Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Özel Röportajlar Serkan Çağrı: ‘Babamı kaybetmenin acısını şarkılara üfledim’

        Başak TATAR / HABERTÜRK MAGAZİN

        Müzik yolculuğuna çocuk yaşlarda başlayan ve klarnet virtüözlüğüne büyük bir aşkla tutunan Serkan Çağrı, üçüncü solo albümü ‘Sır’ı müzik severlerle buluşturdu. Albüme yaşamının sevinç ve hüzünlerini yansıttığını söyleyen Çağrı, klarnete olan tutkusunun nasıl başladığını, albümün hazırlık sürecinde babasını kaybetmesini ve müziğini konuştuk.

        Mayıs ayında üçüncü solo albümünüz ‘Sır’ı çıkardınız. Neler var albümde?

        Bu albümde yarı duygusal yarı neşeli parçalar var. Hüzünlü zamanlarım o parçalarla geçti. Mesela dayı oldum, onun verdiği bir mutluluk var. Çocuklarımın yaşattığı duygular var. Onların yaşadığı her an, bende üflerken duygu oluşumuna sebep oluyor. Bu albüm yaşamla doğru orantıda gitti. İlk defa çok fazla yaşadığım duyguyu bir albümde toplayabildim. Bu albüm doğrudan pek çok şeyi yansıttığı için memnunum.

        Kayıtlar sırasında babanızı kaybetmiştiniz.

        Albüm hazırlıklarına başladığımda babam rahatsızlanmıştı zaten, o esnada çalışmalar devam etti. Uzun bir uğraş verdik. Rahatsızlığı da zor geçti. Albüm sürecini babamın yanında hastanelerde geçirdim. Hastane köşelerinden stüdyolara koşuyordum. O esnada bu yaşadıklarım stüdyo içini de etkiledi. Bu albümde emin olamadığım tek bir şey var. Her çalışmada son karar veya onay mutlaka babamdan çıkardı. Bu albümden emin değilim, çünkü yorumu eksik.

        ‘Albümü babama ithaf ettim’

        Araya 9 yıl gibi uzun bir süre de koydunuz.

        Birçok çalışmalarım oldu ama solo anlamında 9 yılı geride bıraktım. Bu süre içinde biraz da kendimi bulmuş oldum. Zamanın akışına karşılık benim de yeni düşünceleri ortaya çıkarmam 9 yıl sonraki bu solo albümle gerçekleşti. Babamı kaybedince bir gecikme daha oldu. Çalışmalar ben müsait oldukça sürdü. Hissettiğim anda stüdyoya dalıyordum. Babamı kaybetmenin acısını eserlere gidip üfledim. Bütün yaşadığım duyguları bu albümde topladım. ‘Sır’ dedik o yüzden.

        Babanıza ithaf ettiğiniz bir şarkınız var mı?

        Albümün tamamını babama ithaf ettim. Nefesimin vesilesi olan babama saygı ve özlemim her daim fazlasıyla artıyor.

        Dinleyiciler, kendilerinde hüznü çağrıştırdığınızı söylüyorlar. Günlük hayatta da böyle misiniz?

        Hüzünlenmek insanın doğasında olan bir şeydir. Derler ya, “Ağlamakla gülmek kardeştir” diye. Aslında çok neşeli bir insanımdır. Hüznü yalnızca enstrümanıma bulaştığı zaman severim. Hüzünlerimi sevince çevirmekten yanayım. Siz ne yaşıyorsanız enstrüman da sizden gelen duyguyu alıyor. Bizim aynamız enstrümandır. Çalışımız duygularımızı anlatır. Demek ki ben çok hüzünlü yansıyorum.

        Müzik size babanızdan geçen bir nimet ama babanız sizin klarnet çalmanıza sıcak bakmamış.

        Babam eğlence ortamlarında klarnet çalmanın, onunla para kazanmanın doğru olmadığını söylerdi. Keşan’da kalıp düğün dernek işlerinden para kazanmamdan korkuyordu. Dolayısıyla benim enstrümanist olmama karşı çıkardı. En sonunda baktı ki bu aşk içimde hiç bitmiyor, bu sefer “İyi yapabileceksen, konservatuvara gideceksen yap” dedi. Beni de törpülemek için düğünlere götürürdü. Yorulsan da insanların anlamadığı, çok güvenli olmayan bir ortamı görünce ‘Babam bu işin zor tarafından bahsediyormuş. Yok, ben konservatuvar okuyacağım’ dedim.

        Bizleri havuç-kabak-salatalık üçlüsüyle tanıştırdınız. Fikir nasıl ortaya çıktı?

        Değişik, organik klarnetler yaptım. Kabak, havuç ve salatalıkların içini oyuyorum, bir de klarnetteki gibi delikler açıyorum. Sonra enstrümanmış gibi çalıyorum. Bayağı eğleniyorum. Yurtdışındaki videoları izledim ve “Ben de Türk usulü bir taksim yapsam” dedim. Makamsal Türk müziği duygusuyla bir şeyler yaptım, o çok hoş oldu.

        Adınıza patentli bir enstrüman üretildi, müziğiniz okyanusları aştı. Hak ettiğiniz değeri görüyor musunuz?

        Bu ülkede hak ettiğim değeri görüyorum. 2005’te ilk albümümü çıkarırken “Ya bu işi insanlara anlatacaksın, başaracaksın ya da başaracaksın” dedim. Bu uğurda çok mücadele ettim. Para kazanmadan uzun bekleyişlerim oldu. Kendimi buna inandırdım. Enstrümanımı bir iletişim aracı olarak kullandım.

        ‘Hüsnü’yü rakibim olarak görmüyorum’

        Herkes tarafından ‘Yeni neslin Şükrü Tunar’ı’ olarak tanımlanıyorsunuz. Siz ne düşünüyorsunuz?

        Şükrü Tunar klarnetin Türkiye’de tanınmış ilk ismi. Bu işin gerçek duayenidir. Onun anısına bir albüm hazırlamıştık. Tamamen kendi bestelerinden oluşan bir albüm. O çalışmalar esnasında kızıyla ailesini de ziyaret ettim. Gidip gelirken onlarla istişare ederdim, anılarını dinlerdim. Öyle bir aile içerisine katıldım. Kızı Güneş Teyze, “Eğer babam yaşasaydı, sana veliahtı olarak bu işi teslim ederdi ve sen bizim için onun torunusun” demişti. Bu çok hoşuma gitmişti. Benim için muhteşem bir şey. Eskileri unutmamak, hatırlatmak lazım.

        Peki, Hüsnü Şenlendirici’yi rakip olarak görüyor musunuz?

        En güzel yarış insanın kendisiyle olan yarışıdır. Yani tek rakibim kendim. Kafamı kaldırıp uğraşacak vaktim yok. Sonuçta klarnet denilince akla gelen iki isimiz. Benim en çok sevdiğim şey, bu başarıların artması için iki kişinin olması. Tek başınıza başarınıza başarı katmanız mümkün olur ama sizin başarınızı birinin de kamçılaması lazım. İyi bir yarış olduğunu düşünüyorum ama Hüsnü’yü rakibim olarak görmüyorum.

        ‘Eser bana benziyor, Nefes futbolcu olur’

        Çocuklarınızı da şimdiden müziğinizle tanıştırmaya başladınız. Onlar da sizin gibi müziğe meraklı mı?

        Eser çok meraklı, benim de küçüklüğüme benziyor. Tarih tekerrür ediyor. Evin her yerine oynasın, üflesin diye değişik enstrümanlar bıraktım. İlla çalsın diye değil, onları oyuncak gibi görüyor. Haz alması lazım. Yoksa ben zorla bir şey yaptıramam. O kadar şey var, ben elimi benimkine attığımda, “Baba onu bana ver, onu istiyorum” diyor. İlla benimkini alacak. Nefes zaten Galatasaray fanatiği, o futbolcu olur.

        Eşinize adadığınız bir şarkı var mı?

        Hepsi (gülüyor). Özellikle ‘Dilek Taşı’nı, bizi ortak tutkuda buluşturan bir şarkı olduğundan eşime ithaf ettim.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ