Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Ayten Alpman'ın Sezen Cumhur Önai ile yaptığı röportaj

        PINAR ERBAŞ

        GAZETE HABERTURK- HT PAZAR

        Benim için iftihar edilecek bir şey bu. Eli kulağında artık, bıraktığım zaman hoşuma gidecek, güzel şeyler yapmışım ki bir sanatçının da gayesi budur. İdeali bu olmalıdır. Öldükten sonra da devam edecek eserler bırakmak...” Bu sözler bu hafta aramızdan ayrılan ünlü sanatçı Ayten Alpman’a ait. 60’lı yıllarda hayatımıza giren, memleketin en önemli caz sanatçılarından, Türkiye’de kadın hareketlerinin yeni yeni filizlenmeye başladığı 70’li yıllarda göğsünü gere gere “İster sev, ister zorla. Ben böyleyim” diyen bir kadından bahsediyoruz. Mayıs 1962’de Sezen Cumhur Önal’ın Ritm-Melodi adlı köşesinde ünlü sanatçı hayatının satır aralarını şöyle özetlemiş: “1928 yılı Kasım ayının 20. günü Yeşilköy’de dünyaya geldiğime göre tam 34 yaşındayım. Babam Fahrettin Alpman Devlet Tiyatroları müfettişiydi. Müziğe karşı büyük bir sevgi beslediğim halde bu konuda pek sıkıydı... Sahneye ilk çıkışım okul mezuniyet temsillerinde şiir okumak için oldu...”

        ‘BANA MÜZİĞİ ASIL SEVDİREN...’

        “İlham’la (İlham Gencer, Alpman’ın ilk eşi) tanışmamız Nişantası Kız Orta’nın ikinci sınıfına devam ettiğim günlere rastlar. O zamandan bu yana çocukluğumuz ve ilk gençliğimiz beraber geçti. İlham o zamanlar piyano çalardı. Sinemalara gider, müzikleri öğrenir, sonra da birlikte çalışırdık. İşte bana müziği asıl sevdiren, daha doğrusu şarkıcılığı meslek edinmeme sebep olan; Betty Grable ile Alice Faye gibi yıldızların müzikal filmleri olmuştur. Hâlâ severim You Never Know ve Teenager gibi şarkıları.” “O sıralarda hayatıma karışan iki şey; İlham ve müzik, derslerimi ihmal etmeme sebep olmuştu. Sınıfta kalınca beni Erneköy Kız Lisesi’ne verdiler. Bir süre sonra tekrar buluştuk İlham’la. Birlikte müzik çalışmaları yapardık. Yeni kurulan İstanbul Radyosu’nda emisyon almıştı. Solistliğini de bana teklif etti.”

        “Profesyonel hayata Yeşilköy Deniz Park Oteli’nde başladım. Oradan Kervansaray’a geçtim. Ertesi yıl İlham’la evlendim. 7 yıllık evlilik hayatımız süresince daima beraber çalıştık. İlham nota bilmediği halde akompanye etmek yönünde kusursuzdur. Zira son derece hassas bir kulağı vardır. Önceleri birlikte mutluyduk. İki çocuğumuz oldu. İlhan ve Ayşe. Sonra kendi pavyonumuz Çatı’yı açtık. Derken bazı huzursuzluklar, kederler, anlaşmazlıklar ve bunlardan tek çıkar yol; ayrılmak. Biz de öyle yaptık. Şimdi sadece iyi iki arkadaş ve meslektaşız. Birbirimize olan hürmetimiz devam ediyor. Ne ben çocuklarımın babası olduğunu, ne de o çocuklarının annesi olduğumu unutmuyor...” Kocası İlham Gencer’le ayrıldıktan bir süre sonra Alpman çocuklarını, İstanbul’daki sanat hayatını geride bırakıp İsveç’e gidiyor. İsmail Sıral Orkestrası’yla beraber caz şarkıları söylüyor. Konserler veriyor. Televizyon programları ve radyolarda kendine yer ediniyor. “Caz eskiden beri hasretini çektiğim müzikti. Yabancı diyarlarda bu şehrin özlemini müzikle yenmeye çalıştım” diyor ama geride bıraktıklarının hasreti ağır basıyor ve 4 yıl sonra Türkiye’ye dönüyor. İşte 28 Haziran 1966 tarihli Fotoroman Mecmuası’nda yine Sezen Cumhur Önal’a anlattıkları:

        60’LARDA SADECE 5-6 ŞARKICIYDIK

        “İstanbul’u, annemi ve çocuklarımı öylesine özledim ki, bilemezsiniz. Dayanamadım, kontratımı feshedip geldim.” Fakat şehri ve müzik çevrelerini bıraktığı gibi bulamıyor. O yıllardan çok sonra, 1999’da katıldığı bir televizyon programında söyledikleri de bunu kanıtlar nitelikte: “60’larda Türkiye’de 5-6 şarkıcıydık; Tülay German, Ayferi, Rüçhan Çamay ve rahmetli Sevinç. Ayrı ayrı çok sevilirdik. Hepimiz caz söylüyorduk. Ben kalkıp İsveç’e gittim. 1-2 sene orada kaldım. Ella Fitzgerald, Duke Ellington gibi isimlerle birlikte çalışma fırsatı buldum. Sonra o caz dünyasının içinden çıkıp İstanbul’a geldim. Rahmetli İsmail Sıral beni karşıladı. ‘Seni bir gece kulübüne götüreyim’ dedi. Kalktık gittik. Hiç unutmam, Allah selamet versin, Tülay German’ı dinleyeceğiz. Bıraktığımda ‘Summertime’ı harika söyleyen, o cazcı Tülay German, bir çıktı ortaya, ‘Burçak tarlası’ senin tarlan, benim tarlam. Acayip bir şey... ‘Bu ne’ dedim yaa. İsmet, ‘Şimdi böyle oldu’ dedi. ‘Özgün müzik diyorlar buna.’ Ağzım açık kaldı. Oysa ben İsveç’te öğrendim ya o cazı, satmak istiyorum buraya. Yer bulamıyorum. Her şey değişmiş. Ecnebi şarkılara Türkçe sözler yazılıyor. Kabullenemedim. Ters geldi bana. Rahmetli Mefaret Atalay vardı. Türkçe tangolar söylerdi. Ona yan gözle bakardık. Yani Türkçe uymuyordu kulağımıza. İngilizce söylemek istiyordum. Bula bula bir gece kulübü bulduk. Ihlamur Caddesi; Orhan’ın yeri. Orada göğsümü gere gere caz söylüyordum. Ama kimse dinlemiyor. 34 masa doluyor sadece. Baktım çaresi yok. İmdadıma Sezen (Cumhur Önal) yetişti. İlk olarak Kiss Of Fire’ın Türkçesini yaptık, sonra Seni Beklerim Öptüğün Yerde... Sezen’e çok şey borçluyuz. Bize dünya kadar şarkı yazdı. Misafir etti. Müzik dinletti. Ne bir para düşüncesi vardı, ne de ufacık bir talepte bulundu. Çok idealisttik.”

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ