Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Sağlık MOBİNG... Son dakika: Bursa'da intihar eden doktorla ilgili flaş gelişme!
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görevli asistan doktor Mustafa Yalçın, ardında bir mektup bırakarak hayatına son verdi. Dr. Mustafa Yalçın'ın intiharına ilişkin soruşturma sürerken kendisine mobbing uygulandığı iddiaları da gündeme geldi. Dr. Yalçın'ın hayatını kaybetmesi üzerine yeniden intern ve asistan hekimlerin ağır çalışma şartları üzerinde duruluyor. Uzmanlar, yoğun çalışma şartları olan intern ve asistan doktorların yaşadığı zorlukları Haberturk.com'a değerlendirdi.

        "AYDA 10 NÖBETTEN SÖZ EDİLİYOR"

        Türk Tabipleri Birliği Tıpta Uzmanlık Kurulu Temsilcisi Prof. Dr. Orhan Odabaşı, "Türkiye'de uzmanlık eğitiminde genç meslektaşlarımız çok yoğun bir baskı altında çalışıyorlar. Bunun birkaç etkeni var; bir tanesi özellikle kliniklerde yeterli sayıda uzman olmaması. Uzmanlık öğrencileri normalde eğitim amaçlı kliniklerde bulunurlar. Örneğin, dermatoloji uzmanlık öğrencisi, orada geçirdiği süre içerisinde yeni bir uzmanlık alanının bilgisini edinmek için orada bulunuyor.

        Tıp eğitimi, uygulamalı bir meslek olduğu için hizmetin de araştırmanın da içinde yer aldığı bir bütündür ama kliniklerde çoğunlukla yeterli sayıda uzman olmaması nedeniyle uzmanlık öğrencileri çok ağır bir hizmet yükümlülüğüyle karşı karşıya kalıyorlar. Örneğin, gün aşırı nöbet tutmak durumunda kalıyorlar, birçok uzmanlık alanı için ayda 10 nöbetten söz ediliyor. Hatta ilgililer reddetse de bazı branşlarda kimi zaman gün aşırı nöbet tutulduğunu hepimiz biliyoruz. Kendi meslek yaşantımdan da meslektaşlarımın çok yoğun çalıştığını biliyorum" diye konuştu.

        YETERİNCE ASİSTAN OLMAMASI VE EKONOMİK NEDENLER GÜN AŞIRI NÖBETE İTİYOR

        Prof. Dr. Odabaşı, sözlerine şöyle devam etti: "Asistan sabah saat 07.00'de cerrahi kliniğine geliyor. Saat 07.30'da vizit öncesi servisteki hastaları hazırlıyor. Hastanın geceyi nasıl geçirdiği ve hastanın şu anki tablosu nedir gibi hocanın soracağı sorulara hazırlık yapması gerekiyor. Öte yandan vizit öncesi yapılması gereken rutin işlerini de yapmaları gerekiyor. Ardından vizit başlıyor, tüm bunlar bir kaygı nedeni.

        Yasal anlamda bu mesai 17.00'ya kadar sürer ama hastaneden ayrılmadan önce hastanın son kontrolünün yapılması ve gece nöbetçisine devredilmesi gerekir, tüm bunlar bir yoğunluktur. Ama kişi bir de o gece nöbetçi ise hem servisteki yatan hasta hem acile gelen hastalar ile ilgilenir. Bütün bu hizmet yüküyle çoğunlukla gece belki bir saat uyuyarak ya da hiç uyumaz. Bu işleri toparlayıp serviste çalışan doktora devretmek de zaman alır. Beklenen şudur; o kişinin eve gelip dinlenmesi.

        Avrupa'da günde 8 saat, haftada 40 saati geçemez. Bunlar Avrupa normlarının bize yol gösterdiği yol göstericiler. Bizde asistan, ertesi gün serviste yeterince asistan olmaması nedeniyle ya da ekonomik sebeplerle yeniden çalışmak zorunda kalıyor. O kadar düşük rakamlar alıyorlar ki; öte yandan birçok yer iki seçenek sunuyor. 'Ya nöbet ücreti verelim ya da nöbet sonrası evinde dinlen' deniyor. Bu bir seçenek gibi sunuluyor ama birçok yerde asistan sayısının az olması ve işteki baskılardan dolayı birçok uzmanlık öğrencisi arkadaşlarımız mesaiye devam etmek durumunda kalıyor."

        Mustafa Yalçın

        "HER ŞEY DÖRT DÖRTLÜK OLSA BİLE..."

        Prof. Dr. Odabaşı, "Böyle bir çalışma düzeni içerisinde her şey dört dörtlük olsa bile, pırıl pırıl bir eğitmen kadrosunun olduğunu, çok anlayışlı bir heyetin olduğunu varsayalım yine de buna dayanmak çok mümkün değil. Siz bütün bu temponun içerisinde her şeyin sorumlusu olarak da gösteriliyorsunuz.

        Öte yandan bir hasta, öğretim üyesiyle iletişim kurarken daha temkinli yaklaşıyorken, daha genç, mesleğinin başında olan bir asistan arkadaşımıza kimi zaman sözelden başlayan fiziksele devam eden hakaret ve tehditlere varan davranışlarda bulunabiliyor. Hem toplumsal hem öğrenilmiş davranışlar var, devrediliyor. Akademisyenler arasında bile duyuyorum; 'Ben de böyle çalıştım' 'Gün aşırı nöbette öğrenilir' deniliyor. Ama gün aşırı nöbetle çalışıldığında hem hastalar için bir risk oluşuyor hem de bu kadar önemli bir işi yaparken hata yapma riskiniz artıyor. Uzmanlık öğrencilerinin hatalarının telafileri yok.

        Akademik kadroda kariyer peşinde olan, kişilik özellikleri nedeniyle kendi öğrenilmiş ya da yapmış olduğu davranış biçimlerini kendi alt kadrolarına dayatan kişilerle de ne yazıkki karşılaşabiliyoruz. Maalesef gücü bazen sınırları zorlayarak kullanmada da çekinmiyoruz.

        Ailesine, yakınlarına, tüm hekim camiasına, sağlık çalışanlarına baş sağlığı diliyorum ama ateş düştüğü yeri yakıyor. Biz buna benzer örnekleri ilk kez yaşamıyoruz. Şiddet yüzünden kaybettiklerimiz var, mektup bırakıp 'Ben bunları haketmiyorum' deyip intihar eden arkadaşlarımız var. 'Psikolojik sorunları vardı' diyecekler ama bu da bizim bir problememiz. Bu düzeyde değerli insanlarımızın sıkıntıları var ve biz sağlık sistemi içerisinde bunları fark etmiyor ve onlara el uzatamıyorsak o da ciddi bir problem" dedi.

        "ONLAR GELECEĞİMİZ! SORUNLARINI, SIKINTILARINI ANLAMAK LAZIM"

        Türk Kardiyoloji Derneği yönetim kurulu üyesi, Bağcılar Eğitim Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ertuğrul Okuyan, Mustafa Yalçın'ın intiharındaki mobbing iddiaları üzerine şunları söyledi: "Çok üzücü. Pırıl pırıl gençlerimizin, meslektaşlarımızın hayatlarını kaybetmesi bizi derin bir üzüntüye sevk ediyor. Onlar pırıl pırıl fidanlar, geleceğimiz. Onları iyi anlamak lazım. Sorunlarını, sıkıntılarını anlamak lazım. Onları bu kadar kötü bir noktaya iten, hayatlarını kaybetmesine yol açan faktörleri iyi analiz etmek lazım. Tıp eğitimi çok zor bir süreç, hepimiz geçtik o noktalardan. Eskiden daha da zordu çünkü uzman hekim sayısı azdı. Ben hem tıp eğitimimi hem de uzmanlık eğitimimi 1990'lı yıllarda yaptım. O zamanlar hem hekim sayısı daha azdı hem asistan sayısı bugüne göre daha azdı, ihtisas veren kurum sayısı da azdı. Dolayısıyla o yıllarda iş yükümüz çok ağırdı. Çok ağır nöbetler tutardık, sabahın çok erken saatlerinde giderdik ve işimiz bitmeden çıkamazdık" dedi.

        "BİZİM MESLEKTE DE MOBBING UYGULAYAN KİŞİLİK BOZUKLUĞU OLAN KİŞİLER OLABİLİR"

        Prof. Dr. Okuyan sözlerine şöyle devam etti: "Tıp eğitiminde usta-çırak ilişkisi çok önemli. Özellikle asistanlık sürecinde teorik bilginiz ne kadar kuvvetli olursa olsun ne kadar okursanız okuyun görerek ve yaşayarak öğrenirsiniz. O kargaşa içerisindeki yoğun tempoda o kadar çok şey aklınıza kazınır ki... Her şeyi o yoğun tempo esnasında öğrenirsiniz. İletişimi de, hastaya yaklaşımı, hastayla konuşmayı da, hasta takibini de orada öğrenirsiniz. Bunların çoğu okulda teorik dersle veya okuyarak öğrenilecek şeyler değil, yaşayarak öğrenilir. Dolayısıyla hiç kolay bir süreç değil.

        Tıp eğitimi, hekimlik mesleği herkesin yapısına uygun bir meslek de değil; çünkü fedakarlık ve emek istiyor, sürekli kendini yenileme ve çalışma istiyor. Bu mesleği seçerken tüm bu hususlar göz önünde bulundurulmalı, hem eğitimin zorluğu hem ihtisas süreci hem de mesleğin kendi gerektirdiklerini yaparken bu sürecin çok fedakarlık ve emek istediğini bilerek, kişinin kendisine, kişiliğine uygun mu diye karar verilmeli. Burada rehberlik de çok önemli. Genç yaşlardayken bu çocuklara rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmetlerinin çok iyi bir şekilde verilmesi lazım.

        Puanı yetti diye tıp fakültesine veya hukuk fakültesine giren çocuk gerçekten bu mesleğe uygun mu veya bu meslekleri isteyerek mi seçiyor buna bakılmalı. Olayın en temelinde bu noktalara dikkat ederek süreci yönetmekte fayda var.

        Asistanlık süreci zor, tıp eğitimi zor ama hiçbir hekim kasıtlı olarak mobbing yapmaz; ancak istisnalar kaideyi bozmaz. Her alanda olduğu gibi bizim meslekte de etrafına mobbing uygulayan kişilik bozukluğu olan kişiler olabilir. Bunu genele yaymak çok büyük bir haksızlık olur. Birçok şey iletişimle çözülür, bizim en kuvvetlendirmemiz gereken şey; iletişim. Meslektaşlar arasındaki iletişimi, öğrencilerimizle ve asistanlarımızla olan iletişimimizi daha pozitif tutmamız lazım. Güzel iletişimle, güzel sözlerle, birbirimizi anlamaya çalışmakla çözemeyeceğimiz hiçbir problem olduğunu düşünmüyorum."

        "HİÇ KİMSE BUNLARA MARUZ KALMASIN"

        Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroradyoloji Uzmanı Prof. Dr. Osman Kızılkılıç, "Doktorların çalışma şartları her türlü ağır, bunu biliyoruz. Asistanlık döneminde de öğrencilik döneminde de böyle. Maalesef herkesin psikolojisi bunun üstesinden gelmeye yetmiyor. Bazen çalışma şartları, bulunulan şehre göre, bulunulan kliniğe göre de değişiyor.

        Pandemi koşulları bu durumu daha da zorlaştırdı. İnsanların izin alamamaları, belli zamanlarda dinlenememeleri, hasta sayılarının artması birer faktör. Bizim ülkemizdeki hasta sayıları, dünya geneline göre zaten çok yüksek. İş yoğunluğumuz yüksek, cerrahi branşlardaki nöbetler, acil çalışma şartları gündüz ameliyat şartı gibi fiziksel olarak zorlayan birçok unsur var ama süreç çok üzücü. Keşke böyle olmasa, keşke bu insanlar profesyonel yardım alsa ya da bu sıkıntılar fark edildiğinde herhangi bir arkadaşı olabilir, kliniğinden biri olabilir bu kişileri daha doğru yönlendirebilseler.

        Mektubunda 'Sana söz verdiğim şeyi yapamadım, canıma kıyıyorum' diyor. Belli ki birilerine anlatılmış ve bu durum paylaşılmış. İnsanların hayatla ilgili beklentileri değişiyor, kuşaklar değişiyor. Ben bugün 48 yaşındayım, beraber çalıştığım insanlar 20'li yaşlarda. 20-30-40 yaş fark olan insanların beraber çalışmaları söz konusu. Öteden bu yana gelen alışkanlıklar değişiyor, çalışma şartları, beklentiler değişiyor, öğrenme şekilleri değişiyor. Ders kitaplarının yerini artık anekdotal bilgilerin olduğu eğitim kaynakları alıyor. Son bir yıldır online toplantılar hayatımıza girdi. Bütün bunların oluşturduğu stresler maalesef hepimizde farklı bir şekilde tezahür ediyor. Çok üzücü, söylenecek hiçbir şey yok. Bir ölüm olduğunda dünyadaki her şey biter, her şey sona erdi bu arkadaşımız için. Gencecik, pırıl pırıl bir insan. Ne umutlarla bu güne gelmiştir. Annesi babası ve sevenleri için çok üzücü bir süreç. Hiç kimsenin böyle olmasını istemeyiz. İnsanlar bu noktaya gelmeden bir çözüm bulsunlar. Hiç kimse bunlara maruz kalmasın, kimsenin kimseye bunları yapmaya hakkı yok. Cerrahi branşlarda bazen biraz daha disiplin ön planda olabilir ama bunların hiçbiri, bir insanın yaşamına son vermesi için bir neden olmasın" açıklamasında bulundu.

        "BÜTÜN HASTANENİN YÜKÜ ASİSTANLARDA"

        Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey Üyesi Asistan Doktor Meltem Günbeği, "Uzun zamandır asistan ve intern hekimler seslerini duyurmaya çalışıyor. Hastaneler ciddi hiyerarşi mekanizmalarının olduğu yerler. Ana bilim dalı başkanından başlayıp profesör, doçent, yardımcı doçent, uzman, asistan ve hatta baş asistan, asistan şeklinde giden bir mekanizma var. Yaptığınız işlerin yükü de buna göre değişiyor.

        Özellikle cerrahi birimlerde çok fazla iş yükü oluyor. En fazla nöbet de en angarya iş de yeni gelen asistanlara yükleniyor. Kıdemlendikçe nöbet sayınız azalıyor. 36 saate varan nöbetler dediğimiz nöbetler daha çok yeni gelen asistanlara yükleniyor. Bu böyle süregelen bir durum.

        Intern hekimler pratik yapması, hekimliği öğrenmesi gerekirken kan alma, EKG çekme ya da nöbette dosya doldurma gibi işlemlerle bir yılı tamamlıyor. Aslında hekimlik pratiğine dair öğrenecekleri bir yılken sadece arada kalan işleri tamamlamakla uğraşıyorlar.

        Biz asistanların, muayeneleri hocalarımızla yapmamız gerekiyor ama bugün üniversitelerde ve eğitim araştırma hastanelerinde polikliniklere girdiğinizde asistanlar tek başına. Daha çok akran eğitimiyle öğrenmek durumunda kalıyoruz ne yazık ki. Bunun dışında nöbetlerde servislerde de yanlız başımızayız. Bütün hastanenin yükü asistanlarda. Özellikle pandemi sürecinde filyasyon, Covid poliklinikleri, Covid servislerindeki tüm görevlendirmeler asistanlara verildi. Uzmanların da görev aldığı farklı yerler vardır ama genel işleyiş bu şekilde" şeklinde konuştu.

        ŞİKAYET ETMEK İSTEYEN ASİSTANA KARŞI TEHDİT: SANA VAKA GÖSTERMEM

        TUS sınavına çok büyük emekler verildiğini kaydeden Günbeği, sözlerini şöyle sürdürdü: "Eğitime geldiğinizde hekimlik namına bir tutum görmüyorsunuz ve hekimlik yapma isteğiniz de kalmıyor. Birçok asistan arkadaş bu durumda. Sadece o dört yılı bir an önce bitirme telaşına giriyor. Tıpta Uzmanlık Kurulumuz var, dekanlıklarımız var. Şikayet etmek istiyorsunuz ama bu kez de karşı tehdit olarak 'Eğitim süreni uzatırım', özellikle cerrahi branşlarda 'Sana vaka göstermem, öğretmem' şeklinde tehditler geliyor. Dolayısıyla bunca emek verip geldiğiniz bir yerde haklarınızdan vazgeçmek istemediğiniz için o dilekçeler hep ceplerde kalıyor. İstifa süreci de çok kolay olmuyor ve bu yükün altında iyice tükenmişliğe giriyor. İstifa bizler için kolay değil, o bölümleri kazanmak çok zor."

        "INTERN HEKİM EN KOLAY GÖZDEN ÇIKARTILABİLEN KİŞİDİR"

        İsmini açıklamak istemeyen bir intern doktor ise yaşadıklarını şöyle anlattı: "Tıp eğitimi zaten başlı başına zor bir süreç. Özellikle cerrahi branşlarda çok uzun saatler hastanelerde kalıyoruz. Bunların dışında akademik anlamda sizden daha kıdemli insanlar var. Bu kişiden kişiye değişmekle birlikte genelde intern hekim o kategoride en alttadır, en çabuk azarlanabilen, en kolay gözden çıkartılabilen kişidir. Buradaki temel tehdit unsur bilgiyi onlardan öğreniyor oluşumuz; çünkü eğer uzman, doçent bana pratik anlamda bir şey öğretmezse bilgiyi öğrenmem, onun deneyiminden faydalanmam imkansız hale gelir. Bu da bir tahakküm oluşturuyor, bununla tehdit ediliyoruz. Asistanlara da uzmanlıklarının verilmemesi, asistanlık sürelerinin uzatılması, cerrahi branşlarda ameliyathaneye sokulmamaları gibi tehditler geldiğini duyuyoruz.

        HOCAM "BİZ KLİNİĞİMİZDE KADIN İSTEMİYORUZ" DEDİ

        Özellikle cerrahide kadın asistanlara evlenmeyeceğine, hamile kalmayacağına dair belge imzalatanlar olduğunu söylemişti hocalarımız. Ben genel cerrahi stajı alırken, cerrahi branşı istediğimi söylemiştim ve hocam bana 'Hayır yazamazsın, biz kliniğimizde kadın istemiyoruz' gibi bir tavırla yaklaştı. Ardından bu tatlı bir tartışmaya dönüştü. Odadan çıkarken bana 'Dua et arkadaşların yanında yoksa seni stajdan bırakırdım' dedi. Akademik başarı, bilgiyi öğretmeme, deneyimi paylaşmama tehdidiyle sürekli aynı şey yapılıyor. Ameliyathanede kan, ter ve gözyaşı olur; kadın parfümü kokusu almak istemiyoruz denilir.

        Çalışma saatlerimiz çok fazla, 24 saatlik nöbette bile algınız kapanıyor ve karşınızdaki kişiye faydalı olamıyorsunuz. Uykusuzluk ve yorgunlukla tahammülsüz ve saldırgan oluyorsunuz. Hastanelerdeki çalışma koşulları zaten bütün personel için çok ağır. Pandemide de daha çok ağırlaştı.

        "İNSAN OLARAK GÖRÜLMÜYORSUNUZ"

        Karşılığında alınan para hiç kimseyi tatmin etmiyor. Hayatınızı hastanede geçiriyorsunuz, o kısa zaman diliminde de rahat etmek istiyorsunuz ama geçim kaygısı oluyor. Bütün bunlar zaten mobbing iken bir de bunun üstüne 'Bunu mu yapamadın?', 'Kargomu getir', 'Çay, kahve getir' gibi durumlara maruz kalıyorsunuz ve orada insan olarak görülmüyorsunuz.

        Biz intern hekimler çok düşük ücretlerle çalıştırılıyoruz; çünkü ne tam öğrenciyiz ne de tam çalışanız. Aylık 720 lira gibi bir ücret alıyoruz. Bu emeğimizin karşılığı değil, işgücü olarak kullanılıyoruz ama buna dair yapılan bir çalışma da yok. Bunların yanında performans kaygısıyla beraber artan şiddet de var."

        3T KURALI: TEŞEKKÜR, TESPİT, TENKİT

        Ruh Sağlığı Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Ömer Akgül, "Bir şeye mobbing diyebilmek için iki tarafı da net görmek lazım. Bir kişi kişisel algılayıp 'Hoca bana mobbing yapıyor' diyebilir. Ama hoca, o niyetle değil, öğrencilerin potansiyelini zorlayarak daha verimli öğrenme sağlamalarını mümkün kılmak adına böyle yapıyor olabilir. Bu noktada olaya tek taraflı bakmamak lazım. Ancak sonuçta ne olursa olsun bir insanı yaşam sevincini, hayat motivasyonunu alacak şekilde de zorlamamak lazım.

        Bizim geleneğimizde tenkit bile düşünülerek yapılması gereken bir şeydir. 3T kuralı vardır; önce teşekkür edersiniz, sonra tespit edersiniz ardından tenkit edersiniz. Her insanın başarılı olduğu özellikleri vardır. Önce o başarıya teşekkür edersiniz ve 'Şu işi çok güzel yapıyorsun' dersiniz. Ardından tespit yaparsınız ve 'Şu konuda kendini biraz daha güçlendirebilirsin' dersiniz. En sonunda da tenkit yaparsınız. Teşekkür ve tespit yapmadan kişinin sadece eksik alanlarına odaklanmak da hocalar ve amirler için doğru bir yaklaşım değil.

        "Marifet iltifata tabidir" sözünü bilmek ve hatırlamak lazım. İnsanları motive etmek için onları üzmek, sıkıştırmak, zorlamak çok ilkel yöntemler. İnsanların öğrenmesini sağlamak için onları teşekkür ve takdirle de heyecanlandırabilirsiniz. Bu noktadan baktığımızda gerekçe olarak kişilerin 'Bize de hocalarımız böyle yaptı' demesi doğru bir yaklaşım değil" diye konuştu.

        "MOBBING BİRİCİK HAYATINIZA SON VERMEYİ GEREKTİRECEK KADAR DEĞERLİ BİR ŞEY DEĞİL"

        Mobbing uygulayan kişilerde kişilik bozuklukları olabilir mi sorusuna ise Dr. Akgül, şu yanıtı verdi: "Akıl ve ruh sağlıklarının yerinde olmadığını söyleyebiliriz. Adalet, doğru-yanlış, faydalı-zararlı dengesini kuramayan bir insan başka insanlara da kendisine de zarar verebilir.

        Kişi hangi muameleden hoşnut olmadığını güzel bir şekilde ifade etmeli. 'Böyle davranıldığında bir başkası kendisini değersiz hissetmiyor olabilir ama ben kendimi çok değersiz hissediyorum. Varoluşsal olarak kendi anlamımı kaybediyorum, işime konsantre olamıyorum, verimliliğim düşüyor' denilebilir. Bu bir tenkittir.

        Tenkitten önce 'Bugüne kadarki başarımda sizin çok emeğiniz var', 'Ama bir de böyle bir üslubunuz var' diyerek tespit yapılabilir. Daha sonra da 'Bu benim için geçerli bir yöntem değil, beni motive etmiyor, bana zarar veriyor' denilebilir. Buna rağmen hala aynı eylemler devam ediyorsa kişi bunu şöyle anlamlandırmalı: "Bu kişi herkese böyle davranıyor, bana özgü değil. Ben işimi yapayım, işimde başarı sağlayayım."

        Bazen kişiye özgü mobbing de olabilir. Bu durumda da yapılacak şeyler var; birisi gidip konuşmak; ikincisi diğer amirlerle konuşmak. Üçüncüsü de buna rağmen ya 'İşime devam ederim' ya da 'Burada çalışmam' demek. Ama mobbing, biricik hayatınızı, geleceğinizi, sizi sevenleri geride bırakıp hayatınıza son vermeyi gerektirecek kadar değerli bir şey değil.

        "PSİKOLOGLAR, PSİKİYATRİSTLER BU GÜNLER İÇİN VAR"

        İntiharla Mücadelede Danışmanlık Ağına Tutun (İMDAT) diye bir proje başlattıklarını vurgulayan Dr. Akgül, "İntihar sayıları arttı. Bu durumla başa çıkmak için insanların muhakkak psikolojik destek almaları gerekli; çünkü psikologlar, psikiyatristler bu günler için var. Bizim için en değerli şey insan hayatı. Biz bu projeyi onları hayatta tutabilmek için başlattık" dedi.

        "MOBBING KALİFİYE İNSAN GÜCÜMÜZÜ YOK EDEN BİR İŞYERİ KANSERİ"

        Mobbing ile Mücadele Derneği'nden yapılan açıklamada ise şu ifadelere yer verildi:

        "Gücümüzün yettiğince, dilimizin döndüğünce, her fırsatta dile getiriyoruz. Mobbing beşeri sermayemiz olan deneyimli, birikimli kalifiye insan gücümüzü kemiren, yok eden bir işyeri kanseridir. Onurlu çalışma hakkını gözetmez, pozitif çalışma ortamlarını oluşturmaz, mobbingi önleyecek gerekli tedbirleri almazsak, daha çok can kaybederiz. Mobbingin sonu, intihar ya da cinayettır.

        Bu feryada sessiz kalan, umursamayan, görmezden gelen, yok sayan, yokmuş gibi davranan herkes; üzülerek belirtmeliyim ki bu insan hakkı ihlalinin sorumlusudur aynı zamanda. Konu ciddiyetle ele alınmalı, soruşturmalar hak, hukuk ve hakkaniyet ilkeleri doğrultusunda, kamu vicdanını rahatlatacak bir biçimde ve kamuoyunun gözü önünde şeffaflıkla, tüm yönleriyle aydınlatılmalı, objektif bir biçimde sonuçlandırılmalıdır. İntihara sebep olan kök nedenler ortaya çıkarılmalıdır. İntiharda kusuru olan, ihmali olan kişi veya kişiler, TCK’ya göre hak ettikleri cezayı almalıdır.

        "BAŞTA SAĞLIK, EĞİTİM VE BANKACILIK OLMAK ÜZERE MOBBING KANAYAN BİR YARA"

        Başta sağlık, eğitim ve bankacılık olmak üzere mobbing; tüm sektörlerdeki işyerlerinde kanayan bir yara olarak önümüzde duruyor. Bir an önce müstakil bir Mobbing ile Mücadele Kanunu çıkarılmalıdır. Zorbalar en ağır cezalara çarptırılmalıdır. Toplumun mobbing ile ilgili farkındalığı artırılmalı, bilinci oluşturulmalı, hangi statü ve makamda olursa olsun herkesin işyerlerinde mobbing ile mücadele kararlılığı geliştirilmelidir.

        Kamu, özel sektör, tüm kurum ve kuruluşlar bu konuya önem vermeli, psiko-sosyal risk faktörlerini ortadan kaldıracak gerekli tedbirleri almalıdır. Her intihardan sonra taziye mesajları ile geçiştirilecek bir konu değildir mobbing. Herkesi görev, yetki ve sorumluluklarının gereğini yerine getirmeye davet ediyoruz."

         İntihar eden doktorun veda mektubu ortaya çıktı!
        İntihar eden doktorun veda mektubu ortaya çıktı! Haberi Görüntüle
         Yaşamına son veren doktorla ilgili çok yönlü soruşturma
        Yaşamına son veren doktorla ilgili çok yönlü soruşturma Haberi Görüntüle
         İntihar eden doktorun veda mektubu ortaya çıktı!
        İntihar eden doktorun veda mektubu ortaya çıktı! Haberi Görüntüle
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ