Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema En iyi savaş filmleri
        1

        Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (1930)
        (All Quiet on the Western Front)

        Hitler ve Mussolini gibi diktatörlerin halkı savaştan soğutacak korkusuyla yasakladığı film, anti-militarist anlam ve önemini hâlâ koruyor. Erich Maria Remarque’ın aynı adlı eserinden sinemaya uyarlanan film, I. Dünya Savaşı’nda gönüllü olarak orduya yazılan bir grup genç Alman askerinin başına gelenleri anlatıyor. Bireysel trajediler üzerinden savaşın anlamını ve düşman kavramını sorgulayan etkileyici bir başyapıt. Lewis Milestone’un filmi üzerinden 90 yıl geçmesine rağmen hâlâ önemini koruyor.

        2

        Zafer Yolları (1957)
        (Paths of Glory)

        Birinci Dünya Savaşı’nda Fransız genelkurmayı, çok fazla kaybın olacağı bir görev için şan peşindeki bir generali ikna eder. Görev hezimetle sonuçlanınca general, korkaklıkla suçladığı askerlerin idam edilmesini ister. Onurlu bir Albay, generalin kişisel ihtirası uğruna daha fazla askerin ölmemesi için elinden geleni yapar... Korkaklık, cesaret ve acımasız hiyerarşik düzenin varabileceği trajik noktalar üzerine çarpıcı bir klasik… Humphrey Cobb’un romanından uyarlanan filmin yönetmeni Stankey Kubrick…

        3

        Kıyamet (1979)
        (Apocalypse Now)

        Yüzbaşı Willard’ın (Martin Sheen) görevi, Vietnam savaşı sırasında emir komuta zincirinden koparak Kamboçya’nın derinliklerinde tarikat kurmuş çılgın Albay Kurtz’u (Marlon Brando) bulmaktır. Yolculuğu sırasında savaşın akıldışılığına ve vahşetine tanık olur. İnsanlığın bittiği, şiddetin hükmettiği bir dünyada Kurtz, çılgınlığın son noktasıdır... Usta yönetmen Francis Ford Coppola’nın Joseph Conrad’ın “Karanlığın Yüreği” adlı romanından sinemaya aktardığı bu serbest uyarlama, sadece Vietnam Savaşı’nın değil, ABD militarizminin çıkmazını en iyi anlatan filmlerden biri.

        4

        Das Boot (1981)

        1942 yılında Atlantik’te görevli bir Alman denizaltısının içinde geçen boğucu ve klostrofobik bir film... Alman yönetmen Wolfgang Petersen, yaşam ve ölüm arasında gidip gelen denizaltının içindeki gerilim ve heyecanı ustalıkla yansıtırken ülkeleri için en iyisini yapmaya çalışan mürettebatın psikolojisini de ihmal etmiyor. Filmin başarısı, bizi karakterlerle özdeşleştirmesi ve savaş sırasında bir denizaltıda yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu gerçekçi bir tavırla yansıtması... Wolfgang Petersen’in Lothar G. Buchheim’ın romanından uyarladığı ’Das Boot’, denizaltında geçen filmlerin başyapıtı olarak kabul edilir.

        5

        Gelibolu (1981)
        (Gallipoli)

        Avustralyalı iki genç koşucu, Birinci Dünya Savaşı sırasında ANZAC birliklerine katılarak Çanakkale’ye gelir ve kendilerini acımasız bir savaşın orta yerinde bulurlar... Vatanlarını koruyan Türk askerlerinin direnişine saygıyla yaklaşan film, iki gencin dostluğu üzerinden dokunaklı bir hikâye anlatıyor. Alışılmışın dışında bir tavırla savaşa yenilenlerin tarafından bakan Avustralyalı yönetmen Peter Weir, özellikle Albinoni’nin Adagio’su ve Jean Michel Jarre’ın “Oxygene”i eşliğinde unutulmaz sahnelere imza atıyor.

        6

        Gel ve Gör (1985)
        (Idi i smotri–Come and See)

        1943 yılında Rusya’yı işgal etmek isteyen Alman ordusu, Belarus’a kadar gelirler. Yurdunu savunmak isteyen 14 yaşında bir erkek çocuğu gönüllü olarak savaşa katılır. Gelmiş geçmiş en sert ve çarpıcı savaş filmlerinden biri... Belarus’ta yaşananları gerçek tanıklıklar üzerinden yeniden canlandıran yönetmen Elem Klimov, kahramanlık ve direnişi yücelten Sovyet savaş filmleri geleneğini bir yana bırakıp savaşın masumiyeti yok eden dehşetine odaklanıyor.

        7

        Ran (1985)

        Ortaçağ Japonya’sında geçen bir “Kral Lear” uyarlaması… Hayatı savaşmakla geçen yaşlı kral, ülkesini üç oğlu arasında bölüştürerek sürekli barışı sağlayacağını düşünür. Karşı çıkan küçük oğlunu dinlemez. Diğer iki kardeş arasında savaş başladığında artık iktidarını kaybetmiş, sözünü kimseye dinletemeyen biridir. Usta Japon yönetmen Akira Kurosawa’nın resim gibi tasarlayıp çektiği kalabalık savaş sahneleriyle unutulmazlaşan “Ran”, sadece görkemli bir savaş filmi değil; kibir, iktidar ve yaşlılık üzerine bir trajedi aynı zamanda...

        8

        Full Metal Jacket (1987)

        İlk bölüm, zorba çavuşun baskısıyla savaş eğitimi sırasında aklını kaybeden bir erin dramını anlatır. Vietnam’da geçen ikinci bölümde ise Amerikan askerleriyle bir tetikçi arasındaki çatışmaya odaklanan alışılmışın dışında bir şehir savaşı seyrederiz. Yönetmen Stanley Kubrick her iki bölümde de savaşın insan ruhuna verdiği zarara odaklanır. Savaşı, öncesi ve sonrasıyla insan ruhunu tüketen bir süreç olarak ele alır.

        9

        Son Mohikan (1992)
        (The Last of the Mohicans)

        James Fenimore Cooper’ın 1826 tarihli romanından ziyade, romanın George B. Seitz’in 1936 tarihli uyarlamasını temel alan ‘Son Mohikan’, 1757 yılında Amerikan yerlileriyle Fransa arasındaki savaş sırasında geçer… Nesli tükenmekte olan Mohikan kabilesinin son temsilcilerinin, İngiliz sömürgecilerin yanında barış içinde sürdürdüğü yaşam, albayın kızının kaçırılmasıyla alt üst olur. Yarı beyaz yarı Mohikan olan Hawkeye (Daniel Day Lewis) ve kardeşi Uncas, kızı kurtarmak için harekete geçer. Ancak bunun için taraf tutmak istemedikleri bir savaşa dahil olmak zorunda kalırlar… Michael Mann’ın yönettiği film, Trevor Jones ile Randy Edelman’ın müziklerinin katkısı, içerdiği aksiyon duygusuyla 1990’lı yılların en çok sevilen kahramanlık filmlerinden biri olmuştu.

        10

        Cesur Yürek (1995)
        (Braveheart)

        13. yüzyılda zalim İngiliz Kralı Edward’a karşı isyan bayrağı açan İskoç halk kahramanı William Wallace’ın hikâyesi, yönetmen Mel Gibson’ın ellerinde destansı bir isyan ve savaş filmine dönüşüyor... En sevdiği yakınlarını İngilizler yüzünden kaybeden Wallace’ın baskıya ve zulme karşı halkı ayaklandırması, etkileyici ve duygusal bir sinemayla anlatılıyor. Gibson, tarihe geçen bir özgürlük mücadelesine önderlik eden Wallace’ı tüm dünyaya hatırlatırken özelikle Akira Kurosawa’nın filmlerinden etkiler taşıyan savaş sahnelerinde sağlam bir iş çıkarıyor.

        11

        Ülke ve Özgürlük (1995)
        (Land and Freedom)

        Liverpool’da yaşayan Komünist Parti üyesi David Carr (Ian Hart), işsizliğini de fırsat bilerek, Cumhuriyetçiler’in safında İspanya İç Savaşı’na katılmaya karar verir. O günlerde İspanya, dünyanın birçok ülkesinden insanın faşizme karşı savaşmaya geldiği bir yerdir. Komünist İspanyolların önderlik ettiği bir gruba katılan David, kısa sürede kendini savaşın ortasında bulur. Kadınların erkeklerin omuz omuza savaştığı cephede David, grubun ideologlarından Blanca’ya (Rosana Pastor) âşık olur… Senaryosunu Jim Allen’ın yazdığı film, Sovyetlerin savaşa katılmasıyla Cumhuriyetçilerin içinde yaşanan ayrışmaları da anlatıyor… Usta İngiliz yönetmen Ken Loach, İspanya İç Savaşı’na duygusal olduğu kadar eleştirel bir gözle de bakıyor.

        12

        İnce Kırmızı Hat (1998)
        (The Thin Red Line)

        II. Dünya Savaşı’nda Pasifik cephesi... James Jones’un romanından yola çıkan yönetmen Terrence Malick, Guadalcanal Savaşı’nı askerlerin yaşadığı algısal ve ruhsal deneyimler üzerinden anlatıyor. Müthiş bir vahşet, askerlerin iç sesleri ve anılarıyla buluşuyor. İç sesler Malick’in şiirsel cümleleriyle şekillendirdiği düşüncelerini yansıtırken savaşın dehşetine ve anlamsızlığına dışardan bakmamızı sağlıyor. Doğayı sessiz bir tanık olarak gösteren Malick, insanın insanı neden öldürdüğünü de sorguluyor.

        13

        Er Ryan’ı Kurtarmak (1998)
        (Saving Private Ryan)

        Bir annenin savaşta bütün evlatlarını kaybetmesini istemeyen ABD genelkurmayı, Er Ryan’ı kurtarmak için bir grup askeri görevlendirir... Kahramanlık edebiyatı yapmadan kahramanlığın anlamını sorgulayan film, ölümle yaşam arasındaki askerlerin birbirlerinden başka kimseye güvenmediği bir dünyadan manzaralar sunuyor. Savaş öyle bir şey ki kendi gerçekliğinden başka her şeyi silip atıyor. Usta yönetmen Steven Spielberg’in Normandiya Çıkarması’nın ilk anlarını bottaki askerlerin gözünden anlattığı açılış sahnesi de mükemmel…

        14

        Iwo Jima’dan Mektuplar (2006)
        (Letters from Iwo Jima)

        II. Dünya Savaşı sırasında ABD ile Japonya arasında, Iwo Jima adasında yaşanan ve büyük kayıplara sahne olan çatışmaları Japon askerlerinin perspektifinden anlatan bir film… Yönetmen Clint Eastwood aynı savaşı, ‘Atalarımızın Bayrakları’nda (Flags of Our Fathers) Amerikalı askerlerin cephesinden anlatmıştı. Eastwood’un peş peşe çektiği bu iki film, savaşa iki farklı cepheden bakmaları itibarıyla sinema tarihinde özel bir yere sahip... Eastwood’un Japon oyuncularla Japonca olarak çektiği ‘Iwo Jima’dan Mektuplar’, yenilen tarafı anlatması, savaş karşıtı hümanist yanları ve içerdiği hüzün duygusuyla ‘Atalarımızın Bayrakları’na oranla daha çok beğenilmişti.

        15

        Beşir’le Vals (2008)
        (Vals Im Bashir–Waltz with Bashir)

        Her şey bir barda iki eski askerlik arkadaşının kâbuslardan söz etmesiyle başlar. İkisi de kâbusların 1982 Lübnan Savaşı’yla ilgili olduğuna inanırlar. Ancak Ari savaşta yaptıklarına dair çok az şey hatırladığını fark eder ve hafızasındaki boşluğu doldurmak için savaşa katılan arkadaşlarını arar. Animasyon tekniğiyle gerçekleştirilen film, bilinçdışı imgelerle başlıyor ve Ari’nin hafızasındaki karanlık bölge aydınlandıkça savaşın vahşetine götürüyor bizi. Animasyonla belgesel janrının birleştiği bu şaşırtıcı film, İsrailli yönetmen Ari Folman’ın imzasını taşıyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ