Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar ‘Oğlumu İran’dan kurtarın’

        HT PAZAR / Pınar ERBAŞ

        Baştan söyleyeyim. Mona Paşapur’unki oldukça karışık bir hikâye. Kendisi çok başarılı bir mimar, kariyer sahibi. İyi bir ailesi var. Eniştesi Türkiye’nin en ünlü kalp cerrahlarından Prof. Harun Arbatlı mesela... Röportajı okurken “Bu kadar eğitimli, çevresi iyi olan bir kadın nasıl bu kadar saf olabildi, başına nasıl bunlar geldi” diyebilirsiniz. Ama nedenler, nasıllardan çok daha acil çözülmeyi bekleyen bir mesele var ortada; Paşapur’un engelli oğlu Armin şu an İran’da Darülaceze gibi bir yerde. Babası götürüp bırakmış. Üstelik oğlunu kimsesiz gibi göstererek. Mona Paşapur’sa perişan, oğlunu geri istiyor.

        Sondan başa gidelim..

        Engelli bir oğlum var. Şu an İran, Tebriz’de Feyyaz Bahş Hastanesi’nde kalıyor. Babası götürüp bırakmış. Sol tarafı tamamen felçli. Zor yürüyor, konuşmaları kısıtlı, ilaçlarını düzenli almazsa sara nöbetleri geçirmeye başlar. Ona uygun bir yer değil. Oğlum 130 kiloydu, 70’e düşmüş. Acil çıkarılması şart. Yoksa ölecek.

        Neden peşinden gidip siz kurtarmıyorsunuz?

        Gidemem. İran’a ayak bastığım an babası beni ihbar edip tutuklama emri çıkartabilir. Çıkış için eşinizden izin almanız gerekiyor. İran kuralları böyle maalesef. Üstelik çocuğu baba yatırdığı için yine baba çıkarabiliyor. Kurallar böyle.

        Boşanın!

        Yapamam. Çocuklarımı kaybederim. Yine İran hukukuna göre velayet babaya veriliyor.

        Babası niye böyle bir şey yapıyor?

        Bilmiyorum. Çocuktan kurtulmaya çalışıyor olabilir. Zaten hep ilgisizdi. İkimiz de mimarız. Ortak şirketimiz var. İşi ben yapardım, parayı o toplardı.

        Beraber kaç yıl geçirdiniz?

        35 yıl. “Bu adamda bir şey var” diyorum, ismini koyamıyorum. Tek derdi paraydı. Kirayı ödemez, çocukların masraflarıyla ilgilenmez. “Gel, iş yap” desen hiçbir şey çizemez. Aldığım ek işleri ona söylemiyordum. Gizliden para kaçırarak çocuklarımın masraflarını karşılıyordum.

        Nasıl dayandınız?

        Zordu. Armin geceleri uyumazdı. Gece Armin’leyim, gündüz iş yetiştiriyorum. Uykusuz, bitkin, tam 17 sene... Baba var mı, yok mu belli değil. Salona yatak koyuyor. “Neyin var” diye soruyorum. “Nezle olacağım galiba” diyor. Böyle bir adam.

        Aileniz destek olmadı mı?

        Destektiler ama nasıl anlatsam... İran’da büyüdüm. Boşanmak ya da geçimsizlik radikal karşılanabilirdi. Anneme eşimi söylüyorum, “Senin de dilin pabuç kadar” diyor. Ailem çok iyi insanlar, konduramadılar. Eşimi karşılarına alıp konuştuklarında bile hep saygılı, ricayla bir şeyleri anlatmaya çalıştılar. Çalışıyorum sonra parayı götürüp veriyorum. Vermezsem, çocuklardan çıkarıyordu hıncını. Rahat bıraksın diye ne isterse yapıyordum.

        Armin’in sıkıntısı neydi?

        Yüzde 90 engelli. Sol tarafı tamamen felçli. Denge yok.

        Doğuştan mı?

        Hayır. 2.5 aylıkken beyninde baloncuk çıkmış. Yanlış teşhis sonucu böyle oldu.

        ‘ALLAH BENİ CEZALANDIRDI’

        Öğrenince ne yaptınız?

        Yıkıldım. Kendimi suçladım önce. Süsüme düşkündüm, yükselme hedefi olan bir kadındım. “Allah beni cezalandırdı” diye düşündüm. Bütün kıyafetlerimi çöpe attım. Kendime bakmamaya başladım. Engelli bir çocuk ne demek, nasıl bakılır, bilmiyorum. Ama sıkı sıkı sarıldım oğluma. İsrail’e Amerika’ya götürdüm. Babasına kalsa onu fizyoterapiye götürmek boşuna masraftı. Yılmadım. Taksim civarında bizi tanırlar. Alman Hastanesi’ne yıllarca sırtımda fizyoterapiye götürdüm. Adım atmaya hatta merdiven çıkmaya başladı. 30’a kadar sayabiliyor, birkaç kelime söyleyebiliyordu. 25’lik puzzle’lardan 100’lüklere geçti. O kadar çok çabaladık ki oğlumla, “imkânsız” denenleri başardık. Bir gün pedagoglar “Farkında mısın sağlıklı evladını kaybetmek üzeresin” dediler.

        Ne demek o?

        Bir oğlum daha vardı, Mazyar. Armin’le doğunca onu ihmal ettiğimi anladım. Dik durmalıydım ki onlar da iyi olsun. Derken Mazyar Boğaziçi Üniversitesi’ni kazandı. Ama Amerika’ya kız kardeşimin yanına yolladım ki evdeki huzursuz ortamdan uzaklaşsın. Başlarda beni suçladı, gitmek istemedi. O zamanlar ona anlatamazdım; babası Armin Paşapur İran’daki Feyyaz Bahş Hastanesi’nde kalıyor. ona zarar verecekti.

        ‘HAREKET EDEMİYOR, PARMAKLIKLARA NASIL ÇIKAR?’

        Sonra...

        Emekliliğim yaklaşıyordu. Ama şirkette beni en alt kademede sigortalı gösterdiği için ileride sıkıntı yaşayacaktım. Oysa Armin için para şart. Muğla Üniversitesi’ne başvurdum. Öğretim görevlisi oldum. Armin’le orada yaşamaya başladık. Bir ay bende bir ay babasında kalıyordu.

        İyi bakabiliyor muydu babası, nasıl güvendiniz?

        Şimdi kinliyim. O zamanlar “Babasıdır” diyordum. Bir gün kardeşim aradı, arkada Armin’in çığlıkları “Merak etme, Armin iyi ama balkondan düşmüş” dedi. Kendimden geçtim.

        Nasıl olmuş?

        Babasının evinde 4. kattan düşmüş. Demir ayağına girmiş, hızı kesmiş. Yoksa ölürdü. Görenler var, Armin balkonda iki ayağı aşağı sarkmış bir şekilde duruyormuş. Soruyorum; yardımsız hareket edemeyen bir çocuk o parmaklıklara nasıl çıktı?

        Babası mı koydu oraya?

        Bilmiyorum. Olaydan sonra hemen zile basmışlar. Açan yok. Ambulans geldikten sonra baba inmiş aşağı. Ne çocuğa dokunmuş ne ambulansa binmiş. Yapayalnız gitmiş oğlum.

        Bu olaydan sonra bir daha babasını yanına yaklaştırmadınız herhalde...

        Öyle yapmalıydım. Armin’imi alıp İran’daki hastaneye kapatana kadar hiçbir konuda kesin bir şey söyleyemiyordum. Artık “Bu adam kötü” diyebiliyorum.

        Nasıl kapattı peki?

        O dönem Amerika’daydım. Büyük oğlumun eşi hamileydi “Anne sana ihtiyacımız var” demişti hem de Arizona Üniversitesi’nde görev alacaktım. Armin de babasında kalıyordu, alıp İran’a götürmüş. Başta “Halasının yanında merak etme” dediler. Ama içim hiç rahat değil. Geçen kurban bayramında İran’daki eltimi aradım. Kendisi psikiyatr, “Mana üzgünüm, çok çabaladım ama oğlunu hastaneye kapattılar” dedi.

        Ne hissettiniz?

        O kadar emek hepsi bir anda uçtu, gitti. Hemen İstanbul’a döndüm. Kapısına dayandım yok. Ailem ulaştı. “Çok iyi bir yerde, Mona abartıyor” diyormuş. Nihayet herkes onun nasıl biri olduğunu anladı. Bunu Armin başardı. “Bakın” dedi “Babam budur”.

        Hiç telefonda konuştunuz mu?

        Evet, 4 kelime söylüyor; uçak, valiz, Bodrum, İstanbul. Kardeşim gidip gördü. Korkunç bir yer. Kalanların yüzde 90’ının akli dengesi bozuk. Doğru düzgün yemek yiyemiyor. İşin kötüsü oğlumu kimsesiz göstermiş. Hastaneye “Annesi terk etmiş ben de bakmakta zorlanıyorum” demiş. Kendini de İran’da yaşıyormuş gibi göstermiş. Eğer Türkiye’de yaşadığı anlaşılırsa çocuğu oraya kabul etmezler. Üstelik Armin Türk vatandaşı olduğu halde, benden gizli ona İran vatandaşlığı almış. Yoksa çocuğumu da yatıramazdı.

        Şimdi ne olacak?

        Ailemle hukuk mücadelesine başladık. BİMER, Cumhurbaşkanlığı, Emniyet Müdürlüğü, Dışişleri Bakanlığı, Dışişleri Konsolosluk Birimi, Çocuk Kaçırma Bölümü gibi makamlara başvurdum. İstanbul’da ve Ankara’da İran Konsoloslukları’nın bu konuyla ilgili bilgisi var. Çocuğum 9 aydır orada. Uyku uyumuyorum yemek yemiyorum. Çaresizim.

        ‘Eskiden o kadar saftım ki’

        Sizi de döver miydi?

        Maalesef. Eskiden o kadar saftım ki. Başka kadınlarla ilişkisi olduğunu öğrendim. Meğer hep varmış. Hatta, 1996’da ortak hesaptan 150 bin doları yürütmüş bir kadın için. Özür diledi, “Affet” dedi. Devam ettik.

        Nasıl tanıştınız, neden evlendiniz?

        Mimar Sinan’da okurken evlendik.

        Aşk evliliği falan mıydı yoksa?

        Bilmem. İran’da ailem çok korunaklı bir çevrede büyüttü beni. İnanmayacaksın ama çocuğun bile nasıl yapıldığını tam olarak bilmeyen bir saftım. O ise İran’da Kapalıçarşı’ya benzer bir yerde büyümüş. Her işin kurdu. Bir de yurtdışında insan, birilerinin koruyup kollamasına ihtiyaç duyuyor.

        Niye Türkiye’ye gelmiştiniz peki?

        Okumak için. 1980’de de evlendik. 1981’de büyük oğlum doğdu. İran’a ailemin yanına gönderdim. Çünkü okulu bitirmem gerekiyordu. 5-6 yıl onlar baktı. Tatillerde birlikteydik sadece.

        Sonra...

        Doktora yaptığım sırada “Çocuğum uzakta büyüdü, baba olduğumu anlayamadım, yine çocuk istiyorum” diye tutturdu. Ben yükseliyorum, kariyer planlarım var ya, onu bozmak için herhalde. 1991’de de Armin’im dünyaya geldi.

        ‘Neler görmüş susuyormuş’

        Babayı biraz daha anlatsanıza, evde bir günü nasıl geçiyordu?

        Her dakika kavga, tartışma gibi bir durum yoktu. İçkisi, kumarı da yok. Başka bir şey bu. Ben ve çocuklarım beraberiz, o her şeyden uzak. Tepkisiz. İletişim kuramıyorsun. Canını sıkan bir şey olduğunda çocuklarımla beni tehdit eder, şirkette tüm yetki onda olduğu için “Öyle bir imza atar, seni öyle bir borca sokarım ki ömür boyu altından kalkamazsın” der... Büyük oğlumu o yüzden uzaklaştırdım. Çalıştı, çabaladı. Çok iyi bir şirkette müdür oldu. Ama bir tarafı hep buruk biliyorum; bir sefer isyan etmişti babasına “Saçımı bir kere bile okşamadın” diye. Bir keresinde de; “Sen bakıcılarla beraber olurken ben o sesleri duymak zorunda mıydım” dedi biliyor musun... Meğer neler görüyormuş da susuyormuş.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ