Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ramazan M. Fatih Çıtlak ile Ramazan Sohbetleri

        M. FATİH ÇITLAK - GAZETE HABERTÜRK

        Çoğumuz iş kurmayı başaran, mal toplamakta mahir olan, parasına para, mülküne mülk ekleyen insanları çok akıllı ve becerikli görürüz. Ve hatta birbirimize ve çocuklarımıza da bu insanları örnek olarak gösteririz. “Bak görüyor musun sen de böyle yatırım yap, sen de şunu kazan, şöyle et, böyle eyle!” diye...

        Eh bir yönüyle bu söylenilenler doğru tabii. Böyle bir varlığa sahip olmak insanın aklî melekesinin veya zekâsının dışarıdaki yansımasıdır. Eğer bu işi beklenmedik bir beceriyle yapıyorsa o kimseye “uyanık adam” deriz.

        GERÇEKTEN DE ABARTTIĞIMIZ KADAR VAR MIDIR?

        İslam medeniyetimize baktığımızda bizdeki kıymetli kimse mal-mülk toplayan adama denmez. Yediğinden yediren, kazandığından infak ve sadaka eyleyen, topluma faydalı olmaya çalışan kişiye güzel insan denir. İlle de uyanıklık tabirini kullanmak istiyorsak dünyada gaflet uykusunda olmayıp, Allah (CC) için vermeyi bilen adama uyanık insan denir.

        İnsan kelimesi malum Arapça tabirlerdendir. Bu kelime kendi yapısı içerisinde “ikilik” barındırır, ifâde eder. Demek ki insan tek başına değil yahut sadece madde veya sadece manadan ibaret bir varlık da değildir. Ayrıca insan tek başına yaşaması imkânsız bir canlıdır. İşin kalıbında ve maddesinde kalanlar başkalarından istifade etmek, mal-mülk toplamakla kısmen ve geçici olarak tatmin duyarlar, zevk alırlar. Fakat iç âleminde huzuru yakalayan, mutlu ve mesut olan kişiler paylaşmayı bilen, kazandığından başkalarını da istifade ettiren kimselerdir.

        Dinimizin “güzel, ibadet, helal, rıza” ölçülerine baktığımızda hep bir şeyleri vermeyi başarabilen insanın bu güzelliklerle buluştuğunu görürsünüz. Örneklemeler yapalım.

        Namaz: İnsanın dünya hırsını frenleyerek hayatın yoğunluğu arasında kendini harcamakla meşgulken günde beş vakit hırslarından, kendi nefsî arzularından infâk ederek Allah (CC) yoluna vaktini ve zamanını ayırmasıdır.

        Oruç: Senede bir ay ruhunu fark etmek için Allah (CC) yoluna bedenin vakfedilebilmesidir.

        Sadaka-zekât: “Benim malım, benim param” demekten vazgeçip mal ve mülk sahibi olmaya çalışırken helalinden kazandıklarını başkasıyla paylaşabilmek yâhut Allah (CC) için malından da vermeyi öğrenmek demektir.

        Allah yoluna bir şey verirsin de züğürt mü kalırsın? Hâşâ... Fazlasıyla alırsın, harcadığından çok daha fazlasını bulursun, en başta keşfedip bulacağın şey ise kendinden haberdar olmak, nefsinin insanlığının farkında olmak hediyesidir.

        EFENDİMİZ’E (SAS) SALÂT Ü SELÂM ETMEK

        Übey İbni Ka’b(ra) bir gün Peygamber Efendimiz’in (SAS) huzuruna geldi ve aralarında şöyle bir konuşma geçti:

        “Ya Resûlallah! Ben sana çokça salât ü selâm getiriyorum. Acaba bunu ne kadar yapmam gerekir?” Efendimiz (SAS) bu soruya cevaben

        “Dilediğin kadar” buyurdu. Konuşma şöyle devam etti:

        “Duâlarımın dörtte birini salavât-ı şerifeye ayırsam uygun olur mu?”

        “Dilediğin kadarını ayır. Ama daha fazla zaman ayırırsan senin için iyi olur.”

        “Öyleyse duâmın yarısını salavât-ı şeriye ayırayım.”

        “Dilediğin kadar yap. Ama daha fazla zaman ayırman senin için hayırlı olur.”

        “O halde üçte ikisi yeter mi?” “İstediğin kadar. Ama artırırsan senin için hayırlı olur.”

        “Öyleyse duâya ayırdığım zamanın hepsinde salavât-ı şerife getirsem nasıl olur?”

        “O takdirde Allah (CC) bütün sıkıntılarını giderir ve günahlarını bağışlar!”

        HAZRET-İ MUSA’DAN (AS ) ZENGİN OLMAK İÇİN DUA İSTEYEN ADAM

        Hazret-i Musa’ya (AS) bir gün bir adam gelerek şöyle demiş. “Ya Musa, kendi tarlamı sürerken çok yoruluyorum, bir öküzüm var fakat yetmiyor, ikincisini alacağım param da yok, sabahtan akşama kadar çok eziyet çekiyorum. Ne olur Allah’a (CC) dua ettiğinde yahut Cenâb-ı Hakk’la konuştuğunda beni de bir söylesen, hiç olmazsa bir öküzüm daha olsa da şu işleri yapabilsem” diye ricade bulunmuş.

        Hazret-i Musa (AS) da elçiye zeval gelmez diyerek “Peki” demiş ve adamın yanından ayrılmış. Bir müddet sonra Hazret-i Musa (AS) tekrar aynı adamla karşılaşmış. Adam heyecanla Hazret-i Musa’ya (AS) sormuş: “Ne oldu ya Musa? İşim halloldu mu, bir netice çıktı mı?”

        Hazret-i Musa (AS) adama “Bir cevap geldi ama ben de çok şaşırdım, bir mânâ veremedim” demiş. Adam merakla “Ne oldu?” diye sorunca Hazret- i Musa (AS) “Cenâb-ı Hakk bana ‘Söyle o kuluma ona bir öküz daha vereceğim ancak bir şartla, komşusuna da bir öküz vereceğim’ diye buyurdu. Ben de bu işe şaşırdım kaldım. İşte haber böyle” demiş.

        Bunun üzerine o mağdur gibi olan herif yaralı bir eşek gibi böğürmeye başlamış. “Sakın ha sakın! Tamam ben vazgeçtim bana öküz vermesin, hatta Allah (CC) isterse benim bu öküzümü de benden alsın. Ama asla o komşuma bir öküz daha vermesin” diyerek hasedinden feryat etmiş. Cenâb-ı Musa (AS) da o hasetçi kişinin hasedinden dolayı böyle bir imtihana ve cevaba müstahak olduğunu ibretle görüp fark etmiş.

        KEFARET ORUCU NEDİR VE NASIL TUTULUR?

        Ramazan ayında niyet etmiş ve başlamış olduğu bir orucu hiçbir özür ve meşru sebep yokken bile bile bozan bir kimsenin bu bozduğu oruç yerine tuttuğu oruca kefaret orucu denir. Bu orucun süresi de aralıksız altmış gündür.

        Kefaret orucunun hiç ara verilmeden altmış gün tutulması gerekmektedir. Örneğin bir kişi kefaret orucu tutarken altmış gün dolmadan araya yolculuk, hastalık, ramazan ayı veya bayram gibi haller girerse önceden tuttuğu oruç kefaret orucundan sayılmaz. Bu tutulan oruçlar nafile oruç yerine geçer.

        Ramazan ayında farz olan oruç tutulduğu için bu ay içerisinde kefaret orucu tutulamaz. Diğer ayların hepsinde kefaret orucu tutulabilir.

        Kadınların âdet yani hayız günleri kefaret orucundaki aralıksız altmış güne engel değildir. Âdet günleri tamamlandıktan sonra gün geçirmeden kaldıkları yerden kefaret orucunu tutmaya devam ederler.

        İki hicrî ay boyunca kefaret orucunu tutan kimse elli dokuz gün oruç tutmuş olur. Bu elli dokuz günün sonunda, Ramazan ayında iken kasıtlı olarak bozmuş olduğu orucun yerine de bir gün kaza orucu tutar ve toplamda altmış gün ile kefaret orucu tamamlanmış olur” bilgisi eksik ve hatalıdır. Doğrusu şu şekildedir: “Kişi altmış günün ardından, Ramazan ayında iken kasıtlı olarak bozmuş olduğu orucun yerine de bir gün kaza orucu tutar ve toplamda altmış bir gün ile kefaret orucu tamamlanmış olur.

        HAZRET-İ MEVLÂNÂ, ALLAH (CC) YOLUNDA İNFÂK ETMEYİ NASIL ANLATIYOR?

        Hazret-i Mevlânâ Celâleddîn-i Rumî (KS) buyuruyor ki:

        “Para pul harcayıp insanlara ikramda bulunan, yemek içmek ısmarlayan kişiye cömert denebilir ama esas cömertlik ve cimrilik Allah Teâlâ yolunda sarf ettiğin emekle ölçülür. Allah’ın (CC) ibadetlerini yapmayan bir kişi kullara yemek içmek ısmarlasa da aslında cimrinin ta kendisidir. Abdest alan, oruç tutan, namaz kılan kimse “kendi bedeninden ve canından” infâk eder. İşte bundan dolayı da Allah’ın emirlerine itaat eden kimse en cömert insandır.

        Kıymetli dostlar! Hemen hemen hepimiz ramazan aylarında paylaşmanın ne kadar ehemmiyetli olduğunu duymuşuzdur. Evet, ramazan bize güzel insan olmayı öğretir. Bu öğreti ve eğitime baktığınızda da habire toplayan, yiyen, içen, dünya hırsıyla, tamahla bir şeyler alan olmak esas gaye değildir. Vermeye teşvik ederek insan olmaya bizi hazırlayan bir mevsimdir ramazan.

        Ramazan bize Allah (CC) yolunda vermeyi öğretir. Fitresiyle, zekâtıyla malımızdan, açtığımız sofralarla yedirip içirdiğimiz insanlarla soframızdan ve yediklerimizden, oruç tutarak, namaz kılarak da canımızdan hatta ruhumuzdan vermeyi bize öğreten mevsimdir ramazan.

        Elbette insan böyle güzel bir zirve yaşadıktan sonra düşük seviyelere razı olmamalı. Hep bu yüksek verme duygusunu ve hakiki cömertliği ömrünün kalan vaktinde daima diri tutmalı.

        Son bir şey... Bendeniz ramazanda bu güzelliği anlatırken “paylaşmak” tâbirini bile kullanmaktan çekiniyorum. Kimin malını, kimin sermayesini hangi hak iddiasıyla kime veriyorsun? Paylaşmak mı? Hepsi bu yola feda olsun, zaten bütün mülk sadece O’na (CC) ait değil mi?

        GÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜĞÜ

        “Onlar, seve seve yoksula yetime ve esire yemek yedirirler.”

        İnsan Suresi-8

        “Gerçekten Allah (CC) ve melekleri Peygamber’e (SAS) salât ederler. Ey iman edenler! Siz de O’na (SAS) tam bir teslimiyetle salât ve selâm edin.”

        Ahzâb-56

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ