Kew Gardens, 'en'lere ve 'ilk'lere ev sahipliği yapıyor
Londra'da 1759'da açılan Kew Kraliyet Botanik Bahçeleri (Kew Gardens), dünyanın en büyük botanik ve mantar bahçesi olma özelliğinin yanında eşi bulunmayan türlere de ev sahipliği yapıyor
AA muhabiri, dünyanın en büyük botanik bahçesi Kew Gardens'ta sergilenen ve korunan türlerle bahçenin tarihini anlattı.
Geçmişi Kraliyet ailesinin şahsi kullanımına tahsis edildiği 1200'lü yıllara uzanan Kew Gardens'ta inşa edilen yapılarda çeşitli zihinsel hastalıklardan muzdarip 3. George'tan İngiltere'nin ilk Kraliçesi 1. Mary'ye kadar birçok hükümdar yaşadı.
Ancak 1759'a gelindiğinde Egzotik Bahçe'nin kurulması ve gelişmesi, koleksiyonerlerin ellerindeki bitkileri bağışlaması ve çeşitli yapıların inşa edilmesiyle ülke botanikçilerinin bölgeye ilgisi arttı ve bugünkü Kew Gardens'ın temeli atılmış oldu.
Kew Gardens, 1840'ta ulusal botanik bahçesi ilan edilirken ilk başta 30 hektar olan alanı, zamanla 132 hektara, koruma alanıyla 330 hektara çıkarıldı.
Dünyanın farklı coğrafyalarından bitkilerin korunacağı seraların da inşa edildiği Kew Gardens'ta 1844'te tropikal iklim ve yağmur ormanlarının canlandırılacağı Palm House inşa edilirken bu sera sadece çelik ve cam kullanılarak yapılan en büyük bina oldu.
Büyüklük açısından Palm House serasını, 1860'larda inşa edilen Temperate House serası geçti. Söz konusu serada Akdeniz'den Yeni Zelanda'ya birçok bölgenin bitkileri bulunuyor.
Bugün onlarca sera ve yapının bulunduğu botanik bahçesi, insanlık adına, yok olmak üzere olan bitki türlerinin korunduğu bir bilimsel araştırma alanı olarak da hizmetini sürdürüyor.
EN ESKİ SAKSI BİTKİSİ YAKLAŞIK 250 YILDA BİR KERE KOZALAK VERDİ
Kew Gardens ziyaretçileri, seraları ve bahçeleri gezerken aynı zamanda sera çatılarına ve ağaçların arasına inşa edilmiş teraslardan da turlarını devam ettirebiliyor.
Bir yağmur ormanı ortamının canlandırıldığı Palm House ziyaretçileri, serada yer yer tavandan düşen sularla ıslanırken dünyanın en eski saksı bitkisini ziyaret edebiliyor.
Dünyanın tüm tropikal bölgeleri ve yağmur ormanlarında görülen bitkilerden örnekler bu serada yer alıyor. Yüksek nemi ve seradan düşen su damlalarıyla yağmur ormanında dolaşma hissi veren bu sera dünyanın en eski saksı bitkisinin de yaklaşık 250 yıllık evi.
Çikas türü bitki, Güney Afrika'da bulunduğunda aslında doğada yaşayan bir ağaçken, 1775'te aylar sürecek yolculuğa çıkmadan önce bir saksıya kondu.
Bitki avcısı Francis Masson tarafından bulunduktan sonra bir gemi güvertesinde Kew Gardens'a getirilen bitki, o günden bu yana Palm House'da yaşıyor.
Dinozorlardan bile önce dünyada yaşadığı düşünülen çikas türünün Londra'daki temsilcisi, yılda 2,5 santim uzuyor. Yaklaşık 250 yıldır Londra'da yaşayan çikas da geldiği güne göre çok daha büyük olsa da hala saksıda duruyor. Ancak çikas bu süreçte yalnızca bir kez, 1819'da kozalak verdi.
100 YILDAN UZUN SÜRE SONRA İLK KEZ YENİ BİTKİ TÜRÜ KEŞFEDİLDİ
Dünyanın en büyük nilüferi de Kew Gardens'ın seralarında bulunuyor. Victoria türü nilüfer, 3 metreyi aşan genişliğe sahip olmanın yanında ilginç bir hikayenin de başrolünde.
Victoria türü nilüferlerin farklı özelliklere sahip alt türleri olduğundan şüphelenen botanistlerin araştırmaları üzerine Bolivya, 2016'da Kew Gardens'a farklı nilüfer tohumları gönderdi.
Buradaki alt türlerden birinin diğerlerinden farklı DNA, diken ve tohum yapısına sahip olduğunu gözlemleyen uzmanlar, her ne kadar yeni bir tür keşfettiklerini düşünseler de gerçekte bu tür 1845'ten beri Kew Gardens seralarında yaşıyordu.
Yalnızca yanlış kimliklendirme nedeniyle yeni bir türe sahip olduğunu bilmeyen Kew Gardens, böylece 100 yıldan uzun bir süre sonra dünyada ilk kez yeni bir bitki türünün keşfedildiğini duyurdu.
DÜNYADA EŞİ OLMAYAN TEK AĞAÇ
Kew Gardens'ın bir diğer özel bitkisi ise dünyada başka bir eşine rastlanmayan En yalnız ağaç. Bugün Temperate House'da görülebilen ağaç, Kew Gardens'a 1899'da geldi. Güney Afrika'dan getirilen bir çikas türü olan ağacın çoğalması için bir dişi ve bir erkek ağaç gerekse de yüz yıldan uzun süredir doğada dişi ağaç bulunamadı.
Kew Gardens'a geldiğinden bu yana sadece 2006'da kozalak veren ağacın üremesi için gerekli olan tek şey ise yakınlarda bir dişi ağaç ve tozlaşmayı sağlayacak polenlerin olması.
Bu nedenle 124 yıldır yalnız olan ağacın bulunduğu Güney Afrika'nın Ngoye ormanında araştırmalar devam ederken yakın akraba türlerden hibrit bir dişi üretme çalışmaları da sürüyor. En yalnız ağacın şimdiye kadar doğal olmayan yollarla üreme imkanı ise geliştirilemedi.
SOYU TÜKENEN BİTKİLERİN DNA'LARI SAKLANIYOR
Akdeniz'den Amerika'ya, Yeni Zelanda'dan Hindistan'a kadar dünyanın neredeyse tamamından bitki örneklerinin bulunduğu Kew Gardens'ta soyu tükenen bitkilerden kalan son hatıralar da bulunuyor.
Bunlardan biri saksısı bugün hala boş olan St Helen Zeytini. Soyu 2003'te tükenen zeytinin son fotoğrafı bugün saksısının başında duruyor. Fotoğrafın yanında ise bitkinin DNA bilgilerinin, Kew Gardens DNA Bankası'nda bulunduğu yazıyor.
Kew Gardens, teknolojinin ilerlemesiyle soyu tükenen bitkileri yeniden hayata döndürmeyi planlıyor. Bugün 60 bin bitki DNA bilgisine sahip Kew Gardens, aynı zamanda dünyanın en büyük kurutulmuş bitki kütüphanesine (herbaryum) ev sahipliği yapıyor.
Yaşayanlar, soyu tükenenler, soyu tehlikede olanlar ya da Kew'de yaşama şansı olmayan bitkilere ait örneklerin 7 milyonu aştığı herbaryuma her yıl 20 bine yakın yeni numune geliyor. Kew Gardens kütüphanesi de bitki bilimine ışık tutan iki bin yıllık belgeler barındıran, alanında eşsiz bir kütüphane olarak ön plana çıkıyor.
Dünyaca ünlü botanik bahçesi yalnızca bilim dünyasının değil turistlerin de odak noktası. Ziyaretçiler saat 20.00'de kapanan botanik bahçesine kişi başı 24 sterline (yaklaşık 800 lira) girebiliyor. Ancak saat 16.00'dan sonra girişler 12 sterline (yaklaşık 400 lira) düşüyor.
Kew Gardens'ın seraları ise saat 17.00'de kapanırken, bir zamanlar Kraliyet ailesinin yaşadığı Kew Sarayı, 16.00'da kapanıyor. Botanik parkındaki geniş yeşilliklerde çocuklara özel etkinlik alanları, konser, sinema ve gösteri alanları da bulunuyor.