Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Yaşam 97 yıl önce de özür dilenmişti, Murat Bardakçı yazdı

        1915 olayları konusunda Ermeniler’den özür dilemek maksadıyla bir siyasî kuruluş tarafından bundan 97 sene önce yayınlanan tarihimizdeki ilk ve tek bildirinin Türkiye’nin aleyhinde propaganda malzemesi hâline gelmesinin öyküsü.

        Başbakanlık’tan 1915 tehcirinde hayatlarını kaybeden Osmanlı Ermenileri’nin yakınlarına taziye maksadıyla hafta içerisinde yapılan açıklama bazı çevrelerde “tarziye” yani “özür” diye yorumlandı. Son dönem tarihimizde bu konudaki ilk özür metni bundan 97 sene önce, 28 Aralık 1917’de yayınlanmış ama zamanın Ermeni lobisinin elinde propaganda olmaktan başka bir işe yaramamıştı. Üstelik metni yayınlayan kişi, “Hürriyet Kahramanı” kabul edilen Sadrazam Midhat Paşa’nın oğlu idi.

        Başbakanlık’ın 1915 tehcirinde hayatını kaybedenlerin yakınlarına taziye maksadıyla bu hafta yayınladığı mesajın yankıları devam ediyor... Diaspora açıklamayı temkinli şekilde karşıladı ama aynı diasporanın bizdeki gönüllü Türk sözcüleri daha şimdiden “Sadece taziye yetmez, işin gerisinin de gelmesi lâzım... Özür de dileyelim, tazminat da verelim, şunu da yapalım, bunu da edelim” demeye başladılar. Taziye, “tarziye” yani “özür” meselesi aslında çok daha eski senelere, bundan 97 yıl öncesine dayanır. Türkler’i “Ermeni kıyımı” yapmakla suçlayan ilk kişi Kemal Midhat Bey’dir ve Kemal Midhat Bey tarihimizdeki ilk anayasamızın mimarı olan ve hürriyet kahramanlarından kabul edilen Midhat Paşa’nın oğludur. Türkler’i suçlamanın temelinde üstelik öyle o zamanın Ermeni tezlerini destekleme yahut o tarafı haklı bulma gibisinden bir düşünce değil, sadece bir siyasi mücadele, muhalefette olan bir partinin iktidara karşı yönelttiği gereksiz iddialar ama bu iddiaların getireceği neticelere bakmadan konuşup yazmış olmak vardır.

        SİNOP’A SÜRÜLDÜLER

        İşte, 28 Aralık 1917’de düşüncesizce yapılmış olan bu tuhaf ve memleketin gelecekteki dış politikasını menfî şekilde etkilemesi bakımından da hayli acı olan hadisenin ayrıntıları: 1913 Ocak’ındaki Babıâlî baskınının ve Sadrazam Mahmud Şevket Paşa’nın o senenin 11 Haziran’ında katledilmesinin ardından iktidarı tamamen elde etmiş olan İttihad ve Terakki Partisi, muhalefete karşı son derece sert davranmaya başlamıştı. Muhaliflerden bazıları faili meçhul cinayetlerin hedefi olmuş, bazıları sürgüne gönderilmiş ve aralarında o devrin önemli yazarları ile iktidarı desteklemeyen siyasîlerin de bulunduğu yüzlerce kişi bir vapura doldurulup Sinop’a sürgüne yollanmıştı. Sürgünden son anda kurtulan bazı muhalifler memleketi terkederek Avrupa’ya gitmişler ve İttihadçı hükümeti suçlamak için o günlerde yaşanan tehcirin hemen ardından ortaya atılan Ermeni tezlerinden medet ummaya başlamışlardı. Sürgündeki bu muhalifler arasında Midhat Paşa’nın iki oğlu, Ali Haydar Midhat ve Kemal Midhat Beyler de vardı...

        İSVİÇRE’DE PARTİ KURDU

        İki kardeş, Paşa’nın damadı Nüzhet Bey’in Sivas’a sürgün edilmesi üzerine kendi başlarına da bir iş gelmesinden endişe ederek memlekette kalamamış, Avrupa’ya gitmişler, Paşa’nın İsviçre’ye yerleşen küçük oğlu Kemal Midhat Bey burada “Sulh ve Felâh” isimli siyasî bir parti kurmuş ve Türkiye’deki iktidarı karalayarak Avrupa’daki hükümetlerden destek sağlamaya çalışmıştı. Midhat Kemal Bey, partiyi hayata geçirmesinden önce 1916 Mayıs’ında Rus, Fransız ve İngiliz diplomatlarla temas ederek İttihad ve Terakki aleyhtarı bir politika takip edeceklerini söylemiş ve diplomatlardan destek istemişti. Daha sonra arkadaşları ile 1917 yılının sonlarında “Sulh ve Felâh Partisi”ni kurmuş, partinin genel sekreterliği ile İsviçre temsilciliğini de kendisi üstlenmişti. Kemal Midhat Bey, 28 Aralık 1917’de İttihad ve Terakki Partisi’ni suçlayan bir bildiri yayınlayacak ve Türkiye’deki iktidarın Ermeniler’i bilerek ve kasten öldürdüğünü iddia edecekti.

        ELİNİ UZATTI AMA...

        Bildiride şöyle deniyordu: “...Osmanlı Devleti ekonomik ve ticarî bakımlardan olduğu kadar entellektüel gelişimi bakımından da Ermeniler’e çok şeyler borçludur. Şu anda ‘Jöntürk’ olduklarını iddia eden sorumsuz bir grup İstanbul’da iktidarı elinde tutuyor ve gücünü koruyabilmek için Abdülhamid döneminde bile rastlanmamış olan kanlı yöntemlere başvuruyor. Yüzbinlerce Ermeni’nin sürgüne gönderilmesinin, hayatlarını kaybetmesinin canlı şahitleriyiz. ...Birkaç ihtilâlci, dâvâları uğruna bir milyondan fazla suçsuz Ermeni’yi sürgüne göndermiştir. Biz liberaller ve gerçek vatanseverler bu hareketleri şiddetli kınıyoruz ve böyle kararların dinimizde de yeri olmadığını hatırlatıyoruz. ...Arkadaşlarımızdan bazıları da bu şekilde katledildikleri için ortak dâvâ uğrunda birleşmeli, bize karşı yapılan baskılara ve zulme son vermeliyiz. Sâdık ve samimî bir şekilde hareket etmemiz şarttır. Size, cinayetlerle kirlenmemiş olan elimizi uzatıyoruz. Bu eli açık şekilde, korkusuzca ve aynı olan idealimizi gerçekleştirebilmek uğruna kabul edin!”.

        Midhat Paşa’nın oğlunun bildirisi Ermeniler’e propaganda malzemesi olmak dışında bir işe yaramayacak, Kemal Midhat Bey’in kurmuş olduğu Sulh ve Felâh Partisi de hiçbir yerden destek göremeyerek tarih sahnesinden sessizce çekilecekti... Kemal Midhat Bey’in yayınladığı bahtsız, şanssız ve maalesef utanç vesikası gibi olan bu bildiriyi Bülent Bakar’ın “Ermeni Tehciri ve Uygulaması” isimli doktora tezinden naklettim. Ermeniler’in Kemal Midhat Bey’in bildirisine nasıl karşı çıktıklarını ve hangi ifadeleri kullanarak reddettiklerini de bu sayfadaki kutuda okuyabilirsiniz.

        'Taziye’yi ‘tarziye’ye çevirirsek 1918’deki bu vaziyete düşeriz!

        Midhat Paşa’nın oğlu Kemal Midhat Bey’in 28 Aralık 1917’de aralarında Ermeniler’in de bulunduğu İttihad ve Terakki muhaliflerine yaptığı işbirliği çağrısı hiçbir netice vermedi. Bildiri üstelik ters tepti ve Kemal Midhat Bey’in sözleri Ermeniler tarafından Türkiye’nin aleyhinde propaganda malzemesi hâline geldi. Ermeni gazeteciler, 1915’te yaşananların bir “katliam” olduğunu tekrar ettiler ve katliamı bir Türk olan Kemal Midhat Bey’in de kabul ettiğini dile getirdiler. Ermeni lobisinin o senelerdeki önemli isimlerinden olan Edvard Aramciyan, İsviçre’nin Lozan şehrinde çıkan “Gazette de la Lausanne”ın 4 Ocak 1918 günlü nüshasında yayınlanan makalesinde Kemal Midhat Bey’in çağrısına olumsuz cevap veriyor, “uzatılan eli tutmayacağını” söylüyor, Ermeni meselesinin hallinin imkânsız bulunduğunu ve tek çözümün “özgür bir Ermenistan” olduğunu yazıyordu:

        “...Gerçek, sadece yıkım ve ölümdür! Siz, uzattığınız eli tutmamı istiyorsunuz. Hayır, Midhat Bey! Tutmayacağım! Tutmamamın sebebi sizin samimiyetinizden şüphe etmem veya niyetinizin beni yanıltması değildir. Sebep, uzattığınız elin hiçbir gücünün bulunmaması ve bizden istediğiniz elimizin de kesilmiş olmasıdır. Elinizi geri çekin Midhat Bey... İhtiyacımız olan yardımı başka yerlerde aramamızın ıztırabını duyun! ...1915’te ve 1916’da yapılan katliamlardan tamamen Türk halkı sorumludur. Ermeniler ve Türkler arasındaki ihtilâfın ortadan kalkmasına bundan böyle imkân yoktur. Tek bir çözüm vardır; Ermeniler’in Ermenistan’da özgür kalmaları, Türkler’in de Anadolu’da kendi topraklarında yaşamaları”.

        Aramciyan’ın makalesinden iki gün sonra, “Tribune du Geneve” Gazetesi’nde “Baronyan” imzası ile yayınlanan bir yazı da “Liberal Türkler tarafından yapılan açıklamanın büyük önemi vardır. Türkler, bu açıklama ile Ermeniler’in katledilmiş olduğunu kabul etmektedirler” diye başlıyor ve “Liberal Türkler’in açıklaması Ermeniler’in itaat etmeleri gerektiğini öngörmesi sebebiyle kabul göremez. Ermenistan, sadece Ermeniler’e aittir ve başka hiçbir halk ve millet Ermenistan üzerinde hak iddia edemez” deniyordu.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ