Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Seyredilmesi gereken 15 siyah beyaz komedi klasiği
        1

        SAFTEY LAST! (1923)

        Harold Lloyd deyince akla aksiyon ve akrobasi gelir… Sessiz sinema döneminin harekete dayalı mizah anlayışı slapstick’e, modern aksiyon filmlerinin hızını getirmiş bir oyuncudur… Lloyd filmde, taşradan geldiği New York’ta tezgâhtarlıktan kazandığı üç beş kuruşla geçinmeye çalışan, sevgilisiyle evlenme hayalleri kuran bir genci canlandırır. Mektuplarda sevgilisine yazdıkları ile yaşadığı gerçekler arasında uçurum vardır… Sevgilisinin sürpriz yapıp çalıştığı büyük mağazaya gelmesiyle işler karışır. En iyi filmi olarak anılan ‘Safety Last!’, Lloyd’un yeteneklerini sergilemesine vesile olan komedi sahneleriyle öne çıkar. Özellikle finaldeki binaya tırmanma sahnesi unutulmazdır. Lloyd’un ikonik imgesi, yani yüksek bir binanın üstündeki saate asılı kalmış hali de bu sahneden alınmıştır.

        2

        ALTINA HÜCUM (1925)
        (The Gold Rush)

        Charlie Chaplin’in yazıp yönettiği ve başrolünde oynadığı film, altın aramak için hayatlarını tehlikeye atan madencilerin gerçek hikâyesinden esinlenir. Chaplin’in bizde daha çok Şarlo olarak bilinen ‘Küçük Serseri’ karakteri, altın bulmak için zorlu kış koşullarında Kanada’nın kuzeybatısına hücum eden “altın avcıları” arasında çıkar karşımıza… “Küçük serseri”nin kaderi, altın bulmayı başaran Big Jim’le kesişir... İki adam, soğuğun ve açlığın baskısını giderek daha çok hissettikleri küçük kulübede yaşam mücadelesi verir. Filmi bir klasik haline getiren, daha çok kulübede geçen bu ilk bölümdür. Kar fırtınasında kulübenin kapısının açılmasıyla oluşan hava akımının gücü, unutulmaz bir aksiyon komedi sahnesine vesile olur. Şarlo’nun açlıktan ne yapacağını şaşıran Jim’in hayalinde bir tavuğa dönüştüğü ve ayakkabısını yediği sahneler de klasikleşmiştir.

        3

        THE GENERAL (1926)

        Sessiz sinema döneminin unutulmaz klasiklerinden biri… Amerikan İç Savaşı’nda yaşanmış gerçek olaylardan esinlenen film, tren makinisti Johnnie’nin (Buster Keaton) hikâyesini anlatır. İç Savaş sırasında Güneyliler adına çalışan casuslar Johnnie’nin çok sevdiği ve General adını verdiği lokomotifini kaçırırlar. Johnnie için kabul edilebilir bir şey değildir bu… Üstelik âşık olduğu Annabelle de trendedir… Aksiyon ağırlıklı bir komedi olan ‘General’, Buster Keaton’un kendine özgü mizah anlayışının en iyi örneği olarak kabul edilir. Keaton’un Clyde Bruckman ile yönettiği film, ilk gösterime girdiğinde beğenilmemiş ve gişelerde pek başarılı olamamıştı. 1954’te telif hakkını ortadan kalkmasıyla birlikte yeniden keşfedildi ve Keaton’un başyapıtı olarak kabul edildi.

        4

        ÇÖL ARKADAŞLARI (1933)
        (Sons of the Desert)

        Komşu evlerde yaşayan Stan ve Laurel, mensup oldukları Sons of Desert adlı erkek cemiyetinde herkesin önünde, Chicago’daki büyük toplantısına katılmak için yemin ederler. Ama Stan Laurel, eşinden izin almadan Chicago’ya gitmek istemez. Evde kimin patron olduğu konusundaki tartışmayı kaybeden Oliver Hardy ise eşine yalan söylemeye karar verir. Ancak Laurel’in de kendisine yardım etmesini ister… 1921-1951 tarihleri arasında 100’ü aşkın filmde oynayan, sinema tarihinin unutulmaz komedi ikilisinin en iyi uzun filmlerinden biri… Evlilikte dürüstlükle yalanı karşı karşıya getiren film, ikilinin sesli döneme ne kadar iyi uyum sağlamış olduklarının açık bir kanıtı... Hareket kadar diyalogları da komedi unsuru olarak çok iyi kullanıyorlar. William A. Seiter’in yönettiği filmi Frank Craven yazmıştı.

        5

        ÜÇ AHBAP ÇAVUŞLAR HARBE GİDİYOR (1933)
        (Duck Soup)

        Marx Kardeşler’in komedi anlayışı, slapstick’den absürde uzanan geniş bir yelpazeye yayılır. Komedileri hiç kuşkusuz fiziksel unsurlara dayanır ama özellikle kardeşlerin en büyüğü Groucho Marx’ın konuşmaları grubun mizahi tarzının çok önemli bir parçasıdır. Groucho’nun büyük bir hızla peş peşe patlattığı esprileri altyazı üzerinden takip etmek kolay değildir. Dahası, sık sık dil oyunlarına başvurduğu için esprilerin bir kısmı çeviride kaybolur. Buna rağmen, sadece İngilizce konuşulan ülkelerde değil, Fransa başta olmak üzere bütün bir Batı dünyasında çok sevilir; komedi türünde başlı başına bir ekol olarak kabul edilirler. Türkiye’de yıllar önce ‘Üç Ahbap Çavuşlar Harbe Gidiyor’ adıyla ve orijinal metne sadık kalma derdi olmayan bir dublajla gösterilen ‘Duck Soup’, Marx Kardeşler’in başyapıtı olarak kabul görür. Filmin yönetmeni Leo McCarey…

        6

        BİR GECEDE OLDU (1934)
        (It Happened One Night)

        İstemediği bir evlilikten kaçan şımarık zengin kızıyla haber peşinde koşan muhabirin yolculuk öyküsü, bugün birçok sinema tarihçisi tarafından “romantik komedi türünün öncüsü” olarak kabul ediliyor. Çatışma ve zıtlaşmadan doğan durum komedisinin romantik bir aşk hikâyesine zemin hazırlaması, tam da bu filmle başladı. Frank Capra gibi büyük bir ustanın elinden çıkan “Bir Gecede Oldu”, bugün en az kendisi kadar ünlü sahneleriyle de tanınıyor. Claudette Colbert'in eteğini sıyırarak otostop yapması ve çiftin geceyi geçirdikleri yerlerde aralarına perde çekmeleri, daha sonra belki de yüzlerce filmde kullanıldı. Ama bu listeye girmesinin tek nedeni, öncü olması değil, aradan geçen onca seneye rağmen hâlâ eğlenceli olabilmesi...

        7

        ASRİ ZAMANLAR (1936)
        (Modern Times)

        Küçük Serseri’nin fabrikadaki hızla akan üretim bandındaki çaresiz anları ve çarkların arasında döndüğü sahneleriyle hafızalara kazınan ‘Asri Zamanlar’, mükemmel bir komedi filmi olmanın ötesinde, getirdiği sağlam kapitalizm eleştirisiyle de öne çıkar. Büyük Bunalım döneminde geçen filmde Charlie Chaplin, Küçük Serseri ve kız arkadaşının ayakta kalma mücadelesini anlatırken filmin her bölümünde çalışan sınıfın farklı sorunlarını ele alır. Üretimde makineleşmenin birçok insanı işsiz bırakmasından endişe eden Chaplin, insanın makinenin bir parçası haline gelmesinden duyduğu kaygıyı komedi sahneleriyle yansıtır. Chaplin’in çok az diyalog kullandığı film, sessiz sinema estetiğinin en iyi örneklerinden biridir.

        8

        BRINGING UP BABY( 1938)

        Çağdaş romantik komedinin öncüsü olarak bilinen “screwball” komedileri 1930'lu yılların gözde türlerinden biriydi. Güçlü kadın karakterlerin yer aldığı bu filmlerde kadın erkeğe zekâsıyla meydan okurdu... Başrollerinde Katharine Hepburn ve Cary Grant'in oynadığı, Howard Hawks’un yönettiği “Bringing Up Baby” gösterime girdiğinde gişede başarısız olmuş, eleştirmenlerin dikkatini çekmemiş, Oscar adaylıklarında adı dahi geçmemişti. Ama 1950'li yıllarda televizyonda gösterilmesiyle birlikte yeniden keşfedildi ve kısa sürede bir “screwball comedy” klasiği haline geldi. Cary Grant filmde, müzesi için çok ihtiyaç duyduğu 1 milyon dolarlık bağışı almak isteyen ve sevgilisi Alice’le evlenmeyi planlayan bir paleontolojisti, Katharine Hepburn ise özgür ruhlu, leopar sahibi Susan Vance’i canlandırıyor.

        9

        HIS GIRL FRIDAY (1940)

        Chicagolu iki gazetecinin kaleme aldığı “The Front Page”, 1928 yılında Broadway'de sahnelenmiş ve büyük ilgi görmüştü. Usta yönetmen Howard Hawks'un 1940'da gerçekleştirdiği ikinci sinema uyarlaması, o yıllarda “screwball comedy” olarak anılan ve cinsiyetler çatışmasına dayalı bir romantik komediydi. Gazetenin genel yayın yönetmeni olan Walter Burns (Cary Grant), muhabir olan ve evlenip her şeyi geride bırakmak isteyen eski eşi Hildy Johnson'ın (Rosalind Russell) gazeteye dönmesi için elinden geleni yapar... Hildy'nin meslek aşkını alevlendirmek için “senaryolar” hazırlar. İş yerindeki cinsiyetler arası ilişkilere bakış açısından kendi döneminin çok ilerisinde bir filmdir. Yılların eskitemediği bir romantik komedi klasiği…

        10

        AŞK İLANLARI (1940)
        (The Shop Around The Corner)

        İnternet çağında geçen “Mesajınız Var” (You've Got Mail) gibi başarılı bir yeniden çevrimin yanı sıra başka birçok romantik komedi filmine ilham vermiş bir başyapıt, her şeyiyle gerçek bir klasik... Macar yazar Miklos Lazslo'nun oyunundan yapılan uyarlanan senaryo ve Ernst Lubitsch'in yönetmenliği harika… Budapeşte’deki bir hediyelik eşya mağazasında çalışan Alfred Kralik (James Stewart), yeni mesai arkadaşı Klara Novak (Margaret Sullavan) ile hiç anlaşamaz. Birbirleriyle sürekli didişirler. İkisini bilmediği şey ise uzun süredir mektup arkadaşı olduklarıdır…

        11

        TO BE OR NOT TO BE (1942)

        1939 yılında Polonya’nın Varşova kentinde geçen film, bir tiyatro topluluğunun Nazizme karşı direnişini anlatır. Almanya’nın Polonya’yı işgalinden önce Nazilerle dalga geçen ‘Gestapo’ adlı bir oyunun hazırlıklarını yürüten topluluk, işgal sonrasında direnişçilere destek verir… Alman kökenli usta yönetmen Ernst Lubitsch’in Melchior Lengyel’in bir hikâyesinden Edwin Jusutus Mayer’le birlikte uyarladığı filmde başrolleri Carole Lombard ve Jack Benny canlandırıyor. İsmini Shakespeare’in ‘Hamlet’ oyunundaki ünlü tirattan alan film, 1983 yılında Mel Brooks’un yapımcılığında bir kez daha sinemaya uyarlanmıştı. Polonyalı vatanseverlerin Nazilere karşı direnişini komediyle anlatan, yıllar boyunca değerinden hiçbir şey kaybetmeyen bir kara komedi klasiği…

        12

        ARSENİK KURBANLARI (1944)
        (Arsenic and Old Lace)

        Tiyatro eleştirmeni Mortimer Brewster (Cary Grant), düğünün hemen ardından teyzelerinin evine gelir ve daha önce yazmış olduğu evlilik karşıtı yazılarını aramaya başlar. Ararken yaşlı bir erkeğin cesediyle karşılaşır… Bu, yaşadığı ilk şok olur. Mortimer, adamın teyzeleri tarafından öldürüldüğünü anlayınca bir şok daha yaşar ama bu, yaşayacağı son şok değildir… Joseph Kesselring’in tiyatro oyunundan sinemaya uyarlanan filmi Frank Capra yönetti. Cary Grant’in komediye olan yatkınlığını bir kez daha tescil edebileceğimiz ‘Arsenik Kurbanları’ seyretmekten bıkmayacağınız klasik komedi filmlerinden biri…

        13

        ABBOTT AND COSTELLO MEET FRANKENSTEIN (1948)

        William “Bud” Abbott and Lou Costello, 1941-1956 arasında birlikte 36 film yaptılar. O yılların en sevilen komedi yıldızları arasındaydılar. Radyo ve tiyatro sahnelerinde üne kavuşmuşlardı. İlk filmlerinde radyo ve sahnedeki komedilerine uygun senaryolarla çalıştılar. Daha sonra, başta korku olmak üzere türleri ti’ye alan filmlerde oynadılar. ‘Abbot and Costello Meet Frankenstein’ da bunlardan biridir. Charles Barton’un yönettiği filmde, bir korku evine Avrupa’dan kargoyla gönderilen sandıklardan gerçek Dracula (Bela Lugosi) ve Frankenstein çıkar. Sandıkları boş gören işletme sahibi sigortacıları devreye sokar. Kurtadam da Dracula’yı engellemek için Londra’dan gelir. Kargo şirketinde çalışan Abbott ve Costello, bütün bu kaosun ortasında oradan oraya koşturur dururlar. Costello’nun Dracula, canavar ve kurtadam arasında kaldığı final çok eğlencelidir.

        14

        BAZILARI SICAK SEVER (1959)
        (Some Like It Hot)

        Chicago’da bir mafya hesaplaşmasına şahit olan iki müzisyen arkadaş, Joe (Tony Curtis) ve Jerry (Jack Lemmon), peşlerine düşen gangsterlerden kaçmak için kadın kılığına girip Florida’ya giden bir kadınlar orkestrasına katılırlar. Joe arada erkek haline dönüp, milyoner gibi davranarak güzeller güzeli Sugar Kane (Marilyn Monroe) ile flört ederken, Jerry kadın haliyle bir milyonerin ilgisini çeker... Usta yönetmen Billy Wilder’ın bir Fransız filminden esinlenerek senaryosunu I. A. L. Diamond ile yazdığı film, 2017 yılında BBC’nin 52 ülkeden 253 eleştirmenin katıldığı bir soruşturmada gelmiş geçmiş en iyi komedi filmi seçilmişti.

        15

        DR. GARİPAŞK (1964)
        (Dr. Strangelove or: How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb)

        Paranoyak bir general, nükleer bomba taşıyan uçakla ABD adına komünizme savaş açınca, kurmaylar Pentagon’da toplanır. Peter Sellers’in canlandırdığı ABD Başkanı Merkin Muffley, konuya hâkim olmaktan uzak, deneyimsiz ve şaşkın bir başkan olarak çıkar karşımıza. Özellikle askerler ve Sovyet lideriyle olan diyalogları hayli eğlencelidir. Usta yönetmen Stanley Kubrick’in Soğuk Savaş’ı acımasızca “ti”ye aldığı, insanlığı bekleyen nükleer tehlikenin altını çizdiği nefis bir kara komedi... Sinema tarihinin en iyi komedi filmlerinden biri olarak da kabul edilir. Bu arada, Peter Sellers’ın filmde Başkan’ın dışında nükleer bomba uzmanı Dr. Strangelove’ı ve bir İngiliz subayını canlandırdığını belirtelim. Kubrick aslında ondan dördüncü bir karakter daha istemiş ama Sellers, ‘bombacı asker’ karakterini yakalayamadığını söyleyerek Kubrick’e direnmişti.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ