Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Işıl Cinmen, Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler Bölümü'nden Bülent S­omay'la psikanaliz teorisini konuştu

        IŞIL CİNMEN

        icinmen@haberturk.com

        HABERTURK.COM

        Fotoğraflar: Özge Mine Sarıçam

        Kişisel tarihimin en büyük hocasıdır Bülent Somay.

        Üniversitedeyken tek bir dersini bile kaçırmazdım.

        Ağzından çıkan her kelimeyi not alır, söylediklerini tekrar tekrar okur, çevremdeki herkesi bezdirinceye kadar anlatır dururdum.

        Onun için "Her şeyi bilen adam" derdim.

        Babam hafif kıskançlıkla, "Kimse her şeyi bilemez!" diye devirirdi gözlerini.

        Öğrettikleriyle beynimde pencereler açardı.

        Onun gözünden gördüğüm dünya öyle özgür, öyle geniş, öyle renkliydi...

        Onun yaptığı, "farklı" görmeyi öğretmekti.

        Derine bakmayı...

        Katmanlar arasında dolaşmayı...

        Nedenini anlamayı...

        Konu kimi zaman aşık olduğunuz kişi olurdu...

        Kimi zaman ülke...

        Kimi zaman bir kitap ya da film...

        Kimi zaman din...

        Konu, dünyanın en sıkıcı ve sıradan olayı da olabilirdi hiç farketmez!

        Böyle bir hocadır Bülent Somay; bir öğrencinin başına gelebilecek en iyi şeylerden biridir.

        Ve elbette klasik olarak çok yoğundur, hiç zamanı yoktur.

        Ben onu yakaladım!

        Tabiri caizse yakasına yapıştım.

        "Hocam, bize psikanaliz öğretin!" diye tutturdum.

        "Suret'i anlamak için psikanaliz bilmemiz gerekiyor, yoksa okuyamayız!" dedim.

        Suret, 6 ayda bir yayımlanan bir psiko kültürel analiz dergisi; kültürel olguları psikanaliz ışığında yeniden yorumlamayı amaçlıyor.

        Hocam da, bu derginin yazarlarından ve kurucularından biri.

        Suret'i anlayabilelim diye bize psikanalizi anlattı.

        Baştan haberiniz olsun, biraz uzun konuştuk!

        Yarın devam edecek...

        İşte karşınızda Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler

        Bölümü'nden Bülent S­omay!

        İyi dersler!

        Hocam, psikanalizi bana sanki ben hiçbir dersinize girmemişim gibi anlatır mısınız? Nedir psikanaliz?

        Psikanaliz, ruhla ilgilenir. 20'inci yüzyılın başından beri uygulanan ve Sigmund Freud'la başlayan bir tedavi yöntemidir. Çeşitli ruhsal ya da davranış bozukluklarını, bağımlılıkları ilaç ya da hastane tekniklerini kullanmadan tedavi eder. Analist ve analizden geçen kişinin karşılıklı konuşarak, sorular üzerinden sorunları çözmesine yarayan bir şifa yöntemidir. Zihinsel süreçlelerin, bilinçdışıyla bağlantılarını ortaya çıkarmaya çalışır.

        Sadece bir tedavi yöntemi mi?

        Hayır, tedavi olmanın ötesinde çok daha geniş ölçekli bir teori. Psikanaliz derken, tedavi olarak kullanılan psikanaliz yönteminin içinden çıkan teorik bir anlayıştan bahsediyoruz. Tarihsel akış içinde önce tedavi yöntemi bulunuyor; sonra teori geliştiriliyor. O teori, içinden çıktığı tedaviden daha büyük bir kavrama dönüşüyor.

        "BİZ KENDİMİZİN EFENDİSİ DEĞİLİZ"

        Ne diyor bu teori?

        Psikanalizin basit ve temel bir kabulü var: Biz düşüncelerimizin, davranışlarımızın ve duygularımızın yani kendimizin efendisi değiliz. Düşüncelerimizi, davranışlarımızı ve duygularımızı bilinçle yönetmiyoruz, neyin yönlendirdiğini bilmiyoruz.

        Bizi kim yönetiyor?

        Çoğunlukla bilinçdışı.

        Psikanalizi diğer tüm kuramlardan ayıran nokta, bilinçdışının kabulü değil mi?

        Evet, bilinçdışı psikanalizin kurucu keşfidir. Psikanaliz, kendisinden önce gelen birçok bilimsel ya da felsefi akımdan bu açıdan ayrılır. Diğerlerine göre durum şudur: "Bir insan bir şey yapıyorsa, bilerek ve isteyerek yapıyor." Oysa psikanaliz şöyle der: "Hayır! Biz birçok şeyi bilmeden ve istemeden yapıyoruz."

        Yani otomatik olarak davrandığımızı mı söylüyor?

        Otomatik olarak yapıyoruz, sonra da onu isteyerek yaptığımızı zannediyoruz. Psikanaliz bize, "Bunu yapmanın başka nedenleri var ve sen bu nedenleri bilmiyorsun" diyor. Bu sadece bir tedavi yöntemi olamaz. Bu hayattaki bütün davranışlarımıza ait bir kabuldür.

        Bilinçle hareket etmediğimize göre vasiye mi ihtiyacımız var?

        Hayır, çünkü hepimiz böyleyiz. Hiçbirimiz aslında yaptığımızı sandığımız şeyi yapmıyoruz. İnsan bir karar verir ve kendi karar verdiğini zannediyordur; ama bambaşka nedenlerle ve saiklerle karar veriyor olabilir. Psikanalizin temel kabulü budur.

        Bu teoriyle hayatın hangi alanlarına bakabiliriz?

        Bir politikacının söylemleri de, oy veren insanın davranışı da psikanalizle açıklanabilir. İlişkilere de, cinselliğe de, şiddete de, politik davranışlara da, Gezi'ye de, seçimlere de, sosyolojiye de psikanaliz ile bakmak mümkün. Edebiyatı ya da bir filmi de psikanalizle okuyabilirsin.

        Psikanalizin kabulleri var ama bu kabuller laboratuvarda kanıtlanamıyor. Nasıl oluşuyorlar o zaman?

        Çeşitli analistler takip ettikleri tedavi süreçlerini, analizanların kimliklerini gizli tutarak, 'vaka öyküleri' olarak yazıyorlar. Biriken binlerce öykü bir veri tabanı oluşturuyor. Psikanalizde gündelik hayatımızdan çıkardığımız bilgiler de var. Bunların hepsi bir araya geldiğinde bir teori oluşuyor.

        "RÜYALAR GELECEĞE DAİR DEĞİL, GEÇMİŞE DAİR KONUŞUR"

        Psikanalizin en önemli veri kaynağı ne? Yani bilinçdışına ulaşırken kullandığı ana yol ne?

        Rüyalar, dil sürçmeleri, serbest çağrışımlar... Rüyalarımızda gördüklerimizi çoğunlukla uyanıkken anlamlandıramayız. Bu yüzden ortaya rüya tabirleri gibi kocaman mistik bir hikaye çıkıyor.

        Rüyalar gelecekle mi ilgilidir yoksa geçmişle mi?

        Rüyalar, geleceğe dair ipucu vermez ama geçmişe dair birçok şey söyler. Yaşadığımız fakat hatırlamadığımız ya da yaşadığımız biçimde hatırlamadığımız birçok olayı rüyalarımızda görürüz. Körler de, histerikler de herkes rüya görür; bunun hastalıkla ya da tedaviyle bir alakası yok. Rüya, bilinçdışına açılan bir kapıdır.

        Diğer dillerde rüya "görmek" fiiliyle birlikte kullanılmıyor; Türkçe'deki kullanım doğru mu?

        "Rüya görmek" doğru bir tabir değil. Diğer dillerde "rüya görmek" denmez; bu eylemin kendine ait bir fiili vardır. Zira rüya görsel bir durum değildir; rüyanın tecrübesi yaşanır. Fakat Türkçe'ye bu şekilde yerleşmiş.

        Dil sürçmelerine gelelim.

        Freud, "Hiçbir dil sürçmesi masum değildir" der. Mesela saklamak istediğiniz bir şey vardır, diliniz sürçer; ağzınızdan fırt diye başka bir şey çıkıverir.

        "HİÇBİR UNUTUŞ MASUM DEĞİLDİR"

        Ya unutmalar... Herhangi bir unutuş masum olabilir mi?

        Olamaz. Dil sürçmeleri gibi, hiçbir unutma da nedensiz, masum değildir. Unutmamız için geçerli bir sebep olmayan birçok şeyi unutuyoruz. Örneğin her yıl derste anlattığım bir karakterin adını unuturum. Bunadığıma dair şakalar yapılır ama her şeyi hatırlarım, bir onu unuturum! Demek ki benim o isimle ilgili bir problemim var!

        O kişiyle ilgili bir problem mi yani?

        Unuttuğum kişiyle ilgili bir problemim olamaz çünkü yıllar yıllar önce ölmüş biri. Onun adının bende çağrıştırdıklarıyla ilgili problemim olabilir ya da onun adını ilk duyduğumda yaşadığım bir olay, bilinçdışımda onun adına bağlanmıştır. O sırada, kötü bir olay yaşadıysam, o anı bastırırken isim de o anla birlikte gidiyordur.

        Hatırladığım kadarıyla siz Andy Warhol'un adını da sürekli unuturdunuz!

        Evet, Andy Warhol benim için böyle isimlerden biridir, sürekli unuturum! Bu tip bilgiler, ipuçlarını aldığımız yerler ama işler bu kadar basit değil. Gündelik davranışlarımızın çoğu böyle...

        Nasıl?

        Örneğin şiddet, hiçbir zaman göründüğü kadar ya da göründüğü gibi değildir. Bir adam karısı dövüyorsa bunun su yüzünde olmayan başka nedenleri de var. Yanlış anlaşılma olmasın, bunlar asla affettirici nedenler değildir ve zaten kadından bağımsız nedenlerdir.

        "İLİŞKİLER EN İRRASYONEL DAVRANDIĞIMIZ YERLERDİR"

        Aşk ilişkisini psikanalizle çözümlemek mümkün mü?

        Elbette mümkün! Kapalı ikili ilişkilerde psikanalitik okumanın mümkünlüğü çok daha geçerli. İki insan, diğerlerini dışarıda bıraktıkları bir ilişki yaşadıklarında bu ilişki içinde insanların gündelik hayatlarında ortaya çıkaramadıkları birçok şey ortaya çıkar. İkili ilişkiler en irrasyonel davrandığımız yerlerdir.

        Mesela bazı insanlar hep başlarına bela olacak ya da onları üzecek kişilere aşık olurlar...

        Ve Einstein ne der Işıl?

        "Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir." O zaman bunu neden yapıyoruz?

        Bize zarar verecek şeyleri baştan da görebiliriz ama görmememizin bir sebebi olmalı. O da şu: Yaptığımız şeyi yapan aklımız değil! Aklımız, zihnimizin küçük bir parçası; asıl devrede olan ise bilinçdışı.

        Yani hayatımızı ve özellikle aşk hayatımızı kontrol edemediğimiz bilinçdışımız yönetiyor. Durum bu mu?

        Arada bir aklımız da devreye giriyor ama çoğu kez bilinçdışına yenik düşüyor. Duygu, düşünce ve davranışlarımız bilinçli ve bilinçsiz süreçler tarafından ortaklaşa idare edilir. Fakat bunların ne kadarı, ne zaman devreye giriyor bilemediğimiz için herhangi bir davranışımızın ne nedenle ve nasıl ortaya çıktığını ancak analiz sonunda anlayabiliriz.

        "YAPTIĞINIZ HER ŞEYİ BİLEREK VE İSTEYEREK YAPTIĞINIZI ZANNETMEYİN"

        Psikanaliz bir tedavi ya da analiz yöntemi olarak hayli pahalı, zaman isteyen ve sancılı bir süreç ama...

        Evet, zaten ciddi ruhsal şikayetleri olmayanların dünyanın parasını ve zamanını verip analiz masasına yatmaları beklenmez. Sorunlarınız çok ciddiyse yardım alın! Ama durum vahim değilse analizi kendi kendimize yapmamız gerekir.

        Basit bir yöntemi var mı?

        Yaptığınız her şeye şüpheyle bakın. Yaptığınız her şeyi bilerek ve isteyerek yaptığınızı zannetmeyin.

        Psikanalizin ana sorusu ne? Hangi soruyla derine ineceğiz?

        "Neden?"

        "Neden" diye soracağız ve verdiğimiz cevaba tekrar "neden" diye soracağız. Ve bir matruşkayı açar gibi en derindeki cevaba doğru ilerleyeceğiz, değil mi?

        Aynen öyle. Bunu sadece kendimizle ya da ikili ilişkilerimizle ilgili değil; ailemizle, arkadaşlarımızla, genişleyen çevremizle, ülkemizle, politik bağlantılarımızla birlikte ele almalıyız.

        "PSİKANALİZ, PSİKANALİSTLERE BIRAKILMAYACAK KADAR BÜYÜK BİR MEVZUDUR"

        Psikanalistler bu söylediklerinize kızar mı? Yani "kendiniz de yapın" dediniz...

        Tedaviden değil, bir perspektiften bahsediyorum. Psikanaliz, psikiyatri, davranışçı psikoloji gibi bir tedavi yöntemi olsaydı, "meslek erbabı uğraşsın" derdik. Ancak teorik anlamdaki psikanaliz, psikanalistlere bırakılmayacak kadar büyük bir mevzudur. Hatta özellikle onlara bırakılmamalı çünkü onlar sadece kişilerle uğraşıyorlar. Onlar, şifa verme işine yoğunlaşmalılar. Halbuki daha büyük, sosyolojik ve politik sorunlarla, ki bu sorunlarda da bilinçdışı süreç işliyor, uğraşacak kişiler psikanalistler değildir.

        Yani toplumdan bu kadar kopuk duran psikanaliz teorisi aslında hepimizin işi olmalı!

        Sosyal bilimlerle ya da felsefeyle uğraşan herkesin psikanalizle dirsek teması olmalıdır. En azından psikanalizin dinamiklerinin nasıl işlediği bilmek gerekir. Aksi takdirde olaylar karşısında yaptıkları açıklamalar bir yerinden eksik kalır. İnsanlık tarihinin ve bir ülkenin psikanalitik okumasını yapabiliriz.

        O zaman yarın Türkiye'yi psikanaliz masasına yatırıyoruz!

        BOŞ DERS DEVAM EDİYOR: TÜRKİYE'NİN PSİKANALİZİ<

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ