Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Televizyon 'Sipahi' bu akşam saat 20.00'de SHOW TV'de yayınlanmaya başlayacak

        Batı’nın karanlık güçlerinin desteklediği ‘Manager’ yapılanması, Türkiye için açık tehdit haline gelmiştir. Türkiye’de kaos yaratacak, halkı korku ve paniğe sevk edecek kanlı terör eylemleri gerçekleşmektedir. Türk ekonomisi; çeşitli sınavlardan geçmekte, metaverse, dark web, kripto iletişim sistemleri ve internet sistemleri üzerinden ülkenin en hassas noktaları siber saldırılara uğramaktadır. Bu karmaşık ve komplike düşman, ülke içindeki çok çeşitli grupları da aktif olarak kullanmaktadır. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın Sipahileri, bu tehlikeyi fark eder ve süratle reaksiyon gösterir.

        SHOW TV’de ekranlara gelecek olan; yapımını CNP Film’in, yapımcılığını Mehmet Canpolat ile Sadi Canpolat’ın üstlendiği, başrollerinde Kaan Yıldırım, Özge Gürel ve Kerem Alışık’ın yer aldığı, yılın iddialı yapımı 'Sipahi', bu akşam saat 20.00'de izleyicilerle buluşacak.

        'Sipahi', sürükleyici hikâyesi, zengin oyuncu kadrosu ve yüksek bütçeli prodüksiyonuyla dikkat çekecek.

        REKLAM

        Senaryosunu Ali Doğançay’ın yazdığı, yönetmenliğini ise Hakan İnan’ın üstlendiği 'Sipahi’nin güçlü oyuncu kadrosunda; Sinan Tuzcu, Başak Gümülcinelioğlu, Erkan Bektaş, Nurettin Sönmez, Çağdaş Onur Öztürk, Serhat Nalbantoğlu, Emre Bulut, Gözde Okur, Elit Andaç Çam İnan, Zeynep Oymak, Berrin Arısoy, İsmail Düvenci ve Selçuk Borak gibi başarılı isimler yer alıyor.

        Kaan Yıldırım, Özge Gürel ve Kerem Alışık Habertürk'e verdikleri röportajda 'Sipahi'yi ve rollerini anlattı.

        "KARAKTER BENİ ÇOK ETKİLEDİ"

        ‘Sipahi’ dizisinden teklif geldiği zaman hangi özellikleri sizi etkilediği için bu projede bulunmak istediniz?

        Özge Gürel: ‘Sipahi’yi okumadan önce zaten Kaan çok beğendiği için beni aramıştı. Bu çok önemliydi. O bana çok güzel anlatmıştı. Sonra görüşmeye gittik. Sanırım benim için burada en etkili kısım birincisi, senaristimizin bakış açısıydı. İkincisi de ‘Canan’ karakterinin gerçekten kendi dünyasında kurduğu adalet sistemi, kendi öfkesini doğru yönlendirebilmesiydi. Karakter beni çok etkiledi.

        Kerem Alışık: Dizide adım ‘Yıldırım Zafer Bozok’… Hikâye geldi, baktım... “İnsanın kalbine yıldırım kaç kere düşer?” dedim. Hoş, değişik, bugüne kadar hiç çekmediğim tarzda bir tür. Bunlar tabii cazip geldi. Acısı var. Acısı eski ama sıcak, taze. Unutmuyor ve acısına sahip çıkıyor. Gülüşüne güzel diyorlar, acısı çok olduğu için olabilir. Güdüleri var; öğretmek gibi öğrenmek gibi dert edinmek gibi yönetmek gibi. Aslında çölde bir kum tanesi ama çölün derdini taşıyor. Dolayısıyla ben baktığım zaman bu bakış açısı hoşuma gitti. Derdi belli; vatan, millet, bayrak, Atatürk ve aile. Bütün bu ekip buna hizmet ediyor. O zamanlar bir MİT’çi arkadaşım vardı, onunla konuşmuştum. Bana bizim meselemiz, derdimiz budur dedi. Bu kavramları saydı. O hep benim aklımda kaldı. Hakikaten hikâye de öyle. Hoşumuza gitti. Fedakâr bir karakter, vicdanlı ve cesur bir karakter. Biliyorsun esas fedakârlık başkaları için yaptığın değil de kendin için yapmadığındır. Onları da yapan bir adam. Hoş geldi. İyi geldi, başladık. Ekip çok iyi. Kaan ile yeni tanıştık ama işine saygılı, sahip çıkan insanların olması, Özge gibi Kaan gibi ve tüm ekip arkadaşlarımız gibi. Keza sevgili yönetmenimiz Hakan İnan da öyle. Senaristimiz, yapımcılarımız da öyle. Yani bu sahip çıkma matematiği ve işini kalbinle yapma isteği çok çekici ve çok cazip. Biliyorsunuz, “Biz sevmekle yükümlüyüz. Kavuşmayı ancak Allah bilir” derler ya biz de yapmakla yükümlüyüz başarıyı seyirci belirler diyelim. Biz elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. İnşallah her şey güzel olacak.

        Kaan Yıldırım: Ben de hikâyeyi çok sevdim. Hikâyenin ele alınış biçimini çok sevdim. Karakterimi çok sevdim. Yönetmenimiz Hakan İnan'ı zaten daha önceden tanıyordum. Güvendiğim bir yönetmendi. Ben de Kerem ağabey gibi içinde Atatürk’e yer verilmesini çok sevdim. Bu sebeplerden dolayı bu işin içindeyiz.

        Karakterinize hazırlanırken nasıl bir süreç yaşadınız?

        Özge Gürel: Benim de ilk defa oynadığım bir tür olduğu için aslında başlarda biraz tedirgin ediciydi. İlk defa silah kullandım, ilk defa aksiyon sahneleri için çalıştım. Ama oyunculuğun temelinde merak duygusu yatıyor ya aslında bir karakterin merakımızı ve heyecanımızı cezbetmesi çok önemli. ‘Canan’ benim için öyle oldu. O yüzden de bu süreç çok keyifli geçti. Zaten çok merak ettiğim, ilgilenmek istediğim birçok konuyla ‘Canan’ sayesinde ilgilenebildim. Çok güzel eğitimlerden, süreçlerden geçtik.

        "SİLAH KULLANMA GİBİ EĞİTİMLERİMİZ DE OLDU"

        O süreçlerde edindiğiniz bilgiler neler oldu?

        Özge Gürel: Sanırım müthiş bir algı açıklığı yarattı. Bir terörle mücadele komiserini oynamak ya da diğer ekip arkadaşlarım gibi bir MİT ajanını oynamak insanlarda müthiş bir algı açıklığı, bir farkındalık yaratıyor. Etrafına baktığında çok daha farklı bakıyorsun artık. Bu algıda seçicilik çok çalışan bir sistem. Benim için oydu sanırım. Artık günlük hayatımda daha dikkatliyim.

        Kerem Alışık: Çok farklı bir şey yapmadık. Bir oyuncunun bir role hazırlanması nasıl olursa öyle. Bizim oynamak dediğimiz şeyin yüzde 80’i anlamak yüzde 20’si oynamak. Anlamanın getirdiği açılım neyse, içselleştirme anlamında, karakterin derinlerine inme anlamında onu yaptık. Ne yer? Ne içer? Ne yapar? Nasıl yaşar? Psikolojik, sosyolojik, biyolojik analizleri yaptık. Klasik bir hazırlanma biçimi.

        Kaan Yıldırım: İşte o klasiğin dışında da silah kullanma gibi eğitimlerimiz oldu.

        Kerem Alışık: Evet, şimdi çok iyi silah kullanıyoruz.

        ‘Sipahi’nin konusu derin konular ve derin insanlar, daha önce derin konulara ya da derin insanların yaşamlarına merak duyuyor muydunuz?

        Kerem Alışık: “Dalgalar ruhlar gibidir” der Charles Dickens... Derinlik ancak derinlere anlatılır. Tabii her konuya olan merakımız oyunculuk güdüsünden gelen bir durum. Bununla ilgili de birtakım meraklarımız vardı ama bu derinlikte bir işin içine gireceğimizi akıl etmemiştik. Şimdi tanışıyoruz ve tanıştıkça anlıyoruz, anladıkça başarıyoruz diyeyim. Haydi Kaan...

        Kaan Yıldırım: Sizin söylediklerinize bakıyorum, onaylıyorum. Harika diyorum...

        "KİMİN BİRAZ NEYE İHTİYACI VARSA ONU ALACAK"

        ‘Sipahi’nin izleyicilere özellikle hangi duyguları yansıtmasını umarsınız?

        Kaan Yıldırım: Bence her karakter, hikâyenin içindeki her küçük hikâye başka bir şeyi yansıtacak. Kimin biraz neye ihtiyacı varsa onu alacak. Çünkü aynı sahnelerden ikimiz farklı duyguları alabiliriz. O yüzden iş seyircide bitiyor. Onu izleyicilerin tepkisiyle göreceğimizi düşünüyorum.

        Özge Gürel: Genel olarak tek bir duygudan giden bir hikâye değil. Kaan’ın da dediği gibi seyirci birçok duyguyu birçok karakterle yaşayacak zaten. Ama tabii ki de bazı duygular burada çok ağır basıyor. Adalet gibi eşitlik gibi fedakârlık gibi cesaret gibi insanların toplumun genel iyiliği için kendi hayatlarında nelerden vazgeçtiğini, nasıl fedakarlıklar yaptığını ve bunların onların hayatlarında nelere sebep olduğunu daha yakından göreceğiz. Bence bu seyirci için de güzel bir deneyim olacak.

        Kerem Alışık: Evet, çok katılıyorum. Belki ek olarak ilave edebilirim. Bizim de anladığımız, seyircinin de anlayacağı şeylerden biri şu; MİT dediğimiz birim, o kurum, hiçbirimizin haberi yokken, evde uyuyoruz ya da yemek yiyoruz ve o arada bir haber duyuyoruz. Mesela, ‘Şurada şunlar yakalandı.’ diye, o yakalandı haberinin altındaki büyük gayretin, büyük meşakkatin, orada nasıl bir istihbarat, nasıl bir çalışma, nasıl bir uzmanlık isteyen işlerin ilerleyişini görecekler mutlaka. Ve tabii duygu. Her türlü duyguyu tadacaklar. Sevinmeden üzülmeye her türlü duygunun içinde olduğu bir iş.

        Özge Gürel: Bu sayede belki geçmişte, var oluşundan bu yana bu ülke için yapılan fedakârlıkları da hep birlikte hatırlamış oluruz.

        Kerem Alışık: Evet, onları da hatırlamış olacaklar. Hani bütün şiirler yağmura yazılır ama marifet buluttadır ya işte o bulutların ne kadar önemli olduğunu, oradaki kahramanların, o görülmeyen insanların memleket için vatan için insan için neler yaptıklarını, nelerin altına girdiklerini görecekler.

        "CANAN GENEL OLARAK FEDAKÂR BİR KARAKTER"

        Karakterlerinizle benzeştiğinizi düşündüğünüz yönler nelerdir?

        Kaan Yıldırım: Enerji seviyemiz fena değil bence benziyor diyebilirim.

        Özge Gürel: Sanırım ‘Canan’ın, sadece kendini düşünmemesini ve haksızlıklar karşısında verdiği tepkileri seviyorum ve yakın hissediyorum. ‘Canan’ genel olarak fedakâr bir karakter. Genel olarak toplum ve inandığı değerler için bu kadar fedakârlık yapması 'Canan'ı bana çok yakın hissettiriyor.

        Kerem Alışık: Merhameti, adaleti, insanı insan olduğu için görmesi, sevmesi, vatanı özne yapması ve bu hallerinin içindeki çalışkanlığı, azmi kendi özelliklerimle özdeşim kurduruyor.

        Özge Gürel: Biz aslında karakterleri anlamaya çalışıyoruz.

        Kerem Alışık: Anlamaya çalışıyoruz. Sonuçta insanız. Bir yerden bir duygusu seninle örtüşür ya da iki - üç tane benzeşen özelliği olabilir.

        "EKİBİ DAHA İYİ ANLAMAMIZI SAĞLIYOR"

        Kaan Bey, sizin aynı zamanda yapımcı kimliğiniz de bulunuyor. Yapımcılığın oyunculuğa, oyunculuğun yapımcılığa olan katkıları nelerdir?

        Kaan Yıldırım: Yapımcı olarak 4 yapımım var. En son ‘Gelincik’ filminin yapım ortağıydım. Ondan önce ‘Yok Artık’ serileri vardı. Devam ediyor. Halihazırda ortaklarımla oluşturduğumuz bir şirket var ve çalışıyoruz. Senaryolar okuyoruz. Birtakım projeler geliştirmeye çalışıyoruz. Uygun bir şey olduğunda da yapıyoruz. Hepsi bir bütün bence. Oyuncu olarak tabii arkada olan oluşumu daha fazla anlamanızı sağlıyor. O yüzden belki ekibi daha iyi anlamanızı sağlıyor. Yönetenleri veya sette çalışanları daha iyi anlamanızı sağlıyor. Öyle bir bağlantısı var.

        "BENİM İÇİN ÇOK VERİMLİ BİR SÜREÇTİ"

        Ticaret üzerine öğrenim gördünüz. Ne oldu da oyunculuğa yöneldiniz, o kırılma anında ne yaşadınız?

        Kaan Yıldırım: Evet, pazarlama okudum.

        Özge Gürel: Ben de uluslararası ticaret okudum. Benim ilk amacım aslında deneme yanılma yöntemiydi. Lisedeyken karar vermiştim bu sisteme. Çünkü maalesef ki sistemimize göre çocuklar daha lisedeyken kendi fikirleri olmayan bir bölüm seçip hayatlarını ona göre devam ettirmek zorunda kalıyorlar. Bu benim için çok yanlıştı. Ve hayatımı bu şekilde yaşamak istemediğime karar verdim. O yüzden de birkaç şey denemek istedim. Bunların içinde aşçılık var, kamera arkası var, animasyon var. Oyunculuğu denediğimde de yapacağım diye başlamadım. Bir bakalım sevecek miyim diye başladım. Fakat oyunculuk daha sonra beni çok tatmin etti. Hem merak duygumu hem de heyecanımı... Oyunculuğa ilk başladığım zamanlar benim için çok verimli bir süreçti.

        Kaan Yıldırım: Evde aşçılığa devam mı?

        Özge Gürel: Evet, bayılıyorum.

        Kerem Alışık: “Harika yapıyorum.” dedi ama sete daha hiçbir şey getirmedi. En son bana börek sözün var.

        Özge Gürel: Bir gün benim için fedakârlık yapıp siz erkenden gelirseniz, benim set saatimi 1’e 2’ye atarsak olur.

        Kerem Bey siz de çok iyi futbol oynuyordunuz. Anadolu Üsküdar takımında oynadınız. Sonra oyunculuğa yöneldiniz. O kırılma anında neler yaşadınız?

        Kerem Alışık: İkinci olduk. Az kaldı lige de çıkıyorduk.

        Kaan Yıldırım: Hangi mevkii?

        Kerem Alışık: Ben orta saha oynuyordum. 10 numara, Alex gibi.

        "SEVGİLİ AZİZ YILDIRIM BENİM YÖNETİCİMDİ"

        Siz futbolcu olmayı istiyordunuz. Olsaydınız belki sonradan teknik direktör de olacaktınız. Nasıl bir hayatınız ve kariyeriniz olacağını tahayyül ediyorsunuz?

        Kerem Alışık: Tabii ben futbola çok sevdalıydım. Ayıptır söylemesi iyi de oynardım. Amatör Milli olduk sonra profesyonel olduk. Sevgili Aziz Yıldırım benim yöneticimdi. Sadri Şener vardı. Rahmetli Metin Aşık falan öyle bir yönetim kadrosu vardı. Ben 3 sene profesyonel oynadım hatta birinci lige çıkmayı kıl payı kaçırdık. Karagümrük çıkmıştı. Sonra çapraz bağlarda uzun süre bir sakatlık oldu. Biliyorsun o kötü bir sakatlık. Sonra da bir kopuş oldu. Koptuktan sonra da evdekiler “Anadolu’da bir takıma gitme.” dediler. Ben de öyle bıraktım. Olsaydı dediğin gibi teknik direktörlüğü denerdim.

        Hiç hayıflanıyor musunuz?

        Kerem Alışık: Arada gelir tabii o keşkeler... Bana arkadaşlarım eski fotoğrafları atıyor, takım kadrosunu falan bakınca biraz kötü oluyorum. O ayrı bir tutku.

        "ONUNLA BERABER OLMAK ÇOK GÜZEL"

        Kerem Alışık oyunculuk kariyerine başladığı zaman sizler genç yaşlardaydınız. Kerem Bey’den mutlaka çeşitli bilgiler, öğretiler ediniyorsunuzdur. Şu ana kadar onların en önemlisi ne oldu?

        Kaan Yıldırım: Bir kere çok güzel konuşuyor, güzel konuşma sanatı diyebilirim. Kerem ağabey çok okuyan, çok şiir bilen, farklı donanımlara sahip bir insan olduğu için onunla sohbet eden insan hayata dair gerçekten güzel şeyler öğreniyor. Onunla beraber olmak çok güzel.

        Kerem Alışık: Teşekkür ederim. Aslında bizimkisi öyle bir şey değil, estağfurullah. Öğretmek aslında iki kere öğrenmek. Biz aynı setin içinde, aynı işin içinde, aynı duygularla, aynı şeyi paylaştığımız için hem öğreniyoruz hem birbirimizden aldıklarımız oluyor, verdiklerimiz oluyor. Dolayısıyla Kaan’ın da dediği gibi sette, mutlu, güzel ve hoş bir enerji var. O da bizi performans olarak biraz daha ileriye taşıyor.

        Kaan Yıldırım: Ve bu her sette de olmuyor. Bu set güzel bir enerjiyle kurulduğu için böyle.

        Kerem Alışık: Bu önemli bir kriter. Özge de bir börek yaparsa daha mutlu olacağız.

        Özge Gürel: Ben sanırım zarafet öğreniyorum. Bu benim için çok kıymetli bir şey. Hakikaten Kerem ağabeyin setteki varlığı her zaman bir zarafet ve incelik getiriyor. Bu çok kıymetli bir şey. Tecrübenin zaman zaman insanları kabalaştırdığını ya da farklı hale getirdiğini görebiliyoruz ama Kerem ağabeyde tam tersi. O büyüdükçe küçülmek hissi, büyüdükçe nezaketin artması çok iyi hissettiriyor. Beraber çalışmak çok güzel.

        Kerem Alışık: Teşekkür ederim. Özge’nin inceliği de burada belli olmuş oldu. “Her kalp incelik taşır, ağırlık kaldıranın bundan haberi olmaz.” derler ya bu incelik ve derinlik aslında çok önemli bir nüans. Her işte her meslekte ve özellikle bizim işte.

        "DÜNYADA BAYAĞI SES GETİREBİLİRİZ"

        Türkiye yapımı diziler dünyada küresel çapta büyük ilgi görüyor. Sizce bunun ana nedeni nedir? Bu ilginin devam edebilmesi için sektöre ne gibi görevler düşüyor?

        Özge Gürel: Sanırım bizim alameti farikâmız duyguyu çok iyi geçirebilmemiz çünkü biz gerçekten duygularıyla yaşayan bir toplumuz, bu bizim DNA’mızda var. Kendi duygularımıza tutunduğumuz zaman çok iyi işler çıkarabiliyoruz. Ben o yüzden sektörün buradan devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Duyguya öncelik vererek devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu uluslararası pazarda bence en çok ilgi gören kısım bu.

        Kaan Yıldırım: Bizim kültürümüz çok zengin olduğu için bence bizde çok hikâye var. Çok hikâyeyi de güzel bir şekilde çekebilecek, yansıtabilecek çok yetenekli yönetmenlerimiz ve çok iyi yapımcılarımız var. Daha çok imkân olursa daha dünya çapında işler yapabilecek yeteneğe sahip bir topluluğuz. Öyle düşünüyorum. Tabii bu işler biraz para ve zaman işi. Yenilikçi işler de yapılmaya başlandı. ‘Sıcak Kafa’ yapıldı. Yabancı işlerden gerçekten bir farkı yok. O kadar çekilişi güzel o kadar farklı distopik bir dünya anlatıyor ki hayran kaldım. O yüzden bence biz yetenekli bir toplumuz. Zaten çok pratik zekâlı ve çok hızlı bir millet olduğumuz için yaptıkça ve zamanımız ve paramız daha da oldukça bence dünyada bayağı çok ses getirebiliriz. Latin Amerika gibi belirli bazı ülkelerde çok güçlüyüz ama nasıl eğer bu işin piri şu an Amerika gözüküyorsa orada bile gerçekten dikkat çekebilecek işler yapabiliriz.

        Kerem Alışık: Çok doğru, çok güzel şeyler söylediler. Hepsine katılıyorum. Bir daha aynı şeyleri tekrarlamayayım. Devlet ile Kültür ve Turizm Bakanlığı da şimdi bu ihracatla ilgili ciddi çalışmalar ve ciddi destekler çıkarıyor diye duydum, biliyorum. Bu da bu başarının göstergesi. Kalite, çaba, azim ve irade... Bunlar her zaman zaten bizi toplum olarak da meslek olarak da sanat olarak da ileriye taşıyacak şeyler. Yapılabiliyor ve evrensel boyutta bütün herkes aynı mutluluğa erişiyor, tanınıyor ve biliniyor, seyrediliyor ve izleniyor. Pazar oluştu ve bu pazardan ülke olarak da sektör olarak da faydalanıyoruz.

        "BELKİ BİR 10 YIL SONRA DAHA DA KOLAY OLACAK"

        Oyuncularımız bu avantajı nasıl uluslararası oyuncu olmaya çevirebilir? Uluslararası yapımlarda oynayabilmek için nasıl bir fırsat yaratılmalı?

        Kaan Yıldırım: Öncelikli olarak dil bilmek lazım. Onun dışında da nasıl burada ajanslar var, yurt dışında da ajanslar var. İyi ajanslarla çalışırsanız olmaz diye bir şey yok ama çok kolay mı? Bence eskiye göre daha kolay çünkü birçok işte enternasyonal oyuncular aranıyor. Mesela İngilizler bir iş yapıyor ve oraya bir Türk lazım oluyor. O yüzden bence dünya artık dijital platformlarla beraber iyice birleşmeye başladı. Bence ilerde belki bir 10 sene sonra daha da kolay olacak ve belki bunları çok da konuşmuyor hale geleceğiz.

        Kerem Alışık: Belki 10 seneye bile kalmaz. Ben daha da çabuk olacağını düşünüyorum.

        Kaan Yıldırım: Ben kötü hissetmeyelim diye bir 10 sene verdim. Bir şey yapamayız falan.

        Sizin yurt dışına açılmak için uluslararası yapımlarda oynamak için girişiminiz var mı?

        Kaan Yıldırım: Öyle somut attığım bir adım yok. Yurt dışında bir ajansla öyle bir durumum da yok ama yaptığımız işler bize kapılar açarsa açar. Ben orada biraz kadere bırakıyorum. Gideyim, asılayım da orada bir iş yakalayayım gibi bir çabam bir hırsım da yok açıkçası. Biraz akışta devam ediyorum.

        "HEPİMİZ İÇİN BÜYÜK MUTLULUK OLUR"

        Özge Hanım, bu konuda sizin bir hayaliniz vardı…

        Özge Gürel: Tabii ki işimizi uluslararası arenada yapmak hepimiz için çok büyük mutluluk olur. Kaan’ın da dediği gibi gerçekten zaman ve çok çaba isteyen, emek isteyen bir şey. Burada bu tempoda çalışırken oraları kovalamamız çok da kolay olmuyor. Orada bir ajansla çalışıp sürekli aktif olman gerekiyor. Orayı takip edebilmen gerekiyor. Ama uzun vadede benim de planlarımdan biri, çok isterim. İnanıyorum ki bu ülkede bunu yapabilecek potansiyelde olan yönetmenler de oyuncular da çok fazla.

        Kerem Alışık: Çok fazla... Çok iyi oyuncularımız, çok iyi yönetmenlerimiz var. İşler kaliteli yapılıyor. Umut hep var yani umudumuzu koruyoruz, taşıyoruz. Sen de kartın arkasını kapatma, umut belki gelecek sayfadadır.

        Merhum babanız Sadri Alışık için “Bu yetenek yurt dışında olsaydı bambaşka bir yerde olurdu.” diye hep söylenir...

        Kerem Alışık: Evet, hep derler. Cüneyt ağabey için de “Bu adam Hollywood’da olsaydı dünya yıldızı olurdu” denir. Bunlar var tabii ama ne yapalım? Şartlar, durumlar o zamanki teknik imkânlar veya dünyaya açılamama durumları. Şimdi bu imkânlar var. Kaan onu çok doğru söyledi, her şey mevcut, oyunculuklar iyi, kaliteli ve bu kapı sonuna kadar açıldı. Biz o kapıdan içeri girmeye başladık. Bu çok daha gelişecek, ilerleyecek. Ben yakın bir zamanda tüm meslektaşlarım için yurt dışında film çekme, dizi çekme, oyun oynama gibi her türlü şansın gerçekleşeceği umudunu taşıyorum.

        ÖNERİLEN VİDEO
        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ