İlk Zeytinyağı Müzesi'ni anlattılar
Zeytinciliğe gönül veren 5 arkadaş; Müfit Erkarakaş, Mahmut Boynudelik, Erhan Şengel, Haluk Yurtkuran ve Mustafa Çakılcıoğlu'nun kurduğu Türkiye'nin ilk Zeytinyağı Müzesi ziyaretçi akınına uğruyor
Murat ERVİN - HABERTÜRK PAZAR
Kazdağları’nın ortasındaki Adatepe Köyü’ne yerleştikten sonra zeytin ve zeytinyağına merak saran 5 arkadaş, tarihi sabun fabrikasını satın alarak müzeye dönüştürdü. Müzede yaklaşık 200 yıl öncesinden bugüne kadar zeytinyağı sıkımında kullanılan aletlerden Roma dönemi kandillerine kadar 300’e yakın tarihi parça sergileniyor. Parçaları toplamak için zeytinyağı üretimi yapılan tüm illeri gezen Müfit Erkarakaş, Mahmut Boynudelik, Erhan Şengel, Haluk Yurtkuran, Mustafa Çakılcıoğlu 30 bin kilometre yol yaptıklarını anlatıyor.
Müzenin ortaya çıkış hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?
Mahmut Boynudelik: 1995’de Adatepe Köyü’nde Erhan, Haluk ve ben birer ev aldık. Burada yaşamaya başladıktan sonra köylülerin küçükbaş hayvancılık ve zeytincilikle uğraştıklarını gördük. Biz de köylülerle kaynaşmak adına önce ufak bir zeytinlik aldık. Fakat zeytin meselesi bizi kendine çekti. Yurtdışında zeytincilik nasıl yapılıyor inceledik. 1998’de Burhaniye’de elektriği bile olmayan eski bir zeytinyağı fabrikasını satın aldık ve ilk zeytinyağı üretimimizi gerçekleştirdik. Şu an müze olan binayı da ürettiğimiz zeytinyağlarını depolamak için kullanmaya başladık. Bu süreçte İstanbul ve Ankara’dan gelen arkadaşlarımız zeytinyağı hakkında sorular sormaya başlayınca insanların zeytin ve zeytinyağı hakkında çok az şey bildiğini öğrendik. Bildiklerinin çoğu da zaten yanlış. Mesela siyah zeytinle yeşil zeytinin aynı ağaçta yetiştiği bilinmiyor. Bize “Zeytinyağını yeşil zeytin ağacından mı yoksa siyah zeytin ağacından mı yapıyorsunuz” diye soruyorlardı. Bu duruma üzüldük ve zeytinyağının hem tarihini hem de yapılışını anlatacağımız, uygulamalı göstereceğimiz bir müze kurmaya karar verdik. 2003’te müzeyi hayata geçirdik.
Bir ilki başardınız... Müze, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na kayıtlı Türkiye’deki tek zeytinyağı müzesi...
Erhan Şengel: Bizim burada zeytinyağı üretiminin tarihsel gelişimini gelecek kuşaklara aktarma görevimiz de var. Çünkü kendimizi sorumlu hissediyoruz. Kültür Bakanlığı’na kayıtlı olmakla bunlar artık devlet envanterine geçmiş kamusal bir varlık haline geldi.
Müzede kaç parça sergileniyor?
E.Ş.: 190’u kayıtlı olmak üzere 300 civarında obje var. 200 yıllık sıkım makinelerinden, çuval başına verilen jetondan tutun 2 bin yıllık kandillere, yağ taşıma güğümlerine ve küplere kadar toplam 300 civarında parçadan oluşuyor. Bakanlık tarafından denetlenen Türkiye’deki tek özel müzeyiz. İkinci bir zeytinyağı müzesi yok. Aslında Çanakkale Arkeoloji Müzesi’nin bir alt müzesiyiz.
Bu müzenin maliyeti nedir?
Haluk Yurtkuran: Burası hepimizin yıllarına mal oldu. Tek amacımız, kendi kendini döndürebilmesi. Müzeyle birlikte kurduğumuz satış birimi, uluslararası pazarda yer bulmamızı sağladı. İnsanlar zeytinyağı hakkında çok az şey bilirken biz onları zeytinyağı tüketicisi ve bilinçli bir kullanıcı yapmaya çalışıyoruz. Eğer bunu başarırsak görevimizi yerine getirmişiz demektir.
‘YILDA 40 BİN ZİYARETÇİ’
Müzeye ilgi nasıl?
Mustafa Çakılcıoğlu: Yerli ve yabancı yılda en az 40 bin kişi geziyor. İstanbul’dan yola çıkıp Balıkesir ve İzmir’e gidenlerin çoğu müzemize uğrayıp zeytinyağı, sabun, kolonya gibi ürünlerimizi alıyor.
Turistlere yönelik özel zeytin sıkım turları da düzenliyor musunuz?
H.Y.: Hasat zamanı turlar düzenliyoruz. Turistler hasatta gelip zeytinleri topluyor, sıkımına katılıyor ve akşam sıktıkları bu yağlarla hazırlanan yemekleri yiyorlar. Giderken de yanlarına sıkımını yaptıkları yağları alıyorlar. Birkaç günlük bu turlar oldukça ilgi çekiyor.
Ürünlerinizin üzerinde ve müzede hoş bir kadın resmi var. Kimdir, öğrenebilir miyiz?
M.B.: Adatepe’de yaşanmış ve burasıyla bütünleşen çok dramatik bir öykünün kahramanıdır Refika Hanım. Adatepe Köyü’nde 20. yüzyıl başında ‘Refika’ takma adıyla bir Rum güzeli yaşarmış. Köyün Rum ve Türk cemaati arasında çok sevilen Refika, hem güzel hem de çok neşeli bir kızmış. Düğünlerde şarkılar söyler çok da güzel dans edermiş. Özellikle zeytin zamanı Refika’nın çalıştığı tarlalarda köylüler hem zeytin toplar hem de Refika’nın şarkılarını dinlermiş. Birinci Dünya Savaşı’na kadar iki cemaat Adatepe Köyü’nde barış içinde yaşarmış. Savaş sonunda Refika da diğer Rumlarla Yunanistan’a yerleşmek zorunda kalınca onun adına türküler yakılmış. Özellikle düğünlerde onun türküsü okunup adına danslar edilmiş. Bu gelenek Adatepe köyünde hâlâ devam diyor.
Gerçekten böyle biri yaşamış mı peki?
M.B.: Biz Refika efsanesini köyün en yaşlısı Abdi Amca’dan dinledik. Daha sonra Sakız Adası’na yerleşmiş, Yunanistan’ın ilk güzellik kraliçesi seçilmiş. Refika’nın izini bulabilmek için Sakız Adası’na gittik ama kendisine ait herhangi bir ipucu bulamadık. Ne var ki, tesadüfen bir antikacıda bulduğumuz bir resimdeki kızın güzelliği ve yüzündeki ifade bizi derinden etkiledi. “Bu kesinlikle Refika olmalı” diyerek Adatepe Zeytinyağları’nı da Refika’nın resmiyle ölümsüzleştirmeye karar verdik.
KAZDAĞLARI'NIN ÇATISI
İstanbul’dan gelip Kazdağları’nın arasında Refika’nın yaşadığı Adatepe Köyü’ne yerleşen arkadaşlar, köyün tekrar canlanmasını sağladı. İkinci derece tarihi ve doğal sit alanı olan köyde sadece yıkılan evlerin yerine orijinaline uygun yenisinin yapılmasına izin veriliyor. Köyde pek çok ünlü ev satın alırken, dört tarafı ormanlarla kaplı bölgedeki taş evler de adeta Çeşme’nin Alaçatı mahallesini andırıyor. Köye tepeden bakan Taş Mektep’te ise yaz aylarında ünlü isimlerin katılımıyla çeşitli etkinlikler düzenleniyor.