Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya Kadından faşist siyasetçi olur mu-olur!

        Yakın zamanda siyasetin zirvesinde yer almış, kimi halen BM kurumlarında görevli akil kadınlar geçenlerde bir bildiri yayınladı. Dünyada giderek yükselen popülizm ve maço tarzı güçlü erkek siyasetçilerin kadın haklarını, toplumsal çeşitlilik ve çoğulculuğu tehdit ettiğini, bu erozyonla mücadele için kampanya başlattıklarını açıkladılar.

        Yeni Zelanda'nın eski Başbakanı Helen Clark, eski İrlanda Cumhurbaşkanı Mary Robinson, eski Arjantin Dışişleri Bakanı Susana Malcorra, Bulgar politikacı ve UNESCO'nun önceki direktörü Irina Bokova gibi önemli isimlerden oluşan 30 kişilik kadro, toplumsal cinsiyet eşitliğinin erkekler açısından tehlikeymiş gibi algılanmasına yol açan ve aynı zamanda yabancı düşmanı bu zihniyetle savaşın şart olduğunu söyledi.

        REKLAM

        Akil kadınlar, kadın haklarına aykırı gördükleri popülizmle savaş mesajı verdiler ama o popülist dalgada sörf yapan kadın siyasetçiler de var maalesef. Sağ popülist kesimde yer alan bu kadınlar, bırakın kadın dayanışmasını ve toplumsal çeşitliliği besleyen politikalar gütmeyi; tam tersine o maço siyasetçilerin yaktığı ateşe odun atan tipler.

        Yeni Zelanda'nın eski Başbakanı Helen Clark derken, tabii mevcut Başbakan Jacinda Ardern'e nasıl hayran olduğumuzu da tekrarlamak gerek. 50 cana mal olan menfur cami saldırıları sonrası kurban yakınlarına gösterdiği empati, halkı teröre karşı birleştiren güvenli liman hali ve bireysel silahlanmaya karşı ivedi ve kararlı tutumuyla mükemmel bir kadın siyasetçi portresi çizdi.

        Geçen yıl anne olan Jacinda Ardern'in yüzünde neşenin yerini hüzün aldı şimdi.
        Geçen yıl anne olan Jacinda Ardern'in yüzünde neşenin yerini hüzün aldı şimdi.

        Hepsi bir yana Ardern en etkileyici sözleri parlamentoda yaptığı konuşmada sarfetti; “O bir terörist, o bir cani. Ama konuştuğum sürece isimsiz kalacak. Onun adını andığımı asla duymayacaksınız. Rica ediyorum, sizler de onun adını anmayın, canlarını aldığı insanları isimleriyle hatırlayın...”

        REKLAM

        Ardern'in de dediği gibi iki camide hayatını kaybedenler 50 kişilik bir istatistikten ibaret değildi, hepsinin yaşanmış hikayeleri ve sönen gelecekleri vardı.

        DİNİ SİYASETE ALET EDEN ŞOV KADINI

        Bir kadın politikacı Jacinda Ardern'e ne kadar zıt olabilir, geçen pazartesi günü ABD'nin Pennsylvania eyalet meclisinde sahnelendi. Cumhuriyetçi Partili Stephanie Borowicz tarafından açık bir İslamofobik gösteriyle...

        Eyalet Temsilciler Meclisi'ne seçilen ilk Müslüman kadın olan Demokrat Partili Movita Johnson-Harrell'in yemin töreni yapılacaktı. O mecliste oturumlar duayla açılırmış. O günkü dua için kürsüye çıkan Borowicz, İncil'den okuduğu pasajı iki dakika içinde öyle zıpkın gibi provokatif bir söyleme dönüştürdü ki, büyük tepki çekti.

        Tanrının yolundan kötülüğe sapanlarla ilgili bölümü okuyan Borowicz “Tanrım, bu ülkede seni unuttuğumuz için bizi affet, tek umudumuz İsa” dedikten sonra İsrail'i desteklediği için Başkan Trump'a minnet ve şükranlarını sunarak duasını tamamladı. İki dakika için 13 kez İsa, 10 kez de tanrının adını andığı dua salonda rahatsızlık yarattığı gibi yeminini edecek Movita Johnson-Harrell tarafından da açık bir saldırı olarak nitelendi. Borowicz'i, “İslam'ın İsa Mesih'i tanıdığını bile bilmiyor” diye suçlayanlar da oldu.

        Yerel basındaki haberlere göre oturumların rahibin duasıyla açılmasına geçen yıl diğer inançları da gözeten yargı kararıyla son verilmiş, bunun yerine vekillerin niyazını dile getirdiği uygulamaya geçilmişti, her inanca saygı çerçevesinde bir içerikle.

        Movita Johnson-Harrell, öldürülen oğluna ait Kuran'a el basarak yemin etti. 
        Movita Johnson-Harrell, öldürülen oğluna ait Kuran'a el basarak yemin etti. 

        Oysa o oturum, toplumdaki kötülüklere tek vücut karşı koymak bakımından çok anlamlı ve tarihi olabilirdi. Siyah Müslüman kimliğiyle Johnson-Harrell, silahlı şiddete kurban giden oğlunun Kuran'ı üzerine yemin etti çünkü...

        Borowicz'in gösterisi eyalet sınırlarını aşan, siyasi iklime uygun içerik de taşıyordu. Aynı gün Trump, işgal altındaki Suriye toprağı Golan Tepeleri'ni İsrail toprağı olarak tanıyan kararnameyi imzalıyordu.

        FAŞİZM, DEMOKRASİ KOKAR MI?

        Trump desteği, İsrail'in bölgedeki askeri saldırganlığını artırdığı gibi Netanyahu Hükümeti'nin giderek sağa ve faşizme sapan rotasına da destek anlamına geliyor. Yolsuzlukla suçlanan Netanyahu, önümüzdeki 9 Nisan'da yapılacak genel seçimden yine iktidar çıkabilmek için aşırı sağ ile safları iyice birleştirdi. Geçen yıl, Arapları ikinci sınıf vatandaş konumuna getiren “Yahudi ulus devleti” yasasının çıkarılmasında işbirliği yaptığı, etnik temizliği savunan faşist parti Otzma Yehudit ve Evimiz İsrail partisiyle ittifak halinde seçime gidiyor. Yeni kurulan ılımlı milliyetçi ittifak Kahol Lavan (Mavi ve Beyaz), anketlerde önde görünüyor.

        Ülkeyi demokrasiden uzaklaştıran bu yasanın yanı sıra bağımsız yargı da tehlikede. Likud'un koalisyon ortağı Yeni Sağ partisinin lideri ve Adalet Bakanı Ayelet Şaked, kampanya reklam filmiyle bunun sinyalini verdi.

        Yüksek Mahkeme'nin fazla liberal ve siyasete aşı müdahil olduğunu savunan Şaked, videoda “yargı reformu” sloganıyla “Faşizm” markalı hayal ürünü parfümü sıkıyor ve sonunda “Bana demokrasi gibi kokuyor...” diyor. Hedef, Netanyahu'nun da başını ağrıtan yargıyı dizginleyerek kuvvetler ayrılığını minimize edip Knesset'e tabi kılmak.

        AVRUPA KADINLARINDA YÜKSELEN SAĞ POPÜLİZM

        Şaked gibi açıkça dillendirmeseler bile Avrupa da faşist eğilimli kadın liderler bakımından verimli bir zemin. Son 20 yılda erkek egemenliğinde yükselen sağ popülist partilerde artık kadınlar da liderlik pozisyonuna geliyor. Fransa'da Marie Le Pen'in babadan miras açtığı yolda ilerleyen Almanya için Alternatif (AfD) partisinin Meclis Grup Başkanı Alice Weidel meselâ. Geçen yıl Bundestag'daki bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşma hala unutulmadı. Müslüman göçmenler nedeniyle Merkel Hükümeti'ni eleştiren Weidel, “Başörtülü kızlar, eli bıçaklı erkeklerle refahı, ekonomik büyüme ve sosyal devleti güvence altına alamazsınız” deyince, vekil sıralarından protestolar gelmiş, Meclis Başkanı Schaeuble de “Başörtüsü takan kadınlara ayrımcılık yapıyorsunuz, sizi adaba davet ediyorum” diyerek ayar vermişti. Uzun tartışmalardan sonra Weidel, “Bu ülkeyi aptallar yönetiyor” diye tweet atmıştı.

        Almanya'da İslam karşıtı ve yabancı düşmanı Neo-Nazi grubu Pegida içinde de üst pozisyonda çok sayıda kadın var. Danimarka'da azılı tavrıyla bilinen göç karşıtı Halk Partisi'nin kurucu ortağı bir kadın; eski Meclis Başkanı Pia Kjaersgaard. Norveç Maliye Bakanı Siv Jensen de yine göçmen karşıtı bir partinin lideri. İtalya'da Giorgia Meloni, yeni faşizmi temsil eden aşırı sağcı İtalya'nın Kardeşleri partisinin lideri.

        Aşırı sağdaki İtalya'nın Kardeşleri partisinin lideri Giorgia Meloni.
        Aşırı sağdaki İtalya'nın Kardeşleri partisinin lideri Giorgia Meloni.

        Fransa, Almanya ve İtalya'da sağ popülist partilerinin son yıllardaki hamleleriyleyeni nesil 50 kadar kadın meclislerde, yerel yönetimlerde kendine yer buldu. Onlar yer buldu çünkü gücünü ataerkil ideolojiden alan, feminizmle taban tabana sağ popülizm artık bir kısım kadın seçmenin de desteğine sahip. Örneğin Fransa'daki Sarı Yelekliler hareketiyle sokaklara dökülen kadınlar arasında Le Pen'e oy verenlerin sayısı hiç de az değil.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ