Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Edebiyat Şiirlerle İstanbul'un eski deniz panoraması
        1

        Galata'dan Karaköy ile Salı Pazarı'na bakış. 1800'ler...

        BAŞKA BİR TEPEDEN
        Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
        Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
        Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
        Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

        Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
        Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
        Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yada
        Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.'
        Yahya Kemal Beyatlı

        2

        Rumelihisarı. 1800'ler...

        İSTANBUL DESTANI
        İstanbul deyince aklıma martı gelir
        Yarısı gümüş, yarısı köpük
        Yarısı balık yarısı kuş
        İstanbul deyince aklıma bir masal gelir
        Bir varmış, bir yokmuş
        İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir
        Anadolu'da toprak damlı bir evde
        Gülcemal üstüne türküler söylenir
        Süt akar cümle musluklarından
        Direklerinde güller tomurcuklanır
        Anadolu'da toprak damlı bir evde çocukluğum
        Gülcemalle gider İstanbul'a
        Gülcemalle gelir
        İstanbul deyince aklıma
        Bir sepet kınalı yapıncak gelir.
        Bedri Rahmi Eyüboğlu

        3

        Azapkapı Sahili'ndeki çektirmeler. 1950'ler...

        BAHAR SARHOŞLUĞU
        Yuvası saçakta kalan kırlangıç,
        Yavrusu dallara emanet serçe,
        Derken camiler üstünde güvercin
        Minareler katından geçiyorum
        Gökyüzü mahallesi İstanbul'un

        Süt beyaz bir martıyım açıklarda
        Gemilere ben yol gösteriyorum,
        Buğday ve ilaç yüklü gemilere
        Bir kanat vuruşta bulutlardayım;
        Bir süzülüşte vatanım dalgalar!
        Cahit Sıtkı Tarancı

        4

        Sadun Bora 1965 - 1968 arasında 10.5 metrelik Kısmet adını verdiği teknesiyle dünya turuna çıktı. Bora, dönüşte Yarhisar adlı karakol gemisi tarafından karşılandı.

        BİR GÜN SABAH SABAH
        Ver elini Haydarpaşa demişiz,
        Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
        Hava hafiften soğuk,
        Deniz katran ve balık kokulu
        Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
        Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu...
        Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
        -Kim o? dersin uykulu sesinle içerden.
        Saçların dağınıktır, mahmursundur.
        Kim bilir ne güzel görünürsün sevgilim,
        Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
        Uykudan uyandırsam seni,
        Ki daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten.
        Fabrika düdükleri ötmededir.''
        Turgut Uyar

        5

        Akay Vapur İşletmesi'nin yandan çarklı şehir hatları vapuru. 1932...

        ÜSTÜME VARMA İSTANBUL
        Sana geldim, içim ümitlerle dolu
        Beni sarhoş etme İstanbul, ne olur
        Bir gün ben de eririm caddelerinde
        Çürür kemiklerim adım unutulur
        Yine sen kalırsın dipdiri, sımsıcak
        Göğün, bulutların, denizlerin kalır
        Oynama İstanbul, benimle oynama
        Bir gün öldürür beni bu dert, bu kahır
        Ezilmiş ellerimin arasında başım
        Bu yeryüzünde başka çarem kalmamış
        İşte gelip kapılarına dayanmışım
        Karşında yıkılmış bir duvar gibiyim
        Beni sarhoş etme, başım dönüyor
        Üstüme varma İstanbul, kederliyim.
        Ümit Yaşar Oğuzcan

        6

        Sahilbend adlı otomobil vapuru. 1932...

        CANIM İSTANBUL
        Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
        Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
        Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu.
        Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
        Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
        Hâlâ çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
        Ana gibi yâr olmaz İstanbul gibi diyâr;
        Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
        Gecesi sümbül kokan,
        Türkçesi bülbül kokan,
        İstanbul,
        İstanbul...
        Necip Fazıl Kısakürek

        7

        Yandan çarklı şehir hatları vapuru. 1932...

        İSTANBUL TÜRKÜSÜ
        İstanbul'da, Boğaziçi'nde,
        Bir garip Orhan Veli'yim;
        Veli'nin oğluyum,
        Tarifsiz kederler içinde.
        Urumelihisarı'na oturmuşum,
        Oturmuş da bir türkü tutturmuşum:

        "İstanbul'un mermer taşları;
        Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları;
        Gözlerimden boşanıyor hicran yaşları;
        Edalı'm,
        Senin yüzünden bu halim."
        "İstanbul'un orta yeri sinema;
        Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;

        El konuşur, sevişirmiş, bana ne?
        Sevdalı'm,
        Boynuna vebalim!"

        İstanbul'da, Boğaziçi'ndeyim.
        Bir fakir Orhan Veli;
        Veli'nin oğlu,
        Tarifsiz kederler içindeyim.
        Orhan Veli Kanık

        8

        İnşirah adlı şehir hatları vapuru. 1940'lar...

        İSTANBUL'DAN
        İşte kurşun kubbeler şehri İstanbul'dasın
        Havada kaçan bulutların hışırtısı
        Karaköy çarşısından geçen tramvayların camlarına yağmur yağıyor
        Yenicami Süleymaniye arkalarını kirli bir göğe vermişler
        Hiç kımıldamıyorlar
        Ayasofya elleriyle yüzünü kapamış bütün iştahıyla ağlıyor
        İlhan Berk

        9

        Eminönü'nden Galata Kulesi'nin görünümü. 1940'lar...

        İSTANBUL
        Seni görüyorum yine İstanbul
        Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan
        Minare minare, ev ev,
        Yol, meydan.

        Geliyor Boğaziçi'nden doğru
        Bir iskeleden kalkan vapurun sesi,
        Mavi sular üstünde yine
        Bembeyaz Kızkulesi.
        Ziya Osman Saba

        10

        1 Temmuz Kabotaj Bayramı Kutlamaları. 1940'lar...

        İSTANBUL AĞRISI
        Kanatları parça parça bu ağustos geceleri
        yıldızlar kaynarken
        şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen
        sen
        eğer yine istanbul'san
        yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim
        pançak pançak şiirler tüküreceğim
        demek yine ben
        limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor
        Attila İlhan

        11

        Kalafat yerinde iskeleye demirli gemiler. 1800'ler...

        SEVGİSİ İÇİMDE
        Sevgisi içimde yaşayıp duran
        Nazlı güzellerin şirin İstanbul
        Hayali kafamda hükümler süren
        Görmez gözlerime görün İstanbul

        Ortasında deniz kenarlar kara
        Bu dünyada cennet olmuş kullara
        Mehtapta sandallar ne hoş manzara
        Sahildir yayladır yerin İstanbul
        Âşık Veysel Şatıroğlu

        12

        Hamallar, Eminönü'nde vapurların iskeleye yanaşmasını bekliyor.

        BİR GÜN İCADİYE'DE
        Bir gün İcadiye'de veya Sultantepe`de,
        Bir beste kanatlanır, birden olduğun yerde
        Bir kâinat açılır, geniş, sonsuz, büyülü,
        Bugünün rüzgârında yıkanan mazi gülü
        Dağılır yaprak yaprak hayâlindeki suya
        Bir başka gözle bakarsın ömür denen uykuya...
        Belki en hülyalısı duyduğun masalların
        O şafak saltanatı korularda dalların,
        Her ufku tek başına bekleyen eski çamlar
        Bir sır gibi ömründen sızdırılmış akşamlar,
        Ardıçla kestanenin her yıllık macerası
        Harap mezarlıklarda ölülerin rüyâsı
        Gelir ve tekrar doğar ölmüş sandığın aşka
        Anlarsın ölüm yoktur geçen zamandan başka!
        Ahmet Hamdi Tanpınar

        13

        ABD'ye giden ilk Türk bayraklı gemi Gülcemal, Karaköy Rıhtımı'nda denize açılmadan hemen önce. 1920... Gemi, adını V. Mehmed Reşad'ın annesi Gülcemal Hatun'dan aldı.

        CEVİZ AĞACI
        Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
        ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
        budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz...
        Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
        Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
        Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
        Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
        koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
        Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
        Yüzbin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
        Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
        Yüzbin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
        Yüzbin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
        Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
        Ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında
        Nazım Hikmet

        14

        Karaköy Rıhtımı. 1800'ler...

        ALIN YAZISI SAATİ
        Yeryüzüne ayı indir o bir şehir olsun
        Yaklaştıkça büyüyen
        Ayrıntıları setleri bahçeleri
        Yumuşak çizgileriyle ortaya çıkan
        İşte ben o şehri yaşadım yıllarca
        İstanbul'da parça parça
        Çeşmelerinde ayı yaşadım
        Servilerinde ayla birlik bölündüm
        Ayla birlik yaralandım
        İstanbul mezarlıklarını aydınlatan ayla
        Soludum bölük bölük ahiretin
        Keskin çizgili özgürlüğünü
        Kanlı canlı özgürlüğünü ay kesmesi
        İçtim sıcak bir yaz günü içilen buz gibi bir vişne şurubu benzeri
        Sezai Karakoç

        15

        Eski Galata Köprüsü. 1900'lerin başı...

        İSTANBUL
        Bir tohumdan daha az değil
        Fatihin büyük güvercin kanatları
        Meleklerin sık aralıklarla
        Dokunduğu toprak.
        Güzel buyruklar
        Gürbüz havalar
        Boğaziçi bir akımdır
        Bir akan sudur
        Nice dergâhlar
        Dinler gibi nabzını
        Yeni doğan çocukların
        Cahit Zarifoğlu

        16

        Ahırkapı'da bir yelkenli. 1800'ler... Sahil, henüz doldurulmadığı için surlar, kıyının hemen başındaydı.

        İSTANBUL
        Göğsüme bir İstanbul çiziyorum
        Başparmağımla, kelebek biçiminde
        Çocukmuşum gibi aynanın önünde
        Yüzümü saçlarımı okşuyorum
        Kadıköy'den herhangi bir deniz
        Tenha bir tramvay şişliden
        Samatya'dan belki Sultanahmet'ten
        İncir ağaçları anmsıyorum
        Göğsüme bir İstanbul çiziyorum
        Başparmağımla, kelebek biçiminde
        Biraz umutsuzum, biraz yorgun işte
        En çok gözlerimi seviyorum
        Ataol Behramoğlu

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ