Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Çelik'ten samimi açıklamalar! "Şöhretin altında ezildik!" - Magazin Haberleri
        1

        AYTEKİN TEKER / ateker@haberturk.com

        'İzel, Çelik, Ercan' grubuyla hayatımıza girdi. Kısa bir süre sonra ise gruptan ayrıldı ve yoluna tek başına devam etti. 1994 yılında çıkardığı 'Ateşteyim' albümü müzik listelerini kasıp kavurdu. Albümdeki hemen hemen her parçası hit oldu. Rod Stewart ile aynı sahneyi paylaştı. "Türk Pop Müziği'nde Türk Müziği'nin Etkileri" konulu yüksek lisans tezini vererek müzikteki başarısını akademik kariyerinde taşıdı, 'Sanatta Yaratıcılık' üzerine doktora çalışmaları yaptı. 'Meyhaneci', 'Güle Güle', 'Nazına Ölüyorum', 'Hercai', 'Yaman Sevda' ve 'Dilberim' gibi unutulmayan şarkılara imza atan Çelik (55) ile buluştuk, hem müziği hem de bilinmeyenlerini konuştuk.

        2

        Öncelikle nasılsınız?

        Şahaneyim ve her şey de yolunda…

        Koronavirüse yakalandınız ve zorlu bir dönem yaşadınız...

        Çok kötü bir süreçti ama benim adıma müthiş bir deneyimdi… Nefes alamamak nasıl bir şey, sahibi olduğunu düşündüğüm vücudun benden bağımsız davranması nasıl bir şey onu öğrendim… Haydarpaşa Numune Hastanesi'ne bağlı ve koronavirüs geçirenler için özel bir alan haline getirilen Validebağ Ek Hastanesi'nde tedavi gördüm. Kardeşim ve annemle aynı dönemde, aynı yerde yattık. Öncelikle bu hastanede tedavimizi gerçekleştiren doktorlara, tüm sağlık çalışanlarına, emekçilerine minnet dolu teşekkür ederim. Vefa borcumuzun olduğunu ve karşılığını ödeyemeyeceğimizi düşünüyorum…

        3

        'Koronavirüs nedeniyle uzun bir süre sesim çıkmadı, hala da tam çıkmıyor' demiştiniz...

        Şimdi iyiyim, şifamızı veren Rabbimize şükürler olsun. Ancak tedavi sonrası iki ay çok zordu… Günlük normal bir yürüyüşü yapamıyorsun, yoruluyorsun. En az bir ay derin nefes alıp ciğerlerime oksijen dolduramadım. Saçlarım döküldü ki ben uzun ve çok sağlıklı saçları ile bilinen biriyim. Normal hale dönüşüm iki ayı buldu. Sonrasında yavaş yavaş şarkı söyleyebilmeye başladım. Çünkü ses tellerinin tembelleşmesi de ses çıkarmaya engeldir. Hem ses telleri tembel, hem de nefes alamakta zorlanıyor olmak ise şarkı söyleyen biri için adeta kâbus…

        4

        'Devir Değişti' albümünüzde, Fatih Erkoç, Cem Adrian, Halil Sezai, Pamela ve Emre Aydın gibi sanatçı dostlarınız şarkılarınızı yeniden yorumladı. Bu albümün çıkış hikayesi neydi?

        Arpej Yapım ile sözleşmemde bir yol haritası belirlenmişti; 'İyi Günde Kötü Günde' albümü yayınlandı. Çok da ses getirdi. Bir sonraki aşama, kariyerimizin bir özetini uygun bir dille tazeleyip paylaşmaktı. Bu da 'Devir Değişti' isimli albümdü. Güzel tepkiler aldık. Çünkü albümde yer alan sanatçıların her birinin kariyeri müthiş… Albümün hikayesi ve sanatçıların belirlenmesi tamamen Umut Kuzey’in prodüktörlüğünde yürüdü. Tabii ki esas olan bu albümde yer alan çok değerli müzisyenlerin gönül razılığı. Bu arada 14 Şubat'ta da bir albüm sürprizimiz daha olacak.

        5

        Albümün adı neden 'Devir Değişti'?

        Ben akademik ve profesyonel kariyerim boyunca boşa hiçbir şey yapmadım ve boşa hiçbir şey söylemedim. Her yaptığımın arkasında bir niyet ve ilke oldu. Anlaşıldı ya da anlaşılmadı, benim için çok fark etmiyor… Ben ne yaptığımın bilincindeyim ve benim için de önemli olan bu. Şimdi de müsadeniz olursa yine ilkesel bir şekilde yaklaşmak ve devir konusunu fiziksel kavramlar üzerinden izah etmek istiyorum. 'Artık devir değişti, tabi Çelik de değişti' sözlerini içeren şarkım, ortaya çıktığı dönemde bir şeye işaret etmiş, şerhini koymuş ve kendini bildirmiş bir şarkıdır. İçinde bir tohum vardır. Yani şarkıdaki bu tohum, şarkının içeriği ile ilgili bir durum… 'Devir değişti' zaman bildiren bir şarkı… Biz bu zamanı toplumla beraber yaşadık ve hala da yaşıyoruz. Ama 'Devir değişti' aynı zamanda da 'Hız' bildiren bir şarkı… 'Hız' deyince de 'Hareket ve ivme' kavramları zorunlu olarak devreye girer. 'İvme' hareketlere, yani yaşamlarımıza etki eden ve nasıl ortaya çıktığı belli olmayan olgulardır... Sebep ve sonuçlar. Basit bir öfke ya da aşk duygusunu ortaya çıkaran kimyasal süreçler ve onu ortaya çıkaran şartlardaki tüm değişken dinamiklarin sebepleri hakkında genel olarak hiçbir fikrimiz yoktur; Öfkeleniriz… Sonucuna katlanırız… Evlenir ve boşanırız! Nafakayı yani bedeli öderiz… Bunlar varoluş sancıları ve insanlık on binlerce yıldır bu sorunları çözmeye çalışıyor. Felsefî akıl, olanı ve biteni yorumlamaya gayret ediyor.

        6

        Bir müzik emekçisi ya da sanatçı, her ne derseniz şöyle düşünüyorum; Bu ifade ettiğim kimyasal süreçlerde kendinize aslanlar gibi, 'Ben' dersiniz ancak olayların oluş biçiminde siz hiç yoksunuzdur; Her şey size rağmen gelişir. Düşünsenize 'Ben' diyorsun ama ortada sen hiç yoksun? Senin iraden hiç yok! Ama hiç yok! İşte burası benim üretim alanım; Kendilerine 'Ben' diyen koca koca egoların, kendilerinin ne olduğundan bîhaber, kendilerinde olan biten süreçlerde tamamen doğaya mahkûm olup, zamanın içinde akıp gitmeleri, rüzgara kapılmış bir saman tanesi gibi 'Ben, ben' diye tınlamaları… Hani diyorlar ya 'Çok da tın yani!' İşte tam da öyle! Rüzgar, kasırga, yani zaman karşısında sen saman bile değilsin. Bir sanatçının bundan etkilenmemesi ve bunu ömrünce izlememesi, üzerine düşünmemesi mümkün mü? 'Hareket' de hayatın içindeki savrulmalarımız… Ben de çok savruldum ve bazen kendimi samandan daha aciz hissettim… Türkiye’de mahkemelerde görülen dava sayısına içeriklerine bakmadan bir göz gezdir, savrulma ne demek anlarsın… Saman yığını olduğunu bilmeyen kitlelerin 'Ben' diyerek egosantrik gazlarla yürümeye çalışırken, savrulan bu zavallı benlerin, amiyâne tabirle saman tanelerinin üstüne 'zaman' denilen filin basması! 'Devir' paradigma değişimi gibi bir şey ama hız ile değil de devir ile değişen bir paradigma…

        7

        Bir araba üzerinden düşünürsek; aynı arabaları kullanıyoruz, aynı şehre gidiyoruz, aynı süratle gidiyoruz, varış zamanımız doğal olarak aynı ama devir farklı? Yaşam yolunda, aklını kullanma biçiminde devir değiştirirsen sonuçlar aynı olmaz, sen de aynı havayı soluyorsun Bill Gates de! O da yaşıyor sen de ama onun devri farklı; O kendi devrini yarattı… Belirleyici oldu; Determinizm… İleride insanlar konuşurken 'Onun devrinde olaylar şöyleydi' diyecekler, seni ikinci nesil torunun bile hatırlamayacak. Aynı şartlarda, aynı süratte ve aynı zamanda gider ama devirleri değiştirirsen, zamanını harcadığın işlerin niteliği başka türlü gelişir…

        8

        'Batsın bu dünya' başka bir devirdir, 'Bu kalp seni unutur mu?' başka bir devirdir, 'Gemiler' başka bir devirdir, 'Fesupanallah' başka bir devirdir, doğal olarak 'Hercai' ve 'Meyhaneci' de başka bir devirdir. 'Devir Değişti' albümünü yaparken tüm bunları ince ince düşündük, üzerine çalıştık ve hiçbir sürprize yer bırakmadık. Belki çok uzattım ama şarkılara ya da albüme isim verme işinin arkasında bir fikir var demek zorundaydım… 'Bir kızın gözüne baktım, o beni yaktı geçti', 'Ben halk adamıyım', 'Biz çok fakir büyüdük, 'Hiç değişmedim, ben ilk günkü gibiyim' tarzındaki söylemleri kendi adıma doğru bulmuyorum… O sebeple yaklaşımım bu şekilde... İşte yaptığımız bu albümün hikâyesi tam da bu şekilde özetlenebilir; Neyi başarabiliriz, nasıl başarabiliriz ve ne zaman başarabiliriz... Açıklamalarım biraz felsefi gibi durabilir ama aslında yaşam gerçekliğinin ta kendisidir.

        9

        Bugüne baktığımızda Türk Pop Müziği'nin eski üretkenliğinden uzak olmasının nedeni sizce ne?

        İnsan içine doğduğu toplumun kurallarını hayatın gerçekliği zanneder ama öyle değildir. Kurallar birileri tarafından koyuldu, değiştirilebilir… Bu kurallar ve şartlar sizi törpüler, değiştirir, dönüştürür ve bir kalıba sokar. Donar kalırsınız… 1900 ve 1940 yılları arasındaki kuşak iki paylaşım savaşının sonuçlarına mâruz kalmış bir kuşaktır, çaresizdir ve eyleme geçecek takati yoktur! Ancak yaşamayı becerebildiler. Ona da yaşamak denilirse… 1960 ve sonrası kuşak, tam da 18. yüzyıl Alman idealizmi ve aydınlanmasının vaat ettiği barış ve huzura rağmen iki dünya savaşı sonrası atom bombalarının nasıl uçuştuğunu çözemeyen post-modern akıldır. 1960 kuşağının sosyalist demokrat görünümden liberal garibana dönüşmesinin sebebi budur. 1980 yılında Glasnost ve SSCB çöküşü bu tiplerde travma yarattı. İşte 1990 yılları yani benim de müzik yaptığım zaman tam bunların çözümlemesinin yapıldığı yıllardır.

        10

        Şimdi bu gelişmeleri yok sayarak 'Onun saçı kısa, öbürünün sesi uzun! Öbürü dekolte giydi, ben daha iyiyim, sen hiçsin' gibi çocukça ruh halleri ile içinde bulunduğumuz dönemin müzik analizleri yapılamaz, yapılır ama adı analiz olmaz, zaten de bir sonuç vermez. Açıklamalarının hepsinin analizini yapan bir akıl, sonradan kendinin de analizinin yapılacağını düşünerek ne yapacağına karar vermek zorunda olduğu bir seçime zorlandı. Bu içinden çıkılmaz durumda, sanat mı yapsın, pop mu yapsın, mücadeleye mi dalsın... Yoksa işine parasına mı baksın. İşin içinden çıkamadı ve 'Gitsem gidemem, yapsam yapamam, hayır mı şer mi bilmem ama ateşteyim' dedi, ama aşk ve sevgi olmadan olmayacağı için 'Hercai' de dedi. Atatürk şarkıları yaparak da ilkeleri ve onların yaşamda tutulmasının zorunluluğunu da söylemeden edemedi! Şimdi ise içinde bulunduğumuz yıllarda yeni kuşaklarda aynı bizim yaşadığımız dönemde karşılaştığımız gerilimli koşullara maruz kalıyorlar… Neoliberal dünyanın kucağına doğdular. Biz nasıl kendi zamanımızın biçerdöver koşulları tarafından biçildiysek onlar da bu dünyanın şartları içinde dondu kaldı. Yaşamı bundan ibaret zannediyorlar. Aynı bizim gibi ve tüm eser üretimlerindeki izler de bu zorunlu çaresizliği gösteriyor. Aynı bizim gibi içinde yaşadığımız antidepresan patlaması yaşanan bir dünya ve buna rağmen mutlu değiller ve ruhlarına bir çare arıyorlar? Bilimsel, tüm psikolojik yöntemler ve ilaçlarla kendini iyi hissetmeyi beceremeyen toplum ruhu yakalayabildiği müziklere dönüş yapmak zorunda kaldı. Hiçbir ekonomi, hiçbir siyaset, hiçbir ideoloji ve hiçbir medya masalı ve hiçbir bilimsel süreç ile kontrol altına alınamayan kesin ve herkes için ortak olgudur; Aşk ve ölüm! Ölüm karşısında aciz, aşk olarak takati bitmiş, kaskatı kesilmiş, pili bitmiş ruhlar! İnsan böyle yaşayamaz, bunlar olmadan yaşamaya da yaşam denemez! Şimdi bu şartlar altında neoliberal ekonomik sürecin yaşam koşullarına maruz kalmış günümüz müzik emekçileri, kusurlu ya da eksik sayılabilir mi? Onlara gerçekçi bir eleştiri yapılabilir mi? Sadece başka yapacak hiçbir şeyleri yok… Ancak mücadele ve bir şey yapma istekleri ve çabaları ve verdikleri emekler takdire şayandır. İşte 'Devir değişti' şarkısı, bu açıklamalarını yaptığım tohumları içinde barındıran, bu düşünce tohumumun filizleneceğini bilen ve bunların filizlenme sabrını içinde taşıyan, ancak yaşandığında anlaşılacağını bilen bir şarkının kodlarının açığa çıktığı bir süreçtir. Ve albüm adı da bu sebeple 'Devir değişti' şeklinde belirlenmiştir.

        11

        Bu üretken eksikliğinde 90'lar Türkiyesi ile bugünün Türkiyesinin etkisi var yani...

        Evet, tam olarak da öyledir, tüm dünyada ve Türkiye'de bugünün koşullarında ancak bugünün şarkıları ortaya çıkabilir, başka türlüsü de olamazdı. Doğa yasası bu...

        12

        Hande Yener, "Tarkan'ın yeri ayrı ama son dönemde Edis, Tarkan'ın yerini aldı" dedi. Edis'in son dönemdeki çıkışı sizce Tarkan'ın yerini alabilecek seviyede mi?

        Ben kişisel olarak kimsenin ne söylediğine yorum yaparım ne de ilgilenirim. Ancak sektörel olarak bir şey söylemek gerekirse bir akademisyen olarak bir yorum yaparım, onu da kimse dinlemez, ben de kimsenin dinlemeyeceği şeyleri söylemem. Ancak müzik sektörü ile ilgili analiz gibi görünen yorumları izliyorum…

        13

        Son dönemde beğendiğiniz müzisyenler kim?

        Pamela, Cem Adrian, Oğuzhan Uğur ve Flört.

        90'larda zirve yapan Türk Pop Müziği'nin içindeki biri olarak, bugünün müziğinde 'popta kral ve kraliçe' demek zor mu?

        Ben bu tip tanımlamalara karşı değilim tersine de güzel ve eğlenceli de buluyorum… Sanat dünyası renkli bir dünyadır. İhtirası, kibri, rekabeti ve harisliği bile naiftir. Ancak çok da vahşidir. Çok büyük fedakarlıkların yapıldığı, antidepresanların, alkolizmin ve ruhsal bozuklukların havada uçuştuğu bir dünyadır ama bizim dünyamızdır. İsimler, lakaplar, taltifler, iltifatlar, toplum tarafından sanat dünyası tarafından verilebilir ama önemli olan bunları taşıyabilecek gücü bulabilmektir. Bunun sonuçları zaman içerisinde, cenazelerde ve eserleriniz sonraki nesillerde nasıl tınladığı, ne kadar anıldığı ile de taçlanır… Örnek de vereyim kolay anlaşılsın; Kemal Sunal, Münir Özkul, Fikret Kızılok, Müzeyyen Senar, Barış Manço, Cem Karaca... Bu saydığım kült ya da ikon haline gelmiş kişilerden bağımsız olarak siz kendiniz ya da birileri size ne isim verirse versin, sonuç değişmez. Eserlerinizle anılacak ve ölümsüz olacaksınız! Hangi alışveriş merkezinde kimi öperken görüntülendiğiniz ile kimse ilgilenmeyecek, hiç anılmayacak ve sanki yaşamamış gibi olacaksınız. Varoluş ve anlamlandırma sert bir alandır… Yorulacak olan sanat dünyasına girmesin!

        14

        İzel-Çelik-Ercan neden MFÖ gibi uzun soluklu olmadı?

        Ercan’a da bu soruyu sormuşlardı o da, "Grubun dağılması çocukça. Çevrenin yanlış yönlendirmesi kaynaklıydı, hala mantıklı sebep bulamıyoruz." demişti. Ben de bu yorum altına imzamı atarım. Çok genç ve tecrübesizdik. O zamanlar ülkede menajerlik yoktu. Keşke hiç ayrılmasaydık, hayatımdaki en değerli dostlarımdır. Biz çok erken yaşta şöhret olduk. Başlangıçtaki dönemimiz için söylüyorum; Şöhretin altında ezildik. Ama iyi tarafından bakarsak; Ercan’ı Ercan, beni Çelik, İzel’i de İzel yaptı.

        15

        Dışarıdan bakınca rahat bir insan olarak görüyorum sizi ama bir yandan da mükemmeliyetçi ve insanlarda farkındalık yaratmak isteyen bir tarafınız var sanki... Kendinizi nasıl anlatırsınız?

        'Dünya mükemmel olmadığı için sanat vardır' diye bir söz var… Ben böyle olmak istemedim, şartlar beni böyle yaptı. Bu soruyu sormanızı gerektirecek yaptığım ve bulaştığım her şeyi irdeledim, pişman değilim ama şu an olsa hiçbirini yapmam. Mesela, 'Ben kim farkındalık yaratmak kim?' diye düşünüyorum. Aristo’yu Mevlana’yı tanıdığı halde yaşadığımız dünyanın hali ortada. Gittikçe kötüye giden bu dünyada, ben bu aciz halimle nasıl farkındalık yaratacağım. Ve asıl sormam gereken soru da şu ki; ben ne kadar farkındayım hakikatin? Yani kendi 'olmamış' biri neden başkaları olsun diye saçma bir ideal edinir ki kendine? İşte ben bu hataya düşmüş bir saman tanesiyim, Kendime önce bunu söyleme cesaretini göstermeden, kimseye söyleyecek bir sözüm yok benim… Ancak şu aşamada emek verdiğim çalışmalarım var, sadece onu gönlü isteyenlerle paylaşıyorum; hepsi budur…

        16

        'Hercai'yi müzik dünyasına kazandırmış bir sanatçısınız, peki aşkı nasıl tanımlıyorsunuz?

        Şimdi, bir önceki açıklamayı yaptıktan sonra bu soruya nasıl samimi bir cevap vereceğiz? Cevap verirsek inkar etmiş olacağız, cevap vermezsek kendimizi inkar etmiş olacağız? Aşk, yaşamın hakikati benim için, asla kadın-erkek arasındaki kimyasal süreçlere indirgenemez… Bu bağlamda dünyada ve ülkemizde ağza en çok sakız olmuş 'Aşk' ya da 'Özgürlük' gibi kelimelerin neredeyse hezeyan derecesinde yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Kim sorumluluk alıyorsa o özgürdür, sorumluluk almayanların özgürlük kelimesini ağızlarına bile almasına izin verilmemeli. Kişi, aşk yaşadığını, aşkın biri tarafı olarak anlıyorsa o aşktan hiçbir şey anlamamış ve bir takım tutan taraftardan da zerre farkı yok demektir… Aşk, üst düzey bir sürüklenme alanı, sizin içinde akarken asla esamenizin okunmadığı ve 'Ben şöyle aşık oldum, böyle sevdim, böyle aldatıldım, onun gözü çıksın, bunun eli tutulsun, kıymetim bilinmedi' şeklindeki düşük idrak seviyesi titreşimlerinin hiçbir kıymeti olamayan bir başka âlem… Kim aşk ile ilgili bir şey anlatıyorsa o yalancıdır, ben de dahil! Aşk anlatılabilen bir şey değil, o sizi yutan bir şey… Sen 'Aşk' diye istediğin kadar çemkir… Aşk varsa eğer, sizin 'Vır vır' eden dırdırlarınızdan, aşka dair dedikodulardan bahsedilemez…

        17

        Tekrar evlenmeyi düşünüyor musunuz?

        Asla!

        Eski eşiniz (Buket Saygı) ile aranız nasıl?

        İyi… En son 'Devir Değişti' albümümde benim seslendirdiğim 'Nazına Ölüyorum' şarkısının klibinde rol aldı. Beni kırmadı, tenezzül etti.

        18

        Çelik'in playlist'inde olmazsa olmaz parçalar neler?

        Öyle Bir Geçer Zaman Ki, Bu Kalp Seni Unutur Mu?, Fariğ Olmam Eylesen Bin Cefa…

        Ordinary World – Duran Duran, Stand By Me – John Lennon, Purple Rain - Prince.

        Son olarak gelecek ile ilgili planlarınız veya hayalleriniz neler?

        'An'a odaklanmaya çalışıyorum bu 'an'a odaklanmak uykusuz olmak gibi bir şey. Bu odaklanmada zaman yok, mekan yok, gelecek yok, geçmiş yok, gelecek ve geçmiş olmayınca da plan ve hayal yok, kusur yok, günah yok… Sadece o var!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ