters tepti ve böylece tarikatlarla tanıştım.

        Nasıl bir tepki?

        Bana, “Sen iyi bir çocuksun ama belli ki meyillisin… Dikkat et, tarikatlara girme” dedi. Dinsiz öğretmenim bana vesile oldu, araştırmaya başladım ve tarikata girdim.

        10 yaşında yani… Sarığınızı da ilk defa o zaman mı taktınız?

        Evet.

        Babanız sarık takıyor mu?

        Hayır.

        Anneniz tesettürlü mü yoksa çarşaflı mı?

        Tesettürlü.

        “10 YAŞINDA SARIK VE CÜBBEYLE EVİN KAPISINI ÇALDIM”

        10 yaşında sizi sarıklı cübbeli görünce ne dediler?

        5. sınıfta karar verdim; gittim, diktirdim, giydim. Bir gün cübbe ve sarıkla evin kapısını çaldım. Annem şaşırdı haliyle ama fazla yorum yapmadılar. Daha sonra ne kadar elbisem varsa çöpe attım.

        Neden?

        Şeytan beni bir daha kandırmasın diye.

        Aileniz dışında nasıl tepkilerle karşılaştınız?

        Benim gibi düşünmeyen insanlarla aramda hep belli bir mesafe vardı. O yüzden oturduğumuz sitenin 80’li yaşlarındaki Kemalist yöneticisi dışında fazla tepki gösteren olmadı. O da, “Hayırdır, İranlı mollalar gibi giyinmişsin” diye espri yapardı. Arkadaş çevremden beni örnek alan arkadaşlarım oldu, onlar da giyimlerine çeki düzen verdiler.

        “ŞAPKA KANUNU KALDIRILDI, RAHATLADIK”

        Şu anda günlük hayatınızda her yere böyle mi gidiyorsunuz?

        Elbette.

        Giremediğiniz yerler var mı?

        Hiç yok. Önceden devlet dairelerine girilemiyordu. Bir yıl öncesine kadar bir savcı bana kafayı taksa sarıktan dolayı beni süründürebilirdi. Artık Şapka Kanunu kaldırıldı, rahatladık. Bu şekilde giyinmek yasak değil. Dolayısıyla sokaktaki insanlar da eskisine oranla daha az ayrımcılık yapıyorlar.

        “SARIĞA TEPKİYİ ÖLÇMEK İÇİN SOSYAL DENEY YAPTIK”

        Dönüp dönüp bakmıyorlar mı?

        O eskidendi, artık normalleşme var bu konuda. Bu kıyafete tepkiyi ölçmek için sosyal bir deney yaptık. Deney şöyle: Biz yine sokak röportajı yapıyoruz, ağabeylerimizden biri röportajı bölüp, “Lan bu ne kıyafet, böyle dolaşılır mı!” diyor. Halktan gelen tepkileri görmeniz lazımdı…Neredeyse dayak yiyecekti, zor kurtardık. Çoğu insan, “Sen ne karışıyorsun” diyerek bizi korudu.

        Nerede yaptınız bu deneyi?

        Esenler’de.

        Ortaokulda İmam Hatip’e mi geçtiniz?

        Hayır, lisede geçtim. Tarikata yakınlığım İmam Hatip’ten uzaklaştırdı beni biraz. Medrese eğitimini tercih ettim.

        Hangi tarikat?

        Nakşibendi. Biz cemaatleşmeye karşıyız, tarikat üzerinden gidiyoruz.

        Fark ne tam olarak?

        Tarikat, Arapça’da yol demek. Benlikten kurtulmayı sağlayan, parçayı bütüne kavuşturan yoldur. Devletin bir yerine gelme, yönetme gibi amaçları yoktur. Tarikatlarda, dinin zorunlu kurallarının hepsini yerine getirdikten sonra zorunlu olmayan ama sevap olan birtakım zikirleri ve iyilikleri yapan Müridler vardır. Dileyen ve isteyen anlamında Mürid… Ya da Derviş. 12 ana tarikat vardır. Nakşibendi tarikatı Hz. Ebubekir’den başlar. Bu yolun başı Hz. Muhammed’dir. Bu halka bugüne, Mahmud Efendi Hazretleri’ne kadar gelmiş. O da diyecek ki, “Bana ilahi emir geldi, bu halkayı benden sonra falanca sürdürecek.”

        12 tarikat arasında çok büyük bir fark var mı?

        Hepsi şeyhine itaat eder, aynı yolda ilerler. Tarikat dersleri değişir sadece.

        Kadınlar girebiliyor mu tarikatlara?

        Tabii ki ama karışık değil ayrı ayrı....

        Kadınlar da erkeklerden mi ders alıyor?

        Evet çünkü kadından şeyh olmaz.

        “MEYHANELERE DE GİRİYORUZ, KIRAATHANELERE DE”

        Siz tebliğ videolarınızla ilgi çekmeye başladınız. Ne zaman başladı bu?

        Medresede eğitim alırken… Tebliğ, Müslüman için farzdır; yanlış yolda olan insanlara doğruyu anlatmak. Ben her yerde bunu yapıyordum. Bunu bilen birkaç ağabeyimiz böyle bir projeden bahsettiler. “Tebliğ çekebilir miyiz?” dediler. Öyle başladık. Bir çektiler, iki çektiler, çok beğenildi. “Biz bu kardeşimizi sürekli görmek isteriz” diye talep geldi. Böyle olunca katıldım. Bu şekilde binlerce insana seslenebiliyoruz.

        Bunu yaparken meyhanelere, kıraathanelere de gidiyorsunuz…

        Elbette. Meyhanelere de gideriz, barlara, kıraathanelere de gideriz. İçki içenlere, kumar oynayanlara doğru olmadığını anlatırız. “İyiliğe yaklaş, kötülükten uzaklaş” diye bir ayet var.

        İnsanlar meyhanede içerken yanlarına gidip konuşunca tepki göstermiyorlar mı?

        Göstermiyorlar.

        “AMACIMIZ ADAMI İÇKİ MASASINDAN TAKKEYLE KALDIRMAK DEĞİL”

        Nasıl göstermezler? Ne diyerek gidiyorsunuz yanlarına?

        Geçen gece 2’de Laleli’de bir meyhaneye gittik. Bizi cübbeli sarıklı görünce şaşırdılar. “Selamün aleyküm” dedik. Herkes durup bakıyor… Endişeli bakan var, sarhoş “Azrail mi geldi” diye düşünüyor belki, kim bilir. “Selam veriyoruz, alan yok mu” deyince masada oturan üç ağır ağabey “Selam hocam” dedi ve masalarına davet etti. O sırada meyhanenin sahibi geldi: “Hoş geldiniz, ben Elazığlıyım bu işi yapıyorum, dua edin kurtulayım” dedi. O insanların imanını küllenmiş olarak görüyorum, üflemek lazım.

        Bunu yapmayı kendinize nasıl hak görüyorsunuz?

        Yaptığımız kötü değil ki… İnsanların özlemi var. Bizi görenler içkilerini, sigaralarını saklıyor. Ayet dinlerken saygı duyuyor. Sarhoş bile olsa bu kıyafeti görmek, sözleri duymak insanların iman duygusunu hareketlendiriyor. Bizim amacımız adamı içki masasından takkeyle kaldırmak değil.

        Nedir amacınız?

        Kafasında ufak da olsa bir “acaba” oluşturabilmek. Aksaray’da fuhuş bölgesinde iki gün tebliğ yaptık. Kadınları pazarlayan adam üzerimize yürüdü; “İki gündür iş yapamıyoruz, gidin başka yerde konuşun” dedi. İşine mani olduklarımız tepki gösteriyor ama oradaki kadınlar, “Hocam dua edin kurtulalım” dedi.

        “İÇKİ MASASINA OTURMA TAVİZİNİ VERMEZSEM…”

        Peki sizin içki masasına oturmanız ya da şu an benimle konuşmanız günah değil mi?

        Ben sizinle arkadaş olsam o zaman burada olmam doğru olmaz, fakat burada tebliğ var. Tebliğ, taviz vererek yapılır.

        Ahmet Hakan da yazısında katı fikirlerinize rağmen yumuşak olan yaklaşımınızdan bahsetti. Sanırım o masalara kavgasız gürültüsüz oturabilmenizin sırrı bu…

        İçki masasına selam verip, kahvesini içmezsem, o masaya oturma tavizini vermezsem onunla konuşmayı, ona ulaşmayı nasıl başaracağım?

        Sizin dünyaya ilişkin görüşünüz nedir? Ne için yaşıyorsunuz?

        Hz. Ömer, “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için yaşayın” buyuruyor. Bizim yaşam tarzımız budur. “Dünya ve ahiret iki sevgili gibidir, hangisini daha çok seversen diğeri darılır.”

        “BİZİM MUTLULUĞUMUZ EBEDİ, DİĞERLERİ DÜNYADA BİTECEK”

        Ya “Allah yoksa” diye hiç düşünmüyor musunuz?

        Zararım yok ki benim.

        Hayatınızı dünya nimetlerinden uzakta geçiriyorsunuz, bu zarar olmaz mı?

        Olmaz aslında. Sizden benim ne farkım var?

        Ben her şeyi denemeye, dibine kadar yaşamaya çalışıyorum, eğleniyorum…

        Ben de eğleniyorum. Helal dairesinde de çok güzel eğlenceler var. Geziyorum, benim de sosyal bir çevrem var. Biz de kafelere gidiyoruz, müzik dinliyoruz. Bizim bir zararımız olmayacak çünkü ben bu dünyada da mutlu ve huzurluyum. Gerçek mutluluk Allah’ın zikrindedir, kalp o zaman mutlu olur. Bizim mutluluğumuz ebedi oysa Allah’ın olmadığı mutluluklar geçici, daha dünyadayken bitecek.

        Arkadaşlarınız içinde hiç kadın var mı?

        Onu uygun bulmuyorum, yanlış olduğunu düşünüyorum.

        “SİZİNLE KONUŞMAYA GELİRKEN ‘NE İŞİN VAR ORADA’ DİYENLER OLDU”

        Çektiğiniz ilk videoları izledim…

        O zamanlar adına üzgünüm. Bu bir yılda kendimi çok geliştirdim, diyaloğun yararını anladım. Sonra o sert, insanları dışlayan söylemler için özür diledim. Ama bunlar zamanla oluyor. Buraya gelirken, bir hanım olduğunuz için “Ne işin var orada“ diyenler oldu… Bunların aşılması gerektiğini düşünüyorum. Birbirimize alışmamız lazım, farklı görüşten insanların aynı masada oturması lazım. O kadar kutuplaşma oldu ki, bunu ancak birbirimizi tanıyarak aşabiliriz.

        Peki siz mini etekli kızlardan, açık giyinen kadınlardan cidden rahatsız olmuyor musunuz?

        Olsam İstiklal’e, Nişantaşı’na gelmem. Sadece üzülüyorum. Kendime kızıyorum. Bilmediği için yapıyor ama bilmemesinin suçlusu benim.

        Bilip de kabul etmiyor olamaz mı?

        Bilmiyor işte, Allah’ı bilse yapmaz. Ben anlatırım ama gördüğüm zaman. Anlatırım ama zorla değiştiremem. Bu çizgide durmak önemli.

        “BİZDEKİ MANTIK ŞU: GİT, KONUŞ, ÖRT”

        Başı açık bir kıza aşık olabilir misiniz?

        Zannetmiyorum. Aşk meşk gözüyle bakmıyoruz biz. Tebliğ gözüyle bakıyoruz. Gidip, konuşalım, örtelim onu. Bizdeki mantık bu: Git, konuş, ört.

        Siz hiç aşık oldunuz mu?

        Buna cevap vermek istemem.

        “HİLAFET İSTİYORUZ, SALTANAT DEĞİL”

        Kendinizi bu toplumsal düzen içinde yeterince özgür hissetmiyor musunuz?

        Kısmen.

        Osmanlı’ya dönme isteği neden?

        Benim için büyük şeyler ifade ediyor Osmanlı. Atının nalının geçmediği yer yok. Resulullah efendimizin müjdelediği bir devlet. Bu yüzden Osmanlı’yı seviyoruz. İslam’ın sancağını üç kıtaya yaymış, 7 denize hükmetmiş. Gittiği yerlere “Allah Allah” diyerek gitmiş.

        Saltanatı mı geri istiyorsunuz Hilafeti mi?

        Saltanat değil isteğimiz; Cumhuriyet sistemi de güzel…Rejimden rahatsızım. Halife seçimle de gelebilir. Babadan oğula geçecek diye bir şey yok. Halife, Peygamberin vekili demek, İslam ümmetinden ve birliğinden sorumlu kişi demek. Halife bütün dünya üzerindeki Müslümanların lideridir. Gerekirse bütün dünya üzerindeki Müslümanların seçimiyle gelir. İslam ümmetinin bu kadar bölük olmasının sebebi Halife’nin olmaması...

        OSMANLI ZAMANINDA APPLE OLSAYDI, SARAY APPLE DOLU OLURDU”

        Şeriat sistemi istiyorsunuz özetle…

        Günümüze uyarlanmış bir şeriat olacak. Şeriatı doğru anlamak lazım. Şeriat demek Kur’an demek değil, Kur'an-ı Kerim'e dayalı bir anayasa demektir. Şeriat, kanun demektir. Şu anda da şeriat var ama biz diyoruz ki bunu Kur'an-ı Kerim'e göre yapalım. Başbakan ilk kongresinde “Biz Anadolu İslami kriterler getireceğiz, Hacı Bektaş Veli’nin, Mevlana Celaleddin Rumi’nin İslam’ını getireceğiz” demişti. Yani tasavvuftan bahsediyor. “Öldürülen olmaktansa ölen ol” diye bir söz vardır. Çekip vurmak çözüm değil. Bizim için cihad, tebliğdir.

        Günümüze uyarlanmış Şeriat fikrinizde dört kadınla evlenmeye de yer var mı?

        Dört hanım alana karşı çıkamayız elbette. Ama ben dört hanımla yapamam, bir tanesi dahi devletle uğraşmak gibi zor.

        Şeriat istiyorsunuz ama günümüzün ABD icatlarıyla birlikte mi? Elinizden iPhone düşmüyor…

        Osmanlı zamanında Apple olsaydı, padişahın sarayı Apple dolu olurdu. Bu zamanın neyi varsa onu kullanacağız. Apple’ı da Allah yaratmıştır zaten. Allah bunu icat etmek kudretini kula vermiş. Twitter’ın sahibi de Yahudi, ben onun silahıyla onu vurmuş oluyorum. Twitter muhteşem bir tebliğ ortamı... Apple’ı icad eden cehennemin serin yerinde yanar herhalde. Hizmeti çok büyük... Edison vs. bunlar hep iyi şeyler yapmışlar. Her azap aynı değildir. Kademesi var.

        “CUMHURİYET GAZETESİ KARİKATÜRÜ BASSAYDI…”

        Taksim’de Charlie Hebdo’yu yırttınız ama yanlış anlaşıldığınızı söylediniz. Yanlış anlaşılan nedir?

        Orada ben sadece dergiye tepki vermedim ki, orada yapılan katliama da bir tepkiydi. Bu duruma tepki bu şekilde verilmeliydi diye düşünüp, yırttım. İki tarafa da tepkiydi. Silahsız insanları öldürmek İslam’a da ters, böyle bir tepki olamaz. Ancak dergide ölenlere zerre üzülmüyorum. Üzülmüyorum çünkü derginin yaptığını da terör olarak görüyorum. İki terörist karşılaştı, birisi baskın çıktı. Birbirlerini yediler.

        Cumhuriyet gazetesi kapak karikatürünü bassaydı, ne yapardınız?

        En fazla Cumhuriyet gazetesini yırtardım.

        “BUDİST TAPINAKLARINDA EZAN OKUDUK, NAMAZ KILDIK”

        Yurtdışında tebliğ için neden Japonya’yı tercih ettiniz?

        Japonlar İslam’a çok yakın, oraya ağırlık vermek lazım. Oraya Cihad’ı anlatmak için gittik. Cihad budur, öldürmek değildir. Öldürerek yok edeceğine, tebliğ ile kazanmaya çalışmak lazım. Budist tapınaklarında ezan okuduk, gittiğimiz her tapınakta namaz kıldık.

        Siz Kur’an’dan başka kitap okudunuz mu?

        Kur'an-ı Kerim dışında… Alimlerin kitapları, Risaleler, kasideler...

        İslami kitaplar dışında, mesela Dostoyevski ne yazmış hiç merak etmez misiniz?

        Hiç okumadım. Merak da etmedim, içimden gelmedi.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ