Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar ‘Kol kırılmışsa yen içinde kalmamalı’

        Gülenay BÖREKÇİ / HT PAZAR

        Korhan Atay 1 Mayıs 1977 adlı kitabını anlatırken, "1 Mayıs 1977 katliamı" diyor ve bu olayı Marquez'in Kırmızı Pazartesi romanında anlattığı hikâyaye benzetiyor. Herkesin korktuğu, bildiği ama bir yandan da neredeyse beklediği bir felaket... Kırmızı Pazartesi'de bir cinayet öyküsü anlatılır. Böyle bir cinayetin işleneceği, nedenleri, katil adaylarının ve kurbanın kim olduğu bilinir. Herkes o cinayetin işleneceğinden endişe duyar, korkar ama kimse engel olmak için bir şey yapmaz ya da yapamaz. Ve cinayet işlenir. Atay'a soruyorum:

        1 Mayıs 1977'de tam olarak böyle mi oldu?

        Taksim'deki o mutlu kutlamaya katılacak tüm sendikalar, siyasi grup ve partiler orada bir olay, bir provokasyon olacağından kaygı duyuyordu. Kaygının temelinde, dönemin siyasi yapılanmasında etkili olan Sovyetler Birliği yanlısı ve Çin Halk Cumhuriyeti yanlısı grupların birbirleriyle düşmanlığa varan rekabet ve çekişmesi yatıyordu. Yalnızca onların değil, soldaki daha pek çok siyasi grubun birbirleriyle silahlı çatışmaya hatta karşılıklı cinayetlere varan rekabeti de biliniyordu. Türkiye Komünist Partisi (TKP) yandaşlarının önemli ağırlığa sahip olduğu DİSK yönetimi, "Maocu" grupları meydana almayacağını; Çin yanlısı gruplar da buna tepki olarak neye mal olursa olsun Taksim'e gireceklerini açıklamıştı. Siyasi çelişki ve rekabet öylesine yoğunlaşmıştı ki, taraflar birbirine "Sosyal Faşistler" ve "Maocu Bozkurtlar" diyordu.

        'SOL ÇOK BÜYÜK DARBE ALDI'

        Son derece gergin bir ortam...

        Her siyasi grubun "korunma" amaçlı silahlı elemanları vardı. Herkes o silahların kullanılmayacağını dile getiriyor, bunun için önlem alıyordu ama ortamın bir provokasyon girişimine ne kadar açık olduğu belliydi. 1 Mayıs 1977 günü insanlar bu kaygıları yüreğinde taşısa bile akrabaları ve sevdikleriyle birlikte düğüne hatta devrime gider gibi coşkuyla koştu alana. Fakat korkulan gerçekleşti: Akıl almaz bir provokasyon yüz binlerce kişinin hınca hınç doldurduğu meydanı kana buladı. Böylece Türkiye solu, tarihindeki en büyük darbelerden birini aldı.

        34 kişinin ölmesine, yüzlerce kişinin yaralanmasına yol açan olayı iki yönüyle ele alıyorsunuz. Hem adalet ve insan hakları bakımından yakın tarihimizde bir leke, bir yara, hem de "sol içi" çatışmaların ayyuka çıktığı bir dönem. Sol neden sizce bu konuyu pek konuşmamayı seçti?

        1 Mayıs 1977 katliamı, insan haklarının ve adaletin resmen ayaklar altına alındığı; tıpkı Malatya, Çorum, Maraş katliamları gibi insanlığa karşı işlenmiş bir suç. Bu konuda pek çok eleştiri ve kitap kaleme alındı, önemli bilgilere ulaşıldı. Ancak ben bunca tartışma, eleştiri ve araştırmanın olayın "sol içi" yanına yeterince eğilmediği kanısındayım. Solun, öncelikle 1 Mayıs 1977 katliamından çıkarılacak derslere ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Ortada kırık bir kol varsa eğer, daha fazla yen içinde kalmamalı. Bu kitabı hazırlamaktaki amacım solun 1 Mayıs 1977'yi daha fazla düşünmesine, tartışmasına ve eğer mümkünse dersler çıkarmasına bir nebze olsun katkı sağlamaktı. Bu da böyle bir başlangıç belki de... En azından bir tartışmanın ateşi yakıldı.

        KIZGINLIK, KIRGINLIK, PİŞMANLIK...

        Bu olay soldaki bölünmeleri nasıl derinleştirdi?

        Solda kızgınlık, kırgınlık, yüksek sesle dile getirilmese bile pişmanlık ön plandaydı. Sol gruplar, örgütler, partiler arasındaki çelişkiler daha da arttı ve keskinleşti. Solun hedef kitlesi işçiler ve gençlikle ilişkilerinde de duraklamalar ve kopukluklar görüldü. Kitleselleşme ve kitle eylemleri yerini hızla militanlaşmaya ve militanca eylemlere terk etti. Kitapta söyleşi yaptığım kişilerin hepsi 1 Mayıs 1977 katliamının, Türkiye'yi 12 Eylül 1980 askeri darbesine götüren en önemli basamaklardan biri olduğunu ve bu korkunç olayın ülkeyi bir askeri darbeye sürüklemek için bilinçli olarak tasarlandığını düşünüyor. 1Mayıs 1977'den sonra sağ ve sol arasındakiler kadar, sol içi çelişki ve çatışmalar da artıyor, siyasi cinayetler çığ gibi büyüyordu. Halk sol hareketlere uzak duruyor ve korkuyordu...12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte herkesin bildiği gibi siyasi çatışmalar ve terör sanki birisi şalter indirmiş gibi bir gün içinde bitti. Sonrası, solun tüm gruplarına ve işçi sendikalarına yönelik işkenceler, yargısız infazlar, idamlar, hapis cezaları ve tüm Türkiye halkına ve demokratik haklara yönelik baskılardan ibaret bir süreç. Uzantılarını bugün de belirli ölçülerde yaşamaya devam ettiğimiz bir süreç...

        Kitabınızın neyi değiştireceğini düşünüyorsunuz, o zaman çıkarmamız gereken dersleri şimdi çıkarabilecek miyiz?

        "Nerede, ne yanlış yaptık" diye düşünenler bu kitapta yanlışın ne olduğuna ilişkin ipuçlarını görecek. 1 Mayıs 1977 katliamına baktığımızda sol adına ortada büyük bir yanlışlık olduğu açık. Yanlışlığı sadece egemen güçlere, hükümetlere, burjuvaziye, oligarşiye, onların uzantıları olan derin ya da sığ devlete hatta yabancı istihbarat örgütleri ve Soğuk Savaş çekişmelerine yüklemek mümkün. Böyle değerlendirenler haksız da sayılmazlar. Ama başka sorular da var: Biz ne yaptık? Biz de hata yaptık mı? Nerede yaptık? Bir daha yapmamak mümkün mü? Yanıtlamaya niyetiniz varsa soruları çoğaltılabilirsiniz... Ve bu yanıtlar gerçekten yararlı olabilir.

        'Keşke 500 bin kişiyle konuşabilseydim'

        Korhan Atay, 1 Mayıs 1977 adlı kitabı için Doğan Ülgen, Bingöl Erdumlu, Mehmet Karaca, Gün Zileli, Feyyaz Kurşuncu, Murat Tokmak, Mahir Sayın, Ahmet Sami Belek, Kamil Arslantürk, Dinçer Doğu, Leman Fırtına, Murat Belge, Osman Cavit İyigün'le konuşmuş. İkisi hariç hepsi o tarihte içinde yer aldıkları sendika, siyasi parti ve sol hareketlerin orta ve üst kademe yöneticileriymiş. "Çeşitli tahminlere göre o gün alanda eşimin de aralarında yer aldığı 300-500 bin kişi vardı. Hepsi ortak bir felaketin hem mağduru hem de tanığı olmuştu. Keşke o gün orada olan 500 bin kişiyle tek tek konuşabilseydim" diye anlatıyor.

        Nasıl yorumlar geldi röportajlara, çünkü sonuçta herkes kendi bakış açısından olayları zaten biliyor ama burada karşılarına renkli ve çok zengin bir tablo çıkıyor...

        Kitapla ilgili olumlu duygu ve düşünceler yansıtan pek çok telefon ve e-posta aldım. Yaşları 1 Mayıs 1977'yi anımsamaya yetenlerin tepkileri önemli tabii. Ama beni daha da heyecanlandıran gençlerin ilgi ve düşünceleri. 1 Mayıs 1977 katliamı onlar için ebeveynlerinin anlattığı ya da bir yerlerden kulaklarına çalınan çok eski dönemlerde yaşanmış karanlık ve kötü bir masal çünkü. Sayıca çok fazla değil henüz ama genç okurlardan bazı çok önemli değerlendirmeler ulaştı bana. Başka bir dünya, başka bir Türkiye açılmış önlerinde. Benzer yayınların artmasını istiyorlar. Umarım daha fazla genç okura ulaşmayı başarırız.

        Peki ya söyleşi yaptığınız 13 kişinin yorumları?

        Ben de zaten esas bunu merak ediyorum. Bu kişilerin tamamına yakını karşıt siyasi yaklaşımlara sahipti, düşman saflarda yer alıyorlardı. Bu kitap aracılığıyla diğerlerinin söylediklerini, ağır eleştiri ve özeleştirilerini de okuyabilecekler. Bence iyimser olmak lazım. Bir umut hâlâ var...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ