Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Yargı Anayasa Mahkemesi Metin Özçelik ve Mustafa Başer'in başvurusunu reddedildi

        Anayasa Mahkemesi (AYM), açığa alınan hakim Metin Özçelik ve Mustafa Başer'in başvurusunu kabul edilemez buldu. AYM verdiği kararda, "Metin Özçelik ve Mustafa Başer'in bireysel başvurularında açıkça dayanaktan yoksunluk ve başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedenleriyle başvuruların kabul edilemez olduğuna karar vermiştir" dedi.

        AYM açığa alınan hakim Metin Özçelik ve Mustafa Başer'in yapmış olduğu hak ihlali başvurusuna ilişkin aldığı kararda, "Başvurucuların, ulusal bir gazetede yayınlanan bir haber nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiaları yönünden, olağan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuruda bulunulduğu; yapılan haberlerle belirli bir dini grupla ilişkilendirilerek sahip olunan dini duygu ve düşüncelerinin sorgulanması nedeniyle özel hayatın gizliliğine saygı hakkı ile din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiği iddialarının kanıtlanamadığı; doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulmuş, bağımsız ve tarafsız olmayan yetkisiz bir mahkemece tutuklandıkları iddiası yönünden, bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılarak başvurunun bu kısımları yönünden de kabul edilemezlik kararı verilmiştir" ifadelerine yer verdi.

        AYM'nin konuya ilişkin yaptığı değerlendirme şu şekilde:

        "Masumiyet karinesi yönünden Anayasa Mahkemesine göre, masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Masumiyet karinesi, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma sağlamakta ise de yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin kamuoyuna bilgi vermesini engellemez. Ancak bu aşamada masumiyet karinesi geçerli olduğundan, bilgi verilirken gereken bütün dikkat ve ihtiyat gösterilmelidir. Somut olayda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan 26/4/2015 tarihli basın duyurusunda, başvurucuların herhangi bir suç ile ilişkilendirilmedikleri veya başvuruculara yönelik masumiyet karinesini ihlal edecek suçlayıcı bir ifade kullanılmadığı sonucuna varılmıştır. Bu nedenle başvurunun bu kısmının, açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.

        ZORUNLU KILAN VE KANUNDA GÖSTERİLEN DİĞER HÂLLERDE HÂKİM KARARIYLA TUTUKLANABİLİRLER

        Tutuklama kararları yönünden, Anayasa Mahkemesine göre, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla tutuklanabilirler. Bu çerçevede bir kişinin tutuklanabilmesi öncelikli olarak suç işlediği hususunda kuvvetli belirti bulunmasına bağlıdır. Bu, tutuklama tedbiri için aranan olmazsa olmaz unsurdur. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliği, büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır. Bu kapsamda kişinin suçla itham edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Zira tutukluluğun amacı, kişinin tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmektir. Buna göre suç isnadına esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir. Somut olayda başvurucular hakkındaki tutuklama kararlarının gerekçesinde, kuvvetli suç şüphesi yönünden, CD İnceleme tespit tutanağı, İstanbul 29. ve 32. Asliye Ceza Mahkemelerinin ve 10. Sulh Ceza Hâkimliğinin kararları, yazı işleri müdürlüğü yazıları, nöbet çizelgeleri, soruşturma belgeleri ve tanık beyanlarına dayanılmış; tutuklama nedenleri olarak da isnat edilen suçların 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği “-"tutuklama nedeni varsayılabilen" suçlar arasında olması, delillerin toplanmamış olması, tanıklar üzerinde baskı yapma ve delilleri karartma ihtimalinin bulunması, kaçma şüphesinin bulunması, adli kontrolün yetersiz kalacak olması hususlarına değinilmiştir. İlk tutuklamaya ilişkin yargısal denetimde kişinin bir suç işlemiş olabileceğine dair inandırıcı nedenlerin bulunup bulunmadığıyla ve özgürlükten yoksun bırakmanın bu bağlamda hukukiliğiyle sınırlı bir inceleme yapılmaktadır. Bu kapsamda bir suçun işlenmiş olabileceğine ilişkin belirtilerin varlığı tutuklamanın başlangıcında yeterli olabilir. Somut olayda soruşturmanın bu aşamasındaki tutuklama kararlarının gerekçeleri ve başvuruculara isnat edilen suçlama dikkate alındığında suç şüphesinin ve tutuklama nedenlerinin bulunmadığının kabul edilemeyeceği sonucuna varılmıştır. Bu nedenle başvurunun bu kısmının, açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.

        TARAFSIZ OLMAYAN YETKİSİZ BİR MAHKEMECE TUTUKLANDIKLARI İDDİASI

        İtiraz hakkının etkin kullanımı yönünden, Anayasa Mahkemesine göre, yakalanan bir kimseye yakalanmasının temel maddi ve hukuki sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği bir şekilde açıklanmalı ve böylece kişi, uygun görürse yakalanmasının kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere yargı merciine başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Somut olayda başvurucular hakkındaki tutuklama talep yazılarında ve mahkemece verilen tutuklama kararlarında, başvuruculara reddi hâkim ve tahliye taleplerini kabul ettikleri emniyet görevlisi kişilerin yürüttükleri soruşturmalar ile ilgili olarak herhangi bir suçlamada bulunulmadığı ve sorgularında bu soruşturma dosyaları ile ilgili bir soru yöneltilmediği görülmekle, anılan soruşturma dosyalarının örneğinin başvuruculara verilmemesinin itiraz hakkının etkin bir şekilde kullanılmasına engel olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu nedenle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir. Diğer şikayetler yönünden Başvurucuların, ulusal bir gazetede yayınlanan bir haber nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiaları yönünden, olağan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuruda bulunulduğu; yapılan haberlerle belirli bir dini grupla ilişkilendirilerek sahip olunan dini duygu ve düşüncelerinin sorgulanması nedeniyle özel hayatın gizliliğine saygı hakkı ile din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiği iddialarının kanıtlanamadığı; doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulmuş, bağımsız ve tarafsız olmayan yetkisiz bir mahkemece tutuklandıkları iddiası yönünden, bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılarak başvurunun bu kısımları yönünden de kabul edilemezlik kararı verilmiştir."

        DHA

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ