Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Tiyatro Tiyatro seyircisi nasıl arttı?

        Dönemin Uluslararası Tiyatrolar Birliği (ITI) Başkanı Arvi Kivimaa, 1961'de ortaya bir fikir attı; 'yılın bir günü bütün dünyada tiyatro günü olarak kutlansın'...

        ITI'nın Viyana'da yapılan konferansta ortaya atılan bu fikir Arvi Kivimaa'nın ülkesi Finlandiya ve komşu İskandinav ülkeleri tarafından hemen benimsendi.

        Bir yıl sonra Paris'te Ulusal Tiyatro'nun açılış günü olan 27 Mart, 'Dünya Tiyatro Günü' kabul edilerek Fransız Jean Cocteau'nun yazdığı bildirge tüm ülkelere gönderildi.

        REKLAM

        İlk adımda 100'e yakın ülkenin bildirgeyi kabul etmesiyle birlikte 1962'den bu yana her 27 Mart, Dünya Tiyatro Günü olarak kutlanıyor.

        Yunanca'da 'seyirlik yeri' anlamında kullanılan 'theatron' sözcüğünden türetilmiş ve dilimize yerleşen tiyatronun geleneksel hali, halk tiyatrosu başlığı altında ülkemizde kukla, Karagöz, orta oyunu, meddahlık, hokkabazlık ve köy seyirlik oyunları olarak kendisine seyirci buldu.

        Türk tiyatrosu, Türklerin Asya'da yaşadıkları dönemlerin bazı törenlerinde ilkel taklit gösterileriyle başlayan tiyatrodur. İstanbul'un fethedilmesiyle gelişen Türk tiyatrosunu 'Çağdaş Türk Tiyatrosu', 'Tanzimat Dönemi Tiyatrosu', 'Geleneksel Türk Tiyatrosu' ve 'Ortaoyunu' olarak kategorize etmek mümkün.

        Dünya Tiyatro Günü kapsamına giren tiyatro anlayışını çıkış noktası olarak kabul edersek Namık Kemal'in 'Vatan Yahut Silistre'si çağdaş Türk tiyatrosunun ilk oyunu oldu.

        Çağdaş Türk tiyatrosu 146 yaşında...

        Dünya genelinde en çok İngiliz William Shakespeare'nin piyesleri sahnelendi.

        İlk kez 1 Nisan 1873'te Gedikpaşa semtindeki Gedikpaşa Tiyatrosu'nda sahnelenen 'Vatan Yahut Silistre'nin ilk adı 'Vatan'dı. Ne var ki sansür nedeniyle seyircinin karşısına 'Silistre' adıyla çıktı. Daha sonraki yıllar oyun, 'Vatan Yahut Silistre' adıyla yaygınlaşıp bu şekilde kabul gördü.

        1990'lı yılların başından 2010'a kadar olan 20 yıllık dönemde Türk tiyatrosu zor bir dönem geçirdi.

        Finans sorunu nedeniyle birçok özel tiyatro kapanırken o günlerde tüm tiyatrocuların ortak şikayeti devlet yardımı alamamaktı.

        O dönemde tiyatrocular, seyircileri yeterince salona çekememelerinin nedenlerini araştırma yerine her fırsatta 'Devlet bize yardım etmiyor' şeklinde serzenişte bulundu.

        Seyircileri salonlara çekme adına girişimlerde bulunma yerine devletten yardım beklenmesiyle birlikte özel tiyatrolar kepenk indirdi.

        Ta ki TV dizilerinin yaygınlaştığı döneme kadar.

        Oyuncular, TV dizilerinden yüksek ölçüde paralar kazanmaya başladı.

        İçindeki tiyatro aşkını yaşatanlar TV dizilerinden kazandıkları paraları tiyatro açmak için kullandı.

        Oyuncuların açtığı özel tiyatroların sayısı arttıkça bir gerçeğin farkına varıldı.

        "Seyirci, tiyatroda da 'Bizden olanı' istiyor."

        Rol aldıkları sinema filmlerinde ve TV dizilerinden dolayı halkın genelinin ne istediğini iyi bilen oyuncuların kurduğu özel tiyatrolar, sahnelerine yerli hikâyeleri taşımaya başladı.

        Öyle ya, Türk sineması ve Türk TV dizileri yerli hikâyelerle yükseliş dönemine geçmişti.

        Sinemada da TV'de de en çok yerli hikâyeler izlenirken tiyatroda neden farklı olsun ki?

        Özel tiyatro sahipleri, yerli hikâyeler sahneledikçe egemenlik 'Sanat sanat içindir'den 'Sanat halk içindir'e geçti. Böylelikle de tiyatro seyircisi arttı.

        2010'dan itibaren tiyatro için yazılan 'yerli' hikâyelerin artmasıyla birlikte seyirci sayısında önemli bir artış görüldü.

        Seyirci artışı doğal olarak tiyatro salonu sayısına da yansıdı.

        DÜNYANIN EN ETKİLEYİCİ TİYATRO SALONLARI

        Royal Albert Hall (İngiltere)

        South Kensington'da I. Victoria'nın eşi Prens Albert tarafından 1871'de kurulan Royal Albert Hall, İngiltere'nin en önemli ve etkileyici yapılarından biri.

        Sidney Opera Binası (Avustralya)

        UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde olmasının yanı sıra 2003 Pritzker Mimarlık Ödülünü de kazanan Sidney Opera Binası, ihtişamlı mimarisiyle dünyanın en harika sahneleri arasında gösteriliyor.

        Yüzen Sahne (Avusturya)

        'Seebühne' adıyla da bilinen Yüzen Sahne, 7 bin kişilik kapasitesi ile Constance Gölü üzerinde yer alıyor.

        National Centre for Performing Arts (Çin)

        Fransız mimar Paul Andreu tarafından tasarlanan ve görünümü nedeniyle ‘dev yumurta' olarak anılan National Centre for Performaning Arts, 2007 yılında tamamlandı.

        The Winter Garden, Toronto (Kanada)

        Toronto'da 1913 yılında inşa edilen tarihi bir sahne olan The Winter Garden, Elgin Tiyatrosu'nun yedinci katında yer alıyor.

        TÜRK TİYATROSU'NDA İZ BIRAKANLAR

        Afife Jale...

        Sahneye çıkan ilk Müslüman kadın.

        1902'de İstanbul'da doğan Afife Hanım, Darülbedayi'nin 10 Kasım 1918'de tiyatro kursları için açtığı sınavı kazandı. Müslüman kadınların sahneye çıkması yasak olduğundan dolaylı Afife Hanım ve diğer 4 Müslüman kadın, sadece kadınların izleyeceği oyunlar için Darülbedayi bünyesine alınmıştı. Kadroya alınan 3 kadın kursu bıraktı. Refika Hanım ise kariyerine suflör olarak devam etmek istedi.

        'Afife Jale' olarak tanınmaya başlayan Afife Hanım, bir yıl boyunca sahneye hiç çıkamadı. 13 Nisan 1919'da Hüseyin Suat'ın 'Yamalar' adlı oyununda 'Emel' rolünü canlandıracak olan Eliza Binemeciyan'ın Paris'e gidişi üzerine Afife Hanım, onun yerine 'Jale' takma adıyla sahneye çıkarak bir tiyatro oyunda rol alan ilk Müslüman kadın oldu. Ertesi hafta 'Tatlı Sır'da sahneye çıkınca polis tarafından tutuklanmak istedi. Polisten kaçan Afife Hanım, bir süre sonra 'Odalık' için sahneye çıktı. Yine polis baskını oldu, Afife Hanım yine kaçmayı başardı.

        Müslüman kadınların kesinlikle sahhneye çıkamayacakları yönündeki bildiriyle Darülbedayi Afife Hanım'ı kadrodan çıkarmak zorunda kaldı. Birkaç yıl sonra Burhanettin Tepsi Kumpanyası ve Fikret Şadi'nin Milli Sahnesi'nin Anadolu turnelerinde gizli gizli sahneye çıktı. Cumhuriyet'in ilan edilmesinden sonra Müslüman kadınların sahneye çıkma yasağı kaldırıldı ama Afife Hanım, yaşadığı sıkıntılardan dolayı başlayan baş ağrıları nedeniyle doktorunun verdiği morfinin bağımlısı olduğu için tiyatroyu bırakmak zorunda kaldı.

        1929'da ünlü bestekâr Selahattin Pınar ile evlendi. Morfin bağımlılığı nedeniyle 1935'te boşandılar. Afife Hanım, tedavi görmesi için yatırıldığı Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde 24 Temmuz 1941'de henüz 39 yaşındayken vefat etti.

        Afife Jale'nin cenaze töreninde sadece 6 kişi vardı. Behzat Butak, Sait Köknar, iki mezar kazıcı, kimliği bilinmeyen bir başka kişi ve o dönem çocuk olan ünlü oyuncu Ergun Köknar... Türk tiyatrosu için attığı büyük adım yıllarca anlaşılmayan Afife Jale'nin önemi Haldun Dormen'in girişimleri sonucu 1997'den beri 'Afife Tiyatro Ödülleri' ile ortaya konmaya başladı.

        Muhsin Ertuğrul...

        Çağdaş Türk tiyatrosunun babası...

        1892'de İstanbul'da doğdu. Tefeyyüz Mektebi'nde okurken tiyatroya ilgi duydu ve aktör olmaya karar verdi. 1909'da Erenköy'deki Burhanettin Tiyatrosu'nda Arthur Conan Doyle'ın 'Sherlock Holmes' adlı oyununda 'Bob' rolüyle ilk kez sahneye çıktı. Ailesinin tiyatrocu olmasına karşı çıkması üzerine evden ayrılarak tiyatro eğitimi için 1911'de Paris'e gitti.

        1912'de İstanbul'a dönünce Shakespeare'in 'Hamlet'ini sahneledi. 1913'te karıştığı siyasi olaylar nedeniyle sınır dışı edilmesi üzerine tekrar Paris'e gitti. Paris Konservatuvarı'na kabul edilmemesi ve sınır dışı yasağının kalkması üzerine tekrar ülkeye dönen Ertuğrul, öğrenci olarak girdiği Darülbedayi'de kısa sürede yardımcı öğretmenliğe atandı.

        Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Berlin'e giden Muhsin Ertuğrul, Almanya'da sinemayla tanıştı. Almanya'da İstanbul Film'i kuran Ertuğrul, 'Samson', 'Kara Lale Bayramı' ve 'Şeytana Tapanlar' adlı sinema filmlerini çekti.

        1918'de İstanbul'a dönen Muhsin Ertuğrul, Edebi Tiyatro Heyeti adında bir özel topluluk kurdu ve Darülbedayi'de yeniden çalışmaya başladı. Ne var ki oyun seçimindeki anlaşmazlıklar ve yönetimdeki karışıklıklar nedeniyle kurumdan ayrıldı. Muhsin Ertuğrul, 1921'de Darülbedayi'ye yönetmen olarak yeniden girdi ama kurumda yönetim kurulunun ve diğer birimlerin sanatçılardan oluşması için girişimlerde bulununca arkadaşlarıyla birlikte işten çıkarıldı. Bunun üzerine tekrar sinemayla ilgilenen Ertuğrul, Türkiye'nin ilk özel film şirketi olan Kemal Film'in yerli film yapımına başlaması için yardımcı olarak aralarında 'Ateşten Gömlek'in de olduğu filmler çekti. Ve filmin başrol oyuncusu Neyyire Neyir ile evlendi.

        1925'te kurduğu 'Ertuğrul Muhsin ve Arkadaşları' adlı tiyatro grubuyla 23 oyun sahneleyen Muhsin Ertuğrul, iflas edince Moskova'ya giderek Nazım Hikmet'in tiyatro çalışmalarına başladı. 1927'de İstanbul'a dönen Ertuğrul, aralarında ilk sesli Türk filmi olan 'Bir Millet Uyanıyor' çekti. 1941'de kadar 20 filmin yönetmenliğini yapan Muhsin Ertuğrul, 1949'da kurulan Devlet Tiyatroları'nın genel müdürlüğüne atandı.

        1950'de Büyük Tiyatro'da balo yapılmasına karşı çıkınca iktidardaki Demokrat Parti'nin iktidarının tepkisini çekti ve görevinden istifa eden Muhsin Ertuğrul, 1954'de ilk renkli Türk filmi 'Halıcı Kız'ı çekti ama film büyük bir ticari başarısızlığa uğrayınca sinemayı bıraktı.

        1958'de İstanbul Şehir Tiyatrosu baş yönetmenliğine getirilen Muhsin Ertuğrul, 1966'da bu görevinden de ayrılmasından sonra çeşitli tiyatro grupları kurarak yönetmenlik yaptı. Ege Üniversitesi'nin 70'inci sanat yılı nedeniyle verdiği Fahri Doktor payesi için düzenlenecek olan tören için gittiği İzmir'de 29 Nisan 1979'da kalp krizi sonucu 87 yaşında vefat etti.

        GRAFİKLER: Can BAYTAK

        ÖNCEKİ HAFTANIN PORTRELERİ

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ