Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Magazin Yapay zekâyla herkes; yazar, besteci ve şarkıcı olabilecek - Magazin haberleri

        Sadece bir gün boyunca cep telefonunuzu kullanmadığınızı düşünün.

        Bir adım daha ileri giderek, sadece bir gün boyunca internete erişim sağlayamadığınızı düşünün.

        Düşünmesi bile bir hayli sıkıntı oluşturuyor değil mi?

        BİR SONRAKİ ADIMDA NELER OLACAK?

        Oysa 30 yıl önce ne cep telefonu, ne de internet vardı?

        1993… Türkiye'deki üniversitelerin birçoğu ve kimi kamu kuruluşları ODTÜ üzerinden internete bağlandı.

        1994… Dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i aramasıyla Türkiye tarihinde ilk defa cep telefonuyla görüşme yapıldı.

        O yıl cep telefonu abone sayısı; sadece 81.276…

        Birden fazlasına sahip olanlarla birlikte; 2023’te cep telefonu abone sayısı, nüfusu (85 milyon 372 bin 377) geçerek 91 milyon 100 bin kişiye ulaştı.

        1997… İnternete bağlı bilgisayar sayısı; 30 bin, internet kullanan kişi sayısı, 250 bin.

        2002’de nüfusun yüzde 11.38’i internet erişimine ulaşırken, 2023’de bu oran; yüzde 87.1 oldu.

        Her yeni teknoloji; birçok yeni teknolojinin doğmasına neden olunca, teknolojik gelişmeler baş döndürücü bir hal aldı.

        İşimizde de sosyal hayatımızda da olabilecek en üst düzeyde teknolojinin bağımlısı haline geldik.

        Hepimizin zihninde; “Bir sonraki adım ne olacak?” sorusu geniş bir yer kaplıyor.

        Orada bir de; “Ah şu ışınlanmayı bir icat etseler” var.

        Işınlanma olur mu olmaz mı, olursa ne zaman olur, şu anda hayatta olanlar görür mü görmez mi? Bunu bilemeyiz ama son yıllarda, özellikle son aylarda gündemde en çok yer alan teknolojik gelişme Yapay Zekâ (IA)...

        REKLAM

        YAPAY ZEKÂ NEDİR?

        1950'li yılların başında Alan Turing'in, “Makineler Düşünebilir Mi?” sorusuyla makine öğrenmesi kavramı ortaya çıktı.

        Bilgisayar Bilimci ve Bilişsel Bilimci John McCarthy tarafından ‘Yapay Zekâ’ terimi ilk kez 1956’da düzenlenen Dartmouth Konferansı”nda kullanıldı.

        Yapay zekâ; güncellenebilen ve kişiselleştirilebilen, bireylerin ve toplumun kalkınmasına etki edecek yazılım uygulaması. Dolayısıyla bir ihtiyaç.

        İşte bu ihtiyacı en doğru şekilde yönetmek için hükümetler, konuya acilen el attı. 21 Nisan 2021'de Avrupa Birliği Komisyonu, yapay zekâyla ilgili olarak Yapay Zekâ Yönetmeliği'ni çıkardı.

        HANGİ KABİLİYETLERE SAHİP OLMALI?

        Yönetmeliğe göre, bir yazılımın yapay zekâ olarak tanımlanması için şu kabiliyetlere sahip olması gerekiyor.

        • Makine öğrenimi gerçekleştirebilmeli. Derin öğrenme de dâhil olmak üzere; denetimli, denetimsiz ve pekiştirmeli öğrenme yöntemlerini kullanabilmeli.

        • Mantık ve bilgiye dayalı yaklaşımlar sunabilmeli.

        • İstatistiksel yaklaşımlar, tahmin, arama ve optimizasyon yöntemlerini kullanabilmeli.

        BİLİM - KURGU FİLMLERİYLE KORKU YARATTI

        Başta 1984 yapımı ‘Terminatör’deki ‘Skynet’ adı verilen yapay zekâ olmak üzere, bilim – kurgu filmleriyle üzerimizde derin bir korkuya neden oldu.

        ‘Skynet’in insanoğluna yaptıkları ve daha da yapmak istedikleri akıllara şu soruyu getirdi; “Filmin hikâyesi bir gün gerçek olabilir mi? İnsanların ürettiği bir teknoloji insanoğlunun sonunu getirebilir mi?”

        Teorik olarak evet.

        Ki bu düşünce sadece yapay zekâ için geçerli değil. Atomun parçalanmasıyla enerji de üretilebilir bomba da yapılabilir.

        Sözün özü; insanoğlunun ürettiği her teknolojinin bir aydınlık, bir de karanlık yüzü vardır. Önemli olan hangi amaçla kullanıldığı.

        BİRÇOK İŞ KOLU YOK OLDU BİRÇOK İŞ KOLU DOĞDU

        Yapay zekânın saldığı bir diğer korku da bizleri mesleklerimizden edeceği üzerine…

        Özellikle 1960’lı yıllarda fabrikalarda başlayan robotlaşmayla birlikte zihinlere çakılan ‘işsizlik’ endişesi neyse, yapay zekânın oluşturduğu da o…

        Teknolojik gelişmelerle birçok iş kolu ya yok oldu ya da icrası azaldı.

        Şunu da unutmamak gerekir; her yeni teknolojik gelişme, yok ettiği iş kollarının yerine yeni iş alanları doğurdu.

        ÖNLEMLER ALINMAYA BAŞLANDI

        Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi her teknolojinin bir de karanlık tarafı bulunuyor.

        Bu nedenle; yapay zekânın olumsuzluk yaratabilecek yeteneklerine karşı önlemler alınmaya başlandı.

        Aralık 2023'te Avrupa Birliği Komisyonu, Avrupa Parlamentosu ve üye ülkeler, dünyadaki ilk 'Yapay Zekâ Yasası' konusunda anlaşmaya vardı. Yeni yasayla yüz tanıma amaçlı veri tabanı oluşturan bütün sistemler yasaklandı.

        Yasa; su, enerji, yargı, sağlık ve biyometri gibi alanları yönetmek için kullanılan yapay zekâ sistemleri 'yüksek risk' kapsamına alarak, kullanımına ilişkin oldukça katı kurallar getirdi.

        AB Komisyonu, yapay zekâyla neler yapılamayacağı / neler yapılamayacağı konusunda bir tanımlama yaptı.

        • Kabul Edilemez Risk (Asla kullanılamaz)

        Örneğin; çocukları tehlikeli davranışlara yönlendiren, sesli komut veren oyuncaklar.

        • Yüksek Risk (Sistemin doğruluğunu ve sağlamlığını sağlamak için, insan gözetiminde ve yalnızca amaçla ilintili temsili nitelikte veriyle kullanılabilir)

        Örneğin; otonom cihazlar, cezai davalarda delilleri inceleyen sistemler, cerrahi robotlar.

        • Düşük Risk (Karşı tarafa yapay zekâ sistemiyle etkileşime girdiğine dair bilgilendirme yapabilir)

        Örneğin; chatbot kullanımı.

        • Minimal Risk (Yükümlülük öngörülmedi)

        Örneğin; öneri ve tavsiyelerde bulunan yapay zekâ sistemleri.

        TÜRKİYE'DE NELER YAPILIYOR?

        Peki Türkiye'nin yapay zekâ üzerine çalışmaları nelerdir?

        Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanlığı ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı iş birliğinde ve ilgili tüm paydaşların etkin katılımıyla hazırlanan 'Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi 2021 - 2025’e ilişkin 2021/18 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi, 20 Ağustos 2021'de Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

        Böylelikle; Türkiye, yapay zekâ stratejisini yayımlayan ülkeler arasında yerini aldı.

        50 YIL ÖNCE 'HADİ CANIM SEN DE' DENİRDİ

        Yapay zekâ teknolojisi öylesine akıl almaz bir hızla ilerliyor ki meydana getirdiği ürün ve hizmetler için sadece 50 yıl önce “Haydi canım. Bunlar en uçuk bilim – kurgu filmlerinde bile olmaz” denirdi.

        O dönemlerin en uçuk fikirli bilim – kurgu yazarlarını bile kendini işe yaramaz hissettireceği kadar ilerleyen yapay zekâ teknolojisi, sözünü ettiğimiz gibi birçok iş kolunu yerle bir edecek. Birçok iş kolunu küçültecek. Bugün o meslekleri öğrenmek için eğitim veren üniversitelere girmek için yüksek puanlar gerekirken belki de yakın zamanda o bölümler kapanacak.

        YAPAY ZEKÂ TEHDİT EDİYOR

        Günümüzün birçok gözde meslek dalı belki de sıradanlaşacak.

        Günümüzde o meslek dallarını icra edenler toplumda ayrıcalıklı bir imaja sahipken belki de gelecekte yüzlerine bile bakılmayacak.

        Yapay zekânın tehdidi altında bulunan mesleklerden biri de müzisyenlik.

        Bir hayli yakın bir gelecekte söz yazarlarına, bestecilere, çalgı ustalarına hatta şarkıcılara bile gereksinim azalabilir.

        Zira; yapay zekâyla sözleri yazılan, besteleri yapılan hatta klipleri çekilen şarkıların sayısı her geçen gün artıyor. Üstelik bir hayli beğeniliyor da…

        REKLAM

        Elbette işin bir de duygu yanı var. Özellikle fazla duygu yoğunluğu gerektiren mesleklerden birinin de müzik olduğu gerçeğiyle yapay zekânın sektörü nasıl etkileyeceği merak konusu.

        Elbette işin bir de; hukuksal yanı var.

        Belki de; bir yapay zekâ üretimi şarkı; birileri tarafından dile getirilmiş cümleleri harmanlayarak bir şarkı üretecek.

        Belki de; daha önce bir şarkıda kullanılmış nota kombinasyonundan faydalanacak. Biraz ondan biraz bundan aldığı nota kombinasyonlarıyla yeni bir şarkı üretecek.

        Bütün bunların ışığında;

        • Müziğin dijitalleşmesi ve yapay zekâ: Gelecekte müziğin telif hakları nasıl korunacak?

        • Yapay zekânın ve müziğin hukuki boyutu: Telif haklarına etkileri neler olacak?

        • Müzik sektöründe yapay zekâ kullanımı: Gelecekteki eğilimler neler olacak?

        İşte bütün bu konuları, Habertürk HT Stüdyo’da konuk ettiğimiz işin uzmanlarına sorduk.

        Biri; uzun süredir yapay zekânın müziğe olan etkilerinin neler olabileceği konusunda çalışmalar yapan Gripin grubunun kurucusu, solisti ve MSG’nin (Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği) yönetim kurulu üyesi Birol Namoğlu

        Diğeri MSG’nin genel sekreteri Av. Dr. Barış Şensoy

        "HAK ETTİĞİMİZ YERDE DEĞİLİZ"

        Av. Dr. Barış Şensoy - Birol Namoğlu

        • Birol Bey, MSG yönetim kurulu üyesisiniz ve telif hakları konusunda da büyük bir çalışma içindesiniz. Son durum nedir?

        Birol Namoğlu... MSG büyük bir çalışma içinde... Ben de öğrenmeye çalışanlardan, profesyonellerimize yardımcı olmaya çalışanlardan biriyim. MSG'nin yurt dışı teliflerinden sorumluyum. 70 ülkeyle anlaşmamız var. Oradan telifleri topluyoruz. Onun dışında umuma açık mahallerden ve dijital platformlardan sanatçılarımızın teliflerini topluyoruz. Hak ettiğimiz yerde miyiz? Tam olarak değiliz ama yükselişte olduğumuz bir gerçek. Hep beraber bir telif farkındalığı yaratılıyor, bir yükseliş var. Hatta SESAC dediğimiz konfederasyon içinde en çok gelişen en hızlı telif gelirini artıran üyeler içerisindeyiz. Ama bizim kıyaslandığımız ülkeler Slovenya, Hırvatistan gibi daha küçük nüfuslu ülkeler. Hak ettiğimiz yerde değiliz. Bir şekilde hızla ilerlemeye çalışıyoruz.

        YERİMİZ ÇOK İYİ AMA..."

        • Dijital gelir raporunda; dijital telif gelirinde hızlı artış görülen on ülke arasında altıncı sıradaymışız...

        Birol Namoğlu... Aslında sıralamadaki yerimiz çok iyi ama şöyle bir şey de var; biz 101 bir yıllık bir devletiz, zaten artırmış olmalıydık. Hangi taraftan baktığımızla alakalı bir durum.

        REKLAM

        "2 MİLYAR LİRALIK PAZAR OLMASI LÂZIM"

        • Toplayabildiğiniz telifler, toplayamadıklarınızın kaçta kaçıdır? Öyle bir ölçü biliyor musunuz?

        Barış Şensoy... 2022 - 2023 kıyaslaması yapıyoruz. Çok artış var. Aslında yüzde yüzü aşmış bir artış var. Sadece MSG’nin geliri, iki yüz küsur milyon liradan beş yüz milyon lira civarına çıkmış vaziyette ama tabii daha gitmemiz gereken çok yol var. Bizim hesaplamamıza göre tam toplayabilsek, eser sahipleri alanında yaklaşık 1.5 milyar ile 2 milyar lira arasında bir pazar olması gerek. Dolayısıyla biraz daha yolumuz var... Aynı alanda MESAM da var, bir de onu koyarsak aslında 1 milyar TL civarındayız. Buna özellikle umumi mahal telifleri eklenirse ve dijitalde de korsanı biraz daha dizginleyip önleyebilirsek, bunun kısa dönem içerisinde 1 milyar liralardan, 2 milyar liralar civarına çıkması içten bile değil.

        Birol Namoğlu... Profesyonellerimiz çalışıyorlar, biz de elimizden gelen ne varsa onu yapmaya çalışıyoruz. Burada sadece bizim değil hem tüketicinin farkındalığı önemli hem de tüketiciyle arada olan organizatör vb... İnsanların farkındalığı önemli. Umuma açık mahaller konusunda devletimizin bize sağladıkları var ama daha farklı şeyler de olabilir. Şimdi otellerle anlaşmalarımız var ama bunu başka işletmelere yaymak gibi bir stratejimiz bulunuyor. Bunlar olduğu zaman eser sahipleri en azından hak ettiğine yakın bir şey alacaktır diye düşünüyoruz.

         Tam lisanslama bekliyorlar
        Tam lisanslama bekliyorlar Haberi Görüntüle

        • Müziğin dijitalleşmesi, telifleri toplamakta daha avantajlı bir durum mu?

        Barış Şensoy... Pek tabii ki işin ticari alana daha hızlı ve pratik olarak tahsilatını yapma bakımından bir kolaylık. Müziğin her alana, toplumun her katmanına girmesi açısından da bir kolaylık. Öteki taraftan da her katmana ulaşma, kendini anlatabilme ve dinletebilme açısından da dijitalleşme çok büyük bir kolaylık. Şöyle düşünün; daha önce bizler CD ya da kaset alıyorduk ve belli bütçelerimiz vardı. Bu bütçeler nispetinde müziğe ulaşabiliyorduk ya da radyodan dinliyorduk. Şimdi ise geleneksel topluma iletim aletlerinin yanında, yani radyo ve televizyonun yanında, bugün yaklaşık elli liraya bugüne kadar üretilmiş dünyadaki bütün müziğe, eski ve yeni çıkacak olan tüm müziklere ulaşabiliyorsunuz. Bu kapsamda tabii ki bizler için büyük bir yenilik, büyük bir gelişim oldu. Bu noktadan sonra telifi tahsil etme anlamında da direkt dijital içerik sağlayıcı olan ve tüketiciye bunu dijital olarak sunan firmalarla da anlaşmak bizim için çok kolay.

        Birol Namoğlu... Ama tabii müziğin maddi değerini eskisine göre azaltmış oluyor.

        "HESAP BİRAZ DAHA FARKLI"

        • Müziğe 1990’lı yıllarda başladınız. O zaman mı daha çok para kazanılıyordu yoksa şimdi mi?

        Birol Namoğlu... Bizim ilk albümümüz 2004'te çıktı. Biz tam araya denk geldik. Yeni yeni dijitalleşen bir dönemdi. Ondan öncesindeki basılı müzik döneminde eser sahipleri ve yorumcular belli ki daha fazla para kazanmışlar. Çünkü anlaşma yaparken veya bir anda daha fazla kazanmışlar, başta kazanmışlar ama sonrası yok. Şimdi iş biraz daha farklı. Üretiyoruz ama artık her şey dijital olduğu için ömür boyu bir şeyler kazanıyoruz. Belki bunun yekûnu uzun vadede diğerinden fazla olabilir. Biraz değişik bir durum var. Nasıl bir anda para veriyorlardı ve albüm alıyorlardı, şimdi tüketiciler sürekli veriyorlar. Bugün biraz daha farklı bir hesap var.

        "YURT DIŞINDA TELİFLE YAŞAYANLAR VAR"

        • Elli lira verip bir platforma üye oluyorsun ve binlerce şarkı dinliyorsun. Size oradan ne kadar geliyor bilmiyorum ama herhalde albüm döneminde olduğu kadar değildir?

        Birol Namoğlu... Değil ama ikisi çok farklı. Mesela, Gripin’in Spotify’da aylık 2 milyon 300 bin dinleyicisi var. Bu, her ay 2 milyon 300 bin kişi gidip Gripin albümü alacak demek değil ama sürekli bir dönüşüm var. Bu birebir hesaplanmıyor ama bize gelen bedel de muhteşem değil. Yurt dışında, "Ben telifle yaşıyorum" diyenler gibi değil ama güzel bir ekstra gelir diyelim. Konser olmazsa bizim o telifle yaşama ihtimalimiz yok. Ne zaman dilediğimiz yerlere yükseltiriz, o zaman bir şeyler olur.

        "BİZDE MÜMKÜN DEĞİL"

        • İsveçli bir bestecinin torunu hayatı boyunca çalışmamış ve dedesinin üç - beş bestesiyle çok da lüks bir yaşam sürüyor.

        Birol Namoğlu... Bizde mümkün değil... Biz onun muhabbetini ara ara Gripin’deki diğer üyelerle yapıyoruz; "Şu grup olsak belki okyanus kenarında bir evde takılıyorduk" falan diye ama o işler bizde öyle olmuyor.

        "PAZAR PAYIYLA ALAKALI"

        • Zamanında çok ünlü bir oyuncumuza, “Telif hakları olsaydı ne yapardın?” diye sormuştum. “Sadece teliften o kadar çok para kazanırdım ki okyanustaki satılık adalardan birini kesin satın alırdım” demişti.

        Birol Namoğlu... Bir de şu var: Müziğin dili İngilizce ve çok yaygın çok konuşulan bir dil. Şimdi bir İngiliz grubuyla, bir ABD grubuyla veya bir İspanyolca müzik yapan birileriyle bizim pazarımız aynı değil ki pazar payımız aynı olsun.

        Barış Şensoy... Bu pazar payıyla alakalı bir şey. Bunu rahmetli Ahmet Ertegün de söylemişti. Birçok starımız ABD'ye gitti. İngilizce müzik de yaptılar ama burada Birol Bey’in bahsettiği gibi müziğin dili çok önemli. Birol Bey ile birlikte Meksika Meslek Birliği’ne gittik. SESAC uluslararası konfederasyonu her yıl bir ülkede genel kurul topluyor, 2023'te Meksika’daydı. Oradaki Meksika Meslek Birliği’nin ne halde olduğunu, nasıl bir müziğin dünyayı etkileyebildiğini, bir kültür haline gelebildiğini orada net bir şekilde gördük. Bir kampüs yapmışlar ve bizi orada ağırladılar. Bugün Taksim Meydanı büyüklüğünde yaklaşık on dönüm üzerine kurulu bir kampüs düşünün. Bu nereden kaynaklanıyor? Bu elde ettikleri gelirden kaynaklanıyor ve dillerinden kaynaklanıyor. İspanyolca kullanıyorlar. İspanyolca dünyanın en çok kullanılan ikinci dili. Dünyanın en çok dinlenen parçası 'Bésame Mucho'... Tabii en çok dinlenen olduğu için de en çok telif elde eden parçası. Dolayısıyla bu biraz da artık sizin kültürünüzle, dilinizle, bunu ihraç etmenizle ve ülke politikasıyla alakalı bir durum.

        "BUNLAR ÇOK BÜYÜK SORU İŞARETLERİ"

        • Gelelim yapay zekâya... Müziğe etkisi ne olacak?

        Birol Namoğlu... Aslında yıllardır etkiliyor... Ben bilgisayar mühendisliği okumadım, yazılımcı değilim, tamamıyla kendi kişisel okuma ve tecrübelerimle yorumlayabilirim. Aslında yapay zekâ uzun zamandır hayatımızda, hem bu algoritmalarda hem başka yerlerde var. 1980’lerde müzikte kullanılmış, denenmiş, sonrasında geçtiğimiz son on beş yirmi yıldır da bizim bilgisayar destekli kayıtlarımızda kullanıldı. Mesela, vokallerin düzeltilmesi, yeni sesler üretilmesi, mix’ler, mastering’ler, bunlar zaten yapay zekâdan yardım alınarak yapılıyor ama bu prodüksiyon tarafında olanlar, bizim yanımızda, bizim kontrolümüz altında olan dünya. Şimdi bir de acayip bir üretici oldu, korkutucu olan kısmı bu. Şu anda birkaç programın içerisine giriyorsunuz ve söz de yazıyor, sesini de veriyor, müziğini de yapıyor, gayet de bir sanatçı yaratabiliyor. Bir şeyler üretilmiş olacak ama bu üretilmiş şey eser mi? Bu üretilen şey farklılaşabilecek mi yoksa bir taklit gibi mi olacak? Bu üretilen şey insan üretiminin yerine geçebilecek mi? Bunlar çok büyük soru işaretleri. Gittiğimiz konferanslarda da bu tartışılıyordu. Biraz daha yüksek ritimde müziklerin, eğlence odaklı müziklerin yapılabileceğine daha yakın olduğunu söylüyorlar ama bizde durum biraz daha farklı. Hele söz yazımında Türkçe gibi güzel ve dolu bir dil ya da kültürü farklı olan bir coğrafyada söz yazmak, metaforlarla iç içe olmak, bu yapay zekânın henüz keşfedebildiği bir şey değil. Keza bizim müziğimizi de, özellikle Türk sanat müziğini, Türk halk müziğini, eski müziklerimizi biraz daha öğrenmesi gerekiyor.

        "HERKES ÇOK RAHAT OLABİLİR"

        • Zamanla keşfedebilir mi?

        Birol Namoğlu... Hiçbir şey için "Hayır" diyemeyiz. Her şey çok hızlı değişiyor. Bu mevzu ilk başladığında çok ufak bir veriyi tarayıp, onu ayırıp başka şekilde birleştiriyordu. Bugün artık çılgın bir hızla veri topluyor. Şu anda yaptığımız röportaj da yapay zekâ platformları için bir veri.

        • Örneğin ben yapay zekâ aracılığıyla şarkıcı olabilir miyim?

        Birol Namoğlu... Tabii ki, çok rahat, herkes olabilir.

        "AKLINIZDAN GEÇENİ UYGULAYABİLİR"

        • Hiçbir şeye gerek kalmadan yapay zekâ ile kendi şarkımı üretirim, seslendiririm, klibimi de çekerim ve onu da pazarlayabilirim değil mi?

        Birol Namoğlu... Hiçbir şeye gerek kalmadı. Kişiselleştirilmiş yapay zekâlar üzerine çalışıyorlar. Şöyle bir şey bile olabilir; sizin kendinize kendi dinleyeceğiniz müzikleri yapacağınız ve sadece onu dinleyeceğiniz bir dünya da bir gün olabilir. Buradaki olay; "Görsel ya da işitsel olarak hayal ediyoruz ama çalamıyoruz" diyelim. Ben keman çalamıyorum ama hayalimde bir keman çalmak var. Bunu eğer yapay zekâya doğru anlatabilirsem, o da doğru anlayabilirse, şu an benim zihnimdeki şey önüme gelebilir. Bu aslında zaten avantajı ve dezavantajı. Yani sizin aklınızdan geçeni uygulayabilir ama ne kadar uygulayabilir? Bunun uygulaması iyi mi? Uygulayıcılar işsiz kalacak mı? Bunun gibi çok bilinmeyenli bir dünya var.

        "FEDERAL MAHKEME KARARLARI VAR"

        • En çok merak edilen konulardan biri de şu: Örneğin, Zeki Müren’e ‘Parla’ söyletildi. O eser, hukuksal olarak kimin oluyor?

        Barış Şensoy... Bu konuda birtakım tartışmalar var. Bu tartışmalar tabii Avrupa Birliği çerçevesinde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde oluyor. Bununla ilgili bir takım mahkeme kararları da var. Mesela, Amerika Birleşik Devletleri’nde 2023 Ağustos ayında çıkmış federal mahkeme kararlarından biri diyor ki; “Bu üretilen şeyin ne olduğu ve kimin olduğuna ancak ve ancak bir insan katkısı varsa karar verilebilir.” Yani; "İnsan katkısı olmayan bir şey aslında korumaya da elverişli değildir" diye bir karar var. Orada iki şey doğuyor, biri şu; siz bunu üretirken mutlaka birtakım haklardan veya birtakım eserlerden faydalanıyorsunuz. Öncelikle siz bunu üretirken yapay zekâyla da üretseniz bunun izinlerini almış olmanız lâzım. Mesela, çok güzel söylediniz, Zeki Müren’e ‘Parla’ parçasını okuttular. Cem Karaca’ya ‘Yiğidim Aslanım’ parçasını okuttular. Yapay zekâ bunları okuturken ne yaptı? Yorumcu olarak Zeki Müren’in sesinden faydalandı. Orada kendi altyapısını kullanmadıysa, kendi altyapısını oluşturmadıysa, müzik altyapısı olarak birinin altyapısını kullandı, ses kaydını kullandı, bir de gitti ‘Parla’yı yazan eser sahibinin eserini kullandı. Bu şartlarda bunların üçünden de izin alınması lâzım. Çünkü bunlardan izin almadan böyle bir şey oluşturalamaz. Bunlardan izin aldıktan sonra yeni bir şey ürettiğinde, burada bir insan katkısı var mı yok mu, eser olarak sayılması için üretenin hususiyetini taşıyor mu taşımıyor mu gibi konulara bakılır ama neticede ticari bir olgu yarattı. O ticari olguda da izin almak kaydıyla tüm hakları, onu yaratan, onu oluşturan kişidedir. Bunu kullanma izni, mali haklarının izni, elbette ki onu oluşturan kişide ya da kurumdadır.

        "İZİN ALMANIZ LÂZIM"

        • Üretimi oluşturan mı sahibi olmuş oluyor?

        Barış Şensoy... Mali hak sahibi olarak diyelim... Siz yapay zekâyla üretilmiş bir şeyi kullanacaksanız, mali hak sahibi olarak da onu oluşturandan, onu üretenden izin almanız lâzım. Tabii ki ondan gidip izin alacaksınız ama onu üreten kişi de eğer hak sahiplerine ilişkin olarak, eser sahiplerine ilişkin olarak eserlerden yararlanıp onu oluşturduysa, onun izinlerini o kişilerden alması gerekiyor. İzin almamışsa zaten izinsiz kullanıma giriyor.

        "VARİSLERİNE GİDİYOR"

        • Zeki Müren’in ‘Parla’sı, Cem Karaca’nın ‘Yiğidim Aslanım’ı dijital platformlarda yayınlandı. O zaman, telif kime yazılıyor?

        Barış Şensoy... Orada bir master hak, bir de eser sahibi hakkı olarak onu ikiye ayırıyoruz. Bu somut örnekte eser sahibi değişmiyor. ‘Parla’ eseri kimin? Norm Ender’in. Orada eser sahibi payı Norm Ender’e gider ama orada toplu olarak bir üretme var. Oradaki master hak, eğer Zeki Müren’den ve varislerinden izin alındıysa, yorumcu hakkı yine Zeki Müren’in varislerine gidiyor. Diğer taraftaki total master hak da onu o şekilde üretene gider. Bu şekilde bir paylaşım oluyor.

        "BU BİRAZ FALCILIK GİBİ"

        • Yapay zekâ ile müzik sektöründe işsizlik artar mı?

        Birol Namoğlu... Muhtemelen her yerde ve her sektörde artar. Bu biraz falcılık gibi. Çünkü öyle bir gelişim var ki yarın ne olacağını yapay zekânın kendisi de bilmiyor olabilir. O programı yazanlar da neyin nereye gideceğini bilmiyor olabilirler. Aslında sorun da çıkıyor. Kontrol ettiğimiz ve bize yardımcı olan yapay zekâdan belki bir anda artık kontrol edemediğimiz ve bize hükmeden bir yapay zekâya da gidebiliriz.

        "KORKUP KAÇMAMAK LÂZIM"

        • Eskiden “Haydi canım!” dediğimiz olayların hepsi şimdi oluyor...

        Birol Namoğlu... O yüzden ben size, "Hayır, bizim yazdığımız sözleri nasıl yazsın" desem, 10 sene sonra bu sözümü koyarsınız yanına da yapay zekânın yazdığı sözü koyarsınız... Hiçbir fikrimiz yok ama biraz zaman alacağını düşünüyorum. Çünkü söz yazımındaki o metaforları alması ve kullanması biraz daha zaman alacak gibi gözüküyor. Eğer o eşiği de aşarsa problem veya durum başka bir yere gidiyor. Problem de demeyeyim. Çünkü bundan çok da korkup kaçmamak lâzım. Bu olacak. Belki de buna adapte olmak lâzım.

        "YETERLİ MEVZUATIMIZ YOK"

        • Hukuksal olarak müzik sektöründe yapay zekâya hazır mıyız?

        Barış Şensoy... Bizim kanunumuz 1951'de yapılmış bir kanun. Zaman zaman çeşitli değişikliklere uğradı ama bırakın yapay zekâyı, dijital alanda dahi yeterli bir mevzuatımız yok. Dijital yayın yapmakla ilgili olarak bile daha yeterli mevzuatımız yok ama dünyadan örnekler verelim, hatta bize daha yakın olarak Avrupa Birliği’nden örnek verebiliriz. Biz müktesebatımızı genel olarak Avrupa Birliği üzerinden yenilediğimiz için şöyle bir şey var. Avrupa Birliği, kendine bir yol haritası çizmiş. “Ben 2023'e kadar yapay zekâyla ilgili olarak tüm mevzuatımı uygulanabilir bir zorunluluk halinde bitireceğim” demiş. Dolayısıyla Aralık 2023'te Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi birlikte yol haritasını çizerken, önüne üç yıllık bir çalışma planı koymuş. Üç yıl içerisinde altışar aylık dönemlerde incelenmek üzere ve adım adım bunların neler olabileceğine dair tek tek hedefleri koymuş. Üç yılın sonunda yani 1.1.2027’ye geldiğimizde, Avrupa Birliği bütün ülkelerde uygulatabileceği ve bütün ülkelerin uyması zorunlu olan ve kendi mevzuatlarını düzenlemesi zorunlu olan bir yapay zekâ hukuksal dayanağı müktesebatına geçecek. Daha sonra 2030'a kadar da bunları Avrupa Birliği’nden yapmasını bekleyecek. 2030 'un sonunda da tamamıyla bütün Avrupa Birliği, üye ülkeleriyle birlikte bu müktesebatı zorunlu bir şekilde uygulamaya geçecek. En önemli alanlarından biri de özellikle özgürlükler, adalet ve güvenlik alanları. Schengen bilişim politikalarına tam anlamıyla uyum sürecini tamamlayarak 2030'tan itibaren bu sisteme girecek. Tahmin ediyorum biz de ülkemizde iki üç yıl içerisinde bu mevzuatları çalışmaya başlarız. Bu mevzuatlar başladıktan sonra da gönül ister ki eş zamanlı olarak biz de Avrupa Birliği ile birlikte 2030'ta bu uygulamaları tamamen hayata geçirelim. Çünkü bundan kaçamayacağımız aşikâr... Biz en azından müzik alanında bugün bütün dünyadaki uluslararası içerik sağlayıcılarıyla birlikte çalışıyoruz. Bütün eser sahiplerinin müzik alanında, sinema alanında teliflerini toplayıp dağıtıyoruz. Nedir bunlar? Spotify, Youtube, Netflix... Dolayısıyla eşgüdüm halinde bu mevzuatlarımızı bir an önce düzenlememiz lâzım. Geri kalmamamız lâzım. Geri kalacağımızı düşünmüyorum. Bu konuda hızlı hareket ederiz. Dolayısıyla biz de buna 2027 - 2030 arasında tam anlamıyla Avrupa Birliği ile birlikte geçmiş oluruz diye düşünüyorum.

        "DÜNYA DEĞİŞTİ"

        • Müzik sektörünün şu andaki durumu nedir? ‘Eski müziklerin tadı yok.’ diye hep konuşulur ya gerçekten tadı yok mu yoksa belli bir yaşa gelenler mi öyle hissediyor?

        Birol Namoğlu... Bizim de Gripin olarak ilk albümümüzün yirminci senesi geliyor. Ben de artık kırk beş yaşına geldim. Ben de aynı şeyleri düşünüyorum... Bazı müzikler dinliyorum; "Ya acaba eskiden daha mı güzeldi? diyorum sonra da; "Hayır, belki de sen değişemedin ama dünya değişti" diyorum... Ben şahsen eski şarkıları, eski müzikleri daha çok seviyorum ki benim bir janram da yoktur. Ben her şeyi dinlerim. Zeki Müren de severim, Beethoven da severim... İran müzikleri de Yunan müzikleri de, her şeyi dinlemek isterim. Sadece bana hitap eden ya da etmeyen diye ayırabilirim ama kendi adıma şunu söyleyebilirim, son zamanlarda çıkan şarkılar arasında beğendiğim veya kendi zevkime göre ben bunu dinlerim dediğim şarkı sayısının oranı benim için azalıyor.

        "BİR ARAYA GELEMEDİLER"

        • Bu, yaşla ilgili mi yoksa gerçekten kötü müzik mi yapılıyor?

        Birol Namoğlu... Kötüsü iyisi, yorumla alakalı bir şey ama bence şu da var. Dijitalleşme, bu hızlı tüketim, her şeyde olduğu gibi müzikte de olan bir şey ve pandeminin etkileri müziğe de sirayet etti. Nasıl etti? Mesela, evinden çıkmayan, müzik üretmek isteyen arkadaşlarımız, gençler, bir ekran karşısında ellerinde olan imkânlarla müzik üretmeye başladı. Çünkü beraber bir araya gelemediler, canlı enstrümanlar olmadı. Dünyadaki ekonomik durum da belli, şimdi; "Şimdi gitar teli almak, bir zil almak çok masraflı işler oldu. O sebeple şimdi daha masrafsız olan bir akustik gitar, bir ekran koyalım, böyle bir müzik olsun" diyorlar.

        "TERECİYE TERE SATMAMAK LÂZIM"

        • Öyle olunca da güzel olmuyor.

        Birol Namoğlu.. Güzel oluyor veya olmuyor ama imkân da biraz buraya yönlendiriyor. Biz bir grup kurduk. Çünkü o zaman öyleydi. Şimdi öyle bir şey de yok. Ne para bölünse yetecek ne bir zil alabileceksiniz ne de bir davul alabileceksiniz. Bu kendi kendini de değiştiriyor aslında o yüzden de güzel ya da güzel değilden ziyade bize hitap edip etmediği önemli. Bana hitap etme oranının azaldığını diyebilirim. Bir de şöyle bir şey var, tabii ki hepimiz fastfood yiyoruz ve seviyoruz ama bir kuru fasulye - pilavın yerini tutmaz. Emek harcamak lâzım. Biraz farklılaşmak lâzım. Tereciye tere satmamak lâzım. Ben de sizinle aynı düşüncedeyim ama bir yandan da adapte olmak gerektiğini düşünüyorum. Şarkılar iki buçuk dakika artık.

        "BEĞENİ ORANIM AZALDI"

        • Açıkçası son yirmi yıldır ortaya çıkan şarkıların çoğunu beğenemiyorum...

        Birol Namoğlu... Benim de öyle, beğeni oranım azaldı. Sanırım o yüzden plak satışları yüksek. Yani kalıcı olarak yanımızda hep tutmak istediğimiz şeyler, plaklar. Plakların büyük bir çoğunluğu da aslında eski kayıtlar. Yenileri de var ama yenileri adaptasyon oluyor. Madem yapay zekâ var, " Öldükten sonra da yüzyıllarca şarkı söyleyebilecek miyim?" Velev ki söyleyeceğim, ben kazanamayacağım da kimler kazanacak?

        Barış Şensoy... Bence onun henüz yasal bir altyapısı yok ama Allah, gecinden versin, Birol Bey’e bir şey olursa kendisine şarkı söyletecekler. Nasıl Zeki Müren’e ve Cem Karaca’ya söylettiler, öyle... Bu kesin bir şey, bunu gördük. Konser de verebilir. Artı olarak bundan vefat eden kişinin varisleri de para kazanabilecek. Cem Karaca’nın, Zeki Müren’in ölümünden sonra yetmiş yıl geçerli oluyor, gerçi bu eserler de tabii ki ortaya çıkartılıyor, söyleniliyor, bir yorumcu olarak katkıda bulunuluyor. Benim kanaatim, bu eserler bir yetmiş yıl daha telif alacak. Yorumcu sıfatıyla alacak, eser sıfatıyla alacak, yaşarken zaten sorun yok, öldükten sonra da varisleri yetmiş yıl bedel alacak.

        "SONSUZA KADAR UZATILABİLİR"

        • Yetmiş yıl belki de değişebilir, sonsuza kadar uzatılabilir.

        Barış Şensoy... Onu şöyle söyleyelim; bunun süresi bazı ülkelerde 50 yıl, bazı ülkelerde 70 yıl, çok nadir bir iki ülkede de 80 yıl. Avrupa Birliği’nde de genel olarak ülkeler 50 yıl ile sınırlıydı. Şimdi 70 yıla çıkarmaya çalışıyorlar. Bizim kanun koyucumuz daha 1951'de bunu 70 yıl olarak koymuş. Bu tabii ki ilelebet olursa sanatçının bütün torunlarının ve torunlarının çocuklarının da faydalanması muhtemel. Çünkü başka türlü koruma da olmayacak.

        "AVRUPA BİRLİĞİ'NİN HEDEFİ..."

        • Birol Bey’in eserlerinden torununun torunu neden faydalanmasın? Ayrıca eskiden dedesinin babasını bilen yoktu ama ileride Birol Bey’in torununun torunu dedesinin ünlü bir şarkıcı olduğunu bilecek.

        Barış Şensoy... İşte bu kayıt altına alınma, dijitalleşme, bize aslında yeniden bu koruma sürelerini, mali hakların neler olduğunu geliştirme ve genişletme alanı açıyor. Dolayısıyla bütün bunların olacağını düşünüyorum. 2030’a kadar Avrupa Birliği’nin hedefi, bütün bunları artık yasal mevzuata kavuşturmak olacaktır.

        Birol Namoğlu... Ben burada ‘blockchain’in de değerli olacağını düşünüyorum. Çünkü koyduğunuz iz, kaybolmayacağı için tam olarak bu teliflere uygun bir sistem oluyor. Yazdığımız şey kaybolmayacak ve değiştirilemeyecek şekilde ilerleyecek.

        Barış Şensoy... Buna artı olarak ‘blockchain’ teknolojisiyle birlikte mahkemelere sunacağımız deliller ve bunların delil kabul edilmeleri, daha pratik anlamda delil olarak sunulma şansı da gelecektir.

        "BİLİM KURULLARINA ÇOK İŞ ÇIKACAK"

        • Müzik sektöründe yapay zekâya ayak uydurma çalışmaları var mı?

        Birol Namoğlu... Başkanımız Ferhat Göçer çok seviyor. Klipleri ve görselleri için çok da uyguluyor. Çok da güzel oluyor. Müzikal olarak kim uyguladığını açıkçası bilmiyorum. Biz o dediğim şeyleri kullanıyoruzdur. İhtiyaç olduğunda tabii ki auto-tune ve mix mastering ile ilgili şeyleri kullanıyoruz ama onun dışında "Oradan bir şey üretelim de üstüne söyleyelim" gibi bir durumumuz yok. Bu bize iyi gelmiyor. Bizden değil... Dinleyici çok enteresan. Yapay zekânın yaptığı işlerde de bu yaşanacak mı merak ediyorum. Bazen tam olarak hissetmediğiniz bir iş yaparsınız veya bazen bir şarkıda iki satır boş kalır ve buraya bir şey söyleyelim dersiniz ama benim içime sinmez, hissetmeden yazarım ve seyirci orayı almaz. O çok acayip bir şey. Çok duygusal bir bağ. Bu muhtemelen yapay zekâda da böyle olabilir. Oradan ayrıştırabiliriz. Biz kullanmıyoruz ama kullanan mutlaka vardır. Mesela, ABD'li genç bir sanatçı gördüm, hem kendi hesabı var hem de AI hesabı var ve orada bir sürü farklı çalışmaları var. Kendi sesine yakın bir 'App' çıkarmış ve dinleyicilerine söyletmiş. Bunları deneyenler var. Bunlar farklı yerlere gidecek ama bizde yok. Türkiye’de benim tanıdığım hiç kimse böyle bir arayışta değil.

        Barış Şensoy... Ben bir şey ekleyeyim buna: Şöyle bir şeye gidiyoruz gibi geliyor bana, doğru mu bilmiyorum. Bizim teknik bilim kurullarına daha çok iş çıkacakmış gibi bir pozisyon oluyor. Çünkü o eserler ve üretilen şeyler birbirine benzer şeyler olmayacak mı?

        FARKI NASIL ANLAYACAĞIZ?

        • Organik eserle yapay zekâ üretiminin farkını nasıl anlayacağız?

        Birol Namoğlu... Anlamamız çok güç... Gittiğimiz konferanslarda da zaten işin içinden çıkılamayan nokta bu. Benim düşüncem yayın hakkından AI gelir. Bu da tabii çok havada kalıyor. Bence ona karşı da bir yapay zekâ, bir sistem kurup, onu, onun ayırt etmesini sağlamaya çalışacağız gibi geliyor. Bu tabii dediğim gibi çok başında, bunlar çok teori ama ancak öyle olabilirmiş gibi geliyor. Çok kolay değil. Bayağı her şeyi en ufak noktasına kadar bölüp sonra ayrı ayrı bir şeyler yapıyor. Nereden ne aldığını, nasıl aldığını fark edemeyiz. Bir şarkının 30 saniyesini almıyor ki. Bu bayağı bir şarkının matematiğini çözüyor.

        "3 - 5 KELİMEYLE TEZ YAZIYOR"

        • Bir tehlikesi de hak etmediği halde hak etmiş gibi davranılması...

        Birol Namoğlu... Tam olarak bunlar da olacak. Bizim yaptığımız şey de bu. Biz de sonuçta doğuyoruz, bilgiyi görüyoruz, öğreniyoruz ama sonra biz bir şey katıyoruz. En azından yaşadıklarımızın üstüne bir şey yaratıyoruz. Biz de bir şeyler çalışıyoruz, bir şey duyuyoruz ama bu bambaşka bir şey. Bilmiyorum, 20 - 30 sene sonra bir daha değerlendiririz.

        Barış Şensoy... 27 meslek birliği var. Özellikle eser sahipleri alanındaki meslek birlikleriyle; sinema, edebiyat, güzel sanatlar, bilişim sektörleriyle zaman zaman görüşmelerimiz oluyor. Bu, kanun yapma, mevzuat çalışmaları çerçevesinde de oluyor. Birlikte paylaşıyoruz. Tabii müzik alanı görsel alandan biraz daha fazla yapay zekânın kullanıldığı alanlardan biri. Özellikle bestecilik ve söz yazarlığı... Daha rahat kullanılıyor. Görsel anlamda da kullanılıyor ama görsel alanda yakalaması çok rahat. Birol Bey’in biraz önce söylediği gibi, bunu ben ürettim diye ortaya çıkabilecek insanlar da var. Belki onun üretmediğini, onun yapay zekâ ürünü olduğunu yine yapay zekâ programlarıyla çözebileceğiz. Yapay zekâ akademik anlamda da çok kullanılıyor. Yapay zekâya 3 - 5 kelime veriyorsunuz, bir konu veriyorsunuz ve size tez yazıyor. Doktora tezi oluşturuyor. Oluşturulmuş yazıları ve bugüne kadarki onlarca binlerce literatürü birleştiriyor size yepyeni bir şeymiş gibi çıkarıyor. Bu intihaller, alıntılar çok geniş bir alanı kapsıyor. Bu yüzden her bir alanın paydaşlarıyla oturup konuşmak lâzım. Zaman zaman konuşuyoruz, ama bu konuda diğer paydaşların müzik sektörü kadar hızlı gittiğini düşünmüyorum. Bizler telif alanında olduğu gibi yine bu yapay zekâ alanında da bir adım önde gibi gözüküyoruz.

        "ÇOK BÜYÜK İŞSİZLİK OLUR"

        • Çinliler yapay zekâyla animasyon filmi ürettiler. Animasyon filmi üretimi için ortalama dört yüz kişinin çalışıyor olması gerekiyor. Birçok kişinin işsiz kalma tehlikesini ortaya çıkarıyor...

        Birol Namoğlu... İnsanların mesleklerine çok fazla müdahale olduğunda, bence devletlerin sosyal hizmet müdahalesi veya başka alternatif bir desteği, düzeni olmadan öyle bir geçiş çok felaket olur. Belki bu geçiş hızlı da olmaz ama hızlı olursa çok büyük bir felaket olur. Çok büyük bir işsizlik olur. Eğer öyle bir şey olacaksa da muhtemelen dengeli bir geçiş olur.

        "YASAL MEVZUAT EKSİK"

        • Şu anda yapay zekâyla üretilen müzik ürünleri yasal mı değil mi?

        Barış Şensoy... "Yasal değil" demeyelim de "Yasal mevzuatı eksik" diyelim. Aslında onların da mali haklardan dolayı bir yasal korumaya tabi olması lâzım ama tabii bir yapay zekâyla üretilmiş bir üretimin tanımı şu anda tam yapılmadığı için ne kadar korumaya tabi olup olmadığı ya da nelerin korumaya tabi olup olmadığı tam net değil. Dünyada da tam net değil.

        "SIKINTI DA ORADA BAŞLAYACAK"

        • Bunun vergisi nasıl veriliyor?

        Barış Şensoy... Aynı ticari vergiler gibi düşünün. Birol Bey az önce bahsetti; sanatçı, hem yapay zekâyla ürettiklerini koymuş hem de kendi zekâsıyla ürettiklerini koymuş. İkisi de bir ticari konu olmuş, ikisinden de para kazanıyor, neticede fark yok. Aynı prosedür ve aynı vergilendirme usulü uygulanıyor. Spotify onu, siz 50 liraya aldığınız abonelik içerisinde hepsini dinlediğiniz için, eğer eserler kendininse, eser sahibi olarak o pay, yine master hak sahibi olarak o kişiye ya da o şirkete gidiyor.

        Birol Namoğlu... Benim gördüğüm sanatçı da tamamıyla yapay zekâyla üretim yapmıyor, kendi şarkılarının üzerinde yapay zekâ uygulamaları yaparak bir üretim yapıyor. Benim fark ettiğim, yüzde yüz yapay zekâyla yapılmış bir şey yok.

        Barış Şensoy... Orada da bu üretilen şeyin tam anlamıyla bir sahibinin hususiyetini taşıdığı veya her şeyden her bilgiden bir parça, bir örnek alıp oluşturulduğu ve kendine münhasır bir şey olarak ortaya çıktığı ispatlanırsa veya bu şekilde ortaya konulursa pek tabii ki o da aynen bir üretimmiş gibi aynı şekilde değerlendirilecek. Ama yapay zekâ birçok şeyden alıp birçok şeyi birleştirip bir üretim yapıyor. O milyonlarca satırla veya milyonlarca bilgiyle ve veriyle saniyeler içerisinde bir şeyler oluşturuyor. O saniyeler birleşiyor ve bir dakikada sizin önünüze bir şey çıkartıyor. O şeyin daha önce yaratılmış diğer şeylere benzeme olasılığı çok yüksek. Zaten sıkıntı da orada başlayacak.

        "ÖYLE BİR CÜMLE SÖYLERİM Kİ... "

        • Yapay zekâ, Birol Bey’in şarkılarından birinin bir cümlesini aldı ve şarkıya koydu, Birol Bey de telif hakkı sahibi oluyor değil mi?

        Barış Şensoy... Bir cümle ama o cümle nasıl bir cümle? Ben size öyle bir cümle söylerim ki o cümle, işin ana fikridir. Bir şarkıyı alıp götüren bir cümle vardır ya da normal, herkesin kurabileceği bir cümle vardır. Bazen bizde de oluyor. Bizim üyelerimizden bazıları, "Seni Çok Sevdim adlı şarkımı almış, kullanmış” diyor. Ben de; "Seni Çok Sevdim, senin cümlen olamaz ki herkes bunu alır, kullanır" diyorum.

        Birol Namoğlu... Ama mesela, ‘Yalnızlığın Çaresini Bulmuşlar’ gibi bir cümleyi alamaz.

        Barış Şensoy... Burada zaten bir intihal olur. Bunu söyleyen, bununla özdeşleşen daha önce yayınlanmış bir eser var. Dolayısıyla ben sadece o vurgulayıcı yeri çıkarıp alıp kendime kullanmış oluyorum. Mesela, ‘Dağ başını duman almış’ cümlesini aldım, siz ne hatırlarsınız? Size neyi hatırlatır? Somut olaylarda bunları değerlendirmek lâzım.

        "O BİR ŞEHİR EFSANESİ"

        • Bir de şarkının söz mezürü diye bir konu var. Başka bir şarkıdan belli oranda alıp kullanmak yasal mı değil mi?

        Barış Şensoy... O bir şehir efsanesi... Geçenlerde de konu oldu. Öyle bir şey yok. Öyle bir mezür veya öyle bir ölçü alınması, şu kadara kadar intihal olabilir ya da alınabilir, kullanılabilir gibi bir şey yok. Hiçbir şekilde, bir mezür bile alıp kullanamazsınız, dolayısıyla öyle bir yaklaşım veya öyle bir izin, şuraya kadar bir müsaade gibi bir şey söz konusu değil. Dolayısıyla o yasak bir olay. "Şu mezura kadar veya şu kelimeye kadar alayım, kullanayım, buraya kadar müsaade var" gibi bir şey yok.

        Birol Namoğlu... Değerli müzisyenlerimizden oluşan teknik bilim kurullarımız var. Onlar böyle itilaflarda oturup karar veriyor. Onlar uzlaştırırsa veya karar verirse öyle geçerli oluyor yoksa mahkemeye de taşınabilir. Aynı zamanda yine bilirkişiden destek alınıyor.

         Vefatlarından sonra da kazandırıyorlar
        Vefatlarından sonra da kazandırıyorlar Haberi Görüntüle
        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ