Hülya Koçyiğit...
Londra'dan döndüğünde aradım.
Röportaj yapmak istediğimi söyleyince 'Ramazan Bayramı'nda Selim (Soydan) ile evdeyiz. Gel, çok da güzel çikolatamız var' dedi.
Davet güzeldi ama röportajı Habertürk'te HT Stüdyo'nun stüdyosunda video çekimiyle yapmak istediğimi söyledim.
Kabul edince tarih belirleyip randevulaştık.
Sağ olsun, geldi.
Hülya Hanım, nasılsınız?
Çok şükür, İyiyim çok şükür.
Sağlığınız nasıl? Kontrole düzenli olarak gidiyorsunuz değil mi?
Gidiyorum. Kontrolleri hiç bırakmıyorum. Biraz geç öğrendim; sağlık en değerli şeymiş meğerse. İhmal etmeye gelmiyor. İhmal etmeden, hasta olmadan sağlığıyla ilgili olunmalı.
Video Editörü: Emre NAMOĞLU
Hastalığınızı öğrendiğiniz zaman aklınızdan ilk ne geçti?
Kızım Gülşah, kansere yakalandığı zaman "Allah'ım neden ben değil de benim evladım' diyerek isyan etmiştim. Çünkü çocuğunun kansere yakalanması bir anne o kadar acı ki... Yüreğim yanmıştı ve bunun sonucunda isyan etmiştim. Yaklaşık iki yıl sonra kanser yakalandığımı öğrendiğim zaman, isyanımdan dolayı Allah'ın beni uyardığını, beni cezalandırdığını hissettim. 'Evet, Allah'a karşı isyan edilmez' dedim. Allah beni affetsin. Şimdi çok şükür kızım da sağlıklı ben de.
Kariyerinizin 56'ncı yılındasınız. Ne hissediyorsunuz?
Çok gurur verici. Dolu dolu 56 yıl...
50'nci yıl 'Altın Yıl'dır, özeldir. Yurt dışında görüyorum, 'Altın Yılı'nda meslektaşlarının katıldığı, sanatçının kariyerinin anlatıldığı özel organizasyonlar düzenlenerek sanatçı onurlandırılır. Sizin 'Altın Yılı'nızda birkaç organizasyon düzenlenmişti ama genel anlamda böyle bir alışkanlık yok.
Bizde senin sözünü ettiğin gibi yurt dışındaki gibi organizasyonlar o tarz olmuyor. Ne var ki günümüzde birçok kurum, kuruluş sanatçıları yaşam boyu başarı ödülü veya onur ödülüyle onurlandırılır. Bu da gerçekten çok güzel bir duygu. Antalya Film Festivali 'Altın Yılı'mda beni 'Türk Sinemasının Yüzü' olarak seçmişti. Bu da beni oldukça onurlandırmıştı. Ayrıca Üsküdar Belediyesi, sadece benim için özel bir 50'nci yıl gecesi düzenledi. Orada çok değerli arkadaşlarım da vardı. Gerçekten çok onurlandırıcı bir geceydi. Senin tarif ettiğin gibi organizasyonlar ne yazık ki yapılmıyor. Bizde ne yazık ki şöyle bir şey var; sanatın ve sanatçının değerini elimizden gittiği zaman, onu kaybettiğimiz zaman anlıyoruz. Dediğin doğru, bunu değiştirmek lazım. Sanatçıya yaşarken o değerin verilmesi, o saygının gösterilmesi gerekir. Çünkü kimse onların yerini dolduramaz. Herkesin özel bir yeri vardır. Dolayısıyla katılıyorum sana, haklısın.
'Kimse kimsenin yerine dolduramaz' dediniz. 'Veliaht' kavramı bana da pek anlamsız geliyor. Sanat hayatında nedir bu 'Veliaht' merakı?
Evet, Veliahttınız kim?' şeklindeki soruları ben biraz yadırgıyorum. Çünkü her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Hepimiz çok özeliz, hepimiz çok farklıyız. Bugün de genç nesilde işini bayağı ciddiye alan, önemseyen, kendini geliştirmek için büyük çabaların içine giren yurt dışında eğitim görmeye giden meslektaşlarım var. Onların hepsi özeldir. Onlar, hak ettikleri yerlere mutlaka gelecektir.
İlk filminiz 'Susuz Yaz', 1963'te Berlin Film Festivali'nde 'En İyi Film' ödülü olan Altın Ayı'yı kazanmıştı. Sonra size yurt dışından teklif gelmişti. Neden kabul etmemiştiniz.
'Susuz Yaz'... Benim ilk filmim. Benim için de Türk sineması için çok büyük bir gururdur. Yurt dışında son yıllarda çok önemli festivallerde ödül alan filmlerimiz var. Ancak ‘Susuz Yaz'ın bu anlamda ilk oluşu, bize ilk defa uluslararası bir gurur yaşatmış olması nedeniyle unutulmaz, yeri doldurulamaz bir filmdir. Benim bir girişimim olmadı ama bana teklifler oldu. ‘Susuz Yaz', Acapulco Film Festivali'nin açılış filmi olarak gösterileceği için davet edildik. Acapulco'ya gittik. Dünya sinemasının bütün önemli isimleri oradaydı. Warner Bros'un böyle festivallerde genç yetenekleri keşfeden bir ekibi vardı. Onlar benimle 6 yıllık bir anlaşma yapmak üzere temas kurdular. Ben henüz 15 yaşındaydım ve birkaç ay önce babamı kaybetmiştim. O yıllarda iletişim imkânımız çok gelişmiş değildi. Anneme sormadan böyle bir teklifi kabul edemeyeceğimden dolayı açıkçası çekindim.
O dönem menajerlik sistemi de yok...
Yok tabii. Yıllar sonra bana 'Hayatınızda pişman olduğunuz bir şey var mı?' diye sormuşlardı. 'Ah, böyle bir şey vardı, keşke kabul etseydim' dedim. Warner Bros gibi bir stüdyonun oyuncusu olacaktım. Eğitim imkanı da vereceklerdi. Ama o günkü şartlarda benim böyle bir anlaşmayı kabul etmem mümkün değildi. Daha sonra Brigitte Bardot'un sonra da Jane Fonda'nın eşi olan Roger Vadim Türkiye'ye geldi. Tanıştığımızda bana Fransız filmlerinde rol alabileceğimi, yurt dışında kabul göreceğimi söyledi. Ne var ki dil sorunu nedeniyle bu düşüncenin üzerinde çok fazla durmadım.
Affedersiniz ama çekingen ve cesaretsiz davranmışsınız...
Evet, çekingen, fazla mütevazı, daha kanaatkâr, ülkesinin insanları tarafından çok fazla ilgi gören, sevilen biri olduğum için çok da fazla arayışın içine girmedim.
Uluslararası ödül alan ilk Türk filmi 'Susuz Yaz'ı milat olarak kabul edersek, 56 yıldır neden hiçbir Türk oyuncu yurt dışına açılamıyor?
Genç meslektaşlarıma şunu söylemek isterim; ülkenizde ilgi gören ve sevilen biri olabilirsiniz ama benim yaptığım gibi çekingen, fazla mütevazı ve fazla kanaatkar olmayın. Dil sorununu da mutlaka bir an önce çözün.
'Taş, ille de yerinde ağır değil' diyorsunuz?
Atılacak adımlar hep uluslararasına yönelik olmalı. Yabancı dili ana dilleri gibi konuşmaları gerek. Dünyada birçok film ajansı, film menajeri var ve stüdyo var. Bunlarla mutlaka irtibata geçmeliler.
Sanıyorum yeni nesil oyuncular, biraz da TV dizilerden dolayı maddi ve manevi doyuma ulaştıkları için uluslararası yapımlar için pek girişimde bulunmayı düşünmüyor.
Gibi... Gerçekten Türkiye'de çok büyük ilgi görüyorlar, oldukça da hatırı sayılır bir kazanç elde ediyorlar. Belki de senin dediğin gibi gerek duymuyorlar. Veya yurt dışı macerası için gerekli sabrı göstermiyorlar. Çünkü bir dizide oynayıp ertesi yıl oynamadığı zaman unutulma ihtimali de var. O nedenle yurt dışı macerası için pek gönüllü olmadıklarını fark ediyorum.
Unutulmamak için sürekli TV dizilerinde rol almaları mı gerekiyor?
Hayır, tabii ki böyle bir şey söyleyemem ama doğru işlerde olmaları gerekir. Gerçekten hakkını vererek çalışmak ve seçici davranmak gerekir. Ve elbette işini sevmek, sektörüne ve meslektaşlarına saygı duyulması gerekir.
O halde 56 yıl boyunca bir Hülya Koçyiğit olarak kalmak bunlara bağlı...
Gerçekten, sinema benim için bir yaşam biçimi, bir tutku, aşkım. Her şeyin üstünde tuttuğum bir değer. Çünkü insanlara hitap ediyorum, insanlara o kadar çok değer veriyorum, o kadar büyük saygı duyuyorum ki... Hep onların gözünde gerçekten doğruları yapan, doğru söz söyleyen, yaptığı işi iyi yapan, güvenilir, istikrarlı ve inandırıcı olmak için çabaladım.
2000'lerden sonraki dönemi ben 'Yeni Nesil Sinema' olarak tanımlıyorum. 'Yeni Nesil Sinema', Yeşilçam oyuncularını dışlıyor mu? Veya iki dönemin sinemacıları arasında bir iletişimsizlik, bir sinema anlayışı farkı mı var?
Günümüzde bazı genç yönetmenler, Türk sinemasının yetiştirdiği değerleri çok da tercih etmiyor. Onlar daha henüz ismi olmayan kişileri kendileri yaratmak istiyor.
Konuştuğum bir çok yeni nesil yönetmen veya yapımcı sizlere teklifte bulunmaktan ürküyor. Zihinlerinin bir yerinde 'Ya o bir Hülya Koçyiğit, o bir şu oyuncu, o bir bu oyuncu. Benim filmimde oynamaz ki' şeklinde bir ön yargıya sahip. Bu ön yargının oluşmasında Yeşilçam oyuncularının rolü var mı?
Halbuki bir gelseler öyle olmadığı görecekler. İşine ne kadar âşık insanlarla karşılaşacaklar. Ama dediğin gibi bir çekingenlik söz konusu. Saygıda kusur etmiyorlar, hakkımızı veriyorlar, ne kadar değerli olduğumuzu hissettiriyorlar ama birlikte çalışma konusunda çekingen davranıyorlar.
Sonuçta sizler filmsiz kalıyorsunuz. Üzülmüyor musunuz?
Ben filmsiz kalmıyorum. İstediğim anda istediğim filmi yapabilecek bir firmam var. Gülşah Film'e film yapabilirim. Doğru zamanda doğru bir iş yapabilme derdinde olduğum için çok da aramıyorum açıkçası. Yani modalara, akımlara, güncel ilgi gören konulara çok fazla meraklı değilim.
TRT 2'de 'Film Gibi Hayatlar' adlı programınız var. O programda meslektaşlarınızı ağırlıyor, kariyerlerini anlatarak onları onurlandırıyorsunuz. Kendinizi ne zaman konuk edeceksiniz? Bir seferliğine bir meslektaşınız sizin yerinize, siz de onun yerine otursanız...
Ben konuklarımın öne çıkmasını istiyorum. Onların en iyi halleriyle görünmelerini istiyorum. Türk sineması hakikaten Türk halkının gönlünde çok önemli bir yerde. Büyük bir hazine aslında. Türk sineması ve bu hazinenin içinde çok fazla değer var. Bu değerler mutlaka ve mutlaka saygıyı hak ediyorlar, o nedenle ben onların görünmesini çok istiyorum.
Türk sinemasındaki yaklaşık 7 bin film bulunuyor. Her 40 filmden birinde siz rol almışsınız. Yurt dışındaki meslektaşlarınızla kıyaslayacak olursak sizin 3 - 4 kat daha fazla filminiz var. Bu durum size neler hissettiriyor?
Bütün filmlerimi çok seviyorum. Çünkü her biri büyük bir emek ürünü. Fakat peş peşe izlediğim zaman birbirine yakın hikâyelerde de oynamışız bir dönem. Çünkü arz talep meselesi, 'İzleyici bunu talep ediyor' diye tekrar işler yapmışız. Bu kadar çok fazla film yapmasak da olurmuş ama o kadar büyük talep vardı ki... Türk sinemasına ait o filmlerin her biri birbirinden değerli. Ben de ayırt edemiyorum ama bu kadar çok yapmasam da olurmuş diye düşünüyorum.
Tekrar işler mi? Bu konuda kendinize haksızlık etmiyor musunuz? Dünya sinemasının en önemli isimlerinin birçok tekrar filmini sayabilirim. Türkiye'de dünyada da 'Tekrar' işin doğasında vardır.
Sen de haklısın ama o kadar çok filmde rol almasam da olurmuş. Hiçbirinde para için rol almadım. Zaten çok para kazanmıyorduk. Bütün filmlerimi işime olan sevgim ve saygımla çektim.
Günümüzün Türk sinemasını nasıl değerlendiriyorsunuz? İzleyici sayısı ve film sayısı bir hayli fazlalaştı. Film sayısı 180'e, izleyici sayısı 44 milyon kişiye geldi...
Film ve izleyici sayısının fazlalaşması elbette çok iyi. Bu durumun daha çok çeşit film üretebilmek ve izleyici adına daha seçici olabilme imkânı sağlaması da çok iyi. Türk filmleri yabancı filmlerden daha çok izleniyor. Bu da Türk sinemasının geleceği adına ümit veriyor.
ABD'de de bizde de filmlerin dijital ortamlarda izlenmesi - izlenmemesi yönünde bir tartışma söz konusu. 56 yıllık deneyim bu tartışmayı nasıl yorumlar?
Filmler, televizyonda da izlenebilir dijital ortamlarda da. İzlenir ama aslında izlenmez. Çünkü filmin tadına gerçek anlamda sadece sinema perdesinde varılır. Sinemanın bir görsel sanat olduğunu hissedebilmek için filmi beyazperdede izlemek lazım. Bu alışkanlığımızı da devam ettirmeliyiz. Toplum olarak filmleri sinemada izleme kültürüne sahibiz. Bu kültürden vazgeçmemeliyiz.
Türk sinemasına damganızı vurdunuz. Birçok şekilde tanımlanıyorsunuz, birçok şekilde tanımlanmaya da devam edeceksiniz. Peki siz nasıl tanımlanmayı isterdiniz?
Sonunda en zor soruyu sordun. Ben nasıl tanımlanmak istersem isteyeyim senin üzerine basa basa dediğin gibi 56 yıl da herhalde insanların kafasında oluşturduğum bir imajım vardır. Şu bir gerçek ki; gerçekten vatanını, vatandaşlarını çok seven, onlara hep saygı duyan, insanların huzuru ve mutluluğu için yapabileceği ne varsa yapmaya hazır biri olarak tanımlanmak isterim.
Haberturk.com ekibi olarak Türkiye’de ve dünyada yaşanan ve haber değeri taşıyan her türlü gelişmeyi sizlere en hızlı, en objektif ve en doyurucu şekilde ulaştırmak için çalışıyoruz. Yoğun gündem içerisinde sunduğumuz haberlerimizle ve olaylarla ilgili eleştiri, görüş, yorumlarınız bizler için çok önemli. Fakat karşılıklı saygı ve yasalara uygunluk çerçevesinde oluşturduğumuz yorum platformlarında daha sağlıklı bir tartışma ortamını temin etmek amacıyla ortaya koyduğumuz bazı yorum ve moderasyon kurallarımıza dikkatinizi çekmek istiyoruz.
Sayfamızda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına ve evrensel insan haklarına aykırı yorumlar onaylanmaz ve silinir. Okurlarımız tarafından yapılan yorumların, (yorum yapan diğer okurlarımıza yönelik yorumlar da dahil olmak üzere) kişilere, ülkelere, topluluklara, sosyal sınıflara ırk, cinsiyet, din, dil başta olmak üzere ayrımcılık unsurları taşıması durumunda yorum editörlerimiz yorumları onaylamayacaktır ve yorumlar silinecektir. Onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisinde aşağılama, nefret söylemi, küfür, hakaret, kadın ve çocuk istismarı, hayvanlara yönelik şiddet söylemi içeren yorumlar da yer almaktadır. Suçu ve suçluyu övmek, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suçtur. Bu nedenle bu tarz okur yorumları da doğal olarak Haberturk.com yorum sayfalarında yer almayacaktır.
Ayrıca Haberturk.com yorum sayfalarında Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde doğruluğu ispat edilemeyecek iddia, itham ve karalama içeren, halkın tamamını veya bir bölümünü kin ve düşmanlığa tahrik eden, provokatif yorumlar da yapılamaz.
Yorumlarda markaların ticari itibarını zedeleyici, karalayıcı ve herhangi bir şekilde ticari zarara yol açabilecek yorumlar onaylanmayacak ve silinecektir. Aynı şekilde bir markaya yönelik promosyon veya reklam amaçlı yorumlar da onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisindedir. Başka hiçbir siteden alınan linkler Haberturk.com yorum sayfalarında paylaşılamaz.
Haberturk.com yorum sayfalarında paylaşılan tüm yorumların yasal sorumluluğu yorumu yapan okura aittir ve Haberturk.com bunlardan sorumlu tutulamaz.
Haberturk.com yorum sayfalarında yorum yapan her okur, yukarıda belirtilen kuralları, sitemizde yayınlanan Kullanım Koşulları’nı ve Gizlilik Sözleşmesi’ni peşinen okumuş ve kabul etmiş sayılır.
Bizlerle ve diğer okurlarımızla yorum kurallarına uygun yorumlarınızı, görüşlerinizi yasalar, saygı, nezaket, birlikte yaşama kuralları ve insan haklarına uygun şekilde paylaştığınız için teşekkür ederiz.