Türkiye'nin yerli ırkı Hacıkadı tavuğunun nesli tehlike altında
Kuş gözlemcisi Murat Faik Özçelik günümüzde pandaların yaklaşık 2500, dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük canlısı olan mavi balinaların 1300, Kongo'daki dağ gorillerinin ise sadece 650 tane kaldığını söylüyor. Bir başka tehlike ise Türkiye'ye has bir ırk olan orijinal Hacıkadı tavuğunun mevcudunun yukarıdaki türlerden daha az sayıda olması... Peki bu sevimli ırkın korunması için ne yapılıyor? Gerze İlçe Tarım Müdürlüğü sorularımızı yanıtladı...
Hikâyemiz kendi başına ilginç...
Osmanlı döneminde bir gün, İstanbul'a giden Gerzeli balıkçı, yanında horozunu da götürür.
Dolmabahçe önlerinde ötmeye başlayan horozu saraydan padişah bile duyar ve "tez huzura çıkartıla" emrini verir.
Ertesi gün sarayın en dövüşken horozlarıyla karşılaşan Hacıkadı horozu, hepsini teker teker yener; dahası zaferinin adeta taçlandırarak uzun uzun öter.
Padişah da bunun üzerine "Şayet adam olsaydın, seni Gerze'ye kadı yapardım" horozun sırtını sıvazlar.
Balıkçıya bir kese altın vererek yolcu eder...
Hikâyede adı geçen Hacıkadı horozuyla ilgili uzun yıllar çalışma yapan kuş gözlemcisi Murat Fatih Özçelik'i Ankara'daki çiftlik evinde ziyaret ettim. Kendisiyle uzun uzun Hacıkadı türüyle ilgili olarak söyleştim.
Murat Bey, uzun sorularıma büyük bir sabırla yanıt verdi. Ortaya çıkan tablonun pek parlak olmadığını görünce de bu kez de Gerze İlçe Tarım Müdürlüğü'nden bilgi istedim.
FOTO: Kuş gözlemcisi-mühnedis Murat Fatih Özçelik
Önce Murat Özçelik'in söyleşisine göz atalım, ardından Gerze'deki son duruma bakalım...
Sizin sık sık gündeme getirdiğiniz ‘miras ırkı’ kavramı var. Ülkemizde pek bilinmeyen bu kavramı açar mısınız? Hacıkadı bu kavramın neresinde duruyor…
MURAT ÖZÇELİK: Hacıkadı esasen bizim ‘miras ırklarımızdan’ bir tanesi ve Denizli'den sonra koruma altındaki ikinci tavuk ırkımız. Ancak ırkımızı tanımlamadan önce "miras ırk" kavramından biraz bahsedelim dilerseniz. Endüstriyelleşme sürecinden önce, her milletin et ihtiyacını ticari olarak değil de, bizatihi üreterek karşıladığı dönemlerde yetiştirdikleri çeşitli hayvan ırklarından bahsediyoruz miras ırk dediğimizde. Uluslar kendi milli sembollerini de bazı ırkların fiziksel özelliklerine yerleştirmeyi başarmışlar. Mesela bizim Osmanlı saray tavuğu olan ‘Sultan’ ırkında hilal şeklinde ibik olması ya da İsviçre'li kadınların milli ve folklorik giysilerinin başlık biçimlerini onların Appenzeller Spitzhauben ırkında görmemiz gibi. Bunlar bugünkü gen teknolojisiyle çok kısa sürede oluşturulabildiği halde, miras ırklarda yüzlerce yıl süren emek yoğun çalışmalarla başarılmış durumlar. Şimdilerde neredeyse her gelişmiş ülke endüstriyelleşme öncesi sahip oldukları ve ataları tarafından yetiştirilen miras ırklarını yeniden canlandırma çabalarına devam ediyor.
Miras ırkının ayırt edici temel vasıfları neler?
ENDÜSTRİ IRKLARI GELENEKSEL IRKLARIN DÜŞMANI OLDU
Bir ırkın ‘miras ırk’ sınıfına girebilmesi için belli bazı özellikleri bünyesinde bulundurması gerekiyor. Bunları hayvanın hayatta kalma kabiliyeti, doğada kendi kendine yeterli olabilmesi, insan yardımı olmaksızın üreyebilmesi, kendi yiyeceğini kendisinin bulabilmesi, uzun ömürlü olması, annelik içgüdüsü göstermesi ve hastalıklara ve parazitlere dayanıklı olması olarak sıralayabiliriz. Endüstriyelleşme ve ticari kaygı işin içine girdiğinde bu özelliklerden bazıları zayıflatılmış ya da yok edilmiş, bazıları ise aşırı ön plana çıkarılmıştır. Böylece ırklar bozulmuş, üretim artmış ama ürün kalitesi düşmüştür.
Tavuk özelinde baktığımızda 1899 basımlı Lewis Wright'ın "Illustrated Book of Poultry" adlı kanatlı ansiklopedisinde, endüstriyelleşmenin etkisiyle yedikleri tavukların kemiklerinin kalınlaştığından, et miktarının arttığından ama et kalitesinin ve lezzetinin düştüğünden yakınılmaktadır. Aynı eserin S. H. Lewer tarafından genişletişmiş 1930'daki ikinci basımında da yeni endüstriyel ırkların eski geleneksel ırklar için büyük tehlike oluşturduğundan dem vurulmaktadır. Öte yandan, 1927 yılında Londra'da yapılan dünya kanatlı kongresinde, Mısır’dan bir bildiriyle katılan Muhammat Askar Bey’in "Mısır'da Kanatlı yetiştiriciliği" adlı sunumunda, ülkelerinin Faiyum şehrinde başı ve boynu beyaz, vücudu çizgili küçükçe bir ırk bulunduğunu, bu ırkın çabuk yetişme, iyi yumurtlama, lezzetli et ve hastalıklara dayanıklılık gibi üstün özellikleri bulunduğunu; orada Türk tavuğu olarak bilinen bu ırkın iyi bir seçimle endüstriyel ırklara rakip olabileceğini belirtmiştir. Esasen tüm Avrupa kıtası boyunca hemen her ülkede görülen Friesian, Braekel, Totleger vs. gibi tüm kırçıllı ırklar Anadolu kökenli olan bu tavuktan türetilmiştir.
FOTO:Türk tavuğu (Turski pevac)
Asıl konumuzdan sapmadan sormak istiyorum. Siz biraz önce anlattığınız cinse atıfta bulunarak ‘Kosova Horozu’ndan ve "Sultan" ırkından bahsediyor, bu ırkların tarihçesine gönderme yapıp, ilginç bilgiler veriyorsunuz? Bu hayvanlara ‘Türk tavuğu’ dendiğini yine sizden öğreniyoruz. Nedir bu tavukların özelliği?
FOTO: Hollandalı araştırmacı olan Sigrid Van Dort bizim sultan tavuğu hakkında kitap yazdı
“BİR İNGİLİZ HANIM TARAFINDAN YOK OLMAKTAN KURTARILDI”
Son yıllarda Avrupa'da popüler olmaya başlayan Kosova horozu, Kosova'da Türk tavuğu (Turski pevac) adıyla bilinmektedir. Millileştirme gayretiyle Drenica gibi çeşitli isimler verilse de pazar yerine gidip de “şu tavuk kaça?” diye sorulduğunda, "Türk tavuğu mu?" diye cevap alınmaktadır. Ayrıca 1639 yılından kalma bir tabloda sarıklı bir Osmanlı tebaasının yanında bu tavuk resmedilmiştir. Horozlarını kısık tona, melodik ve bir dakikayı aşan ötüşleriyle dünya üzerinde eşi benzeri olmayan bir ırktır.
Peki Sultan ırkı?
Tavukta uzun tepe tüyleri ilk kez ortaçağda Tirol dağlarında bir mutasyon olarak ortaya çıkmış, akabinde en güzel örnekleri Osmanlı sultanına hediye edilmiş ve genetik seçim yöntemiyle Sultan ırkı oluşturulmuştur. Maalesef Osmanlı’nın son döneminde bu ırkın son örnekleri gemiyle İngiltere'ye getirilmiş ve bir hanım tarafından ırk yok olmaktan kurtarılmıştır. Son yıllarda Bursalı bir işadamı tarafından Hollanda'dan ithal edilerek ülkemize yeniden kazandırılmıştır.
“BİZİM HACIKADI IRKIMIZ FRANSIZ LA FLECHE IRKININ ATASIDIR”
Tekrar Hacıkadı’ya dönelim isterseniz…
Hacıkadı ırkımız Fransızların La Fleche ırkı ile çok büyük benzerlik gösteren bir ırktır. Ancak dikkatli bir gözle bakıldığında birçok ciddi farkın olduğu görülebilir. Evet V şeklindeki ibik ve siyah renk her iki ırkın ortak özelliğidir. Ancak mesela Hacıkadı daha narin ve dik yapıdayken, La Fleche daha iri ve yatay vücut yapısına sahiptir. Kuyruk Hacıkadı’da daha diktir. Boyun daha uzundur. Diğer özellikler hemen hemen aynıdır zira Hacıkadı ırkımız, Fransızların La Fleche ırkının atasal, bozulmamış formudur. Peki bu iki ırk arasındaki farklar nereden gelmektedir? Bunu anlamak için la fleche ırkının tarihçesine bakmamız gerekiyor.
Fransızcadaki "La Fleche" kelimeleri dilimize "ok" olarak tercüme edilmektedir. La Fleche tavuklarının ismini oka benzeyen V şeklindeki ibiklerinden alıkları söylenegelmektedir. Ancak bu ırkın ismi esasen coğrafi kökeninden gelmektedir. "La Flece" Fransa'daki Sartre eyaletinde bulunan Pays de la Roire bölgesi sınırları dahilinde bir kasabadır. Bu köy Paris'in doğusunda ünlü yarış şehri olan Le Mans'ın yanındadır. Bu köyün ismi St. Thomas Kilisesi tarafından, yöneticileri olan azizi şehit eden oka ithafen verilmiştir. Bu tavuk ırkının ilk kez beşinci yüzyılda Le Mans'ta ve daha sonra Mizeray'da ve son olarak da la Fleche'te bulunduğu söylenmektedir. La Fleche tavuğu siyah tüylü, kulak lobları beyaz renkte ve dikkat çekici V şeklinde ibiği olan orta boyda bir tavuk ırkıdır. Bu ırk tüylerinin vücuduna sıkıca yapışık olmasından dolayı boyut olarak yanıltıcıdır. Bu nedenle göründüğünden daha ağır bir ırktır. İbiği haricinde Spanish tavuklarını andırır. La Fleche tavukları beyaz renkte çok büyük yumurtalar yapar ve Marttan Ekime kadar yumurtlarlar. La Fleche civcivleri oldukça yavaş büyürler. Ancak bu ırk Paris ve Anjou marketlerinde çok ünlü olan muhteşem kısır horozlar ve yağlandırılmış piliçleri ile ünlü idi. Bugün La Fleche'deki çiftçi marketinde bu kuşlar bazen "Le Mans Tavuğu" olarak satılmaktadır.
Şu halde Hacıkadı’nın torunu olan La Fleche’nin özelliklerinden bahsetmenin tam sırası…
Tüm Fransız tavuk ırkları içerisinde La Fleche yemek kalitesi bakımından en baştadır. Derisi ince ve beyaz renkte, eti ise yumuşak, sulu, lezzetli ve kısa liflidir. Göğüsleri etli ve dolgundur. Bu ırk iyi yağlanır ve bu yağ kuşun göğsü, bacakları, butları hatta sırtı boyunca dağılmış haldedir. La Fleche tavuklarında yenilebilir iç organlar etin küçük bir kısmını teşkil eder. Bu kuşlar eskiden kuşları yağlandırmak için boğazlarına bir tüp sokarak özel olarak hazırlanmış bir lapa ile zorla beslenirdi. La Fleche tavuklarının büyük bir popülasyonu 1850'lerde Amerika'ya getirilmiştir. Bilhassa Amerika Birleşik Devletleri'nin Doğu ve orta kesimlerindeki üreticilerce lezzetli yapıda olduğu keşfedilmiştir. Daha sonraları ise daha dayanıklı yeni ırklar ön plana çıktığından bu ırk önemini yitirmiştir. Kanatlı yazarı W.B. Tegetmeier 1882'de bir miktar La Fleche tavuğu satın almış ve bunları İngiltere'ye getirmiştir. La Fleche tavukları American Poultry Association tarafından 1874'te standart bir ırk olarak tanınmıştır. Bu ırk sadece bir çeşit olur. O da siyahtır. Erkekler 3.6 kg, dişiler 2.9 kg. kadardır. Kısırlaştırılmış horozların 6-6.5 kg. Ağırlığa ulaştığı söylenmektedir. Kısırlaştırma işleminin ortaçağ avrupasında ev hanımları tarafından yapıldığı ve hemen her mutfakta bu amaçla kullanılan cerrahi aletlerin bulunduğu unutulmamalıdır. Ancak bu şekilde ilkel şartlarda ve acımasızca kısırlaştırılan hayvanlarda yaşama oranı altıda birdi.
FRANSA NÜKLEER SIRLARINI SATABİLİR AMA ASLA MİRAS IRKINI SATMAZ
Satr bölgesinin tavuklarının lezzetinin ünü ortaçağda tüm Avrupa’yı sarmıştı. Bu lezzetli tavuklar o zamanlar siyah gövdeli "bölük ibikli" beyaz derili ve yağlı ve pembe etli olarak tanımlanıyordu. Bu özellikteki Fransız tavuklarına baktığımızda birkaç ırkla karşılaşıyoruz. Tabii en başta La Fleche, Creveceur, Houdan gibi ırklar karşımıza çıkıyor. Bunların tarihçesinin izlerini sürdüğümüzde ise, kaynaklarda "Orient "ve "Asia Minor" kelimelerine rastlıyoruz. Hiçbir Fransız kaynağı 1500'lerden geriye götürmüyor tavuk ırklarının tarihini. Ondan öncesi de Anadolu zaten. Fransızların bu kadar fazla ve birbirinden değişik ve güzel ırklara sahip olmasının da bir nedeni var: meşhur “tavukçu kralları”nın "her Fransız her hafta pazar günü kendi yetiştirdiği tavuğu kesip yiyecek!" fermanının izlerini bugün bile Fransa kırsalında görebiliyoruz. O günlerin etkisinin kültürlerine işlenmişliğiyle bugün için derler ki; Fransa devleti, nükleer santrallerinin sırlarını para karşılığı mesela İran'a satabilir. Ama asla miras tavuk ırklarından birinin canlı yurtdışına çıkmasına izin vermez.
MELEZLEŞTİRME POLİTİKASI ANADOLU’DAKİ IRKLARI DA VURDU
La Fleche ırkının irileşmesinin ve hantallaşmasının, Minorka gibi bazı Akdeniz ırklarıyla melezlenmesi sonucu olduğu düşünülüyor. Esasen 1700'lerde Satr bölgesinin tavukları meşhur olunca üretim, tüketimi karşılayamamaya başladı. Fransızlar da üretimi arttırmanın yolunu verimli ırklarla melezlemede buldular. Bunun bedeli de Anadolu'dan giden orjinal ırkın bozulması olarak ortaya çıktı. Bugün baktığımızda La Mans, Alsacienne, La Fleche, hatta Bresse, Barbezeux gibi ırkların sadece kilo ve ibik farlılıkları olduğunu görüyoruz. Melezleşmenin etkisiyle diğer tarihi özelliklerini yitirmiş durumdalar. Hacıkadı'ya baktığımızda ise çok az sayıdaki meraklı yetiştiricilerce orjinal ırk özellikleri korunmuş durumda. Antik Yunan döneminde Anadolu'ya ilk gelen tavukları hala görebiliyoruz ülkemizde.
UZAKDOĞU’DAN SADECE KUMAŞ VE BAHARAT GELMİYORDU
Peki bu ırklar Anadolu’ya nasıl geldi?
Birkaç yoldan olduğunu söyleyebiliriz. İpek ve baharat yollarının yanısıra İstanbul üzerinden de giriş yapmıştır. Mesela Fernerbahçelilerin çoğu bilmez ama, Fenerbahçe limanının eski adı Kalkedon limanıdır. Bu adı ise Anadolu'da çıkan mavi renkli bir taş olan kalsedondan almıştır. Eskişehir'in Sarıcakaya ilçesinin Mayıslar köyündeki tarihi kalsedon ocağından Romalılar döneminde öküz arabalarıyla kalsedon taşları taşınarak bu limana getirilir ve gemilere yüklenirdi. Buradan da bu taşlar Hindistan İtalya vs. ye giderdi. Tabii bu gemiler sadece taş almak için Kalkedon'a gelmiyordu. Hindistan ve Uzakdoğu’dan gelen yükleri olan kumaş ve baharatın yanısıra egzotik canlı hayvanlar da getiriyorlardı. Hülasa bu görüşe göre bu tavukların giriş kaynaklarından bir tanesi İstanbul'dur.
AŞIRI ÇEVİK VE HAREKETLİ OLUŞU SAYESİNDE DÜŞMANINDAN KORUNUYOR
Süperpoze bir sorum var: Hacıkadı’nın bu diyara Hacca giden bir kadı tarafından getirildiği söylenceleri ne kadar doğru? Ayrıca Hacıkadı nasıl bir ırk, özellikleri neler?
Hacıkadı ırkının hacca giden bir kadı tarafından Gerze'ye getirildiği söylencesi Kalkedon Limanındaki gemi trafiği ile ilişkilendirilebilir. Tabii padişahın "şayet adam olsaydın, seni Geruze'ye kadı yapardım" sözünden adını aldığı hikâyeyi de gözardı etmemek lazım. Peki bu kadar lafını ettiğimiz Hacıkadı ırkı nasıl bir tavuk? Bir göz atalım. Bir kere tek rengi var o da siyah. İbiği çok tipik. V şeklinde. Beyaz kulak plakaları ve mavi renkte ayakları var. Ayak renginin orijinalini bulana kadar epey araştırdım. Zira 1800'lerden kalan çizimlerde ve basılı kaynaklarda siyah ya da çelik mavisi ve arduvaz rengi karşımıza çıkıyor. Peki hangisi doğru? Resmin bütününe baktığımızda kıtasal Avrupa tavuklarının mavi ayaklı olduğunu görüyoruz. Asya tavukları ise sarı ayaklı keza Akdeniz tavukları da siyah ayaklı. Bunların istisnaları var tabii. Ama genel anlamda böyle. Hem mavi hem de siyah renkteki ayaklar beyaz vücut derisinin göstergesi. Keza beyaz yağın. Hacıkadı ırkında ve diğer Türk tavuklarında kuyruk tipi, “sincap kuyruk" diye geçiyor yani dik. Boyun ve ayaklar oldukça uzun. Kemikler ise son derece ince. Aşırı hareketli ve uçmaya meyilli bir ırk Hacıkadı. Bu özelliği doğada tilki vs. gibi düşmanlarına karşı hayatta kalmasını kolaylaştırıyor.
“İKİ HACIKADI YUMURTASI SİZİ GÜN BOYU TOK TUTABİLİR”
Kabuğu tebeşir beyazı renginde iri yumurtalar yapar. Ama yumurta sayısı oldukça az diyebiliriz. Senede yüz civarında yumurta yapar. Bu da yaklaşık üç günde bir yumurtlaması demek. Ama bu şekilde olmuyor tabii. Bahar aylarında ardışık yumurtladıktan sonra yazın sıcağında yumurtlamayı kesiyor ve sonbaharda havalar iyice soğuyana dek tekrar yumurtluyor. Özel katkılı yem verilirse yumurta sayısı arttırılıp kışın bile yumurtlayabiliyor. Ama bu çok makbul bir şey değil. Bilirsiniz bizim kültürümüzde ‘iki yumurta kırayım da kanını doyur’ diye bir laf vardır. ‘Dört yumurta kırayım’ değildir, iki yumurtadır doymak için kırılan. Neden, çünkü doğru üretilmiş iki adet yumurta doymak için yeterlidir. Senede 300'den fazla yumurtlayan faraza Leghorn ırkı bir tavuğun yumurtasını sahana kırdığımızda beyazının su gibi olduğunu görürüz. Ama bir Hacıkadı ya da Denizli yumurtasını kırdığımızda beyazı son derece viskoz ve doygundur. Protein zincirleriyle örülmüştür. Hormon itelemesiyle yumurtanın içi suyla doldurulup kabuklandırılmamış, doğal sürecinde oluşmuştur. O nedenle çok değerli bir besindir. Zeyinyağında kızartılan iki adet Hacıkadı yumurtasını yedikten sonra tüm gün boyu açlık hissetmezsiniz. Metabolizmanız da doğal sindirim sürecinde işler. Yumurta akındaki polipeptid zincirlerini sindirilebilir küçüklükteki moleküllere parçalamak için pankreasınızdan çok farklı çeşitteki enzimleriniz salgılanır. Endüstriyel yumurta yediğinizdeki gibi bir ya da iki çeşit enzimle sindirimi sonlandırmaz vücudunuz. Bu durum da sağlığınızı korumanız ve devam ettirmeniz açısından önemlidir. Esasen yumurtanın kalitesi beslenmeye bağlı olduğu kadar ırka da bağlıdır. O nedenle Hacıkadı ırkımız adeta yaşayan bir mücevher gibi karşımızda duruyor. Yeter ki yabacı özentisiyle doğaldan uzaklaşmış insanımız bu değerlerimizi tekrar keşfedip bahçelerde besleme alışkanlığı yaygınlaşsın. Bunun için medya yoluyla teşvikinin yanı sıra yasal düzenlemelerle de önünün açılması gerekiyor.
Hacıkadı’yı yetiştirmekte büyük zorluklar olduğunu duymuştum. Bizatihi Beykoz'da bulunan baba evimizin bahçesindeki kümeste yaptığım denemeler fiyaskoyla sonuçlanmıştı. Özellikle iklime ve coğrafyaya ayak uydurmakta zorluk çektikleri doğru mudur?
Bu ırkımız çok yavaş ve geç yetişen bir ırk. Ama doğrusu da bu zaten Rutubeti hiç sevmiyor. İngiltere'de tutulmamasının nedeni bu. 1800'lerdeki kanatlı kitaplarında kışın kuru ve nemsiz yer sağlanmasının önemi vurgulanıyor. Bir de bu ırkın metabolizması diğer tavuklardan biraz farklı. Fosfor elementi bu ırk için hayati önem arz ediyor. Gerze'de yaşayıp, dışarı çıktığında pek verimli olamamasının temel nedeni bu. Balık atıkları verildiğinde tavukların canlılığı ve güzelliği artıyor. Yumurtasındaki fosfor içeriği de öyle. İşte bu nedenle zamanında ta Gerze'den İstanbul’a saraya bu tavuğun yumurtaları padişah ve ailesi yesin diye gönderiliyordu.
“ETİ İNANILMAZ DERECEDE YOĞUN VE AROMATİK”
Yetiştirilmesinde de bir çok zorluklar var. Ama asıl zorluk kapalı ortamda hayvanın yeterince fosfor alamamasından ve neme maruz kalmasından kaynaklanıyor. Horozları 11 ayda kesime geliyor. Son derece uzun bir süre bir tavuk ırkı için. 11 ayın sonunda ise elde ettiğiniz karkas ağırlığı sadece 1,5 kg civarında. Ama hemen şunu söyleyeyim. O 1,5 kiloluk tavukla tüm aile doyabiliyor. Bir tencere çorba-yahni-pilav üçlüsünden ikisini yapabiliyorsunuz. Zira eti inanılmaz derecede yoğun ve aromatik. Hattı zatında hayvanın bu aromayı alabilmesi için bir, hatta bir buçuk yaşını tamamlamış olması gerekiyor. Fransızlar kendi ırklarında (La Fleche) bu aromayı "brillant souverign" olarak adlandırıyorlar. Bunun nasıl bir şey olduğunu iyice pekiştirmek için İngiltere kraliçesine yemek yapan "cordon bleu" nişaneli Fransız bir aşçı ile telefonda görüştüm. Ondan edindiğim bilgiler de bu yazdıklarımı teyid eder doğrultuda.
“MİRAS IRKLARIMIZ EKONOMİK DEĞİL DİYE YOK OLUP GİDİYOR”
Öte yandan bizim meraklı tavuk yetiştiricilerimizin mutad uygulamalarına baktığımızda, genellikle şöyle bir tablo ile karşılaşıyoruz: Şubat-Mart gibi civcivleri endüstriyel üreticiden satın alıp, en fazla beş ya da altı ay baktıktan sonra, kış geldiğinde tavuk ya da horoz olduğuna bakmaksızın kesip tüketmekteler. Zaten kesmeseler de o hayvanlar birer genetik inşa ürünü olduklarından, sürekli yemekten kalbi çatlayarak veya benzer sebeplerle bir yıl yaş civarında ölmekteler. Üreticilerin kümeslerinde ve bahçelerinde, endüstriyel yemlerle besleyerek yetiştirdikleri bu tavuklar genellikle sarı ayaklı, kalın kemikli, kalp damarı tıkayan cinsten sarı yağlı hayvanlar. Ama kilo basıyorlar ve yağlı olduklarından lezzetleri fena değil. Buna karşın bizim Gerze; yani Hacıkadı tavukları beyaz yağlı, pembe etli, etlerinin lifleri kısa olan zayıf hayvanlar ve iki ya da üç kat sürede kesime gelip, üçte bir ağırlığında et ve miktarında yumurta üretiyorlar. Endüstriyel ırklara karşı bilinçli tüketiciler haricinde hiç şansları yok. Tabii endüstriyel ırkları tüketenlerin, bunlarla beslenmeye bağlı sağlık sorunlarının tedavi masrafları kümülarif hesaba katılmadığından, ya da bu gerçeğin bilim dünyasınca kökten reddinden dolayı miras ırklarımız ekonomik olmadıkları gerekçesiyle yok olup gidiyor. Üniversiteler yukarıdaki iki yumurta-dört yumurta hesabını sadece adet bazında yapıp verimlilik göstererek endüstriye destek oluyorlar ne yazık ki. Mesela endüstriyel bir tavuğun karkasındaki kuru madde miktarıyla Hacıkadı tavuğunun karkasındaki kuru madde miktarını kıyaslayan bir çalışma yok. Yani yediğimiz tavuk etinin ne kadarı su bilmiyoruz. Varsa yoksa bilimsel yöntemlerle verim arttırma yönünde ilerleniyor. Kalite arttırmaya yönelik çalışmalar rağbet görmüyor. Meşhur fıkrada olduğu gibi bir pirenin ayakları koparıldığında uyarıya tepki vermediğinden kulaklarının duymadığı sonucu bilimsel açıdan doğru; ama gerçek dünya ile uzaktan yakından alakası olmayan bir durumdur. O nedenle bu tip konuları çok farkı perspektiflerden ele alarak değerlendirmek yerinde olacaktır.
Hacıkadı cinsiyle ilgili bu kadar zengin bir donanıma ve literatüre sahip olmanız hayranlık verici… Bu ilgi nasıl başladı?
“ÜRETİCİ MEHMET COŞKUN’LA KALİTENİN ARTMASINA ÇALIŞTIK”
İlk kez 1967 basımlı Resimli bilgi Ansiklopedisi'nde gördüğüm bu ırkı birkaç yıl önce sayısının elli bireyin altına düştüğü ve saf örneklerinin kalmadığından dolayı neslinin tükendiğine yönelik basında çıkan haberlerin de etkisiyle, Gerze ve köylerine dört kez gidip ırkın en iyi örneklerini olabildiğince edinmeye çalıştım. Yerel bir üretici ile anlaşarak orada yumurtalardan civciv çıkmasını sağladım. Ama ikamet ettiğim Ankara’ya getirdiğim yüz adet civcivden ilk yıl sadece yedi tanesi yaşadı ve onlar da ibikleri çarpık, çeşitli özellikleri uygun olmayan hayvanlardı. Gerzeli üretici Mehmet Coşkun Bey’i de yönlendirerek her yıl damızlıkların ve yavruların kalitesinin artmasına kendimce yardımcı oldum. Köy tavuklarıyla melezlenmeden kaynaklanan yeşil ayaklı bireyleri tamamen damızlıklardan çıkardık. Sadece arduvaz ve çelik mavisi ayakları olan bireyleri ürettik. Beşinci yılda ancak küçük bir nüve popülasyon elde edebildim. Tabii bunda ırkın yavaş gelişmesinin de payı var. Öte yandan yurt dışındaki üreticilere baktığımızda hem Avrupa'da hem de Amerika'da üreticilerin uzun yıllar tek bir ırka sahip çıkıp, o ırkın en iyi bireylerini seçerek ürettiklerini görüyoruz. Hâlbuki bizde yetiştiriciler aynı anda on ırka bakıp, her ırkı bir ya da iki yıl ürettikten sonra elden çıkarıyorlar. Tabii bunda tavuk denen canlının biyolojisini çok iyi bilmemelerinin de etkisi var. Mesela ‘tavuk kaç yıl yaşar?’ diye bir soru sorsanız, beş yılı geçmeyen rakamlarda yanıtlar alırsınız insanımızdan. Halbuki mesela Amerikalıların "Backyad Chickens" diye bir forumları var. Burayı sabırla okursanız, 14-18 yaşındaki tavuğunun yumurta verimini arttırmak için sorduğu diyet önerilerine sıkça rastlarsınız. Bazı ırklar için 900 sayfalık tartışma topiclerini hayretle görebilirsiniz. Elbette bu kültürle de alakalı bir durum. Mesela 1850 ile 1930 yılları arasında İngiltere ve Amerika'da kanatlılar hakkında 800 civarında kitap basılmış. Bunlar öyle ince kitaplar değil. Her biri 300-700 sayfa kalınlığında ve inanılmaz bilgiler içeriyor. Mesela maazallah küresel bir felaket vukuunda, bizim çocuklarımız elektriksiz, büyükbaş hayvan gübresinin ısısını kullanarak yumurtadan nasıl civciv çıkaracaklarını bilmiyorlar. Amerikalılar olmasa da İngiliz ve Almanların çocukları biliyor. Böyle bir durumda onlar et yerken bizim aç kalmamız kaçınılmaz gibi görünüyor.
FOTO: Gerze Hacıkadı üreticisi Mehmet Coşkun
“FRANSA’DA EVDE TAVUK BESLEMEK TEŞVİK EDİLİYOR”
Kuzey Amerika’nın beyzbolunu ve basketbolunu, Avrupa’nın ve Güney Amerika'nın futbolunu taklitçilikle alırken, İngiltere'de şehir içindeki küçücük bahçesinde üç beş tavuk yetiştirip yumurtasını yiyenleri taklit etmiyor insanımız. Neden çünkü hem zor hem de ilkel görünüyor gözüne. Mesela Fransa'da bir belediye müstakil evlerde tavuk beslemeyi teşvik etmeye başladı. Nedeni de ilginç. Sebze gibi mutfak atıkları vs. çöplüğe taşınıp, onlardan doğalgaz elde etmek mi, yoksa bunları tavuğun kursağından geçirdikten sonra alıp gazını çıkarmak mı daha fizibil diye hesapladıklarında, tavuk gübresi toplamanın hem taşımada hem de gaz veriminde inanılmaz karlı olduğu sonucuna varmışlar ve hemen insanlarını tavuk besleme konusunda teşvik etmeye başlamışlar. Ne diyeyim darısı bizim belediyelerin başına. Ama maalesef başta büyükşehirler olmak üzere zabıta yönetmeliklerinde "kanatlı beslemek yasaktır" ibareleri var. Ama kedi köpek beslemek serbest mesela. Kuralına uygun beslenmesini pekala sağlanabilir aslında.
“DÜZENLEME YAPILMAZSA YOK OLMASI KAÇINILMAZ”
Hacıkadı tavuğunun bugünkü durumu nasıl? Neslinin kaybolma riski hâlâ mevcut mu?
Sondan başlayayım; evet hâlâ yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bir kere ırkın saf örneklerini bulmak çok zor. Bulsanız da üretebilmeniz çok zor. Mesela ben komşuların baskılarına rağmen, 300 metrekarelik bahçemde her yıl değiştirmek kaydıyla üç ya da dört horozu damızlık olarak tutuyorum. İstediğimde damızlık kalitede horoz bulabileceğimi bilsem, ya hiç beslemeyip, bahar geldiğinde satın alırım ya da en fazla bir tane besleyip her yıl sayıyı geçici olarak arttırırım. Ama tanıdığım başka bilinçli üretici ne yazık ki çok az. O nedenle bu ırkın yok olmaması için acilen üretici birliklerinin kurulup desteklenmesi gerekiyor. Irkın stabil hale gelebilmesi için farklı şehirlerdeki en az bir düzine üreticinin ikişer düzine tavuk ve en az ikişer tane horozu sürekli bakmalarının sağlanması gerekli. Beynelmilel kaide bu. Bunu takiben bir üretim ve saflaştırma programı oluşturulup tüketiciyle üreticinin doğrudan temasına yasal düzenleme getirilmesi gerekiyor. Ancak bu şekilde bu miras ırkımızı kurtarabiliriz. Aksi halde yok olması kaçınılmaz.
“PANDALAR 2500 MAVİ BALİNALAR 1300 HACIKADILARIN SAYISI İSE…”
Hacıkadıyı bekleyen akıbet kelaynakların durumu mu yoksa?
Bilindiği gibi dünyada tehlike altındaki tür kavramı ilk ortaya atıldığında, sembol olarak pandalar seçildi. Bugün dev pandanın dünya popülasyonu 2500 birey civarında. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük canlısı olan mavi balinalar ise toplam 1300 birey civarında var gezegenimizde. Daha vahim durumdaki bir tür ise Kongo'daki dağ gorilleri. Bunlar da 650 birey kadar kaldı. İnsan olarak hepsini neredeyse yok ettik. Miras ırkımız olan Hacıkadı tavuğu ise birkaç yıl önce sadece elli bireyin altında kalmıştı. Şimdilerde ise durum çok parlak değil.
“KURTULUŞ SAVAŞI’NDAKİ BEYAZ ÖKÜZLER ŞİMDİ NEREDE?”
Şunu unutmamak lazım. Biyolojide bir türün oluşması için yaklaşık on bin yıl gerekli. Bu rakam coğrafi hareketlilikle anakaradan koparak bölünen ada popülasyonlarındaki farklılaşmanın incelenmesiyle bilimsel olarak kanıtlandı. Yine yapay seçilimle bir ırkın oluşması için ise yüzlerce yıl gerekiyor. Bu günümüzdeki genetik mühendislerinin çorba yapar gibi yeni ırklar oluşturmasından çok farklı bir durum. Yetiştirici ulus emeğini kültürünü, ruhunu koyuyor kendi ırkını oluştururken ve torununa miras bırakıyor. Yazılı tarih boyunca hep böyle olmuş. Buna karşın son elli ile yetmiş yılda yurdumuzda yolların ve iletişimin artmasıyla tüm ırklar melezlenerek birbirine girmiş durumda ve adeta bin yıldır süregelen ırklarımız ya yok olmuş ya da yok olmanın eşiğine gelmiş durumda. Mesela Marshall yardımıyla Türkiye’ye giriş yapan Plymuth rock tavuğu, köy tavuğu kavramını çilli tavuk kavramıyla karıştırıp yer değiştirdi. Eskiden ‘bir evde tavuk kesiliyorsa, ya tavuk hastadır ya da sahibi’ derlerdi. Yaşlı teyzelerin tavukları çok kıymetliydi. 1950'lerden sonra ‘bak bu tavuklar daha iyi’ diyerek yerel ırklarımız birer birer yok edildi. Mesela Kurtuluş Savaşında kağnılara sürülen beyaz renkli öküzleri görebiliyor musunuz bugün? Anadolu’dan İtalya'ya giden Etrüsk (chianina) sığırlarıydı onlar. Şimdi sosyetemiz italyanın en lüks restoranlarına bu sığırların danalarının omuz etinden yapılan karpaçyo tatmaya gidiyorlar bezen. Sorsanız tarihçesini birçoğu bilmez. Elimizden kaçırdığımız, yok edip kaybettiğimiz bir ırk. Bugünlerde Hacıkadı tavuğu benzer tarihsel kaderi paylaşıyor. Bizler gibi birkaç meraklı sınırlarını zorlayarak bu ırkı yaşatmaya çalışıyor. Dedelerimizden miras kalan böylesi ırkları yabancı özentili okumuş cahillerin temayülleriyle yok etmeye ne hakkımız var?
Bu uzun soluklu söyleşi için çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
Gerze İlçe Tarım Ve Orman Müdürü Özbay Akkaş, Hacıkadı tavuğuyla ilgili olarak son durumu şöyle özetledi:
Gerze tavuk ırkı Gerze yöresinin yöresel bir tavuk ırkıdır ve Hacıkadı olarak ta isimlendirilir. Tarım ve Orman Bakanlığınca 2004 yılında tescili yapılmıştır. Çatal (V ibik) ibikli ,yüz yapısı orta irilikte ve hafif tüylüdür. Orta irilikte yuvarlak kahverengi gözleri vardır. Gri tonlarında ve orta uzunlukta bir gaga yapısı vardır. Gagasının üzerinde oldukça büyük ve çıkıntılı 2 adet burun deliği vardır. Gagasındaki bu görünüm yılanbaşı görünümü olarak ta tabir edilir. Kulak lobları başın her iki yanında beyaz ve özellikle erkeklerde oldukça belirgindir. Etrafında kısa tüyler vardır. Sakal, tepe ve paça yoktur. Boyun yapısı erkeklerde uzun ve tüylü, dişilerde ise orta uzunlukta ve tüylüdür. Kuyruk yapısı erkeklerde sağlam yapılı ve gösterişlidir. Dişilerde ise yine dik ve gösterişlidir. Kanat yapıları büyük ve geniştir. Göğüs orta derinliktedir. Vücut siyah tüylerle kaplıdır. Horozların kuyruk ve sırt tüyleri güneş ışığında siyah/yeşil kırçıllı bir görünüm verir. Deri rengi beyazdır. İncik ve ayak derisi gri renk tonlarında, ayaklar tüysüz dört parmaklı ve mahmuzludur. Hatta mahmuzlarının diğer tavuk ırklarına göre daha çok uzadığı, horozların yürümekte zorlandığı tarzında bazı rivayetler de vardır. Bacak uzunlukları horozlarda daha fazla, tavuklarda ise horozlara göre daha kısadır. Yumurta kabuk rengi de beyazdır ve yıllık ortalama yumurta sayısı 90 civarıdır ve yumurta ortalama ağırlığı 49 gramdır. Irkın tek rengi siyahtır ve başka bir varyetesi yoktur. Oldukça ürkektir ve 2-2,5 metre yükseğe kanat çırparak uçma gibi bir yeteneği de vardır. Horoz canlı ağırlığı 1750-2000 gram , tavukların canlı ağırlısı ise 1500 gram civarıdır.Gerze tavuk ırkı Gerze yöresinin yöresel bir tavuk ırkıdır ve Hacıkadı olarak ta isimlendirilir. Tarım ve Orman Bakanlığınca 2004 yılında tescili yapılmıştır. Çatal (V ibik) ibikli ,yüz yapısı orta irilikte ve hafif tüylüdür. Orta irilikte yuvarlak kahverengi gözleri vardır. Gri tonlarında ve orta uzunlukta bir gaga yapısı vardır. Gagasının üzerinde oldukça büyük ve çıkıntılı 2 adet burun deliği vardır. Gagasındaki bu görünüm yılanbaşı görünümü olarak ta tabir edilir. Kulak lobları başın her iki yanında beyaz ve özellikle erkeklerde oldukça belirgindir. Etrafında kısa tüyler vardır. Sakal, tepe ve paça yoktur. Boyun yapısı erkeklerde uzun ve tüylü, dişilerde ise orta uzunlukta ve tüylüdür. Kuyruk yapısı erkeklerde sağlam yapılı ve gösterişlidir. Dişilerde ise yine dik ve gösterişlidir. Kanat yapıları büyük ve geniştir. Göğüs orta derinliktedir. Vücut siyah tüylerle kaplıdır. Horozların kuyruk ve sırt tüyleri güneş ışığında siyah/yeşil kırçıllı bir görünüm verir. Deri rengi beyazdır. İncik ve ayak derisi gri renk tonlarında, ayaklar tüysüz dört parmaklı ve mahmuzludur. Hatta mahmuzlarının diğer tavuk ırklarına göre daha çok uzadığı, horozların yürümekte zorlandığı tarzında bazı rivayetler de vardır. Bacak uzunlukları horozlarda daha fazla, tavuklarda ise horozlara göre daha kısadır. Yumurta kabuk rengi de beyazdır ve yıllık ortalama yumurta sayısı 90 civarıdır ve yumurta ortalama ağırlığı 49 gramdır. Irkın tek rengi siyahtır ve başka bir varyetesi yoktur. Oldukça ürkektir ve 2-2,5 metre yükseğe kanat çırparak uçma gibi bir yeteneği de vardır. Horoz canlı ağırlığı 1750-2000 gram , tavukların canlı ağırlısı ise 1500 gram civarıdır.
HACIKADI IRKININ KORUNMASI ÇALIŞMALARI
Nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olan Hacıkadı Horozu-Tavuğunun genetiğinin korunması ve yöre ekonomisine kazandırılması amacıyla 2009 yılında İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığı, Gerze Kaymakamlığı işbirliği ile Hacıkadı Tavuğunun Genetiğinin Korunması ve Yöre Ekonomisine Kazandırılması Projesi hayata geçirilmiştir.
Gerze İlçe Tarım Ve Orman Müdürü Özbay Akkaş. proje kapsamında şu bilgileri verdi:
Kümes Faaliyetleri: İlçe Müdürlüğümüz bahçesine üretilen tavukların sergilenmesi ve genetiğinin korunarak ıslah edilmesi amacıyla vitrin kümes kurulmuştur. Civciv büyütme ünitesinde belli bir büyüklüğe getirelen civcivler, vitrin kümese alınarak büyütülmekte ve damızlık olarak seçilenlerden elde edilen yumurtalardan civciv üretimi devam ettirilmektedir.
Kuluçkane Faaliyetleri: 640 yumurta dönem kapasiteli kuluçkahane ve civciv büyütme ünitesi kurulmuştur. Gerze ilçesinde ırk özelliklerini gösteren tavukların tespitleri yapılmış ve bu tavuklardan elde edilen yumurtalar ile üretime başlanmıştır. Söz konusu proje kapsamında 2022 yılı itibariyle üretime devam edilmektedir.
Projenin amacı, gen kaynağı Anadolu olan Hacı Kadı tavuk ırkının genetiğinin korunması ve yok olmaktan kurtarılarak orta vadede yöre ekonomisine kazandırılmasıdır.
Proje ile orta ve uzun vadede gelir getirici damızlık işletmelerin kurulması hedeflenmektedir. Bir canlı ırkının genetiğinin korunması için yapılan çalışmanın kendi orijin çevresinde yapılması bilimsel bir gerekliliktir. 2009 yılında başlayan çalışmamız ile sayısı yıllar itibariyle değişmekle birlikte üretilen civciv, yumurta ve yetişkin tavuk ve horozların dağıtımı il/ilçe dışından gelen taleplere göre yapılmış ve yapılmaya da devam etmektedir. Ayrıca konu hakkında araştırma yapan kamu ve özel sektör kuruluşlarına da gerekli destek verilmektedir. Bu kapsamda 19 Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi tarafından yapılan Gerze Tavuklarında Seleksiyon ile Canlı Ağırlık ve Besi Performansının Artırılması Projesi Bakanlığımız Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğünce(TAGEM) desteklenmiştir. Proje kapsamında Gerze Kaymakamlığı İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğümüzce yumurta temini yapılmıştır. 2022 yılında proje kapsamında İlçede 400 adet tavuk ücretsiz olarak çiftçilere dağıtılmıştır. Proje faaliyetleri devam etmektedir.