Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Görmez: Birinci görevimiz zihinlerde ve kalplerde açılan hendekleri kapatmaktır

        Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, "Şehirlerde açılan çukurları kapatmak kolaydır, fakat zihinlerde ve kalplerde açılan hendekleri kapatmak zordur, işte bu zor görev sizin görevinizdir. Bize düşen asli birinci görev; zihinlerde ve kalplerde açılan hendekleri kapatmaktır. Onları kapatmak bizim birinci vazifemizdir" dedi.

        Mardin'deki Yay Grand Otel'de Güneydoğu illerinde görev yapan din görevlileri ile bir araya gelen Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Doğu ve Güneydoğu'da yaşanan gelişmelere değindi.

        Görmez, "Bilhassa terörün en çirkin yüzünü gösterdiği zamanlarda şehirler tahrip edilirken, sizler de büyük zararlar gördünüz. Aileleriniz, çocuklarınız zararlar gördü. Bazılarınızın yakınları vefat etti, başınız sağ olsun. Bazılarınızın evleri-haneleri yıkıldı, harabeye döndü; bunları biliyorum. Görev yaptığınız ve her birinizin yapımında emeği olan nice camiler, mabetler içinde ibadet edilemez hale geldi. Allah'ın evleri hedef alındı, Allah'ın evleri kötü emeller için adeta karargah haline getirildi, nice mabetler harabeye döndü, nice kitaplar yakıldı, tarihi eserler tahrip edildi. Camilerinizden, cemaatlerinizden mahrum oldunuz. İstiklalimizin, bağımsızlığımızın sembolü olan ezan zaman zaman okunamadı, ezanı okuyamadığınız zamanlar oldu. Üzüldünüz, mahzun oldunuz, gözyaşlarınızı içinize akıttınız; bunu biliyorum, hepinize geçmiş olsun. Şunu bilmenizi isterim ki; bizler de uzağınızda olsak dahi sizlerle aynı hüznü, aynı üzüntüyü en az sizin kadar hissettik bütün kalbimizle, bütün zerrelerimize kadar. Bazılarınızın Kur'an kurslarını kapatmak zorunda kaldı, eğitime-öğretime ara verdiniz. Bazılarınız öğrencilerinizi başka illere gönderdiniz, başka illerdeki Kur'an kurslarına taksim ettiniz. Onlar zarar görmesin diye gözyaşlarıyla başka yerlere taşıdınız, üzüldünüz, tekrar geçmiş olsun" dedi.

        "SABIRLA VE GAYRETLE BARIŞTA ISRAR ETTİNİZ"

        Görmez, yaşana süreçte olağanüstü kahramanlıklar gösteren arkadaşları olduğunu belirterek, "Her şeyden önce her birinizi gönülden tebrik ediyorum kendi mekanlarınızı, kendi şehirlerinizi terk etmediğiniz için, görevinizin başında yer almaya devam ettiğiniz için, camileri yetim bırakmaya niyetli olmadığınız için, asla aklınızdan fikrinizden geçirmediğiniz için, zor zamanlarında milletimizin yanında yer aldığınız için, onları her türlü terörden, tedhişten korumak ve muhafaza etmek için gösterdiğiniz her türlü çabadan ve gayretten dolayı her birinize teşekkür ediyorum. Bu süreçte az önce de ifade ettiğim gibi, olağanüstü kahramanlıklar gösteren arkadaşlarımız oldu. Sabırla, teenniyle büyük bir çaba ve gayretle barışta ısrar ettiniz. Barışı, güveni, huzuru tesis etmek için çalıştınız. Mihrabın izzetinden taviz vermediniz. Minberin şerefinden, ilmin haysiyetinden taviz vermemek için çaba gösteren her arkadaşıma, her din gönüllüsüne, her din görevlisi arkadaşıma buradan ben teşekkür etmeyi, yerine getirilmesi gereken bir vazife addediyorum. Taviz vermeden canhıraş bir şekilde görevini aksatmayan bütün arkadaşlarımızı canı gönülden tebrik ediyorum. Mardin, Şırnak, Diyarbakır müftülerimizi, Cizre, Silopi, Nusaybin, Silvan, Sur, İdil, Dargeçit müftülerimizi ve buralarda görev yapan bütün arkadaşlarımızı, bütün cami görevlilerimizi, bütün imam, hatiplerimizi, bütün müezzinlerimizi, vaizlerimizi, Kur'an kurslarımızı en kalbi duygularla hassaten tebrik ediyorum" dedi.

        "EVLERİMİZ YIKILSA DA GAM YEMEM, DEDİLER"

        Evleri yıkılıp harabeye döndükleri halde görevini ve şehrini bırakmayan arkadaşları olduğunu söyleyen Görmez, "Ezan susmasın diye evinin mahzeninde merkezi sistemi taşıyarak şehrin semalarından beş vakit ezan sesini eksik etmeyen arkadaşlarımız oldu. Özellikle evleri yıkılan arkadaşlarımızı ben tek tek telefonla aradığımda onların bana söylediğini unutmam hiçbir zaman mümkün değildir. Her üçünün de bana söyledikleri söz şu oldu. Hocam, o değil mi siz hatırladınız ve bize telefon ettiniz, evlerimiz yıkılsa da gam yemem dediler. Telefonda geçmiş olsun demek için aradığım arkadaşlarımız, ben onları teselli etmek için aradım, ama onlar beni teselli etmeye çalıştılar. Çok değerli hocalarım, din görevlileri, mihrap görevlisi arkadaşlarım, iki gün önce biz Diyanet İşleri Başkanlığı olarak yaşadığımız bu acılardan sonra bir kampanya başlattık. Kampanyamızın başlığı, Şimdi Yaraları Sarma Zamanı. Şimdi yaraları sarmak için hep birlikte harekete geçmiş bulunuyoruz. İlanda da ifade ettiğim gibi, bizim gayemiz sadece maddi bir yardımdan ibaret değil. Çünkü yaraları sarmak sadece maddeyle gerçekleşmez. Öncelikle bizler bu kampanyanın manevi boyutuna çok daha önem vermeliyiz. Türkiye'deki bütün din gönüllüsü arkadaşlarımızla birlikte harekete geçmeliyiz ve milletimizin bütün bu yaralarını sarmalıyız. Dünyadaki bütün mazlumların yaralarını sarmaya çalıştığımız gibi kendi ülkemizde birlikte bu vatanı kurduğumuz, birlikte burada birliğimizi, kardeşliğimizi inşa ettiğimiz bu topraklarda hassaten nerede bir gözyaşı dökülüyorsa, o gözyaşını silmek bizim görevimiz olmalı. Öncelikle biz Diyanet ailesi olarak öncelikle birbirimizin yaralarını sarmalıyız önce. Her birimizin kayıplarını birlikte telafi etmeliyiz. Evini kaybedenin evini birlikte onarmalıyız. Evi yıkılan arkadaşımıza hep birlikte ev olmalıyız, yuva olmalıyız. Aslolan, ancak aslolan hep birlikte bizim milletimizin yaralarını sarmaktır. Birbirimizin yaralarını sarmalıyız kısa bir süre içerisinde, belki bu toplantıda bunun kararlarını alacağız, ancak hep birlikte milletimizin yaralarını sarmalıyız" dedi.

        "HEP BİRLİKTE BİR ÖZELEŞTİRİ YAPMAK DURUMUNDA DEĞİL MİYİZ?"

        Diyanet İşleri Başkanı Görmez, konuşmasını şöyle sürdürdü:

        "Şehirlerde açılan çukurları kapatmak kolaydır, fakat zihinlerde ve kalplerde açılan hendekleri kapatmak zordur, işte bu zor görev sizin görevinizdir. Bize düşen asli birinci görev; zihinlerde ve kalplerde açılan hendekleri kapatmaktır. Onları kapatmak bizim birinci vazifemizdir. Öncelikle bize düşen görevler nelerdir? Milletimizin birliğini, beraberliğini, kardeşliğini, barış ve huzurunu yeniden inşa etmeliyiz. İşte bu toplantıda üzerinde durmamız gereken asıl konu bu olacaktır. İşe önce kendimizden başlamalıyız ve sizce bir özeleştiri yapmak zorunda değil miyiz çok kıymetli hocalarım? Aramızda nice seydalar, alimler, hocalar var. Hep birlikte şahsımı da katarak, bütün Diyanet camiası olarak mihrap görevlileri, minber görevlileri olarak hep birlikte bir özeleştiri yapmak durumunda değil miyiz? Eğer biz bölgede görev yapan 20 bin din görevlisi vazifesini yapmış olsaydı acaba milletimiz bu acıları yaşar mıydı? Diyanet ailesi olarak 100 bin din gönüllüsü bu ülkede bizler hep birlikte vazifemizi hakkıyla yerine getirebilseydik, biz gerçekten Cenabı Hakk'ın emrettiği o kardeşliği birlikte inşa etmek için vazifelerimizi hakkıyla yerine getirebilseydik, acaba milletimiz bu acıları, bu bölünmeleri, bu tefrikaları yaşar mıydı? Eğer biz gönülleri imar edebilseydik, eğer biz gönülleri gerçekten imar edebilseydik, birileri gelip o gönüllerde hendekler açabilir miydi acaba? Eğer biz zihinleri, gençlerimizin, çocuklarımızın zihin dünyalarını dini mübini İslam'ın tevhit ve vahdet şuuruyla gergef-gergef örebilseydik birileri onların akıllarını, zihinlerini çalabilir miydi? Eğer biz çocukları, gençleri ilimle, irfanla, marifetle, hikmetle donatabilseydik, eli kalem tutacak çocukları, gençleri birileri şehirlerden, okullardan, mekteplerden, medreselerden çalıp kızıyla-erkeğiyle dağlara kaçırabilirler miydi acaba? Eğer biz hakkıyla vazifemizi yapsaydık, cemaatimize karşı, halkımıza karşı, milletimize karşı, çocuklarımıza ve gençlerimize karşı bizler hakkıyla görevimizi yerine getirebilseydik, acaba bunlar başımıza gelir miydi diye hep birlikte bir özeleştiri yapmak zorundayız. Eğer biz gençlerimize Allah sevgisini yerleştirebilseydik, eğer biz gençlerimize Muhammed Mustafa'nın merhametini anlatabilseydik, biz camilerimize kapanmasaydık, biz mihrabı sırtımıza alıp sokak sokak, ev ev, köy köy, kasaba kasaba camideki barışı sokağa taşısaydık, mihraptaki merhameti evlere taşısaydık, acaba bu yaşadıklarımız olur muydu, bu acıları yaşar mıydık? Bu özeleştiriyi başta şahsım olmak üzere bütün Diyanet camiasının, Diyanet'te görev yapan her düzeydeki arkadaşımızın bu özeleştiriyi yapmak durumunda olduğunu açıkça ifade etmek istiyorum. Eğer biz gerçekten Cenabı Hakk'ın dinini doğru anlatabilseydik, Hakk'ı gizlemeseydik, Hakk'a batılı karıştırmasaydık, Cenabı Hakk'ın ifade buyurduğu gibi, Eğer biz Hakk'a batıl elbisesini giydirmeseydik, eğer biz cahiliye asabiyesiyle İslam'ın o muhteşem vahdetini birbirinden tefrik ederek milletimize doğru anlatabilseydik, acaba bu acıları yaşar mıydık, bu kötülükler milletimizin başına gelir miydi? Bu konuda bizim özeleştiri yapmamız lazım. "

        "BİZİM GÖREVİMİZ, YAŞADIĞIMIZ YERDE KAN DÖKÜLÜYORSA O KANI DURDURMAKTIR"

        Görmez, konuşmasının son bölümünde şunları söyledi:

        "Bizim için asıl büyük tehlike; bu tür yıkıcı, bölücü, mülevves ideolojilerin Allah korusun camilerimize girmesi, mihraplarımıza bulaşması, minberlerimize taşınmasıdır. Öncelikle iki gün boyunca bir taraftan birbirimizle dertleşirken, bir taraftan birbirimizle halleşirken üzerinde durmamız gereken en önemli konu; minberlerimizin haysiyetini, mihrabımızın-mihraplarımızın şerefini, ilmin haysiyetini koruma konusunda bize düşen görevler nelerdir, biz neler yapabiliriz? Hakk ile batılı karıştırmadan, Hakk'ı Hakk bilip milletimize doğru anlatmak için üzerimize düşen görevlerin neler olduğunu hep birlikte müzakere edeceğiz. Elbette bize düşen en önemli görevlerden bir tanesi; Peygamberin mihrabının, minberinin Allah'ın tel'in ettiği düşüncelerden, ideolojilerden uzak durmasını sağlamak olacaktır. Biz öncelikle camilerimizi, minberlerimizi, mihraplarımızı iki kötülükten korumalıyız hep birlikte. Birincisi; her türlü yıkıcı, bölücü, her türlü müminler arasındaki o cahiliye asabiyesi olarak Resulü Ekrem Aleyhisselam'ın adlandırdığı kötülüklerden korumak. İkincisi de; etrafımızı kuşatan, İslam dünyasını kuşatan ve birtakım İslam'ı kullanan birtakım tekfirci, tedhişçi ideolojilerden camilerimizi, minberlerimizi, mihraplarımızı korumak gibi bir görevimiz var. Yüce Rabbimiz bizi vasat bir ümmet olarak, her türlü ifrattan ve tefritten uzak olarak, her türlü yanlış düşünceden uzak olarak orta yolu, itidali kendi cemaatimize anlatmak gibi bir vazifemiz olduğunu unutmamalıyız. Bizi bekleyen diğer bir tehlike; özellikle şunu ifade etmek istiyorum, bizi bekleyen diğer bir tehlike: Görev tanımlarımızı gözden geçirmeyip görevlerimizi sadece namaz kıldırmaktan ibaret kabul etmektir. Arkadaşlarımız buraya bu din görevlileri tabirini yazmışlar, hiç hoşlanmadığım bir tabirdir. Biz atanmış din görevlisi değil adanmış din gönüllüsü olmak zorundayız. Atanmış din görevlisi değil adanmış din gönüllüsü olmadan vazifelerimizi hakkıyla yerine getirmiş olamayız. Bizim görevimiz, sadece camiye kendimizi hapsedip sadece namaz kıldırmak değildir. Bizim görevimiz, aynı zamanda milletimizin birliğini, beraberliğini, kardeşliğini, huzurunu birlikte inşa etmektir. Bizim görevimiz, nerede sokakta kalmış bir çocuk varsa ona sahip çıkmaktır. Bizim görevimiz, zihinlerde ve kalplerde açılmak istenen hendekleri kapatmaktır. Bizim görevimiz, nerede bir gözyaşı dökülüyorsa orada olmaktır. Bizim görevimiz, eğer yaşadığımız bir yerde kan dökülüyorsa o kanı durdurmaktır. Bizim görevimiz, toplumun, yani din hizmeti dediğimiz zaman sadece ibadete indirgemek, sadece namaz kılmaya, namaz kıldırmaya indirgemek, bu dine yapılabilecek en büyük haksızlıklardan bir tanesidir. Onun için öncelikle birlik, vahdet için çalışmak her birimizin görevidir."

        DHA

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ