Yağmur sonrası umut mu, fizik mi? Gökkuşağının gerçek hikayesi
Hepimiz gökkuşağını bir yay gibi görürüz ama o aslında tam bir çemberdir! Peki, neden sadece yarısını görebiliyoruz? Cevap, ışığın kırılma yasalarında ve gözlem açımızda gizli. İşte detaylar...
ABONE OLHer gün gördüğümüz ışık, düşündüğünüzden çok daha fazlasını taşıyor. Gökkuşağını oluşturan kırılma, yansıma ve frekans farklarıyla dolu bu yolculuk; doğanın zarif matematiğini gözler önüne seriyor.
Güneş’ten gelen ışık, gökyüzünü aydınlatan tek bir renk değil; aslında gökkuşağını oluşturan tüm renklerin bir karışımıdır. Bu farklı dalga boyları, yani renkler, gözünüze aynı anda ulaştığında "beyaz ışık" olarak algılanır. Ancak gözümüz bu karışımı tek tek ayırabilirse her birini kendi rengiyle görür. Havanın içi sürekli bu görünmeyen dalgaların, yani elektromanyetik frekansların karmaşasıyla doludur. Dünya’yı gördüğümüz şekliyle algılamamız ise yalnızca bu geniş spektrumun çok dar bir aralığında yer alan görünür ışığa dayanır.
Güneş’ten yayılan ışık, doğrudan yeryüzüne ulaşmaz. Atmosfer, yol üzerindeki uzun kızılötesi dalgaları ve yüksek frekanslı morötesi ışınların çoğunu süzer. Fakat görünür ışık bu süzgeçten etkilenmeden geçebilir. İlginçtir ki, insan gözü de tam olarak bu görünür aralıkta çalışacak şekilde evrimleşmiştir. Yani gördüğümüz renkler, hem atmosferin geçmesine izin verdiği hem de gözümüzün algılayabildiği dalga boylarıdır.