Yıkımın sorumlusu olarak tutuklanan kişiler kaç yılla, hangi suçla yargılanacak?
Kahramanmaraş merkezli depremlerinden sonra gözler yıkılan binalarla ilgili sorumlulara, özellikle müteahhitlere çevrildi. Habertürk TV'ye konuşan Avukat Rezan Epözdemir, müteahhitlerin yargılanma ihtimali olan suçlar ile alacakları cezaları açıkladı. Habertürk'e konuşan ikinci isim ise İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adem Sözüer oldu. Prof. Sözüer, "Acele etmeden yeni binalar değil yeni şehirler yapılması söz konusu. Bunun için özerk bir kurum öneriyorum, yaraları sarma kurumu da diyebiliriz buna" diye konuştu.
Kahramanmaraş merkezli depremlerin yaraları sarılmaya devam ederken, yıkılan binalarla ilgili sorumluların alacağı cezalar merak konusu olurken gözler özellikle müteahhitlere çevrildi. Habertürk TV'ye konuşan Avukat Dr. Rezan Epözdemir, yargılanma ihtimali olan suçlar ve alacakları cezalara ilişkin açıklamalarda bulundu.
Dr. Rezan Epözdemir, "Müteahhitler, eğer 'bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermekten' yargılanırlarsa en fazla, maksimum 22 yılla yargılanacaklar. Yatarı da 11 yıl + 1 yıl da denetim serbestlik; sonuçta 10 yıl. Enkazda ister 1 kişi ölmüş olsun, ister 100 kişi ölmüş olsun 'olası kastla adam öldürme'den yargılanırlarsa ölen her bir kişi için 25 yılla yargılanacaklar" dedi.
Prof. Dr. Adem Sözüer, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adem Sözüer Habertük'te soruları yanıtladı.
"ÖZERK BİR KURUMA İHTİYACIMIZ VAR"
Prof. Sözüer şöyle konuştu:
İdarelerin, genel yönetimlerin kontrol ve denetimlerde elbette ki hatalar söz konusu. Bir taraftan deliller toplansın, soruşturma ve kovuşturmalar sürsün ama mutlaka zararların giderilmesi gündeme bir an önce gelsin. Bu faylar dahil olmak üzere Türkiye'de yapılacak şey 2018 yönetmeliğini uygulamak, alelacele yapılaşmaya gitmeden zeminlerle ilgili gerekli araştırmayı yapmak. Türkiye'de yeni deprem yönetmeliğine ihtiyaç yok, biz hiçbirisini uygulamadık. Uzmanlar hepsini biliyor. Asıl bu bilgilerin değerlendirilmemesi, yasaların uygulanmaması. Herkes nasıl milyonlarca kaçak yapıyı biliyorsa, bunları da biliyor.
Bütünleşik plan içerisinde acele etmeden yeni binalar değil yeni şehirler yapılması söz konusu. Bunun için özerk bir kurum öneriyorum, yaraları sarma kurumu da diyebiliriz buna. STK'lar da bağışlarıyla, yardımların nasıl ulaştırılacağı, bütün aksaklıkları araştıracak, öneride bulunacak bizim bir özerk kuruma ihtiyacımız var. Hala benim belediyem, senin belediyen, benim bürokratım, senin bürokratın, senin STK'an, benim STK'am diyoruz. Biz hala ifade özgürlüğü nasıl kısıtlansın bunlarla uğraşıyoruz. Bizim yapmamız gereken mevcut kuralları doğru ve etkin şekilde uygulamaktı. Biz Türkiye'de doğan birlik havasını berhava etmeyelim. Toplumu başka yıkımları meydana getiren, bir STK yardım topluyor, onun üzerinde spekülasyon yaratılıyor. Bir belediye yardım yapıyor, engelleniyor. Bu tür ayrımcılıktan vazgeçmemiz lazım. Ne olursa olsun Kızılay'ın ayı, hilali görünürdü. O göründüğü zaman her şey yolundaydı. Hükümetlere karşı özerk olabilecek bizim öyle kurumlara ihtiyacımız var. Bir an önce başlamamız gereken şey, insanlarımızın adliye koridorlarına gitmeden zararlarını tanzim etmektir. İnsanlar adliye koridorlarında yıllarını geçirmesinler, mağduriyetler yaşamasınlar. TBMM öyle anlarda her an görev başında olmalı. Bu ihtiyaç duyulan kanunları çıkarmalı. Kısmi OHAL ilan ettik ama, onu ilan etmeseydik bile mevcut yasalarla şu anda yapabileceklerimizi yapıyorduk.
"İKTİDAR VE MUHALEFET BİR ARAYA GELMELİ"
Artık bunlardan vazgeçmeliyiz, insanlar OHAL'den korkar hale geldi. OHAL olacaksa iyice planlanmalı. Sadece deprem bölgesi değil Türkiye şu anda risk altında. Çok köklü tedbirler almalıyız, farklı politikalar yürütmeliyiz. İktidar ve muhalefet bir araya gelmeli artık. Türkiye'deki insanlara umut vermeli. Şu anda enkazların altında ülkeye duyulan güven de kalıyor. Her gün ayrımcılık, benim tarafımda olanlar, senin tarafında olanlar tartışması, birtakım grupları damgalamak, ifade özgürlüğüne sınırlar koymaktan vazgeçmeliyiz. Devlet yıllarca, milyonlarca kaçak yapıya göz yumdu. Devletin bilgisi dahilinde, öngörüsü dahilinde bir felaketle karşı karşıyayız. Özür bile çok görülüyor insanlara. Bir yerden başlamak lazım. Bir özür bile yok mu? Umutlarımızı yitirmeyeceğiz, ayrımcılığın yapılmadığı, insanların güvendiği kuruluşların oluşturacağız. Binalar silsilesi inşa etmeyeceğiz, yaşam alanları inşa edilecek. Bu sadece mühendislerin işi de değildir. Sadece para işi de değildir. Biz şimdi birçok küskün ve kırgın öğrenci kitlesi yarattık tekrar. Bu o kadar sert yapıldı ki. Bazı öğrencilerimiz deprem bölgesindeydi. Yeterince düşünülmeden alınan kararlar yeni tartışmalara yol açacak ve faydalı olmayacak. Öğrencilerimiz sürekli şikayet halinde. Öğrencilerimizi mağdur etmeden bu yapılabilirdi. Bir telaş içerisinde bunlar yapılıyor, doğru değil maalesef. Bir gece ansızın oldu, savaş halinde miyiz? Öğrencilerin mahremiyetleri var. Öğrencilerimiz zaten yollardaydı. Bu öğrencilerimizi el üstünde tutmalıydık biz. Bunlar sükûnet içinde yapılacak şeyler.
"1939'DAN BU YANA BİR ADIM İLERİDE DEĞİLİZ"
Biz baştan kurumları dışlıyoruz. Hem 'deprem nedeniyle siyaseti konu etmeyelim' diyoruz ama bu tür ayrımlar siyasetin ta kendisi. Depremde yardımlar zamanında ve etkin olarak gitti mi; gerçekten engellemeler yapıldı mı? Bunların hepsi çok ciddi sorumluluk doğurur. Koordinasyon dışında başka sebeple engellemeler yapıldığı tespit edilirse bundan ciddi sorumluluk doğacaktır. Bunların da hepsinin araştırılması gerekiyor. 1939'da mahkumlar serbest bırakılmıştı ve o mahkumlar depremde büyük yardımcı olmuşlardı ve o mahkumların hiçbiri de kaçmadı. O zaman birlik havası nedeniyle o mahkumlara af da çıkarıldı. 1939'dan bugün geldiğimiz nokta inanın bir adım ileride değil uygulamalar bakımından. Yaraları sarmak vakit alacak. Daha çok konuşulacak şeyler var. Şimdilik bu kadar diyelim.