Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Zafer Algöz bilinmeyenlerini anlattı

        HTGAZETE PAZAR/EKİN TÜRKANTOS

        Dile kolay 40 yıldır sahnelerde. Oyuncu olması ise annesinin karnındayken şekillenmiş. Annesi hamileyken bir tiyatro oyunu izlerken eğer oğlu olursa tiyatrocu olsun diye niyet etmiş. Şans bu ya, 15 yaşında tozu yutuvermiş... Her ne kadar bir ara pilot ve futbolcu olmaya kafaya taktıysa da sahnenin büyüsünden vazgeçememiş. Onu bugüne kadar tiyatro sahnesinde, televizyonda ve beyazperdede birçok önemli rolde izledik. Zafer Algöz, bugüne kadar kuliste, oyunlardan sonra, dost meclislerinde yaşadığı türlü anıları hep kaydetmiş. “İnsan 40 yıl sahnede olup da kim bilir ne gibi anılar biriktirmiştir” diyenlerdenseniz ‘Haşırt Dı Bilekbord’ 7 Şubat’ta raflarda... Ayrıca 10 Mart’ta da ‘Deli Aşk’ filmi vizyona giriyor. Beşiktaş tutkusuyla bilinen Algöz ile buluştuk. Kitabını, filmi, futbol sevdasını konuştuk.

        REKLAM

        Kitap yazacağınızı duyunca çok heyecanlandım. Önce Haşırt Dı Bilekbord’u dinleyelim sizden...

        Kitaptaki öyküleri her ay Kafa dergisinde yazıyordum. Bunları kitap yapma teklifi İnkılap Kitabevi’nden geldi. Açıkçası benim hikâyeci tarafım kuvvetlidir. Tabii dergide bir standart tutturmanız lazım, burada daha özgür davrandım, hikâyelerin bir kısmını elden geçirip eklemeler yaptım.

        Sizin için anılara yolculuk oldu...

        Evet, kitapta da yazdım ben oyunculuğa 15 yaşımda başladım ama aslında oyunculuk kariyerim anamın karnındayken başlamış. Annem 1961’de bana hamileyken Devlet Tiyatroları’nda “Küçük Tilkiler” diye bir oyun seyretmiş ve “Bir gün oğlum olursa, oyuncu Yalın Tolga gibi bir aktör olsun” demiş. Kaderin cilvesi 15 yaşımda devlet tiyatroları çocuk ve gençlik tiyatrosu kurslarına girdim. Komisyonda Yalın Tolga ve Kenan Işık vardı. Erkan Can ile benim için, yaşımız küçük olmasına rağmen “Yetenek var, kalsın” dediler.

        REKLAM

        'LİSEDE PİLOTLUĞA TAKTIM'

        Aslında öyle bir kadro da yok...

        Tabii, 18 yaşından büyük olmak lazım. İmtihanda parçalarımızı oynattılar, bizi sevdiler, “Siz misafir olarak gelin. 18 yaşına kadar sıkılmadan devam ederseniz konservatuvara devam edersiniz” dediler. Benim şansım 3 ay sonra büyüklerin oynadığı bir oyunda rol almam oldu. Tiyatronun büyüsü çok hoşuma gitti. Lisede kafayı pilot olmaya taktım. Öncesinde de futbolcu olmayı istiyordum. Ama annem ve babam beni oyunculuğa yönlendiriyordu.

        Cevheri erken fark etmişler...

        Öğretmenlerim de “Oyuncu ol” dedi ve etrafımdaki herkes beni bu yola itti. Konservatuvardan sonra staj yapmak için Bursa’ya gittim. Tesadüf eseri oradaki oyunu Yalın Tolga yönetti. İstanbul’a tayin olurken de Yalın Tolga’nın son oyununda birlikte oynamak nasip oldu. Müthiş bir aktördü, Anthony Hopkins’ten daha klas bir oyuncu ve büyük bir hocaydı. Sanki kader bizi o yolda birleştirdi. 55 yaşıma kadar birçok önemli oyuncu ve yönetmenle birlikte çalışma, sahnede izleme, öğrencisi olma imkânı yakaladım. Ve karşılığında güzel anılar biriktirdim. Eş dost ortamında bu hikâyeleri anlattırırlardı.

        REKLAM

        Kitabın ismi çok eğlenceli...

        İsmini Cem Yılmaz koydu, önsözünü de yazdı. Sağ olsun çok güzel şeyler yazmış, beni onurlandırdı. İlk öykü ‘Haşırt Dı Bilekbord’ rahmetli Öztürk Serengil ile yaşadığım bir anıdan. O sözcüğü de Türkiye’ye kazandıran odur. Kazık yemek anlamına geliyor. Kitaptaki tüm hikâyeler gerçek. Gergin günlerde insanları gülümsetecek bir kitap oldu.

        Kitap adına ilham veren nedir?

        Öztürk Serengil’le 1985’te Çeşme’de tanışmıştık. Biz o zaman su sporları, animasyonlar yapan bir ekiptik. Öztürk Abi de Öztürkaj Kelaj adında bir kafe-bar açmıştı. Yaz sıcağında bile beyaz kruvaze ceket, beyaz gömlek, fuları, turuncu büyük gözlükleri, ayakkabısı, şapkasıyla gezerdi. Bir arkadaşının Fransız restoranında büyük kazık yediğini anlatmıştı.

        REKLAM

        'STERİL YAŞAMIYORUM'

        Bunun gibi sık kullandığınız laflar var mı?

        Sokak argosunu, Roman argosunu iyi bilirim. Evinde steril yaşayan biri değilim, hayatın içindeyim. İnsanlarla münasebet içinde olduğumdan öğrendiğim enteresan bir argo laf, deyim ya da tanımlamayı günün birinde lazım olunca çıkarmak üzere bilgi bankasına atıyorum.

        ‘Hayatımın Aşkı’ dizisi çok keyifliydi. Hemen akabinde kitap projesi geldi. 10 Mart’ta da ‘Deli Aşk’ vizyona girecek...

        Yapımcılığını Cem Yılmaz’ın yaptığı, senaryosunu Kaman Kardeşler’in yazdığı filmde misafir olarak yer aldık, küçük küçük roller oynadık. Cem de oynadı. Hakan Altun hayatında ilk defa sinema filmi yaptı.

        Filmin hikâyesi şaşırtacak mı?

        Adana’da Maraş dondurması satan bir çocuk, bir kıza âşık oluyor. Kıza evlenme teklifi etmek istiyor hem de rekorlar kitabına girmek için Türkiye’nin en büyük Maraş dondurmasını yapıyor. Evlilik teklifi için Hakan Altun ile anlaşmış, ‘Teklif Ediyorum’ parçasını söyleyecek. Dondurmanın başına kaza geliyor, kız teklifi kabul etmiyor, Hakan Altun parasını istiyor. Tatlı bir hikâyesi var.

        REKLAM

        Hakan Altun’u görünce “Ekip toplanmış” diye düşündüm. Bir tek Umut Kurt yok. Dem Ba Ba şarkısı ne çok sevildi.

        Karakterli, sempatik, toplumla ilişkisi iyi, örnek yaşayan başarılı sporcu olduğunda ise takımın formasına artı değer katıyor. Dem Ba Ba da Quaresma da klas adamlar. Müslüm Baba’nın ‘Hangimiz Sevmedik’ parçasının nakarat bölümünü Aydın’da bir baba oğul söylemiş, ilk onlar buldu. Biz de bir Beşiktaş maçından sonra coştuk söyledik. Umut “Bu parça bana çok tiz” dese de Hakan cesaretlendirdi.

        O ekip bir araya geldiğinde birlikte çalıp söyler misiniz?

        Bir araya geldiğimiz ekipte Hakan Altun, müzik direktörü Aydın, orkestrasında çalan çocuklar var. Onlar çalmaya başlayınca Yeniköy’deki evde hayat duruyor. Oktay Gürdürk muhteşem türkü söylüyor. Bazen Ali Güven, Ercan Saatçi gelir. Onlar 2-3 enstrüman çalan muazzam çocuklar.

        REKLAM

        Sizin istek parçalarınız oluyor mu?

        Çok sevdiğimiz şarkıları söylüyoruz. Genelde Türk sanat müziği şarkılarını seviyorum. Rahmetli dedem Erzurumlu Kemani Haydar Bey’dir. Bilinen birçok şarkısı, türküsü var. Onun sayesinde babamın sesi de güzel, repertuvarı da çoktur. Ona hep “Baba, senin repertuvar bir tek Mustafa Keser’de var” diyorum. Canlı performansa âşık biriyim. Bir roman havası güzel çalınıyorsa mest olurum. Geçenlerde Burçin Büke’nin Rahmaninof’un ikinci keman konçertosunu dinlemek için Mersin’e gittim, olağanüstüydü.

        'KIVANÇ TATLITUĞ TAKDİR ETTİĞİM BİR GELİŞİM GÖSTERDİ'

        Bir röportajınızda, bir sanat dalıyla uğraşanların hayattaki yükünün arttığından bahsetmişsiniz...

        Günde 18 saat çalışırım, şikâyet etmem ama teknik kadrodaki insanların yorulmasına dayanamam. Ekip içinde sorun çıkaran olursa tadım kaçar. Onun dışında uyumluyum. Asıl mesleğim oyunculuk, haddim olmayarak bir kitap yazdım. Hobi olarak... Başarısız olma korkum yok. Ama oyunculuk öyle değil, hep “Daha iyisi olabilir mi?” diyorsunuz. Benden bir şey öğrenmek isteyenlere yardımcı olmak isterim, öyle gördüm.

        REKLAM

        Eric Morris tekniği de herkesin dilinde. Farklı ekoller oyunculukta nasıl bir etki bırakıyor?

        Hepsi insanın iç yolculuğunda bir rolü canlandırabilmesi ya da kendi kabuklarını örttüğü korkuları atabilmesi adına geliştirilmiş tekniklerdir. Meslek hayatımda, 40 yılda anladığım hangi ekol olursa olsun önce yetenek olacak.

        'HAYIR DUASINA İNANAN BİRİYİM"

        Anneniz oyuncu olmanızı çok istedi ve sizi sahnede izledi. Peki hangi rolünüz onun aklında kaldı?

        Beni “West Side Story” oyununda seyretmeye gelmişlerdi. Orada Tony’yi oynuyorum ve oyunun sonunda ateş edip beni öldürüyorlar. Annem öleceğimi bilmiyor tabii. Oyunun sonunda beni vurdular. Selama çıktığımda annemi bir gördüm, nasıl ağlıyor. Babam gülmekten yerlere yatıyor. Annem oyundan sonra “Oğlum öleceğini neden söylemedin. Keşke sen öleceğine ben ölseydim” dedi. Sağ olsun yaptığım işleri seyreder, arar, beni yüreklendirirler. Hayır duasına inanan biriyim. Manevi destek almak çok güzel.

        REKLAM

        4’te 4

        Hayatta en sinir olduğunuz şeyler?

        Ukalalık ve insanın haddini bilmemesine sinir olurum.

        Hayatta en kıskandığınız şey?

        İmrendiğim olabilir, Notre Dame’ın Kamburu’ndaki Quasimodo’yu canlandırmayı isterdim.

        Hayatta sizi en mutlu eden şey?

        Bir şeye emek verdikten sonra başarımın fark edilmesi, kutlanması bana yeter.

        Hayatta nasıl iz bırakmak istersiniz?

        İyi bir adamdı, mesleğini yapardı diye anılmak isterim.

        'ANNEM BENİ HALA 3-4 YAŞINDAKİ SARI KAFALI OĞLU OLARAK GÖRÜYOR'

        Beşiktaş tutkunuzu bilmeyen yok. Bu aşk doğuştan mı?

        Valla doğuştan Beşiktaşlıyım. Çünkü babam hasta Beşiktaşlı. Ama bana asla baskı yapmadı. Babamın çevresinde komik, beni eğlendiren adamlar Beşiktaşlıydı. İster istemez bu aşk doğdu. İlk futbol maçımı Trabzon’da izlemiştim.

        REKLAM

        Maç öncesi anneniz “Sakin ol” diye uyarıyor değil mi?

        Evet. Annem beni hâlâ 3-4 yaşlarındaki sarı kafalı oğlu olarak görüyor. Onunla konuşurken öksürüyorsam “Sokaklar soğuk bere tak” diyor. Ama ben de geçen gün kendimi babam gibi yakaladım, oturuşum, konuşmalarım... (Gülüyor.)

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ