Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Yetkin Dikinciler içini HT Magazin'e döktü

        HT MAGAZİN/ ECE SARUHAN

        Hayatın içindeki sihirli kelime ‘kendiliğinden’dir Yetkin Dikinciler için. “Yaz Köşesi’nde kiminle uçurtma uçursam?” diye düşünürken, uçurtmanın saflığını, naifliğini onun ruhuyla özleştirdiğimden kendiliğinden gözümün önünde Yetkin’in yüzü belirdi. Kendisini “Var mısın?” diye arayıp “Tabii ki” cevabını almamın üzerinden birkaç hafta geçti. Yani bu sohbet yine kendiliğinden bir bayram günü sizinle buluşmayı seçti. Kimileri “Tesadüf” diyebilir ama bence değil. Yetkin’in uçurtmasının kuyruğuna takıldığımda içsel bir yolculuğa çıkacağımı adım gibi biliyordum. Hayat da toplum olarak duyargalarımızın her zamankinden açık, farkındalığımızın yüksek olduğu özel bir günde konuştuklarımızın sizinle buluşmasını istedi bence. Biraz içimize bakmamızı sağlamak, dışımıza yansıyan iyikötü her şeyin çıkış noktasının içimiz olduğunu hatırlatmak istedi. Yetkin’le bir araya gelmeden önce Üsküdar’daki Uçurtma Müzesi’ne gittim ve Mehmet Naci Aköz’le birlikte yıllar sonra yeniden uçurtma yaptım. Geçtiğimiz salı günüyse Caddebostan’da buluştuk Yetkin’le. Elimizde uçurtmalar, yüzlerimizde ağız dolusu gülümsemelerle, çocukluğumuzla el ele verdik. Çok eğlendik; koştuk, zıpladık, yoldan geçen seyyar dönme dolaba bindik, hayatı doyasıya içimize çektik. Sohbetimizin başında “Keşke hayat denen uçurtmanın ipini de hep böyle çocuksu bir coşkuyla avuçlasak” dedim Yetkin’e. “O ıhlamur ağacından çıtayla, incecik kâğıt göğe yükseldiğinde, aslında sen yükselmiyor musun?” dedi ve ekledi: “Yer bizi çekiyor, ruhumuzsa yükseltmeye çalışıyor. Bazen tıpkı bugünkü gibi o yükselmeyi küçük oyuncaklar sağlıyor. Biraz ruhumuzun peşinden gidelim, hayallerimize izin verelim.” Bu benim de hepimiz için bayram dileğim; amin!

        Sana “Duran adam” derler. O duran adam bugün hoplayıp zıplayan bir çocuğa dönüştü.

        Masumiyet beni çok etkiliyor, bugün masumiyeti soluduk. Mahcup biriyim. Bir kalabalığa girdiğimde kafamı kaldırıp insanlarla konuşamam, “Rahatsız eder miyim?” tedirginliği yaşarım. Belki de bu ruh haliyle yüzleşme isteği beni oyuncu olmaya itti. Bir de benim birine kollarımı açabilmem için ruh sikletinde eşit olmamız gerekiyor.

        Çoğu ünlü “Beni rahatsız etmeyin” havasındayken sen insanları rahatsız etmekten mi çekiniyorsun?

        Ünlü olmayı bu kadar kafamıza takmayalım. İyi saç yaparsınız ünlü berber, sansasyonel bir cinayet işlersiniz ünlü katil olursunuz. Ünlü katiller ülkesiyiz! Ben şöhreti çöpe attım, umurumda değil! Yaptığım iş görünür olduğu için tanınan biriyim, görünmeye çalışan biri değilim. Sen bu kadar röportaj yapıyorsun; bir süre sonra fotoğraf bitiyor, yazı bitiyor, yüreğinde bir insan kalıyor. En önemlisi o tortu; insan olmak!

        Uçurtma deyince benim aklıma ilk gelen babam oluyor. Senin?

        Benim için de uçurtma demek babam demek. Babam fakir bir ailenin çocuğu. Çocukluğunda babaannem babamı her sabah 04.00’te “Kalk simit al” diye uyandırırmış. Önce aldığı taze simitleri ve gazeteleri satar, sonra okula gidermiş. Okula da mevsimine göre 2 uçurtma götürürmüş. “Birini çok ucuzundan bir çocuğa verirdim. Birlikte uçururduk. Kiminki yükseğe uçarsa o kazanırdı. Bendeki uçurtmanın kuyruğuna jiletler takar, öteki uçurtmayı vurup düşürürdüm. Sonra o çocuk derse giderdi, teneffüste aynı uçurtmayı başka bir çocuğa satardım” diye anlatır. Ben kuzenim Tan’la birlikte büyüdüm. Uçurtmalarımızı babam yapardı. Bir keresinde fener uçurtma yapmış. Vatan Caddesi’ndeki boş arazilerden birinde feneri yaktı, uçurtma göğe yükseldi. Bütün çocuklar bize bakıyordu. Nasıl bir gururdu anlatamam, “Benim babam göğe ateş gönderdi” diye gülümsüyordum. Florya sahilinde uçururken de etrafımızı polisler sardı. O dönem olaylıydı, “Uçurtma uçurmakta mı suç oldu? Bizi gözaltına mı alacaklar?” derken, havalimanındaki uçakların inişini zora soktuğumuzu öğrendik. Bir uçurtmayla uçaklara yön değiştirmişliğimiz de var yani.

        Bayramlar nasıl geçerdi?

        Aksaray’da bir aile apartmanında otururduk. Bayram sabahları önce dedemle anneannemde buluşulurdu. Ardından camiye gider, sonrasında da Kürt böreği yerdik. Akabinde kabir ziyaretleri başlardı, eve döndükten sonra da apartman ziyaretleri. Kurulan sofralar bütün gün kalkmazdı. Her yerde her şeyi tüketebiliriz. Ama ailece ya da dostlarla yapılan şey tüketim değil, yeniden doğmak. Bayramların bende yarattığı his de buydu. n Bu anneannemsiz ilk bayramım. İnsanlar hâlâ şansları varken sevdiklerine sıkı sıkı sarılsınlar istiyorum. Biz rahmetli annemle konuşurken telefonu kapatamazdık, koklaya koklaya öperdi beni. Bir tane daha mı olsundu, olsundu ama bu kadarmış. Küçükken anneannemin koynunda uyurdum, o güzel kokusu hâlâ beyin hücrelerimde. Onların elleri hep üzerimizde Ece, hep bizimleler. Hayattaki en büyük servet fiziksel ve ruhani olarak sığınabileceğin böyle insanlara sahip olmak. Haklısın, daha çok görelim, öpelim, koklayalım böyle insanları. Varlıklarının bizim için ne kadar değerli olduğunu dile getirelim.

        ‘BAYRAM BİR VESİLEDİR’

        Sen anlatırken güzel sevilmenin değerini bir kez daha anlıyorum. Gözünü neye açtığın o kadar önemli ki...

        Kesinlikle. Bir çocuğa bırakılabilecek en değerli miras özgüven ve şefkat. İyi okullarda okumak, piyano çalmak, spor yapmak hep rastlantısal. Biz evimizde içtiğimiz suyun markasına bakarken, bir yudum su için göç eden insanlar var. En önemli şey özgürce yaşama hakkına sahip olmak ve sevginin, içtenliğin parçası olduğunu hissetmek. Bunu hissettiği zaman insan susuzluğa dayanabiliyor. Hiç bitmeyecekmiş gibi görünen dağlarda bayırlarda üstelik evinden kovulmuş halde yürürken, hiçbir hedefi olmasa bile içsel hedefine doğru yol alıyor. İster kader de, ister tabiat yönetiyor, ister varoluşun kuralı; içinde nereye aitsen yolculuğun hep oraya doğrudur. Tüm zorluklar seni oraya daha çok yaklaştırır.

        Senin yolculuğun sevgiye doğru öyle değil mi?

        Gözümü sevgiye açtım ve yolculuğum sevgiye doğru. Başıma nasıl bir dert gelirse gelsin biliyorum ki geçecek. Kalıcı olan hamurum. Bayram bir araya gelmek, birbirinin varlığını kutsamak için bir vesiledir. Kabir ziyaretleri de “Bu ölümlü dünyada güzel yaşayalım, başkalarına da yaşama hakkı tanıyalım” demek için vesile. Bu bayram “Hayat bayram olsun” diyelim. Ama öyle lafta değil; birbirimizi anlayarak, kabul ederek, birlikte yaşadığımızı unutmayarak, ötekinin de değerli, farklı olanın da güzel olduğunu bilerek....

        ‘Namussuzun namusu olamazsın!’

        Hayatımızda iz bırakan kadınları sevgiyle andık ama kadın kelimesi hep acıyla, şiddetle, gözyaşıyla yan yana bu ülkede...

        Herkesin bildiğini herkesten saklama ülkesi olduk. “Aile kutsaldır” demek bizi kurtarmaz. Kutsal deyip korunaklı ve görünmez kıldığımız yapının içerisinde tacize, tecavüze, şiddete yol veriyoruz. “Töre değerlidir” deyip töre cinayetlerine göz yumuyoruz. Ben kadın olma durumuna hayranlıkla bakıyorum. Hiçbir erkek unutmasın; hepimiz bir kadının içinden çıktık ve her erkeğin içinde bir kadın var. Biraz cesursan bunu fark edersin ve onunla birlikte yaşarsın. Bir taşın, ağacın, hayvanın dilinden anlamak gibi içimizdeki kadının da dilinden anlamalıyız. Kimse kimsenin sahibi de değil, yöneticisi de! Bu devirde hâlâ kadın cinayetleri oluyorsa ve sen indirim isteyip kışkırtma arıyorsan, içindeki kadını fark etmiyorsun demektir. Bir de üstüne kadına “Dışarı çıkma, sen benim namusumsun” diyorsun. Namussuzun namusu olamazsın! Böyle bir üstünlük, böyle bir hiyerarşi yok! Bu kabul edilemez!

        ‘Aslı sakınıp sakladığım bir duygu’

        Ben aşkı oyun arkadaşlığına benzetiyorum. Sen oyun arkadaşını bulup geçtiğimiz yaz kendisiyle evlendin. Biraz da Aslı’dan (Orcan) söz edelim mi?

        Aslı benim için sakınıp sakladığım bir duygu. Neyle tarif edersem edeyim, hep bir şeyi eksik bırakmış olacağım. Aşk anlatılmıyor, yaşanıyor.

        Geçenlerde Aslı’nın sandaldaki siyah-beyaz bir fotoğrafını Instagram’da “Dünyanın bütün renkleri” diye paylaştın.

        Evet, o gün benim için dünyanın bütün renkleriydi, bugün başka bir şey. Her gün başka bir şeyle tanımlayabilirim Aslı’yı.

        Yeniden baba olmayı düşünüyor musun?Bu kez bir kızın olsa mesela. Eminim hiç sırtından indirmezsin kızını...

        İndirmem vallahi! Hayat her gün yeniden! Neden olmasın?

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ