Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Bir albüm dinledim hayatım değişti, Sırma Karası, müzikten anlayan, iyi müzik dinleyen beş adama milatlarını sordu

        Sırma KARASU / HT PAZAR

        Kurt Cobain, Tuna Kiremitçi’ye hangi konuda cesaret verdi? Kanat Atkaya’nın ergen odasında neler var? Görgün Taner 1972’de neredeydi? Hamdi Koç’a her ruh halinde eşlik eden klasik müzik eseri hangisi? Sanlı Ergin kırmızı kadife kaplı plağına ulaşabilecek mi?

        Müziği öylesine dinlemekten öte keşfedilmesi ve ulaşılması gereken bir hedef, bir hobiden öte kader arkadaşı olarak görüyorsanız sizin de ilk etkiyi yeniden yaşamak ümidiyle tekrar tekrar aldığınız milat albümleriniz vardır. Pink Floyd’un “Another Brick In The Wall”unu bir lastik reklamında duyduğumda 5 yaşındaydım. Müziğin huşu veren, kan basıncını artıran etkisiyle sözlerini anlamadığım ancak notalarına işlenmiş isyan ve marşı andıran korosuyla bu şarkı tanıştırdı beni. Yıllar sonra 13 yaşıma gelip ortaokula başlayınca çocukluğumun şarkısı boyun eğmez ergenlik yıllarımın kader arkadaşı oldu.

        Dedemin klasik müzik koleksiyonunda Wagner’in “Der Ring des Nibelungen” dörtlemesinin 14 CD”lik Deutsche Grammophone, James Levine versiyonunu bulunca hayatım bir kez daha değişti. Arkasından Alman Romantizmine, Mahler, Brahms ve İskandinav mitlerine merak sardım. Klasik müzik ve romantizmin getirdiği özgürlükle bir anda bambaşka bir dünyam oldu, çoğunu hayal gücümle oluşturduğum.

        Son iki ise 20’li yaşların sonuna doğru onlara ihtiyacım varken girdi hayatıma. Carole King’in “Tapestry” albümü aşk acısını vakarla dindirmek, Fleetwood Mac’in “Tango In The Night” albümü ise mutlu anlarda dans etmek, eşlik etmek ve gülmek için.

        Müzikten anlayan, iyi müzik dinleyen beş adama milatlarını sordum. Kadınlara sormadım sanmayın. Birçok kadın sanatçı ve yazara sormama rağmen geri dönüş yapan olmadı. Bu yazıdan çıkan bir sonuç da kadınların yeterince müzik dinlemediği olabilir mi?

        Hamdi Koç (Romancı)

        Hamdi Koç aradığımda “Çıplak ve Yalnız” romanının geçtiği Ünye’deydi. Yeni kitabını yazıyormuş. Bu yüzden onun hayatını değiştiren albümü telefonda öğrendim... “Benim hayatımı değiştiren albüm, Bach’ın ‘Matthäus-Passion’u. İlk kez 80’lerin başında dinlemiştim. Favorim ise Deutsche Grammophon’dan çıkan Herbert von Karajan versiyonu. Yıllardır albümün 25’e yakın farklı versiyonunu almama rağmen hiçbirinden aynı tadı alamadım. En yalnız, huzurlu, kederli ve mutlu zamanlarımda o ana dair bir şeyler söyleyen bir müziktir...”

        Kanat Atkaya (Gazeteci-Köşe Yazarı)

        Mızıkçılık yapıp “Cevaplaması en zor sorulardan biri bu” demeyi ve Miles Davis’in “Kind of Blue”sundan Patti Smith’in “Horses”ına en sevdiğim albümleri bir çırpıda saymayı düşündüm önce. Nirvana’nın “Nevermind”ı desem The Fall’un “Saving Grace”ini ne yapacağım? Creedence’ın “Cosmo’s Factory”sini yazsam The Smiths’in “The Queen Is Dead”ini nereye koyacağım. Fakat sonra 12 yaşıma, duvarları uzun saçlı, gitarlı abilerin posterleriyle kaplı ergen odama ışınlandım. Müzik sevgimde direkt etkisi olan komşu abinin hediye ettiği “Stooges”ın ilk albümüne ve “No Fun”a döndüm. Iggy Pop, Asheton biraderler ve Dave Alexander. O güne kadar dinlediğim her şeyden farklıydı. Ron Asheton’un “wah-wah” gitarı, Iggy Pop!’un “çiğ” vokali... “I Wanna Be Your Dog”, “1969”, “Real Cool Time”... Sözleri böyle şarkılar dinlememiştim daha önce. Böyle bir adrenalin bombası düşmemişti ergen dünyama. O zaman rahatlıkla “Stooges’ın ilk albümünü dinledikten sonra hayat aynı olmadı” diyebilirim. Hatta durun, şimdi de bir tur dinleyeceğim.

        Sanlı Ergin (Görsel Yönetmen)

        Abim o gün okuldan koltuğunun altında kırmızı bir plakla eve dönmüştü. Kan kırmızı kadife kaplı bir kapağı vardı plağın. Üstünde ise sarı varaklı “Deep Purple, Made In Japan” yazıyordu. İkili bir plaktı ve gözlerim kamaşmıştı. Telefunken pikabımızda albüm dönmeye başladı ve Ritchie Blackmore’un efsane gitar rifiyle Smoke On The Water çalmaya başladı. Ritchie’nin parmakları gitar tellerinde dolanırken, benim parmaklarım ise plağın kırmızı kadife kapağındaydı. Büyülenmiştim. Ağabeyim resmen, 10 yaşındaki küçük kardeşini rock müzikle zehirlemişti. Plak 2-3 gün evimize konuk olmuştu. İlk, Grundig TK124’e makara teybe kaydedip dinlediğim albümün, zaman içinde birikmiş harçlıklarla plak, kaset ve CD formatına kadar birçok kopyasını satın aldım. Ama hiçbiri o kırmızı kadife kapaklı plağın tadını vermedi. 1974’te sanırım sınırlı sayıda basılan bu albüm, bir daha hiç karşıma çıkmadı. Yıllardır rock dinliyorum, yıllardır o kırmızı kadife kapaklı albümü arıyorum, sanırım hep de arayacağım. Not: Sanlı hâlâ bu albümü arıyor. Elinde olan ya da bilen varsa, bana mail’den ulaşarak bir adamın ilk aşkına kavuşmasını sağlamış olur.

        Tuna Kiretmitçi (Yazar - Müzisyen)

        Nirvana’nın “Nevermind” albümü için “Hayatımı değiştirdi” demek herhalde hafif kaçar. O aslında hayatı değiştirdi. Müziğin semalarına bir tanımlanamayan uçan nesne gibi girdi ve o güne kadarki her şey hızla eskimeye başladı: Spreyli-meçli uzun saçlar, saniyede on nota basan süper gitaristler, dar deri pantolonlar, içli aşk baladları... Bunların yerini kirli sakallı, salaş kıyafetli bir adamın grubu ve onların acıyla, öfkeyle, tuhaf bir mizah duygusuyla dolu şarkıları aldı. İtiraf edeyim, “Nevermind”ı dinlediğim zaman hayatımın değiştiğini fark etmedim. Oysa her şey müsaitti: 18 yaşındaydım, müzik yapıyordum, şiir yazıyordum, acıdan, öfkeden ve kara mizahtan kendimce nasibimi almıştım. Albümü önce bir şeye benzetemedim, sonra her şeye benzettim: Korkularıma, cüretlerime, aşklarıma, Turgut Uyar’ın deyimiyle “Bütün mümkünlerin kıyısında” durduğum hayat değirmenine. Albümün çıkış yılı 1991’di ve tarihçi Eric Hobsbawm’ın deymiyle “Kısa yirminci yüzyıl” tam da o yıl tarihe karışıyordu. Doğu Bloğu artık yoktu. “Soğuk savaş” o yıl bitmişti. Uçakların İkiz Kuleler’e çakılmasıyla fiilen başlayacak 21. yüzyıla kadar 10 yıllık bir araf yaşanacaktı. Bizler o arafta büyüyecektik, artık ne kadar büyünebilirse. Çabamızın fon müziğini de dünyayı söz konusu 10 yılın orta yerinde bırakıp gidecek Kurt ve grubu yapacaktı. Düşünüyorum da hayat nasılsa değişecekti, gelecek kapımızda bekliyordu. Kurt’un müziği bize aç kurtlara karşı uluma cesareti verdi. Oysa hepimiz albümün kapağındaki, oltadan sallanan paraya doğru saçma sapan yüzmesi istenen bebeklerdik. Tüfeğin namlusunu kendi ağzına sokmaya cesareti olmayanlar. Aslında hâlâ öyleyiz

        Görgün Taner (İKSV Gen. Müd.)

        Bir plak dinledim, hayatım değişti yerine, “Bir plakçıya gittim, hayatım değişti” diyebilirim. Terminolojiden de anlayacağınız üzere sene 1972. Yani 13 yaşındayım. Abimle Kadıköy Altıyol’da Minimo Plak’tayız. Sevgili Manuk, “Bak” dedi “Bunu dinleyin. İyi rock grubudur”. Grand Funk Railroad, E Pluribus Funk albümü. Aldık eve gittik. Plak, Dual 39’a yerleştirildi. Kulaklarımız hoparlörlerde, cayır cayır gitar, davul ve bas. Derken GFR’nin açtığı kapıdan Led Zeppelin, Jethro Tull, Pink Floyd girdi.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ